17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 HAZ RAN 2011 SALI CUMHUR YET SAYFA 17 ‘Avrasya Tüneli’ Danıştay’da İstanbul Haber Servisi Çevre, inşaat, mimarlar ve şehir plancıları odası İstanbul şubeleri, geçen şubat ayında temeli atılan Avrasya Tüneli Projesi’ne dayanak oluşturan nazım ve uygulama imar planlarının yürütmesinin durdurulması ve iptali istemi ile Danıştay’a başvurdu. Planlarda “İstanbul Boğazı Karayolu Tüp Geçişi” olarak tanımlanan proje, ‘Tarihi Yarımada’yı denizin altından tünelle geçerek bir otoyoluyla Anadolu yakasına bağlayacak karayolu boğaz geçişini içeriyor. Şehir Plancıları Odası proje için hazırladığı raporunda, projenin ‘Tarihi Yarımada’ ve çevresinde karayolu trafiğini arttıracağını vurgulayarak ‘Tarihi Yarımada’nın batısında yer alan ‘Kara Surları’ ile bu surların güney ucundan geçen kısmında bulunan tarihi ve kültürel varlıkların projeden olumsuz yönde etkileneceğini ifade etti. Babıâli’nin çınarlarından Doğan Katırcıoğlu 76 yaşında gözlerini yumdu ‘Ruh göçü gerçekten varsa yine gazeteci olmak isterim’ Katırcıoglu’nun kaleminden... Gazeteci Selim Ragıp Emeç’in “Son Posta” dergâhında, Mustafa Yücel öğretmenin “Yazı Hey’eti” katında yetiştim. Ustalarım bana “iti ısıran adamın peşinden koşmayı değil, olayların içindeki bit yeniğini” gösterdiler. “Yazmamayı değil yazmayı” salık verdiler. Benim esas okulum, bugün tarih olan, adına kitaplarda “Bizim Yokuş” denilen “Babıâli”dir. İnsan sevdalısı, erişilmez ustalarımdır… Öğretmenlerimin az mı emeği var bende… 1954 yılında gazeteciliğe ilk adımımı rahmetli “Arap Necmi (Erkmen)”in Türk Telgraf Ajansı “Türktel”de attım. Spor muhabir stajyeri olarak. 8 Ağustos 1957 günü Son Posta Gazetesi’nde ustam Orhan Erinç’in yanında polis adliye muhabiri oldum. 1979 yılında Basın Şeref Kartı ile ödüllendim. Tek Tip… Yine kritik bir seçim, yine önemli bir dönemeç. Aslında son dönemde bu nitelikte olmayan hangi seçim oldu ki? Kurumsal anlamda, bürokrasi tamam. Medya, üniversite, iş dünyası, askeriye ve yargı sessiz, susturulmuş ya da tamam. Davalar, soruşturmalar, dinlemeler, kasetler ve yasaklamalarla sindirilmiş bir ülke... Özellikle medya... Türkiye’de hiçbir dönem medya, iktidar yandaşlığını bu boyuta taşımamıştı. AKP’nin ikinci döneminde bazı liberal kalemlerin aklı suya erdi ama televizyonlardaki tartışma programlarına bakın, birkaçı dışında aynı isimler, benzer yaklaşımlar. Bütün televizyonlar gelecekte kurgulanan toplum gibi “tek tip”. Tek tip demokrasi... İktidara soru sormak yasak. Soranlar da öyle usturuplu, öyle hassas ve dikkatliler ki... Otosansür bağır bağır bağırıyor, paçalardan akıyor. Uzunca bir dönem muhalif kaç gazeteciyi ekranlarda görebildiniz, kaç gazeteci özgürce yazdı? Toplumun üstünde baskı, korku, yıldırma... Bu unsurlarla yürütülen bir seçim süreci. Seçimlere bir hafta kalmış, alın büyük gazeteleri önünüze, hiç seçim havasını yansıtıyor mu? Politikada bel altı vuruşlar, gizli ses ve görüntü kayıtları. Başbakan’ın işadamlarına, gazetecilere yönelik tehdide varan haksız suçlamaları. Daha ne olsun? Açık açık, “Bırakın diğer gazeteleri, Zaman okuyun” diyen Bülent Arınç gibi, üstelik medyadan sorumlu devlet bakanı var, pervasız konuşabilen. Başbakan, ana muhalefet liderinin televizyonda tartışma önerisine yanaşmıyor. İktidarın milletvekili adayları, ekranlarda muhalif adayların olduğu programlara katılmıyor. Neymiş? Polemikten kaçınıyormuş iktidar... Siyaset sahnesinde ağır hakaretlere uzanan suçlamalar da cabası. Halk bu söylemden bezdi. Çocuklarını korumak için televizyonlarını kapatanlar var. En sert, en ağır üslubu Başbakan kullanıyor ama sürekli kendisinin hakarete uğradığını savunuyor. Bütün bunlara bakınca birçok yurttaş, seçimleri kazanmak için baskı politikalarının özellikle kullanılıp kullanılmadığını sorguluyor. Ancak insanlık tarihi sayısız örnekle dolu. Baskı, korku, sindirme ve yıldırma politikaları belki bir dönem sonuç veriyor, ancak uzun erimli olmuyor. Hatta ters tepiyor; zulmeden, haksızlık yapan en azından halkın vicdanında mahkum oluyor. 12 Mart’larda, 12 Eylül’lerde böyle olmadı mı? İnsanlık vicdanı sonunda ayağa kalkıyor. Politik mücadelenin alanlarından birisine dönüşen çevre hareketine bile tahammül edemeyenler; neler yapıyor? Bakar mısınız, derelerinin, akarsularının sermayeye peşkeş çekilmesine karşı çıkıp, “Anadolu’yu vermeyeceğiz” diye yollara düşenler, günlerdir Ankara’ya sokulmuyor, Gölbaşı’nda tutuluyor. Baskıdan ürken, yılan birçok insan var. Ama umut da var. Gölbaşı’nda Ankara’ya sokulmayanlar arasında Yörük kadını Pervin Çoban Savran, bir umudu yansıtıyor. Polis çemberinde, nasıl olduysa birkaç televizyon ekranına da yansıyan sözlerine bakar mısınız: “Bizi biz yapan Anadolu, tarihimizle, kültürümüzle, geleneklerimizle birlikte yok ediliyor. Bu gidişe ‘dur’ demek için bizler binlerce kilometrelik mesafeyi adım adım yürüyerek 21 Mayıs’ta Gölbaşı’na ulaştık. Bu alanda polis müdahalesi ile durdurulduk. Ancak bu baskılar bizi yıldırmıyor…” Başka söze gerek var mı? Çeşmecioğlu’nun durumu kritik İstanbul Haber Servisi Geçirdiği beyin kanaması sonucu Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde tedavi altına alınan BirGün gazetesi sorumlu yazıişleri müdürü İbrahim Çeşmecioğlu’nun tedavisi sürüyor. Simav’da dönüşümlü ders KÜTAHYA (AA) Kütahya’nın Simav ilçesindeki depremden sonra ilk ve orta dereceli okullarda eğitime ara verilmişti. Öğrenciler dün hasar görmeyen okullara nakledilerek ders başı yaptı. Okulların asıl öğrencileri sabah, nakille gelen öğrenciler ise öğleden sonra okuldan yararlanacak. 1965’in baharında Zonguldak maden ocaklarındaki kanlı olayları izlemek için yola çıktım. Üzülmez nsan Gücü Ocağı’nda 21 gün süren kurstan “taban amelesi” olarak mezun oldum. Diploma aldım. Olayların ilk çıktığı Karadon Ocağı’nda iki ay taban amelesi olarak çalıştım. Gazeteci ol maktan, daha doğrusu eğer bu pâyeyi hak etmişsem “gazeteci doğmaktan” çok memnunum. Frenklerin deyişiyle “reenkarnasyon”, atalarımızın ifadesiyle de “tenasüh” (ruh göçü) gerçekten varsa bu dünyaya bir dahaki gelişimde yine gazeteci olmak isterim. İstanbul Haber Servisi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) üyesi, Basın Şeref Kartı ve 2007 Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü sahibi gazeteci Doğan Katırcıoğlu (76) tedavi gördüğü Avrupa Florence Nightingale Hastanesi’nde şeker koması sonucu yaşamını yitirdi. Katırcıoğlu’nun cenazesi, bugün Sultanahmet Camisi’nde kılınacak öğle namazının ardından, Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Doğan Katırcıoğlu, 1935’te İstanbul’da doğdu. İstanbul Erkek Lisesi’nin ardından Yüksek Gazetecilik ve Ticaret Okulu’ndan mezun oldu. Gazeteciliğe Türk Telgraf Ajansı’nda spor muhabiri stajyeri olarak başladı. Son Posta gazetesinde polisadliye muhabiri olarak mesleğe devam etti. Gece Postası, Haber Gazetesi, Fotospor dergisi, Günaydın, Hürriyet, Son Havadis, Akşam, Bugün, Bulvar, Cumhuriyet, Milliyet gazetelerinde muhabir, fotomuhabiri ve yazar olarak çalıştı. Katırcıoğlu’nun “Olur Böyle Vak’alar”, “Yer Altında Sesler Var”, “Olmaz Böyle Vakalar”, “Her Mevsim Kadın”, “Aşka Veda”, “Kerizname”, “Ayıp Sokağında Aşk”, “Hayvanname”, “ Okulname” adlı kitapları yayımlandı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Yönetim Kurulu Doğan Katırcıoğlu’nun ölümüyle ilgili yayımladığı mesajda, “Çok değerli gazeteci meslektaşımız Doğan Katırcıoğlu’nu ne yazık ki kaybettik. Katırcıoğlu’nu sevgi ve saygıyla anarken ailesine ve basın camiasına başsağlığı diliyoruz” denildi. Ç ZG L K KÂM L MASARACI [email protected] Kardeşim Balbay Romannn Yazmış! Hayret bir şey… Herkes harıl harıl seçime hazırlanırken, kardeşim Balbay Silivri’de kurulduğu yerde kalkmış roman yazmış! Olacak şey mi bu? Millet seçimgeçim diye yanıp tutuşurken Balbay, yıllardır oralarda rahat yaşamanın keyfiyle, kendini gerçeküstü romanlara vermiş! Hay Allah iyiliğini versin Mustafacım, yakıştı mı senin gibi aydına? İnsan bu dönemde, hukuk mukukguguk yazar! Peki ya bana ne demeli? O kadar okunacak seçim hazırlığı, rapor, internet kavgagürültüleri varken, ben de kalkıp işi gücü bırakıp çok lazımmış gibi o romanı okumaya zamanımı harcıyorum! Yani suçum herhalde daha büyük. Hadi kendimi tutamadım, bizim uçuk romanlara özenen Balbay’ın o “Demokrasi Tanrısı Zulümdar”ını okudum. Yahu seçimler kapıda, herkes “ne diyecek?” diye ağzımın içine bakarken, insan “roman tanıtımı” yazısı yazar mı? Oluyor işte… Balbay öyle yaparsa, Baykam da böyle yapar! Başa gelen çekilir, kemerleri bağlayın, “Zulümdar” dosyasını açıyorum… Öncelikle sakın aranızdan bazı sivri akıllılar kalkıp bu okuduklarını içinde yaşadığımız dünyanın bazı tanıdık bölgelerine uyarlayıp halt yemeye kalkışmasın. Bu düpedüz sürrealist roman ve mucidi de Balbay. Zaten kendileri de en başında bunu vurguluyor; kitabın ilk sayfasından önce şunları okuyabiliyoruz: “Bu kitaptaki olaylar gerçeği yansıtmamaktadır. Gerçek çok daha öte bir içerik taşımaktadır”. Anlaşıldı mı? O nedenle kalkıp, ukalalık taslamaya kalkmayın, ben peşinen söyleyeyim. Bu kitap bizim Balbay’ın o bilindik kelime üretme hastalığından da öte, bir yeni kaçık evren yaratma merakı üzerine bir zırvalamadan ibarettir. Çünkü dünyada böyle bir ülke olamaz! İşte buna rağmen “gerçek çok daha öte” ise burayı yorumsuz geçelim… Efendim bu uydurma hikâyede, Hepbaşkan diye bir adamcağız vardır. Hepbaşkan, uydurma ülkenin birinde, önce bir Hepbaşkan Ceza Yasası çıkarıp, elini rahatlatıyor. Ama yanlış anlamayın, bu rahatlamalar yalnız birkaç dakika süren cinsten. Hemen ardından daha da rahatlamak için bir “Delil ve Dava üretim merkezi” kuruveriyor. Hedefini de ortaya koyuyor: “İlk dört yılda devlete karşı hükümet olduğumuzu gösterdik, şimdi sıra devleti hükümetin emrine alma yöntemlerini geliştirmeye geldi” diyor. Hepbaşkan’ın bir de çok uyanık ve alkış tutucu bir Süperdanış’ı var. Hemen yorum yapıyor: “Elimizde bu hedef için çok önemli bir silah var. Adı Demokrasi” diyor… Gerçekten de o andan itibaren kitap boyunca her türlü trajikomik uygulama ve girişimin adı “Demokrasi” oluveriyor! Hükmün verilmesinden sonra davanın açılması, burada uygulanan yaratıcı yöntemlerden yalnız biri; insanları korkutup, daha sonra kendilerine sığınmaya mecbur hale getirmenin tadı da dayanılmaz!! Bakın izninizle size her satırı derya kitaptan birkaç paragraf: “Kimsenin hükümet neden toplumu endişeye sürüklüyor sorusu sormasına izin verilmiyordu. Bunun yerine ‘Hükümetin adımlarından endişe duyanlar, bu endişeyi neden duyuyor, onlarda bir sorun mu var?’ sorusu gündeme getiriliyordu… Ülkede kendisini liberal olarak tanımlayan ancak Hepbaşkan’ın partisine ait olmayan aydınlar, yapılanları çılgınlar gibi destekliyordu. Oysa kimi ülkelerde olduğu gibi, devlet küçültülmüyor, küçük düşürülüyordu… “Bunun yanında Hepbaşkan, basının ‘vicdani denge’ adı altında ‘söz verildiği halde çözülmemiş sorunlar listesi’ çıkarmasını ‘İstikrara ihanet’ olarak görüyordu… Bazı durumlarda Hepbaşkan’ın soruya cevap vermesi daha uygundu. Bunun için özel soru sorucu gazeteciler vardı. Kamuoyunda sanki ‘Hepbaşkan’a her an her soru sorulabilir’ gibi bir hava da oluşturuluyordu. Demokrasinin anketle sağlamlaştırılması: Anket de yapan ihale şirketleri… İhale gelecek yerden elbet anket esirgenmezdi. Anket gelecek yerden elbet ihale de esirgenmezdi. ‘Anket sonuçlarını önce bize yakın görünmeyen organlara sızdırın. Rakamlara karşı çıkıp esasında halkın desteğinin daha fazla olduğunu söyleyeceğim.”Yabancı gazeteciyle röportajdan: “İşte sizin sorularınız beni rahatsız edecek noktaya geldi mi, orada sizin soru sorma özgürlüğünüzden söz edilemez. Orada benim hakkımın gaspı, demokrasinin yara alması vardır… Demokrasi kaymak gibi asfaltta aracın tam gaz gitmesidir. Bunu engelleyen her şey zararlıdır. Örneğin biz icraat yaparken bunu eleştirmek, başarıyı engelleme suçuna girer... Ben varsam memleket var, yoksam yok! Ben anayasayı yaptıktan sonra her şey gerçekten fani olacak! Sevgili Balbay, sana haksızlık ediyorum… Her zerresi kana kana içilen bir romanı, köşemden ne kadar aktarabilirim ki? Açıp okusunlar onlar da, Aaaa kızıcam ama! Seçimmeçim stresinden uzaklaşmak için ilaç vallahi… HARB SEM H POROY HAYAT EP K T YATROSU MUSTAFA B LG N [email protected] BULMACA BULUT BEBEK NURAY Ç FTÇ SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEK LER KEMAL URGENÇ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K [email protected] YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ekmeği süt, ayran ya da yoğurt içine doğrayarak yapılan yiyecek. 2/ Umman’ın plaka imi... Herhangi bir nedenle armağan kabul edenin vermek zorunda olduğu karşılık. 3/ Kapı, pencere ya da kapak kenarlarına açılan, genellikle dik açılı girinti... Ödünç alınan ya da verilen şey. 4/ “Kuru gazel gibi göğe savrulma / poyraz gibi esip yorulma” (Karacaoğlan)... Hüseyin Cahit Yalçın tarafından İstanbul’da yayımlanan günlük gazete. 5/ Hıristiyan. 6/ Adana’nın Kozan ilçesinde, MÖ 3. yüzyıla tarihlenen ünlü kale. 7/ Bezginlik anlatan bir ünlem... Tavlada “iki” sayısı. 8/ Yelkenli gemilerde, gabya çarmıklarını ana direğe bağlayan kısa çarmıklar... Siirt yöresine özgü, üzüm şırasının kaynatılmasıyla elde edilen bir tatlı. 9/ Eski dilde su... Kırık kemikleri bir arada tutmaya yarayan nesne. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Elazığ yöresine 1 özgü, yufka içine ceviz konularak ya 2 pılan bir tatlı. 2/ Ke 3 silen ağacın yerde 4 kalan kütük dibi... “Misket limonu” 5 da denilen, acı sulu 6 küçük limon cinsi. 7 3/ Metal parlatmaya yarar aygıt. 4/ Tan 8 rı... İstanbul’un bir 9 semti. 5/ Hindu ina1 2 3 4 5 6 7 8 9 nışında, tanrısal bir varlığın dünyadaki bir kötülü 1 E Z O T E R İ K ğe karşı koymak üzere in 2 K O Y A K L A T san ya da hayvan bedeni 3 İ M S E C E R E ne bürünmesi. 6/ Bir nota... 4 S A K İ E K A R Cinsel güçsüzlük. 7/ Van 5 T İ K A Z İ S Gölü kıyısında, Urartu dö6 İ T A R V A N A neminden kalma ünlü kaK le... Bir soru sözü. 8/ Ce 7 K U A R T E T U L A viz büyüklüğünde bir do 8 B İ D E İ N mates cinsi... Kır ya da köy 9 H A T İ L A yaşamını anlatan kısa şiir. 9/ Birbiriyle ilgili sözcük ya da kavramları dizelerde toplama sanatı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle