16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 N SAN 2011 SALI CUMHUR YET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 17 30. STANBUL F LM FEST VAL Festivalde 150 bin sinemasever Mısırlı yönetmen Ahmad Abdalla, İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale alan ‘Mikrofon’ filmini anlattı Özgürlüğe tutulan ‘Mikrofon’ AYŞEGÜL ÖZBEK İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale Uluslararası En İyi Film Ödülü’ne değer görülen “Mikrofon”, Mısır’daki başkaldırı öncesi çekilen “devrim” gibi bir film. Mısırlı yönetmen Ahmad Abdalla’nın ikinci filmi “Mikrofon”, Canon 7D fotoğraf makinesiyle çekilen ilk uzun metrajlı film olma özelliğini taşıyor. Prömiyeri protesto ve isyanların başladığı 25 Ocak’a denk geldiği için de “devrimin içine doğmuş” bir film de diyebiliriz “Mik Ahmad Abdalla, ‘Mikrofon’u özgürlük üstüne bir film olarak niteliyor. Yönetmen, filmi için “Kendini ifade etmenin türlü yollarını gösteren, ifade özgürlüğü hakkında bir film” diyor. rofon” için. Film, Mısır’ın çokkültürlü liman kenti İskenderiye’nin alt kültürünü keşfe çıkıyor. Grafiti, caz, hip hop, metal, rock müzisyenleriyle dolu bir müzikal yolculuk. Abdalla klasik müzik üzerine eğitim almış. Ama bir müzik grubunda çalma şansı da olmamış. “Okulda da başarılı değildim aslında. Ben sinemayı seçtim” diyor. Abdalla görüntü yönetmeninin özellikle fotoğrafçı olmasını istemiş. “Mikrofon’a tamamen kurmaca diyemeyiz. Film biraz da belgesel niteliğinde olduğu için sokaklarda dolaştık. Elimizde büyük kamera ve büyük bir ekiple bu iş daha zor olurdu.” Filmin İskenderiye’de geçmesi bir seçim değil çünkü yönetmen karakterlerin çoğunu İskenderiye’de bulmuş. “Gerçek mekânlar, gerçek hikâyeler ve gerçek insanlara dayanıyor hikâye. Graffiti yapan 17 yaşında bir kız vardı onunla tanıştım. Daha sonra da İskenderiye’nin alt kültür müzik gruplarıyla tanıştım. Kendi fikirlerimizi de dahil ettik filme. Bu film belgesel mi yoksa kurmaca mı? Bu soruyu ben de kendime çok sordum aslında. Sonunda bana ait bazı hikâyeler ve soruları da filme dahil etmeye karar verdim.” Filmin başrol oyuncusu ve ortak yapımcısı Khaled Abol Naga da filmdeki müzisyenlerin, sanatçıların kendisini oynadığını ekliyor. Ama kendi karakteri ve diğer bazı oyuncular filmdeki karakterlerle hem otobiyografik hem de kurmaca özellikler taşıyor. “Ben de oynadığım karakter gibi yurtdışına okumaya gitmiştim ve döndüğümde ikilem yaşadım. Ve bu değişimle nasıl baş edeceğimi bilemedim. Bu fikri kullandık filmde. Kurmaca karakterin gerçek hayatla benzerliğinin olması da ilginç oldu. Çünkü film belgeselvari.” Abdalla, filmini “müzik filmi” olarak tanımlamıyor. “Fatih Akın’ın ‘Köprüleri Aşmak’ veya ‘Buena Vista Social Club’ gibi müzik üzerine çekilmiş pek çok filmle benzerlik gösterebilir ama ben ‘Mikrofon’u müzik filmi olarak görmüyorum. Özgürlük üzerine bir film bu. Ya da kendini ifade etmenin türlü yollarını gösteren, ifade özgürlüğü hakkında bir film daha çok.” Filmde belki pek çok Mısırlının bile adını duymadığı gruplar var. Ama bütün bunların arasında yönetmen filmde Ümmü Gülsüm’e vurgu yapmadan edememiş. “Çünkü bu gündelik hayatın bir parçası. Bundan kaçamayız. Tarihiniz ve geleceğiniz. Bu film biraz bizim geleceğimizle ilgili. Genç insanların ileride neler yapabileceğini görmekle ilgili. Ve geleceği konuşurken de geçmişte olanları göz ardı edemezsiniz. Bu nedenle Mısır’daki her müzik grubu için Ümmü Gülsüm’ün önemi büyüktür. Çünkü biz bu işi böyle öğrendik. Ve ondan sonra kendi işimizi yapmaya başladık.” Kültür Servisi İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından Akbank sponsorluğunda düzenlenen ve önceki gün sona eren 30. İstanbul Film Festivali’ni 150 bin kişi izledi. 217 Nisan tarihlerinde gerçekleştirilen festival kapsamında 7 sinemada, 528 seansta, 21 bölümde 52 ülkeden 256 yönetmenin 231 filmi gösterildi. Yüzde 80’e yakın dolulukla geçen film gösterimlerinin yanı sıra festival konuklarının katılımıyla renklenen 7 sinema dersi ve söyleşi, festivale özel 2 konser, bir atölye çalışması ve bir sergi gerçekleştirildi. Festival kapsamındaki 528 film gösteriminden 103’ü, filmlerin yönetmen, yapımcı veya oyuncularının katılımıyla gerçekleşti. Festival parti ve resepsiyonlarıyla da hareketliydi. İstanbul Modern’de Arte France tarafından düzenlenen resepsiyonda, yönetmen Nuri Bilge Ceylan’a Fransa Kültür Bakanlığı’nı temsilen Fransa’nın İstanbul Başkonsolosu Hervé Magro tarafından “Sanat ve Edebiyat Şövalyesi Madalyası” takdim edildi. İstanbul Film Festivali’ni izlemek için yurtdışından gelen 400’e yakın konuğun arasında Berlin, Venedik, Toronto, Selanik’in de aralarında bulunduğu çok sayıda film festivalinin temsilcileri de vardı. Yanı sıra yurtdışından 100’e yakın basın mensubu da festivali izledi. Moretti’nin ‘Bir Papamız Var’ filmine boykot çağrısı Fransa Kültür Bakanı Mitterrand, Andres Serrano’nun Avignon Müzesi’nde sergilenen yapıtına saldırıyı kınadı Eşlerinin tanıklığında şairler Kültür Sevrvisi Sabahattin Kudret Aksal, Salâh Birsel, Edip Cansever, Ahmet Muhip Dıranas, Attilâ İlhan, Behçet Necatigil, Tahsin Saraç, Cemal Süreya ve Can Yücel’in bulunduğu 9 şairin hayatı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan “Gezindim Boş Odalarda” adlı kitapta, eşlerinin tanıklıklarıyla anlatılıyor. Sevim Dabağ’ın kaleme aldığı anı, mektup ve fotoğraflara yer verilen kitapta; şairlerin eşleri yaşadıkları dönemin kültürel, tarihsel özelliklerine de ışık tutuyor. ‘Papa’ Vatikan’ı kızdırdı ASLI KAYABAL MİLANO Katoliklerin gazetesi “Avvenire”, Nanni Moretti’nin mayıs ayında Cannes Film Festivali’nin yarışmalı bölümünde gösterilecek olan son filmi “Habemus Papam” “Bir Papamız Var”ı (yeni bir papa seçildiğinde başkardinalin balkona çıkarak yaptığı açıklama) boykot çağrısında bulundu. Vatikan gazetecisi Salvatore Izzo’nun kaleme aldığı bir yazıyı yayımlayan “Avvenire”, papayı hiç kimsenin eleştiremeyeceğine vurgu yaptı. Başlıca rollerini Michel Piccoli, Margerita Buy ve Nanni Moretti’nin paylaştığı film, yeni seçilen bir papa portresi çerçevesinde papalık görevinin güçlükleri ve kaygılarına, filmdeki papa (Michel Piccoli) ile devam ettiği psikanalisti (Nanni Moretti) arasındaki görüşmeler ışığında bir yorum getiriyor. İzleyiciyi krizde olan bir papa portresi ile baş başa bırakan Moretti, tepkisini, “Bir ülkede düşünce özgürlüğü varsa hiç kimse fil mi görmeden eleştiri yapamaz. Önce izlesinler sonra eleştirsinler” diye dile getirdi. İtalya’da geçen hafta gösterime giren “Habemus Papam”, iki günde 740 bin Avro hasılat yaparak izlenme rekoru kırdı. Film gösterime girmesinin hemen ardından Katolik dünyasından olumlu eleştiriler gelmesine karşın dünkü “Avvenire”nin yer verdiği yazıda Moretti’nin papası hedef gösterilerek papalık makamı ve papanın hiç kimse tarafindan eleştirilemeyeceğine yer verildi. “Avvenire”nin yayın yönetmeni Marco Tarquinio, Moratti’nin filminin insanın sahip olduğu zayıflıklara inancın çare olamayacağı mesajı verdiğini, papanın da herkes gibi kırılgan noktaları olabileceğini söyledi. ‘Ortaçağ geri geliyor’ Kültür Servisi Amerikalı fotoğraf sanatçısı Andres Serrano’nun 1987’de gerçekleştirdiği “Piss Christ” (İdrara Batırılmış İsa) adlı yapıtı, Fransa’nın Avignon kentindeki sergide iki kişinin saldırısına uğradı. Zanlılar, Collection Lambert Müzesi’nin bekçisini saf dışı bırakarak çekiç ve tornavida benzeri aletlerle yapıta saldırdı. Sergi sorumlusu Yvon Lambert saldırının özgürlüğe büyük bir darbe olduğunu belirtirken, Fransa Kültür Bakanı Frederic Mitterrand da yaptığı açıklamada, “Bu, sanata yapılmış çok büyük bir saldırı. Eğer birileri bu yapıtı beğenmiyorsa adalete başvurmalıdır. Ortaçağ dev adımlarla geri geliyor” dedi. Geçen hafta, Avignon Katolik Kilisesi rahibi JeanPierre Cattenoz, yapıtı iğrenç olarak nitendirerek sergi kapsamından çıkarılması gerektiğini söylemiş, köktendinci bir cemaat olan “Institute Civilizas” da yine geçen hafta konuyla ilgili bir imza kampanyası başlatmış, bin kişinin katıldığı bir eylem düzenlemişti. Sanatçı, bu çalışması nedeniyle tehdit de alıyordu. “Piss Christ” 1989’da ilk kez ABD’de sergilendiğinde olay olmuş, 1997’de Avustralya’da, 2007’de ise İsveç’te saldırıya uğramıştı. Avignon Müzesi’ndeki sergi 8 Mayıs’a kadar sürecek. Selim leri okurlarıyla buluşuyor Kültür Servisi Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nin “Şimdilerde Ne Yazıyorlar” başlıklı etkinliğine, bu kez Selim İleri konuk oluyor. Yarın saat 18.30’da gerçekleşecek etkinliğe konuşmacı olarak katılacak olan Selim İleri, son dönem çalışmalarını okurlarıyla paylaşacak. Özümerzifon’dan ‘Derin’ sergisi Kültür Servisi Nişantaşı Artclub Sanat Galerisi, ressam Semra Özümerzifon’un,“Derin” adlı sergisinin kapılarını bu akşam açıyor. 19 Mayıs’a kadar devam edecek olan sergi kapsamındaki yapıtlarında ressam, tükenen kaynaklara, denizin derinliklerine, geri dönüşüm ilkeleriyle çevre sorunlarına gönderme yapıyor. Echo & The Bunnymen stanbul’da Kültür Servisi 30 yılı geride bırakan İngiliz post punk’ın en önemli gruplarından Echo & The Bunnymen 30 Nisan gecesi İstanbul Ghetto sahnesinde olacak. 11 tane stüdyo albümü bulunan ve 2009’da çıkardıkları “The Fountain” albümüyle klasik sound’larına geri dönen Echo & The Bunnymen’in, aynı zamanda yeni genç bir hayran kitlesi de oluştu. Fransız tiyatrosunun en önemli ödülleri sahiplerini buldu ‘Molière Onur Ödülü’ Peter Brook’a UĞUR HÜKÜM Doğançay’ın yapıtı Mannheim’da Kültür Servisi Ressam Burhan Doğançay’ın 1966 tarihli Peace of Mind” adlı yapıtı, Almanya’daki ünlü çağdaş sanat müzesi Kunsthalle Mannheim’ın daimi koleksiyonuna alındı. Doğançay’ın yapıtlarının daimi koleksiyonlarda bulunduğu müze sayısının bu yapıtla birlikte 69 olduğu belirtildi. Peter Brook PARİS Fransız tiyatrosunun en önemli ödüllerinden “Molière Ödülleri” önceki akşam sahiplerini buldu. Gecede usta yönetmen Peter Brook’a da “Moliére Onur Ödülü” verildi. Brook, hem Mozart’ın “Sihirli Flüt” operasından esinlenerek sahneye koyduğu “Singspiel/Müzikli Oyun”la hem de hayat boyu kariyerinden ötürü ödüle değer görüldü. 86 yaşındaki yönetmen, tiyatro sanatı ve toplumdaki yeri üzerine duygulu bir konuşma yaptı. 25. Molière Ödülleri’nin galibi ise Comédie Française tiyatrosunda sahnelenen bir Georges Feydeau klasiği “Un fil à la patte/Ayak Bağı” oyunu oldu. Oyunun başrol oyuncusu Christian Hecq “En İyi Oyuncu”, Guillaume Gallienne de “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” ödülüne değer görülürken oyun “En İyi Kamu Tiyatrosu Oyunu” seçildi. “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü Catherine Hiegel, Florian Zeller’in “La Mère/Anne” oyunundaki rolüyle aldı. “En İyi Özel Tiyatro” ödülünü ise Théatre Michel’in oyunu “Le Repas des Fauves/Yırtıcıların Yemeği” kazandı. Vahé Katcha’nın bir hikâyesinden uyarlanan Julien Sibre’in yönettiği oyun, “En İyi Tiyatro Yönetmeni” Molière’ine de değer görüldü. “En İyi Komedi Oyunu” Molière’ini Patrick Haudecoeur’ün yönettiği “Thé à la Methe ou t’es citron/Nane Çayı ve Limonsun” oyunu aldı. Broadway’deki Martin Luther King Kültür Servisi Ünlü aktör Samuel L. Jackson, Broadway’de sahnelenecek bir tiyatro oyununda Martin Luther King Jr’ı oynayacak. Böylece Jackson, Broadway’deki ilk sahne deneyimini de yaşamış olacak. The Mountaintop adlı oyunun prodüktörleri, Akademi Ödülü’ne adaylığı olan Samuel L. Jackson’ın, insan hakları savunucusu Martin Luther King Jr’ın suikasta uğramadan önceki son gününü anlatan oyunun yıldızı olduğunu açıkladı. Engelsiz Film Festivali Pera’da Kültür Servisi “Mind the Ad” tarafından bu yıl ilk kez düzenlenecek olan Uluslararası Engelsiz Film Festivali, 2127 Mayıs 2011 tarihleri arasında gerçekleştiriliyor. Engellilik, iş göremezlik konusunda kısa ve uzun metrajlı filmlerle toplumda farkındalık yaratmayı ve bu bilincin güçlenerek yayılmasını hedefleyen festival düzenleyicileri, “Herkes için eşit yaşam koşulları, eşit saygı ve adalet” ana temasıyla çalışmalarını sürdürüyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle