18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 MART 2011 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA HABERLER Macit Öztürk, iki günde dört hastane gezdirildi, Ankara Numune’de ise kaderine terk edildi 7 Mahkum ölürse ‘doğaldır’ AL CAN ULUDAĞ ANKARA Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, sevk edildiği Ankara Numune Hastanesi’nde kaderine terk edilen mahkumun ölümüyle ilgili başlattığı soruşturmada kimseyi kusurlu bulmadı. Savcılık yaptığı soruşturma sonucunda, mahkum Macit Öztürk’ün “doğal” nedenlerle öldüğünü belirterek takipsizlik kararı verdi. İnebolu M Tipi Kapalı Cezaevi’nde “adi suçtan hükümlü” olarak kalan 59 yaşındaki Macit Öztürk isimli mahkum, yakalandığı akciğer rahatsızlığı nedeniyle 16 Eylül 2010’da önce İnebolu Devlet Hastanesi’ne sevk edildi. Yapılan muayenede Öztürk’e “Tüberküloz” teşhisi konuldu ve Kastamonu Devlet Hastanesi’ne gönderildi. Kastamonu’daki hastane de hastalığın ileri bir aşamaya gelmesi nedeniyle Öztürk’ü Ankara Atatürk Göğüs Hastalıkları Hastanesi’ne sevk etti. Burası da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, sevk edildiği Ankara Numune Hastanesi’nde kaderine terk edilen mahkumun ölümüyle ilgili olarak kimseyi kusurlu bulmadı. Savcılık soruşturma sonucunda, Macit Öztürk’ün “doğal” nedenlerle öldüğünü belirtti. “mahkum koğuşu bulunmaması” nedeniyle Öztürk’ü, Numune Hastanesi’ne sevk etti. Böylece iki günde dört hastane dolaştırılan Öztürk, Numune’ye 17 Eylül’de yatırıldı. Ancak Öztürk hastaneye yatırıldıktan 1 gün sonra 18 Eylül günü hayatını kaybetti. Aynı mahkum koğuşunda tedavi gören Sincan F Tipi Cezaevi’nde kalan Dursun Kaş, avukatı ve yakınlarına yazdığı mektupta çarpıcı iddialarda bulundu. Öztürk’ün hastanede kaderine terk edildiğini öne süren Kaş, mektubunda şunları belirtti: “Yanımıza getirilmesinden sonraki ilk bir saat içinde önce oksijen, sonra peş peşe 3 poşet serum ve 3 poşet de kan verildi. Bunlar o kadar hızlı veriliyordu ki, neredeyse 3 poşet kan 10 dakika içinde bitti... Kan verildikten sonra daha kötü kusmaya ve titremeye başladı. Ondan sonra da bir ağrı kesici yapıldı ve bir daha da sabaha kadar gelip soran olmadı.” yaklaşık bir saat sonra Macit kalkıp lavaboya gitmek isterken düştü. Biz kaldıramadığımız için hemen kapıyı dövüp sağlıkçıyı çağırdık. Aradan 5 dakika geçmişti ki, ‘ölmüş’ dediler. Herhangi bir şey yapılmadan sadece nabza bakarak ‘ölmüş’ deyip, üstünü kapatıp, ‘Doktor gelip bakacak’ deyip gittiler. Ama doktor gelmedi. 2 saate yakın ölüyü yanımızda beklettikten sonra yine kendileri alıp götürdüler” diye konuştu. ‘Numara yapıyordur’ Kaş, Öztürk’ün durumunun kötüleşmesi üzerine müdahale edilmesi için kapıya vurduklarını, ancak gelen olmadığını da belirterek “Sabaha kadar en az 1015 kez kapıyı dövüp gelip müdahale etmelerini söylememize rağmen doktor gelmediği gibi, sağlıkçı da mazgaldan bakıp geri gitti. Sabah kontrole gelen sağlıkçılara, neden gelip ilgilenmediklerini sorduğumda, biri ‘numara yaptığını, hasta adamın öyle yumruğunu sıkamayacağını’ söyleyip gitti. Sağlıkçılar gittikten cılık takipsizlik kararında, “Ölen Macit Öztürk’ün kendisinde mevcut akciğer enfeksiyonu ve bilaterel bronşektaziye bağlı solunum ve dolaşım yetmezliği sonucu, yani doğal nedenlerle öldüğü, olayda kusur ya da kasıt isnat edilebilecek kimse olmadığı anlaşılmakla kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi” denildi. Her Aday Adayı Onun Gibi Olsa... Aday adaylarının sayısının 10 bine doğru yaklaşması, önümüzdeki genel seçime rağbetin rekor düzeyde olacağını mı gösteriyor? Yoksa bazı siyaset bezirgânlarının, özellikle AKP Genel Merkezi’ne kur yapmayı ileriki yaşamöyküleri için yararlı gördüklerini mi? İktidar partisinin, 24. milletvekilliği genel seçimi için temayül yoklaması adı ile adaylarını çoktan belirlediği ve o listenin, Sayın Erdoğan’ın kasasında kilit altına alındığı da biliniyor. Doğrusu benim için asıl ve önemli sorun 12 Haziran günü gerçekleştirilecek yarışta, AKP’nin iktidar avantajlarının karşısında ana muhalefet partisi CHP’yi temsil edecek olan 550 milletvekili adayının kimlerden oluşacağını öğrenebilmektir. Gazete haberlerine bakılırsa, CHP Genel Merkezi’nin kasası bu genel seçimlerde adaylık için başvuru yapanların ödentileri ile dolmaktadır. Böylesine bir rağbet, 1972 genel seçimlerinde o günkü CHP’yi yüzde 40’lara getirmişti. Aralarında Rıza Türmen gibi, AİHM’de yakın zamana kadar ülkemizi temsil etmiş değerlerin de şanslarını deneyecekleri CHP’nin aday adaylarını belirleyecek yetkili organ Parti Meclisi olarak görünse de, Sayın Kılıçdaroğlu başkanlığındaki MKYK üyelerinin genel merkezdeki çalışma odalarının önünde oluşan uzun kuyruklar 11 Nisan akşamına kadar süreceğe benzemektedir. İyi de, MKYK üyelerinden kaç kişi o aday adaylarının tüm geçmişine tam olarak vakıftır? Örneğin, Elazığ’dan aday olması için kendisine hemşerilerinin başvurmakla yetinmeyerek, genel merkeze demokratik baskı yöntemi uyguladıkları bir Ali Özcan genç kuşaklar için ne ifade eder? 12 Eylül darbecileri CHP Genel Başkanı Ecevit’i önce Zincirbozan’da gözaltına almış, daha sonra tutuklayarak Ankara Cezaevi’ne göndermişler. MHP’nin o zamanki lideri Alparslan Türkeş ve arkadaşları, rahmetli Ecevit için ayrıca bir suç duyurusunda bulunarak,12 Eylül’e gelişte onun sorumlu olduğunu ve bu nedenle de yargılanması gerektiğini ileri sürmüşler. O suç duyurusunda benim gibi 40’a yakın CHP’linin de adına yer verilmiş. Ankara Sıkıyönetim Savcılığı’na verilecek savunma yazısında birlik sağlanması amacı ile bizden gerekli bilgilerimizi tutuklu Genel Başkanımız tarafından gazeteci Baki Özilhan’a iletmemiz istenilmiş. Ankara’da o günkü koşullar altında yarı gizli bir buluşma yerine gidilecek. O yer kime ait diye soranlara, işadamı Ali Özcan’ın bürosunun adresi veriliyor. Elazığlı işadamı Özcan’ı sivil polislerin gözetim altında tuttuğundan kuşku duyulmayacak olan bürosunda, kazandığı ihalelere sırtını dönerek Ecevit ve çalışma arkadaşlarına destek sağlamak için seferber olduğu o günlerden tanıyorum. Doğrusu bu karakterde bir siyaset adamının TBMM’de Elazığlı hemşerilerinin sesi olmasını CHP içinde bir kazanç olarak gördüğümü söylemek benim yurttaşlık görevlerim arasındadır. 161 kişi öldü Öztürk’ün ölümü; gözleri bir kez daha hapishanelerdeki hasta tutukluların durumuna çevirdi. İnsan Hakları Derneği’nin hasta tutuklulara ilişkin hazırladığı raporda, 2010 yılında 161 mahkumun cezaevlerinde hayatını kaybettiği anlatıldı. Raporda, Cumhurbaşkanı’nın cezaevlerinde tedavisi mümkün olmayan mahkumlar için bu yetkisini kullanması gerektiği önerisi yapılarak “Adalet Bakanlığı bürokrasisi ve özellikle de Adli Tıp Kurumu’nun ölümlere seyirci kaldığı” belirtildi. ‘Kimsenin kusuru yok’ Öztürk’ün ölümüyle ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı. Savcılık yaptığı soruşturma sonucunda, olayda kimsenin kusuru olmadığı gerekçesiyle takipsizlik kararı verdi. Sav kinci Ergenekon davası sanığı Şahin, herkesin yalan söylediğini belirterek, ‘Benim de günlüklerim var’ dedi ‘Susurluk, kesinlikle kaza değildi’ KARAYILAN ‘Kürtler daha güçlü ayaklanır’ Murat Karayılan Ortadoğu’da yeni bir dönemin başladığını söyledi. Yurt Haberleri Servisi Terör örgütü PKK’nin Kandil dağındaki lideri Murat Karayılan Dengê Mezopotamya Radyosu’na Kürtçe röportaj verdi. Arap dünyasındaki ayaklanmaları değerlendirerek Ortadoğu’da yeni bir dönemin başladığını söyleyen Karayılan, “Kimse bölgede zor kullanarak yürütülen sistemi kabul etmiyor. Rejim artık, kendisini tank ve toplarla koruyamıyor. Bundan yüz yıl önce Avrupa’da nasıl sona erdiyse, Ortadoğu’da da sona eriyor” dedi. Karayılan’ın, “Suriye devletinin şunu bilmesi gerekiyor; eğer Kürtler ayaklanırsa, Araplardan daha da güçlü ayaklanır” açıklaması dikkat çekti. İsyan dalgasının sıçradığı Suriye’deki gelişmeleri ve buradaki Kürtlerin durumuyla ilgili konuşan Karayılan, “Öyle görünüyor ki önümüzdeki günlerde önemli gelişmeler olacak. Bu konuda Suriye Devlet Başkanı Beşar El Esad, reform yapacağını açıkladı. Bu yetmez. Projeleriniz nedir, hızlı bir şekilde halkın önüne çıkın ve bunu açıklayın. Halk artık baskı ve zulmü kabul etmiyor. Demokrasi ve özgürlük istiyor. Eğer bu konularda projeniz varsa, hızlı bir şekilde sunmalısınız. Ayrıca, Suriye’de Kürt sorununun çözülmesi gerekiyor. Eğer devlet olarak Kürt sorununun çözümünü istiyorsanız, bölge ve güvenlik yöneticilerinin yöntemleri ile ilişki geliştirmekten ve ‘şimdi durun, sabredin’ demekten vazgeçin. Böyle olmaz. Kürtlerle en üst düzeyde oturmalısınız. Kürt sorununda bir projeniz varsa eğer, bunun üzerine tartışma yürütün. Eğer böyle yapmazsanız, Kürtleri oyalamak ve Kürt sorununu yine bir tarafa bırakmaya çalışırsanız, o zaman Kürtler de ayağa kalkar” diye konuştu. Şahin, Çatlı ile bir düğünde çekilmiş fotoğrafıyla ilgili olarak, “Orada tek emniyet müdürü ben miyim” diye sordu. HAT CE TUNCER ‘ mamın ordusu defol’ stanbul Teknik Üniversitesi’nde ( TÜ) önceki gün sol görüşlü öğrencilere yönelik Anadolu Gençlik Derneği (AGD) üyeleri tarafından gerçekleştirilen saldırı, üniversitenin Maslak’taki yerleşkesinde kitlesel gösteri ile protesto edildi. Üniversitenin yemekhanesi önünde toplanan öğrenciler “ TÜ gericiliğe teslim olmayacak” pankartı açarak, “AKP dışarı, bilim içeri”, “ mamın ordusu üniversiteden defol”, “Fetullah üniversiteden defol” sloganları atarak üniversite içerisindeki Süleyman Demirel Kültür Merkezi önüne dek yürüdü. (Fotoğraf: ALİ AÇAR) İkinci Ergenekon davasında Susurluk kazası davasından hükümlü tutuklu sanık eski Özel Harekât Daire Başkanvekili İbrahim Şahin, Susurluk kazası ile ilgili gerekirse her şeyi açıklayacağını belirterek “Susurluk kazası kesinlikle kaza değildir. Herkes yalan söylüyor” dedi. Şahin, Abdullah Çatlı ile bir düğünde çekilmiş fotoğrafıyla ilgili olarak, “Orada tek emniyet müdürü ben miyim? Benden başka bir sürü emniyet müdürü var. Niçin beni hedef yaptılar” diye konuştu. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Silivri Cezaevi bitişiğindeki duruşma salonunda görülen davanın 109. duruşması dün gerçekleştirildi. Başkan Köksal Şengün, hakkında Adli Tıp Kurumu’nun “ceza sorumluluğu tam yoktur” şeklinde rapor bulunan ve demans (bunama) hastalığı teşhisi konulan Şahin’i kürsüye aldı. Şahin, dengesinin bozulduğunu söyleyerek izin istedi ve savunmasını oturarak sürdürdü. Savcılıktaki ifadesini hatırlamadığını söyleyen Şahin, emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ü hayatında görmediğini belirtti. Sanık Muzaffer Tekin’den “komutan” diye söz eden Şahin, Birinci Ergenekon davası sanıklarıyla ilgili olarak “Fikri Karadağ, Oktay Yıldırım ile komutanı ziyaret ettiğimde tanıştırıldım” dedi. Sinirlendi Savunmasına başlarken sakin görünen Şahin, ifadesi okunurken giderek asabileşmeye başladı ve “devlet, mafya, siyaset” üçgenini gözler önüne seren Susurluk kazasına ilişkin konular gelindiğinde giderek yükselen ses tonuyla sinirli ve daha düzgün cümleler kurarak konuşmaya başladı. Şahin’in “Herkes yalan söylüyor” sözleri üzerine Şengün “Doğru söyleyen var mı” diye sordu. Şahin, “Yok, Susurluk konusunda suçlanan hep benim. Ben de araştırıyorum. Ama ben hapse atıldım. Herkes bana saldırıyor” dedi. Şahin, Çatlı ile bir düğünde çekilmiş fotoğrafıyla ilgili olarak “Orada tek emniyet müdürü ben miyim? Benden başka bir sürü emniyet müdürü var. Niçin beni hedef yaptılar? Yalan söylüyorlar. Çatlı’yı tanımıyorum. O isimle tanımıyorum, başka isimle tanıyorum” dedi. Şengün ise “Demek ki doğruyu bilen kişisin. Niye siz konuşmadınız o zamandan beri, niye” diye sorması üzerine Şahin “Kimse bana gelip bir şey sormadı ki” dedi. ‘Ben de araştırıyorum’ Susurluk’u kendisinin de araştırdığını söyleyen Şahin, “Susurluk’la ilgili her şeyi gerekirse anlatırım. 15 senedir hazırlıyorum zaten. Benim de günlüklerim var. Yıllardır herkes arıyor. Orada da uyduruyorlardı, şimdi de uyduruyorlar, yok bomba yok bilmem ne... Susurluk’la ilgili her şeyi gerekirse anlatırım. Herkes yalan söylüyor. Ben herkesi öldürüyormuşum. Ben kimim de herkesi öldürüyorum. Yanımda mıydınız? ” şeklinde konuştu. Şahin, “Susurluk kazası kesinlikle kaza değildir. Susurluk’la ilgili, PKK ile ilgili notlarımı cezaevine getirttim. Adam ‘kazadan iki buçuk dakika sonra haberim oldu’ diyor. Hiç kimse bir kazayı 2.5 dakika sonra öğrenemez. 2.5 dakika sonra kazayı öğreniyorsan, yaptıran sensin. Ya da yaptıranlarla ortaksın” dedi. Dava sanıklarından sadece Reşadiye’de görev yapan üsteğmen Mehmet Ali Çelebi’yi tanıdığını anlatan Şahin “Bana PKK’li diyorlar. Susurluk’ta hapse girmişim. PKK’liler öldürmek için peşime düşüyor. Reşadiye’de 24 köy var, sadece benim köyüm 24 saat korunuyor” diye konuştu. Savcıların kendisini suçlarken yaptığı görevlere ilişkin soru sormadıklarını söyleyen Şahin, “İzmir’de Yunanlı ajanın 24 saatte fotoğraflarını aldım, Onları niye sormadınız? MOSSAD ajanlarının fotolarını sormadınız” dedi. Alevi ve Ermeni önderlere yönelik suikast yapmak üzere kurulduğu iddia edilen S1 timine ilişkin soruları yanıtlayan Şahin, şunları anlattı: “(Metin) Gürak Paşa ‘terörle mücadelede yeni bir oluşuma seni seçtik’ dedi. Ben ‘Alnımda Susurluk yaftası var. Ne diye böyle bir teklifte bulunuyorsunuz’ dedim. Gürak Paşa ‘Unut artık Susurluk olayını’ dedi.” PKK’nin 3 milyon doları çalındı ANKARA (AA) Terör örgütü PKK’nin 3 milyon dolar parasının çalındığı bildiriliyor. Süleymaniye’de çalındığı belirlenen 3 milyon doların, Kandil’deki terör örgütü yönetimi tarafından, 12 Haziran seçimlerinde harcanmak için Türkiye’ye gönderilmek üzere hazırlandığı iddia edildi. Kandil’deki örgüt yönetiminin, 3 milyon doları çalarak, örgütün muhaliflerine aktardıkları öne sürülen PKK Süleymaniye sorumlularından “Ferit”, “Zeki” ve “Drej” kod adlı örgüt mensupları hakkında “infaz” kararı alındığı belirtildi. Hırsızlık skandalında bölgedeki yerel güvenlik güçlerinin ve gizli servislerin parmağının olup olmadığını da araştıran Kandil’deki terör örgütü yönetiminin, çalınan 3 milyon doları geri alabilmek için Irak, İran ve Avrupa’da özel ekipler oluşturarak çalışma yaptırdığı da sızan bilgiler arasında yer alıyor. Hırsızlık olayının son zamanlarda finansman krizi yaşayan terör örgütünün yönetiminde büyük sıkıntı yarattığı belirtildi. ‘Rest çektim’ Şahin suikast planı iddiaları için “Valla billa böyle bir şey yok. Ali Balkız’a niye suikast yapayım? Aleviler Türk değil mi?” dedi. Ocak 2008’de konunun görüşülmeye başladığını ve bir yılın sonunda kandırıldığını düşünmeye başladığını söyleyen Şahin “Artık size inanmıyorum der demez, bana son üç dört günde gece gündüz Ermenilerle ilgili fakslar gönderilmeye başlandı. ‘Size inanmıyorum’ dedim, rest çektim ve rest çektikten sonra geldiler tutukladılar” diye konuştu. Prof. Mehmet Haberal’ın 10 günlük sağlık raporu aldığı öğrenildi. SAVCILIK ÇARKIN’IN AÇIKLAMALARIYLA LG L HAREKETE GEÇT ÜÇ SUBAYIN YAPTIĞI BAŞVURUYU MAHKEME KABUL ETT Diyarbakır’da soruşturma DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Faili meçhul cinayetleri soruşturan Özel Yetkili Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, işlenen cinayetler ile ilgili olarak geçmişteki yöneticileri sorumlu tutan Susurluk hükümlüsü Ayhan Çarkın hakkında soruşturma başlattı. İstanbul’da Nevruz kutlamalarında BDP’li kitlenin içinde görüntülendikten sonra terör örgütü PKK’nin lideri Abdullah Öcalan’a saygı duyduğu yolundaki açıklamasıyla gündeme gelen eski özel harekât polisi Ayhan Çarkın hakkında soruşturma açıldı. Savcılık, bir süre önce İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nda ifade veren Çarkın’ın ifade tutanaklarını istedi. Diyarbakır Ayhan Çarkın Barosu’da Çarkın için suçduyurusunda bulundu. Balyoz davası A HM’de İstanbul Haber ServisiAvrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Balyoz Darbe Planı’nda ismi geçen üç subayın yaptığı başvuruyu kabul etti. Balyoz Darbe Planı’nda isimleri geçen Deniz Kuvvetleri Plan Prensipler Başkanı Tuğamiral Cem Gürdeniz, Güney Görev Grup Komutanı Tuğamiral Cem Aziz Çakmak ve Tümamiral Ali Semih Çetin, 24 Şubat’ta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuşlardı. Haklarında tutuklama kararı verilen subayların avukatları, “müvekkillerinin hiçbir delil gösterilmeden hukuka aykırı bir şekilde tutuklandıklarını” beyan etmişti. Başvuruyu incelemeye alan AİHM, 9 Aralık’ta subayların isimlerinin geçtiği Suga Harekât Planı belgelerini avukatlardan istedi. İncelemenin ardından AİHM, başvuruları kabul etti. Subayların avukatları, kararın emsal olabileceğini söyledi. Savcılığa başvuru yaparken tutuklandı DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Terör örgütü PKK’nin lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla 29 Ekim 1998 tarihinde Avrupa’dan Türkiye’ye gelen 8 kişilik grup içinde yer alan Aygül Bidav, Siirt’de ilk toplu mezarların ortaya çıktığı Kasaplar Deresi’ne düzenlenen yürüyüşün ardından, 1987 yılında öldürülen eşi Ali Ekber Bidav’ın cesedinin de Kasaplar Deresi’nde bulunduğu iddiasıyla savcılığa başvuru yaparken tutuklandı. Bidav’ın 1987 yılında “örgüt üyesi olmak” suçlamasıyla hakkında açılan dava kapsamında ifade vermediği, yakalama kararı çıkarıldığı için tutuklandığı öğrenildi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle