18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 MART 2011 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA 15 yaptığımız şey, göğüs göğüse muharebe. Artık rahatça söyleyebiliyoruz, ‘muharebe falan’ diye. Önce söyleyince kaşlarınızı çatıyordunuz. Bak, ‘savaş’ dedi. Bak görüyor musun, ‘muharebe’ dedi… Ama biz sizinle artık siper savaşı yapıyoruz. Hukuki metinleri koyduk, bir şey çıkmadı. Hayatımızı koyduk, bütün yaşam biçimimizi koyduk, bir şey çıkmıyor. Olmayan şeyleri koyuyoruz ve iddia makamı bize suçumuzu söylemediği için, delillerini gösteremediği için, biz ne yazık ki suçsuzluğumuzu ispatla mükellef kişiler olarak burada pek çok şeyi anlatmak durumunda kalıyoruz. Bu bize karşı büyük haksızlıktır. (…) Hücrede, demin Balbay söyledi; hakikaten çok üşüdüğümüz zamanlar oluyor. Bursa’dan bir yurttaşımız çeyizini açmış, bugün bana bu yün çorabı gönderdi. Biz halka sığınıp, onun sinesine sokulup, orada ısınıyoruz. Bizim aşkımız da, özgürlüğümüz de, onlara emanet. Bizim adımız da onlara emanet. Ben kızımın 15. doğum gününü de, 18. doğum gününü de cezaevinde kutlamak zorunda kaldım. Benim 18 yaşına basan kızım, bir elbise dikmiş kendisine. Onunla geldi bana, ‘Bunu ben diktim’ diye. Elbisenin üzerinde lekeler var, böyle boynunda... Nedir, dedim, onlar? Üstüne beyaz taşlar koymuş, beyaz güvercinler yerine; cezaevine girerken o beyaz güvercinleri tek tek sökmüşler. Reva gördüğünüz bu muamele, benim çocuğuma reva gördüğünüz bu muamele; beni sevenlere, bizi sevenlere, Mustafa Balbay’ın ailesine, bize, buradaki herkese “… Biz sizinle vuruşuyoruz, duruşmuyoruz burada. Burada duruşma falan yok. Burada Vatan Yahut Silivri Fotoğraf: AL AR F ERSEN gördüğünüz bu muamele, umarım sizin çocuklarınız tarafından asla görülmez. Umut ederim bu acılar sizin yüreğinize uğramaz ve umut ederim siz hukuku uygulayarak, bu alçak dönemi sonlandırırsınız.” Yukardaki satırlar, Tuncay Özkan’ın “Zorbalığın Pençesi”*nde adı altında yayımlanan Silivri Günlüğü’nden alıntı olup, yazarının Ergenekon davasının duruşma tutanaklarına geçen son konuşmalarından biridir. Ergenekon diye bir terör örgütü olup olmadığı henüz mahkeme tarafından karara bağlanamayan... Zaten birkaç ömrü aşacak hapis cezaları istemiyle yargılanan çoğu sanığın da “ne” suç işlediği açıklığa kavuşturulamayan... Suç kanıtı diye sunulan kimi kayıt ve belgelerin Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin cep telefonuna polis tarafından “yanlışlıkla” yüklenen Hizbut Tahrir numaraları gibi, zaman zaman “çakma” çıktığı bu davada... Gazeteci Tuncay Özkan üç yıldır, gazeteci Mustafa Balbay iki yıldır tutuklu yargılanıyor. Prof. Mehmet Haberal gibi bilimciler, üstün zekâsı ve felsefi bilgi birikimi dolayısıyla “Sokrates” diye anılan gencecik Teğmen Mehmet Ali Çelebi başta, pek çok gazeteci olmayan sanık da “ne ile suçlandıkları”nı bilemeden, tutuklulukta yıllardır onlarla aynı kaderi paylaşıyor. İleri görüşlü TÜSİAD’ın siparişiyle Silivri’de geri, Diyarbakır’da öngörüşlü hukuk kâhinlerinin bölünecek coğrafyasına şimdiden anayasa taslağı bile hazırladığı Türkiye’de ölüm cezası olsaydı, başta Tuncay Özkan, Ergenekon sanıklarından birkaçını kesin asarlardı. 1972’de Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı astıkları gibi asarlardı. 1980 ile 1984 arasında astıkları 50 kişi gibi asarlardı. Kayseri’deki pedofil katili asmazlar, çünkü katilin de çocukluğunda ırzına geçildiği ortaya çıkar, psikolojik travma sayılırdı. Üvey çocuk katili anne ve büyükanneyi de kadın diye asmazlardı. Ama bazı Ergenekon sanıklarını asarlardı, sevgili okurlar. Şimdilik asamadıkları için onları hücrelere gömdüler, umutsuzluk ya da hastalıktan ölmelerini bekliyorlar. Çünkü onlar, bölünmek arifesindeki Türkiye halkını TBMM’de temsil edecek kadar şarkıcı, türkücü, futbolcu ve hatta eski Yeşilçam motoru değiller! Çünkü onlar, Türkiye’yi Libya gibi olmakla tehdit edenlerin önünü açmak için uyuşturulması ve uyutulması gereken bir halkın vicdanını da bilincini de uyandırabilirler. Elbette ki en büyük tehlike, onlar. Son söz: Silivri’de Ergenekon duruşmalarına gidip hukukun nasıl katledildiğini izlemeyen hiçbir hukukçu hukuktan geçinmesin, ortalarda hukukçuyum diye gezinmesin değildir. *Cumhuriyet Kitapları, Mart 2011 “Tek insana yönelik hukuksuzluk, tüm insanlara yönelen tehdittir.” PUBLILUS SYRUS Güzel Şeylerden Söz Edebilmek Üç gündür gökyüzü masmavi, pırıl pırıl bir güneş var, doğa yeniden hızla yeşile bürünüyor. Çok geçmeyecek, meyve ağaçları çiçeklenecek. Penceremden sokağa bakıyorum. İnsanlar, özellikle de gençler kışlık giysilerini çıkarıp atmışlar üzerlerinden, yaz bir an önce geliversin demek istercesine. Yaşlıların omuzları dikleşmiş, yürüyüşleri değişmiş, yere daha sağlam basıyorlar sanki. Yüzlerine bir ilkbahar daha görebilmenin sevinci, mutluluğu yansımış. Karşıdaki manav bir başka parlatıyor tezgâha dizdiği elmaları, dudaklarında da bir memleket türküsü. Bunları yazmak istiyorum. Ama olmuyor. Televizyonu her açtığımda ekrandan, gazeteleri her elime aldığımda manşetlerden fırlayan o haberler, o ölümler, felaketler, acılar, sıkıntılar yaşadığımız talihsiz hayatların başat gerçeği olmuşken, yeşillenen yapraklardan, açan çiçeklerden, kuşlardan, böceklerden nasıl söz edebilirim uzun uzadıya? Ekranda Başbakan’ı izliyorum. Nükleer reaktör riskini, mutfakta kullandığımız likit gaz tüpünün, üzerinden geçtiğimiz asma köprünün riskiyle kıyaslıyor, bizlerle alay eder gibi. Bunu, Japonya’daki nükleer sızıntı tüm dünyayı korku pençesine almışken, yüz binlerce Japon hayatla ölüm arasında gelip giderken yapıyor. Başbakan diline “ileri demokrasi” diye iki sözcük dolamış, her fırsatta yineliyor bu sözcükleri. “İleri”sinden vazgeçtik, gazeteciler, yazarlar birer ikişer zindanlara atılırken, yazdıkları kitaplar daha basılmadan “suç unsuru” ilan edilir, taslakları polis tarafından toplanırken; hak arayan gençler, işçiler, memurlar dayaktan geçirilirken, “demokrasi” tüm bu yaşananların neresindedir diye sormak gerekmez mi? Şimdi, daha iki hafta önce Başbakan’ın “NATO’nun orada ne işi var” diye sorduğu Libya’dayız; hem de bir NATO gücü olarak, Almanya gibi bir basiret örneği sergileyip “Ben bu işte yokum!” diyemediğimiz için. Libya gece gündüz bombalanıyor. Yerle bir edilene kadar da bombalanacak. Ne zaman ki adı batasıca Kaddafi çekip gidecek, bombalar o zaman duracak. Kaddafi’nin yerini alacak olan ve kimdirler, nedirler, bugün kimsenin bilemediği, ayrıca sorup sorgulamadığı “isyancılar” kurtarıcıbombacılarla birlikte Libya’ya “demokrasi” getirecekler. Getirilecek demokrasi de büyük olasılıkla bizim Başbakan’ın “ileri demokrasi” dediği türden “bir şey” olacak. Kısacası iler tutar yanı olmayan, bizim de boğazımıza kadar battığımız bir rezalet. Yukarıda yaşadığımız hayatlardan “talihsiz” diye söz ettim. Ne var ki toplumların yaşadığı acılı, bunalımlı, sıkıntılı hayatların, yaşanan talihsizliğin mimarı çoğu kez toplumun bizzat kendisi oluyor. Toplumumuzun seçmen kesimi yüzde 47 gibi bir oyla getirdi bu iktidarı başımıza; yetmedi bir de 12 Eylül Referandumu’nda bu iktidarın “yalan dolan paketine” yüzde 58’le “evet” dedi. Şimdi bunun bedelini ödüyor. Nüfusumuzun neredeyse yarısı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. İşsizlik alıp başını gitmiş. İşsizler ordusuna her yıl binlerce üniversite mezunu katılıyor. Eğitim sistemimiz çökmüş; ekranlarda izliyoruz, insanımız Libya’yı Irak’ta, Kıbrıs’ı Karadeniz’de sanıyor. Yargı sistemimiz hızla çökertiliyor. Onlarca insanın katilleri yargı kararıyla salıveriliyor, salıverilenler de bulunamayacakları yerlere kaçıyorlar. Aynı yargı hangi suçu işledikleri bile kendilerine söylenmeyen aydınları, bilim adamlarını, parti liderlerini, subayları tutukluyor. Hiçbirinin kaçması söz konusu olmadığı halde aylarca, yıllarca tutuklu kalıyorlar. Gelin de bahardan, çiçeklerden, böceklerden söz edin bu “talihsiz” hayatımızda. savcılık sorgusunda, “Anlat bakalım ordu içinde nasıl örgütlendiniz” diye soruyor. Evrim, “ÜnyeFatsa üzerinden gittik.” “ÜnyeFatsa ne demektir? Şu generalleri, albayları söyle” diyorlar. “Efendim ben general, albay bilmiyorum. Biz gittik, orada siyasi faaliyet yürüttük” yanıtını aldığı halde, “Öyle mi, biz bunu ordu zannetmiştik” denildiği halde, iddianameye, Evrim Baykara ile ilgili bölüme, “Orduda örgütlenme çalışması yürüttükleri” diye konulabilmektedir. (Tuncay Özkan/Zorbalığın Pençesi’nde, sayfa 270271) ilinde OrduBaykara’ya çalışma yürüten Evrim K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK ‘ G ’ N O K T A S I [email protected] Orman Talanı da ‘Torba’da... Son yılların “yasama kültürü”ne dönüşen “torba kanun”ların giderek “çuval”laştığını, tasarılar TBMM’de görüşülürken önergelerle “akla gelen” her türlü yasa değişikliğinin yapıldığını, bu yöntemin “kamuoyunu atlatma”ya yaradığını geçen hafta irdelemiştik. (23 Mart 2011 Cumhuriyet) Kanunların sadece özel beklentilere yönelik kimi maddelerini değiştirmeyi amaçlayan bu yöntemin hukuk ve yasama etiğiyle çeliştiğini, aynı akşam Ulusal Kanal’daki İmar Dosyası’nda Prof. Dr. Ülkü Azrak’la da konuşmuştuk.. Tartışmanın sonunda “Herhalde bu ‘izansız’lığa artık bir son verilir” dileğimizi belirtirken, yeni bir torbanın daha “yolda” olduğunu öğrenmeyelim mi? sıyla yetiniliyor… Ancak torbadan asıl çıkacak olanın “orman talanını desteklemek” olduğu da açıkça görülüyor. Çünkü Orman Kanunu’nda 3 aydan 5 yıla kadar hapis; fidan olması durumunda iki katı olan “ağaç kesme suçu”nun yeni düzenlemede “kabahat” yaptırımı ise şöyle: “250 ile 2 bin TL arasında para cezası”!.. Yani herhangi bir yatırıma engel olan ağaçları adeta “sembolik” paralar karşılığında kes kesebildiğin kadar! Toplum için şehirciler diyor ki; “Ağaçların satış fiyatının bile altında kalan bu komik cezayla orman talanının önü açılıyor. Cezaların adeta ödüle dönüşmesi, hükümetin çevre konusundaki duyarlılığını(!) bir kez daha gözler önüne seriyor”. Ağaçların “ucuz”a kesilmesini sağlayan düzenlemenin Orman Bakanlığı’nın değil de Adalet Bakanlığı’nın sitesinde yayımlanması ise doğaya duyarlı kesimlerin “atlatılma”sı amacından başka hangi anlamı taşıyor olabilir ki? İşte böylesi niyetlerle düzenlenen yeni torbada, Danıştay Kanunu’nun 24’üncü maddesinde öngörülen değişiklikle hukuka aykırı uygulamaların yüksek yargıdaki denetimi de ortadan kaldıracak... Örneğin illerdeki koruma alanlarını yağmaya açan çevre düzeni planlarıyla, halkın değil, rantçıların çıkarlarını kollayan imar planlarına yapılacak itirazlar “yöresel” sayılarak Danıştay yerine bölge idare mahkemelerinde sonuçlanacak. Bu da aynı konularda yılların birikimine sahip ve içtihatlar yaratan yüce yargının devre dışı kalmasına neden olacak.. Sözü yine Toplum İçin Şehircilik grubunun çarpıcı anımsatmasıyla noktalayalım: “Geçenlerde yargıdan yakınarak ‘Artık engel tanımayacağız’ diyen Başbakan’ın skandal niteliğindeki bu açıklamasının Adalet Bakanlığı’nca yayımlanan torba tasarıyı şekillendirdiği anlaşılıyor.” (Ulusal Kanal’da bu akşam 20.30’da yayımlanacak İmar Dosyası’nda, milletvekilliği adaylığı için istifa eden Yalova Valisi Doç. Dr. Yusuf Erbay, ilindeki orman talanına direnişlerini anlatacak...) Ç ZG L K KÂM L MASARACI [email protected] Danıştay dışlanıyor BULMACA HARB SEM H POROY SEDAT YAŞAYAN Kesim cezası 250 TL! Kimi şehir plancılarımızın oluşturduğu “Toplum İçin Şehircilik” grubunun “Yeni Torbada İmar Planları ve Orman Talanı Var” başlıklı bildirisinde deniyor ki: “Adalet Bakanlığı’nca ‘Yargının rahatlatılması ve işgücünün azaltılması’ amacıyla hazırlandığı öne sürülen tasarı geçen günlerde bakanlığa ait www.adalet.gov.tr adresinde yayımlandı.” Bakanlığın web sayfasında bu tasarının “yararları”nı anlatan ek bir metin de yer alıyor... En dikkat çekici vurgulama ise “bazı suçların suç olmaktan çıkarak, kabahat olacağı”. Peki, bu ne demek? Yeni torba yasayla “af”fedileceği ya da cezası azaltılacağı anlaşılan “suç”lar neler? Yanıtı için, şehircilerimizin açıklamasına bakalım; örneğin bakaya, yoklama ve asker kaçağı gibi suçlar “Kabahat”ler Kanunu kapsamına alınınca daha caydırıcı yaptırımlar yerine, 5 bin TL para ceza HAYAT EP K T YATROSU MUSTAFA B LG N [email protected] Ağaç kesme ‘ödülü’ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Ortaoyununun 1 başlıca dekoru olan küçük parmaklık. 2 2/ Kabuğu düğme 3 ve süs eşyası yapı 4 mında kullanılan bir deniz hayvanı... 5 Kamer. 3/ Evcil bir 6 geyik... Dar, uzun 7 ve hafif bir yarış kayığı. 4/ Uzak... 8 Kuru tütün yapra 9 ğını andıran kızı1 2 3 4 5 6 7 8 9 lımsı kahverengi. 5/ Kuş kanadının büyük tüyü. 6/ 1 K E Ş L E M E K Sahip... Tavlada “üç” sa 2 I S I MU L A J yısı... Gözleri görmeyen. 3 Y R A U F S E 7/ Ortadoğu’da, “Ölüde 4 G O L F L Ü K S niz” de denilen göl... Ela 5 I R A K A V T zığ’ın Karakoçan ilçesin6N İ Ğ D E E R de bir kaplıca. 8/ Japonlara J A R T İ Y E R özgü çiçek düzenleme sa 7 8P İ N A R İ Z E natı. 9/ Mekik oyasına 9 İ N M İ S K E T benzer bir tür dantel. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ürünü toprak sahibiyle yarı yarıya bölüşme işi. 2/ Orta Anadolu’da bir göl... “Ne zaman seni düşünsem/Bir ceylan içmeye iner” (İlhan Berk). 3/ “Yok” anlamında argo sözcük... İlgi çekici ve değişik kimse. 4/ Vilayet... Genellikle yakmak için kullanılan iri saman... Akım şiddeti birimi kiloamperin kısa yazılışı. 5/ Ticaret mallarını saklamak için rıhtımda yapılan büyük depo... Kara batmamak için ayağa takılan bir çeşit örgülü ayaklık. 6/ Bir çokluğu oluşturan varlıkların her biri... En küçük izci kuruluşu. 7/ Hamamböceği. 8/ Şaşma belirten bir ünlem... Halk edebiyatına özgü bir şiir türü. 9/ “Civanperçemi” de denilen otsu bir bitki. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle