18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 MART 2011 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA HABERLER CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, hükümetin ‘süper yetki’ arayışına tepki gösterdi: 5 hepimiz için yandı gülüm ketenhelva. 2011 yılının Türkiyesi’nde, 12 Mart ve 12 Eylül’de bile yaşamadığımız yargı kararlarıyla karşılaşmak içinizi acıtmıyor mu? Basılmamış bir kitap için “imha” kararı alıyor yargı... Bitmiyor! Taslak halindeki kitabı işyerinde, gazetede, evde, bürodaki bilgisayarında bulunduran kişiler hakkında da karar veriliyor: “Eğer silip yok etmezlerse terör örgütüne yardım ve yataklık etmiş sayılacaklar...” Deniz Kavukçuoğlu’nun dediği gibi burası sözün bittiği yerdir. Böyle uygulamalar Hitler’in, Franco’nun, Pinochet’nin, Salazar’ın ve Kenan Evren’in bile aklına gelmemiştir. Amaç Meclis’i tasfiye ANKARA(Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, iktidarın Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile süper yetki istemine “Bu, parlamentoyu tasfiye anlayışının, muhalefete tahammül edememenin bir sonucudur. Parlamentoyu tatil etmeyelim, Haziranın 1’ine kadar çalışalım, neyi getireceksen getir” diye tepki gösterdi. CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun grup konuşmasında yaptığı açıklamalar ana başlıklarıyla şöyle: 9 yıldır neredeydin?: Yasa tasarısının gerekçesinde, “Yeni hükümet kurulacak, bu uzun sürer, ülkenin beklemeye tahammülü yok” deniyor. 9 yıldır neredeydin sen, armut mu topluyordun? 9 yıldır bu milletin ensesinde boza pişirdin. Parlamento tatile girecek, ben kanun çıkaracağım, yasama organının yerini yürütme organı alacak, yasa çıkaracak, muhalefetsiz... Bir sabah uyanacağız yeni bir kanun çıkmış olacak. Bu çağdışı anlayış değilse hangi anlayış? Bu, parlamentoyu bypass etmek demektir. Böyle bir şey demokrasilerde, hele hele 9 yıllık bir iktidarda olmaz. Bu, baskıcı yönetimin, baskıcı anlayışın, demokrasiyi içine sindirememiş anlayışın sonucudur. maktır. Bu suç değil mi? Bunların yaptığıyla 12 Eylül hükümetinin yaptıkları arasında ne fark var? Bu kitapların toplatılmasıyla ilgili Batı da şaşkın. Anlayamıyorlar, “Hitler, Mussolini” deseler geçmişte kalmış. Buradan oralara çağrıda bulunuyorum, Hitler ve Mussolini döneminde akıllara gelmeyenler AKP iktidarının aklına gelütfudur. Ben eminim Başbakan, “İnsanların düşünmesine de karşıyım” der yakında. Çünkü o düşünce düşmanı. AB yetkilileri, “Böyle uygulamalar olursa Türkiye ile müzakereleri keseriz” demişler. Eee günaydın... Türkiye’de demokrasi olmadığını daha yeni mi gördünüz? Düşünceye kelepçe takan bir iktidarla karşı Hükümetin Kanun Hükmünde Kararname ile yasama organının görevlerini üstüne almaya çalıştığını söyleyen Kılıçdaroğlu, ‘’Bu, parlamentoyu bypass etmek demektir. Böyle bir şey demokrasilerde, hele hele 9 yıllık bir iktidarda olmaz. Bu, baskıcı yönetimin, baskıcı anlayışın, demokrasiyi içine sindirememiş anlayışın sonucudur’’ dedi. İmamın Ordusu: Basılmamış bir kitap suç unsuru haline getirildi. Basılmamış kitap nüshalarının imha edilmesi, bu hükümetin demokrasi kültüründe olan bir şey! Eğer ona “Demokrasi” diyorlarsa tabii. Suç delilleri imha edilmez, dosyasına konur; imha zaten delilleri karartliyor, görmüyor musunuz? Düşünce düşmanı: “Yargıya saygı duymuyorum” diyen bir Başbakan’ın olduğu dünyada tek örnek var. O da Türkiye. Daha kitap haline gelmemiş düşünceyi cezalandıran başka bir ülke de yok. Düşünmekten korkan bir insan olabilir mi? Allah’ın en güzel karşıyasınız. Kuyruklu yalan: Beyler darbelere karşıymış, darbelere karşıysan bizim gibi yürekli olacaksınız, bizim gibi özgürlükçü olacaksınız. 12 Eylülcüler yargılanacakmış, referandumda, öyle dediler. Yargılandı mı? Hayır. Yargılansın, diye önerge verdik, önergeyi reddettiler ve milleti kandırarak “Biz 12 Eylülcüleri yargılayacağız” dediler. Ama kuyruklu yalan. YÖK’ten şikâyet ediyorlardı, buyrun kaldıralım, dedik. Ama ele geçirdiler ya, gerek duymadılar. Öyle rektörler atadılar ki, adamların özgürlükten haberleri yok. Faili meçhuller; onu da istismar ettiler. Taşeron uygulamasına son verelim, dedik, kabul etmediler. 1 milyondan fazla asker kaçağımız var. Askere gitmek isteyenler var fakat askere alınmıyorlar, bazıları da gitmiyorlar. Gelin bunları eritelim, bedelli, bedelsiz yapalım, dedik, yanaşmadılar. Libya’daki gelişmeler: Beyefendi çıktı, “NATO’nun orda ne işi var” diye yeri göğü inletti, sonra Türkiye’ye geldi tıpış tıpış savaş gemilerini gönderdi. Meclis’ten karar çıkmadan hem de. Sonra “Biz NATO’yu yönettik” diyorsun. Bugün gazetelerde okuyoruz, Türkiye ülkeler arasında devre dışı. Yaşananlar Hukuk Devleti Adına mı?.. Kırk yıldır demokrasi, özgürlük türküleri söylüyoruz, tam kırk yıldır çağdaşlık üzerine yapılan konuşmaları dinliyoruz. Bir dönem birileri çıkıp “Bana milliyetçiler adam öldürüyor dedirtemezsiniz” derken, eli bıçaklı, muştalı, silahlı katiller köşe başlarında öğretmenleri, gençleri, emekçileri, sosyalistleri, devrimcileri öldürüyordu. Gün geldi, Amerikalıların “Bizim çocuklar darbe yaptı” dediğini duyduk, ülkenin tümlüğü, Atatürk milliyetçiliği adına yönetime el konuldu. Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu kapatılıp mal varlığına el konulurken tarikatların derneklerine, mal varlıklarına dokunulmadı. Yine susup seyrettik... Şimdilerde Radikal gazetesi polisçe basılıp Ertuğrul Mavioğlu’nun bilgisayarından Ahmet Şık’ın kitap taslağı “İmamın Ordusu”nun dijital verileri alınırken yaptığımız gibi. Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan tutuklanırken yaptığımız gibi. Ne Ahmet’in ne Nedim’in, Balbay’ın, Tuncay’ın, Soner’in evlerinin bodrum katında, bahçesinde silah, bomba, cephanelik çıktı. Olaylar üst üste geldi... İklim Bayraktar adlı bir kadın (Odatv muhabiri) Deniz Baykal’a bir komplo hazırladı. Bunu Baykal’ın avukatı da açıkladı zaten. Kimdi bu kadın? Neyin nesiydi? CHP yöneticileriyle nasıl sıkı fıkı ilişkiler içinde olmuştu? Bir kaset yakında kimi internet sitelerine düşer miydi? Sakın ola ki, hiçbir Odatv yöneticisi İklim Bayraktar’ı savunmaya kalkmasın! Bir ülkede bir gazetecinin, yazarın kitabı “silah”, “bomba”, “cephanelik” gibi görülüyorsa Daha önce çok yazdım, yineleyeyim okumayanlar için... Muzaffer Erdost’un kardeşi İlhan Erdost yayıncıydı, bu yüzden gözaltına alındı, işkenceyle öldürüldü. Milyonlarca kitap yakıldı o nedenle... Türkiye’de yaşananlar Avrupa ülkelerinde yakından izleniyor. Gerçekten ben de Deniz Kavukçuoğlu gibi kaygılıyım: “Ergenekonculuk nerede başlıyor?..” SapancaİzmitGölcük üçgeninde işlenen faili meçhul cinayetler... O dönemde İzmit’te bulunan emekli paşa ve gazeteci arkadaşlarım “Ergenekon torbası”nın içinde. Günlük tutmak, kitap yazmak suç mu? 12 Mart ve 12 Eylül faşizan darbeleri döneminde kitaplar toplatılır, yakılırdı... Yazarlar tutuklanırdı... Şimdi ise basılmamış kitaplar toplatılıyor, günlüklerden terör örgütü sanığı ortaya çıkarılıyor. Eskiden darbe yandaşları vardı, bugün ise başka yandaşlar... Onları izledikçe midem bulanıyor midem! 2011 Türkiyesi’nde yaşananlar dün yazdığım gibi içinizi acıtmıyor mu? YERL KAYA YER NE ERSOY rtica sicili referans oldu! FIRAT KOZOK ANKARA YÖK’ün 1998’de “irticai faaliyetlerde bulunduğu” gerekçesiyle Kırıkkale Üniversitesi’ndeki görevinden aldığı Hamit Ersoy, RTÜK’te, AKP’den milletvekili aday adayı olmak için istifa eden İlhan Yerlikaya’nın yerine aday gösterildi. AKP’nin diğer adayı da, öğretmenken RTÜK’e memur olarak girip müdür yapılan Mehmet Çakırtaş. Üyeliğe seçimin bugün TBMM’de yapılması bekleniyor. Yasaya göre 2 aday gösterilmesine karşın iktidarın, tercihini Ersoy’dan yana kullanacağı belirtiliyor. Ancak, Ersoy, geçmişiyle ve kurumda yarattığı tartışmalarla ilginç bir profile sahip. Ersoy, bir süre önce tartışmalı bir şekilde RTÜK’ün Uluslararası İlişkiler Daire Başkanlığı’na getirilmişti. Üniversitelerdeki tüm öğretim üyelerinin tarikatlarla bağlantısını araştıran YÖK, o dönemde Kırıkkale Üniversitesi Rektörü olan İçişleri Bakanı Beşir Atalay başta olmak üzere Ersoy’u da “irticai faaliyetlerde bulunduğu” gerekçesiyle görevinden almıştı. O dönemde YÖK’ün hazırladığı raporda, Ersoy hakkında şu saptamalara yer verilmişti: “Kürtİslam sentezini benimseyen ve bu doğrultuda faaliyet gösteren Zehra Eğitim ve Kültür Vakfı’nın düzenlediği ‘Salı Sohbetleri’ seminerine konuşmacı olarak katılmıştır. MazlumDer Yönetim Kurulu üyesidir.” ÜN VERS TEDE DERS VERMEDEN PROF. OLUYORLAR ‘Unvan için hülle’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Tabip Odası Başkanı Bayazıt İlhan, üniversitede ders vermeden rektör olan profesör, tıp fakültesi dekanı, tedavi hizmetleri genel müdürü, sağlık müdürü ve başhekim bulunduğunu söyledi. İlhan, “Bu yönteme hekimler kendi aralarında hülle yoluyla profesörlük diyorlar” dedi. Ankara Tabip Odası Başkanı İlhan ile SES Genel Başkanı Bedriye Yorgun dün ortak basın toplantısı düzenledi. İlhan, “Büyük rahatsızlık yaratan yöntemde doçentlik aldıktan sonra 5 yılını tamamlayanlar, üniversitelerin değişik birimlerini kullanarak profesörlük unvanını alıyor. Tekrar bakanlıkta görevlendirilen bu hekimler böylelikle günler içerisinde, doçent gidip profesör dönüyorlar” diye konuştu. İlhan bu şekilde profesör olan 51 hekim belirlediklerini ancak sayının bunun üzerinde olduğunu söyledi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle