16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 19 N SAN 2011 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 2/B Trajedisi... Amaç, ‘Tek Adam’ ktidarını Önlemek! Tek adam egemenliğini kırmak!.. 12 Haziran seçimlerinde varılması gereken hedef bu!.. AKP lideri bir kez daha seçimleri kazanır, anayasayı istediği biçime sokarsa, Atatürk Cumhuriyeti’nin de sonu gelmiş demektir... Ortaya çıkacak acı gerçek, Türkiye’de dış güçlere, yani ABD ve AB’ye bağlı bir “Asbaşkan Yönetimi”nin kurulması demektir... Bu gerçeği bilerek yazmalıyız, konuşmalıyız, eleştirmeliyiz, desteklemeliyiz; kısacası sen, ben, o parti, bu parti, milletvekili adayları iyiydi, kötüydü demeyip olanca gücümüzle “tek adam” iktidarının sona erdirilmesi için elbirliğiyle çalışmalıyız... Adaylar kesinleşti... İyi mi, oldu kötü mü, beğendik mi, beğenmedik mi, o niye olmadı da bu oldu, değerliyi saf dışı etmişler, bir işe yaramayanı ilk yere oturtmuşlar diye söylenmenin bir yararı yok! Benim de elbet bu konuda yazacak, söyleyecek çok sözüm var. Eleştiri desem, dağlar kadar!.. Ama bekliyorum, seçimler gelsin, herkes ne alacağını, ne vereceğini öğrensin, gerçek eleştiriler işte o zaman!.. Hedef, amaç “tek adam” egemenliğine dayanan, AKP’nin 12 Haziran’da yenik düşmesi!.. Cumhuriyet ilkelerine dayanan yeni bir hükümetin, isterseniz bir ortak hükümetin, işbaşına gelip sekiz yıldır tahrip edilen, nerdeyse tanınmaz hale gelen bir ülkenin gide gide bir ılımlı ya da ılımsız İslam cumhuriyeti biçimine sokulma çabalarını önleyebilmek... Hep böyle mi olacak? 1960’ta da on yıllık bir DP iktidarını her çareye başvurarak değiştirmekti amaç!.. Daha sonra AP’leri, ANAP’ları, şimdi de AKP’yi!.. Hep daha iyiyi, daha olumluyu, daha demokrasiden yana olanı; Atatürk Cumhuriyeti’nin temel ilkelerini, amaçlarını korumak, sürdürmek, yaşatmak için... Şimdi o partinin, bu partinin, o liderin, bu liderin eleştirisini, övgüsünü yapmak değil amaç, hedefi tam yerinden vurmayı başarmak, yani sekiz yıllık “tek adam” yönetimini ortadan kaldırmak!.. Partilerle, bağımsızlarla, en başta da Kuvvayı Milliyeci Güç Birliği adaylarıyla... Amaç AKP’nin “ileri demokrasi” dediği “ucube” bir yönetim anlayışını yıkıp gerçek demokrasiyi sağlam temeller üstünde, yeniden kurmak... Eğer ülkemizin az da olsa kalan yeşil örtüsü korunmak ve güzel Anadolumuzun eşsiz ormanları yaşatılarak, gelecek kuşaklara çölleşmemiş yaşanır bir yurt bırakılmak isteniyorsa. 2/B faciasına son verilmeli, ormanlarımızı bu felaketten kurtarmanın, başta tüm siyasilere, resmi özel tüm kurumlara ve her bireye düşen bir vatan görevi olduğu unutulmamalıdır. Ferruh ATBAŞOĞLU Yargıtay 20. Hukuk Dairesi Onursal Başkanı birimler 2/B sayılırsa ülkemizde orman kalmaz. O halde öncelikle gerçek 2/B sayılacak yukarıda tanımladığım üç bölümde toplanan kesimler ve 2/B sayılmayacak yerlerin saptanması ve bu yolda bir envanter hazırlanması gerekir. Ülke çölleşir Anahtarı Kaybolmuş Kapılar... Her birimizin içinde bir anahtarı kaybolmuş kapı var... Çoğu zaman o kapının önündeyiz... Açıp girmek gelir içimizden... Ama cesaret denilen o anahtarı bulamayız... Ve kala kalırız... Anahtarı kayıp kapıların önünde... Bu yüzdendir bence; cumhuriyetin kurulduğu yıllardaki o gizemli kapının tılsımlı anahtarını çok zaman oldu kaybedeli... Cesaret... Azim... İnanç... Aşk... O sevda... Kapıların arkasında kaldı ve yitirdik anahtarını... CHP’nin yeni kadrosunu beğenmeyebiliriz... Hoşumuza gitmeyen kimi girişimlerinin olduğu da doğru... Ama bir kapı aralandı bence... Dört bir yanda heyecan var... Bir gayret... Bir çaba ... Bir ihtimal... Bir koşuşturma... Önünde çaresiz ve bezgin beklemek yerine, en azından zorluyorlar kapıyı ve bu umut veriyor kapının önünde yetmiş yıldır bekleyenlere... Aynı şeyi cumhuriyete gönül vermiş her birey, her kurum, her oluşum, her topluluk, her cemiyet, her dernek, her vakıf, her birlik, her kesim yapmalı... Kapı kapı... Cumhuriyeti ve çağdaşlığı savunan sivil toplum örgütleri yollara düşmeli... Sokak sokak... Atatürkçü düşünce kuruluşları salonlardan çıkmalı... Meydan meydan... Türkiye’nin başına örülen çoraba karşı durabilen biriki televizyon, birkaç gazete kaldı, ne yapacaksınız, kara yazgıdır... Onların da izleyicileri ya da tirajları az... Bilirsiniz... Ama ne yapıp yapıp insanlara ulaşılmalı... Ses yükselmeli... Çığlık çığlık... Olmadı... Omuzlayın... Kırın anahtarı kaybolmuş kapıları... 1 17.04.1970 tarih ve 1255 sayılı yasa ile, nitelik kaybı kavramının temelini oluşturan bir fıkra eklenerek, ormanlarımız için anayasal ve yasal yolla yıkım ve yok etme kapısı açılmıştır. 1973 yılında çıkarılan (1744 sayılı yasanın 2. maddesi ile) bu değişiklik hayata geçirilmiş 1982 Anayasası’nın 169. maddesine 4. fıkra olarak aynen monte edilmiş ve 1983 tarih 2896 sayılı, 1986 tarih 3302 sayılı ve en son 15.01.2009 tarih ve 5831 sayılı yasa ile bu çarpık ve yanlış yolda ısrarla yürünmüştür. 2/B kavramı toplumda “Nitelik kaybeden orman arazileri” şeklinde hafızalara yerleştirilmiştir. Oysa ülkemizde doğal olarak nitelik kaybeden orman yoktur. İnsan eliyle ve makinelerle, orman ağaçları kesilerek, bitkiler ortadan kaldırılarak, bunların yerine tarla, bağ, bahçe oluşturularak ya da otel, motel, spor alanı, fabrika, otopark, villa, gecekondu, lokanta yapılmak suretiyle ormanlar ele geçirilmektedir. 961 Anayasası’nın 131. maddesine kavramı içine sokulmaktadır. Bu çelişkinin, hukukyasa ve mantık açısından açıklaması yapılamaz. Bu yolda en son çıkarılan 5831 sayılı yasaya değinmek gerekir. Son yıllarda moda haline gelen ve kanun yapma tekniğine tamamen aykırı (birbiri ile ilgisi olmayan yasalardaki değişiklikleri bir araya getirip araya çok önemli bir konu yerleştirilerek gözden kaçırılır gibi oluşturulan 15.01.2009 tarihli ve 5831 sayılı torba yasada, 2644 sayılı Tapu Kanunu, 6831 sayılı Orman Kanunu, 492 sayılı Harçlar Kanunu ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nda) değişiklik yapılmıştır. Yasanın amacı Hukuki dayanağı yok Nitelik kaybı, doğal yollarla, yani bitki hastalığı, deniz taşması, yanardağ patlaması, toprak kayması gibi olağanüstü doğa olayları ile gerçekleştiği takdirde doğal ve bilimsel bir kavram olarak kabul edilebilir. Aksi halde insan eliyle, makinelerle oluşan fiili durum nitelik kaybı değildir, bu olgu “nitelik kaybettirme”dir. Bunun bilimsel ve hukuki dayanağı yoktur. Ülkemizin, coğrafi ve jeoloji tarihinde değindiğim doğal olaylar gerçekleşmemiştir. Burada hukuk ve yasa açısından öncelikle gözetilmesi gereken büyük bir çelişki vardır. Şöyle ki; ormandan ağaç kesmek, tarla açmak, fidan sökmek, hangi tür olursa olsun bina yapmak, 6831. sayılı Orman Yasası’nın 17. maddesine göre suçtur. Aynı yasanın 91 ila 115. maddelerinde bu suçların müeyyidesi olan ceza hükümleri yer almaktadır. Bu durumda, nitelik kaybettirmek yasada suç sayıldığına, cezai karşılığı bulunduğuna ve ülkemizde doğal yolla nitelik kaybı olmadığına göre insan eliyle nitelik kaybettirilen yerlerde suç oluşmaktadır. 5831 sayılı Torba Yasa’nın ek 4. maddesi şöyledir: Ek madde 4: (6831 sayılı Orman Kanunu’nun 20.06.1973 tarihli 1744 sayılı kanunla değişik (2.) maddesi ile, 23.09.1983 tarihli ve 2896 sayılı, 05.06.1986 tarihli ve 3302 sayılı kanunlarla değişik (2.) maddesinin (B) bendine göre orman kadastro komisyonlarınca, Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerler, fiili kullanım durumları nazara alınarak ve varsa üzerindeki muhdesatın kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı belirtilerek Hazine adına tescil edilir) denilmiştir. Ancak bu maddede nitelik belirtilmemiştir. Ne var ki yasayı yapanlar satışı amaçladıklarına göre özel mülk sayacakları anlaşılmaktadır. Satışta çözülmez Yasal kılıf Bu olgu gözetilmeyip, nitelik kaybı adı altında yaratılan bu kavram, orman suçlarını ortadan kaldıran yasal bir kılıftır. Ormana tecavüz gerçekleşirken, görevliler tarafından gözlenip tutanak düzenlenerek Cumhuriyet savcılığına intikal ettirilirse olay suç niteliğindedir, bilinçli veya bilinçsiz olarak herhangi bir nedenle olaya anında müdahale edilmediği takdirde, bir süre sonra, suç olmaktan çıkıp olay 2/B Bu durumda (satışbağıştahsis) gibi siyasi amaçlarla kullanım yolu açılmış sayılacak ve sonuç olarak siyasi yatırım ve rant amacı acı gerçek olarak karşımıza çıkacaktır. Günümüzde 2/B ile ilgili yeni bir tasarı hazırlandığı bilinmektedir. Ancak 2/B satışla çözülecek bir konu değildir. Şöyle ki: 1 Anayasanın 169. maddesine ve 6831 sayılı yasanın değişik 2/B maddesine göre 2/B olarak değerlendirilecek yerler neresidir? 2 169. maddenin ilk üç fıkrası ve 170. madde doğrudan orman köylüsünü hedef almış, çıkarılan yasalar bu temel üzerine oluşturulmuştur. Dışarı çıkarılacak yerler üç grupta toplanmıştır; a Tarım arazileri, b Hayvancılıkta kullanılmasında yarar olan (yaylameraotlakiye), c Şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim alanları. Bu üç kavramın dışına çıkılması olanaksızdır. Fakat Türkiye ormanlarına yayılmış ve sayısı binleri aşan, müstakil, birbirinden uzak (otelvillagecekondulokantafabrika) gibi müstakil birimler oluşmuştur. Bunların 2/B ile ilgisi yoktur! Eğer bu Bu ayrım yapılmadan ormanlarda el atılan her yer 2/B kavramına sokulursa bu bir doğa katliamı olur ve ülkemizin çölleşmesi daha yakın bir geleceğe çekilmiş olur. 3 Bunların ötesinde 2/B alanlarında yer alan tarlabahçebina türünden olan her kesimde birkaç kez el değişimi olduğu bilinmektedir. Son işgalciler, daha önce satın aldıkları yer için devlete tekrar para ödeyerek satın almayı nasıl karşılayacaklardır? 4 Orman köylüsü yoksuldur ve yaşamı ormanla olasıdır. Satıştan 25 milyar dolar gelir elde edileceği de, resmi makamlarca açıklanmıştır. Mevcut tabloya ve Orman Genel Müdürlüğü verilerine bakıldığında 2/B alanlarının sadece yüzde 5’i yerleşim alanı olduğuna göre yüzde 95’i tarım ve hayvancılık alanı sayılmak gerekir. Bu durumda, yoksul orman köylüsü, hangi para ile bu alanları satın alabilecektir? Demek ki bu tabloda ve bu satış düşüncesinde yanlışlık ve hayal vardır. İşgalciler ödüllendirilmemelidir. 5 Anayasaya göre ormanlar kamu malıdır, satışı olanaksızdır. Hazine adına tescilde, 5831 sayılı yasaya göre nitelik açıklaması mevcut değildir. Anayasanın 169 ve 170. maddeleri sadece orman köylüsünün kalkındırılmasını ve yerleşimini amaçlamıştır. Ormanların özel mülk sayılması ve satışı bu maddeler karşısında olanaksızdır. Ayrıca ormana el atmamış, yasalara saygılı milyonlarca yurttaşın, anayasanın eşitlik ilkesi karşısındaki hakları ne olacaktır? Bütün bu soruların cevabı verilmeden; a) Yeni bir yasa yapılamaz. b) Kamu malı olan ormanlar, özel mülk gibi satılamaz. Kesin çözüm Eğer ülkemizin az da olsa kalan yeşil örtüsü korunmak ve güzel Anadolumuzun eşsiz ormanları yaşatılarak, gelecek kuşaklara çölleşmemiş yaşanır bir yurt bırakılmak isteniyorsa; a Anayasanın 169. maddesinin 4. fıkrası kaldırılıp, 170. madde yeniden düzenlenmelidir. b 6831 sayılı yasanın değişik 2/B maddesi iptal edilip, artık “nitelik yitirme denilen, aslında nitelik kaybettirme olarak gerçekleşen yıkım ve yok etmeye son verilmelidir”. Aksi halde açmalar devam edecek, yasal süreler uzatılacak ve ormanlar tükenecektir. c Nitelik kaybettirilerek ormandan toprak kazanma olgusu zihinlerden silinmelidir. Sonuç olarak; 2/B faciasına son verilmeli, ormanlarımızı bu felaketten kurtarmanın, başta tüm siyasilere, resmi özel tüm kurumlara ve her bireye düşen bir vatan görevi olduğu unutulmamalıdır. CHP Ne Yapmak stiyor? S Prof. Dr. Nazife GÜNGÖR kalanların çatlak sesler çıkararak örgüte zarar vermesine asla izin vermiyor. Oysa CHP’de durum farklı. Bir yandan liste dışı kalanlar, bir yandan da medya “CHP bitti, yok oldu, sağa kayıyor, şuraya kayıyor, buraya kayıyor” diye veryansın ediyorlar. Yerinden kalkan bir basın toplantısı düzenliyor, örgütler istifa ediyor vs. Cumhuriyet Türkiyesi’nin kuruluşunu gerçekleştiren, doksan yıldır siyasetteki yerini koruyan CHP, listesinde sağda oldukları bilinen birkaç isme yer verdi diye sağa kayıyor diye feryat edenler yıllarca da bu partiyi, yerine sabitlenip kaldı, taşlaştı diye eleştirmiyorlar mıydı? İşte şimdi bir değişim sürecine girildi. Bunca saldırı neden? listede de oldukça başarılı akademisyenler ve siyasetin uygulayıcıları olduğu ortada. CHP bir yerlere kaymıyor, tam tersine sosyal demokrasi anlayışına doğru belirgin bir dönüşüm geçiriyor. Partinin son günlerde kamuoyuyla paylaştığı bütün projelerin temelinde sosyal devlet anlayışının yattığı görmezden gelinemez. eçim startı verilmesiyle birlikte 12 Haziran seçimlerine kilitlendi tüm Türkiye. Ne ilginçtir ki binlerce insan milletvekili aday adaylığı başvurusu için Meclis’e koştu. Başvurular yapıldı. Kulis çalışmaları, torpil arayışları, rüşvet söylentileri derken partiler aday listelerini kesinleştirdiler. Tartışmalar bitmedi, üstelik daha da kızıştı. Liste dışı kalanlar veryansın ettiler. Kolay değil elbet. Umutlar tükenirken iz bırakır ardında. Bütün bunları anlamak ne denli kolaysa CHP’ye saldırıları anlamak da o denli zor galiba. İki büyük parti AKP ve CHP 13 Haziran tarihinde büyük ölçüde yenilenmiş bir milletvekili profiliyle Meclis’te temsil edilmeye karar vermiş görünüyor. Ancak kaygı ve hedef açısından aralarında önemli farklılıklar olduğu da açık. AKP uygulamaya koyulduğu ılımlı İslam projesinde kendisine engel oluşturacak Milli Görüş engelinden kurtulmaya çalışıyor. Bu nedenle ağırlıklı olarak liberal sağ bir kadroyla yola devam edecek gibi görünüyor. AKP’deki cemaat yapısı ve bunun gerektirdiği biat anlayışı ise liste dışı Haksızlık Kayma yok Diğer yandan sağdan birkaç isim listeye alındı diye CHP’nin sağa kayacağını düşünenler, sağcı olarak bilinen bu siyasetçilerin sola kaymış olabileceği olasılığı üzerinde neden hiç düşünmüyorlar? Bence CHP’nin bir yere kaydığı falan yok. Listede sorunlar olduğu kanaatini paylaşıyorum. Çok daha kalifiye kişilerden oluşan bir liste olabilirdi. Ancak bu Diğer yandan listenin sağcılar, solcular, Aleviler, Kürtler, Türkler gibi mezhepsel, etnik ve politik birtakım kimlikler bağlamında eleştirilere konu olması da haksızlık. Eğer bugüne kadar CHP’ye ve sosyal demokrasi anlayışına yakın olmayan birtakım isimler şimdi CHP’ye geliyorlarsa bunu sempatiyle karşılamak gerektiğini düşünüyorum. Demek ki ülkenin gidişine ilişkin birtakım kaygılar var ki yıllarını politikaya vermiş bu insanlar bugün CHP çatısı altında bir araya gelerek bir ittifak oluşturma çabası içerisine girdiler. AKP iktidarının Türkiye’yi nereye götürmek istediği ortada. Son yıllarda yaşamın her alanında özgürlüklerin nasıl kısıtlanmaya çalışıldığı, vatandaşın telefon görüşmelerini bile özgürce yapamadığı, kitapların yasaklandığı, matbaaların arandığı, dışavurulmamış düşünceye bile sansür uygulandığı düşünülecek olursa, birtakım insanların kaygıya kapılarak kenetlenmeleri eleştiriyle değil, takdirle karşılanmalıdır diye düşünüyorum. Öyle görünüyor ki CHP bir ittifak bloku oluşturma çabası içerisinde. CHP’nin bir yere kaydığı yok, ama AKP karşısında sağlam ve güçlü bir ittifak oluşturulamazsa Türkiye Cumhuriyeti’nin bir yerlere kaydırılma tehlikesi ortada. Bu nedenle de yapılması gereken şey, listede olsun ya da olmasın bütün CHP’lilerin, ülkenin karşı karşıya olduğu bu eksen kaydırılması tehlikesi karşısında kenetlenmeleridir. Güç birliği Ülkenin karşı karşıya olduğu bu tehlikenin bireysel hırslarla, mikro alanlardaki çekişmelerle, kliklerle kamufle edilmemesi bir zorunluluktur. Şimdilerde liste kavgaları yapanlar, bir şeyler tümüyle kayıp gittiğinde üzerinde tartışacak liste bile bulamayacaklarını akıldan çıkarmamalıdırlar. Ülkenin karşı karşıya bulunduğu erozyon parçalara ayrılarak değil, güç birliği yapılarak ancak önlenebilir. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle