24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 MART 2011 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA [email protected] KÜLTÜR TEB T YATRO ÖDÜLLER AÇIKLANDI 17 Yılın tiyatro ödülü ‘Kutlama’ya Kültür Servisi Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nin (IATC) Türkiye Merkezi’nce (TEB) verilen yılın tiyatro ödüllerinin sahipleri belli oldu. “20102011 TEB Yılın Tiyatro Ödülü”nü, Dotkoleksiyon’un Murat Daltaban yönetmenliğinde gerçekleştirdiği yapımı “Kutlama” (Festen) aldı. Bu yılki “Genç Yetenek” ödülüne Tiyatro 0,2’de bu sezon oynadığı oyunlarda (“Bazı Sesler”, “Korku Tüneli”) canlandırdığı karakterlerle Ushan Çakır, Tiyatro Krek yapımı “Güzel Şeyler Bizim Tarafta” başlıklı oyunda canlandırdığı Ayşe tiplemesiyle Öykü Karayel ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları yapımı “Romeo ve Jüliet”teki “Jüliet” rolüyle Ece Özdikici değer görüldü. Birliğin Ankara Temsilciliği de, aynı yöntemle yaptığı seçimle “20102011 TEB Anadolu/Yılın Tiyatro Ödülü”ne Ankara Devlet Tiyatrosu yapımı, Venedikt Yerofeev’in yazdığı Umut Toprak’ın yönettiği “MoskovaPetushki Yolun Sonu” başlıklı oyunu değer gördü. “Anadolu Genç Yetenek Ödülü”ne ise Ankara DT yapımı “Bekleyiş” oyununun yönetmeni Bahar Kerimoğlu değer görüldü. Diğer taraftan, IATC Türkiye Merkezi’nin onur ödülü bu yıl Genco Erkal’a, “20102011 TEB Anadolu/Yılın Onur Ödülü” ise Ergin Orbey’e verilecek. Ödüller, 2 Mayıs’ta saat 18.00’de Sultanahmet’teki Hotel Arcadia’da, Ankara’da ise ekimde düzenlenecek törenlerle sahiplerini bulacak. Müziğin üstün gücü... lk kez Türk dinleyicisiyle buluşan Alman bas bariton Thomas Quasthoff ş Sanat salonunu hınca hınç dolduran dinleyiciye neler düşündürtmedi ki... sıyrılıp üstün enerjisiyle yüceliyordu. Baştan sona bir Mozart programı dinledik. Bestecinin 34. ve 35. senfonileriyle konser ve opera aryaları vardı. Ve ilk kez Türk dinleyicisiyle buluşan Alman bas bariton Thomas Quasthoff, İş Sanat salonunu hınca hınç dolduran dinleyiciye neler düşündürtmedi ki! Mozart’ın Mentre ti lascio, o filia... sözleriyle başlayan aryasını söylemeye koyulduğu anda artık Quasthoff müzikle onun bedenindeki arızaları yücelmenin sırrını elde görmenize olanak yoktu. etmiş bir sanatçı. Quasthoff bu dünyanın sıDinleyicisini de o denli kıntılarından, kendi yaşamındaki trajediden, her şeyden yüceltiyor. Bu sıyrılmıştı. Güzel ses rengi ve dünyanın yapıtın metnindeki her hecesıkıntılarından, kendi yi net olarak duyuran pürüzsüz diksiyonu bir yana, mükurbanı olmuş. Annesi hamileyken bu yaşamındaki ziğe saygısı her şeyin önüne ilacı aldığı için o da on binden fazla trajediden sıyrılmış geçiyordu. Onu ilk romantik bebek gibi yüzgeç benzeri kollar, kısanatçının güzel ses liedlerin kayıtlarından tanısacık kemiklerle doğmuş. Müzik, rengi ve pürüzsüz mıştım. Sonra bir DVD’sinde onu yaşama bağlayan en önemli öğe. Schubert’in “Winterreise” İlk şan çalışmalarına Sebastian diksiyonu bir yana, (Kış Yolculuğu) başlıklı dePeschko ile başlamış, Charlotte müziğe saygısı her metini Daniel Baremboim Lehmann ile devam etmiş. şeyin önüne geçiyordu. eşliğinde dinlediğim zaman 1988’de ünlü ARD yarışmasını müziğe saygısına daha da yakazanınca, bütün dikkatleri üstüne kından tanık oldum. Mezzo çekmiş. Bugün dünyanın bütün mükanalında izlediğim Bach kantatı ve bir yandan zik merkezlerinde en ünlü şef ve topluluklarla da caz müziğinde yarattığı harikalar... konserler vermekte, operalarda yer almakta ve liQuasthoff, 1959’da Aşağı Saksonya’nın Hil ed dinletilerinde Schubert, Brahms ve Liszt lidesheim kentinde kendini ağır bir yazgının bek edlerini söylemekte. Ses müziği alanında hem lediği bir dünyaya gözlerini açmış: O yılların bu opera aryası hem lied söyleyen sanatçıya az rastlantıya karşı kullanılan moda ilacı Thalidomide’in lanır. Quasthoff, 2004’te Viyana Staatsoper’de Thomas Quasthoff T YATRO HÂL’ N YEN OYUNU TAL MHANE’DE Müzik sanatının üstün bir güç taşıdığını biliriz. Mitolojik çağlardan beri etkileyen bir güç: Besteci, yorumcu ve dinleyiciyi soyut dünyaya götüren, yücelten, mutlu kılan bir güç. İş Sanat’ın birbirinden harika programlarında iki hafta önce izlediğim Academy of St. Martin in the Fields için ve geçen hafta izlediğim Camerata Salzburg için de aynı görüşü paylaşıyorum. Yıllanmış geçmişleri olan bu topluluklar disiplinle, saygıyla dorukta kalmışlar. Çaldıkları yapıtın bestecisine, onları yöneten şefe, birlikte çaldıkları soliste karşı saygıyla ünlerini korumuşlar. Amerikalı kemancı Joshua Bell, İngiliz çellist Steven Isserlis ve piyanist Ian Brown, Üçlü Konçerto’yu çalarken öyle bir kozada tümleştiler ki, dış dünya ile bağlantıları kesilmişti. Joshua Bell, kimilerine göre ancak New York Metrosu’nda keman çaldığı için dikkat çekmiş olsa da, Beethoven’in dünyasında kutsal bir keşişti. Piyanist Brown, Beethoven’in zamanındaki özgün konumda, piyanosunu topluluğa çevirmiş, hem çalıyor, hem de yönetiyordu. Geçen haftaki programın şefi Andrea Marcon da Camerata Salzburg’u yönetirken toplulukla tümleşiyor, etten kemikten olan bedeninden Wagner’in Parsifal’indeki Amfortas rolünü üstlenmesiyle de büyük övgüler derlemişti. Kayıtları Deutsche Grammophon etiketiyle yayımlanıyor. Sayısız nişan ve ödülün sahibi. Yılda sayısı 60’a yaklaşan konser veriyor ve bir yandan da öğrenci yetiştiriyor. 2008’de piyasaya çıkan “The Voice” başlıklı özyaşam öyküsünü anlattığı kitabı da onun daha iyi tanınmasına yol açtı. Quasthoff müzikle yücelmenin sırrını elde etmiş bir sanatçı. Dinleyicisini de o denli yüceltiyor. Bir soprano ve bir kontrtenor Bir sopranoyla bir kontrtenorun bir arada söylediğine çok az tanık oluruz. London Baroque üyelerinin eşliğinde soprano Hannah Medlam ve kontrtenor Tim Meat’i Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Salonu’nda dinledik. Bu dinleti de yine sanatçıların birbirine saygısının, müziğe adanmışlığın bir başka göstergesiydi. Yorumladıkları tüm yapıtlarda zamanın tavrına ve bestecisine bağlıydılar. Soprano Hannah Medlam London Baroque’un kurucusu olan ailesinden gelen müzik disipliniyle genç yaşına karşın şaşırtıcı bir olgunluğa sahipti. Tim Mead’in adını da yarınlarda çok duyacağız. Şarkılarında dönemin tınısını bilgelikle yansıtıyor. Günümüzde moda olan kontrtenor yorumcularının çoğu sesini zorlayarak bu konuma geliyor. Oysa Tim Mead, sahip olduğu doğal sesini doğru çalışmasıyla da pekiştirmiş. Rönesans, Altın Çağ ve Erken Barok dönemini içeren çok ayrıcalıklı bir dinletiydi. [email protected] ‘Özgür filmleri seviyorum’ Kültür Servisi Tiyatro Hâl, Özer Arslan’ın yazıp yönettiği “A4” adlı oyunu yarın ve nisan ayı boyunca her perşembe saat 20.30’da Beyoğlu’ndaki Talimhane Tiyatrosu’nda sahneleyecek. 1980 sonrası kaybolan, yok edilmeye çalışılan Cumhuriyet idealizmini ve idealistlerini simgeleyen Mahmut karakteri etrafında, bavulunu alıp gitmek üzere olan Kel Mahmut’un bir pazarlıkla hayatına girip yön veren beş kişiyle iki sayfa A4 konuşmasını konu ediniyor. Oyunda, 67 Eylül olaylarında kaybettiğimiz Mayreni’ler (Melissa Özge Milanlıoğlu), katledilen Uğur Mumcu’lar (Özer Arslan), her şeye rağmen ideallerinin peşinden koşan Kel Mahmut’lar (Mert Denizmen) üzerinden Türkiye’nin yakın tarihi mercek altına alınıyor. (0 212 238 85 09) Yeşilçam Ödülleri’nde ‘En yi Yönetmen’ ve ‘En yi Kurgu’ ödüllerine değer görülen Reha Erdem’le sineması üzerine Önceki gün düzenlenen Yeşilçam Ödülleri’nde “En İyi Yönetmen” ve “En İyi Kurgu” ödüllerine değer görülen Reha Erdem, 43. SİYAD ödüllerinden de “En İyi Film” ve “En İyi Yönetmen” ödülleriyle dönmüştü. Bir kısım köşe yazarı ve sinemacının onun filmlerine “kimsenin izlemediği filmler” yaftasını yapıştırdığı Erdem’le bu çok izlenenaz izlenen film meselesini, onun sinemasını ve “Kosmos”u konuştuk. Katıldığınız festivallerin SİYAD jürilerinden ve SİYAD Ödülleri’nden genellikle elinizin boş döndüğü olmuyor pek... Özellikle eleştirmenlerin size olan bu sevgisini neye bağlıyorsunuz? SİYAD ödülleri bana çok cesaret veriyor. Bir jüri kararını değil, daha da iyisi, bir topluluk beğenisini dile getiriyor. Ayrıca bu sadece bana olmuyor, Semih Kaplanoğlu’na, Nuri Bilge Ceylan’a da oluyor. Her SİYAD ödüllerinden sonra malum SİYAD kıyımı başlıyor. “Kimsenin beğenmediği, izlemediği beş para etmez filmlere ödül verildi” deniyor. Bütün yıl boyunca her taraf popüler işlerle, filmlerle uğraşıyor, sadece SİYAD sinemanın sanatına eğilim gösteriyor, ama buna bile tahammülleri yok insanların. Türkiye’deki bu bitmeyen gişe filmisanat filmi tartışması hakkında ne düşünüyorsunuz? Sinemanın eğlenceli yönü, popüler tarafı var, ama bir yandan da bu bir sanat. Zaten bunun için sinemanın bu tarafı çok aşağılanıyor. Çünkü sanat ve kültür aşağılanıyor şu an. O yüzden iyi ki SİYAD var. Şu an yurtdışında hangi festivale gitsek konu Türk kültürel zenginliğine ve Türk sinemasına geliyor. Bu filmler ülkenin zenginliği bence. Gişe filmi yapanların sanat filmlerine olan bakışına ne diyorsunuz? Gişe filmlerinin bu kadar iyi işlemesi beni mutlu ediyor. Bizim yaptığımız sinemaya da yarıyor bu durum. Ama enteresan işte, onlar da bakanlığın verdiği küçük desteklerin bile bu filmlere verilmesini istemiyorlar. Bakanlık da bundan etkileniyor. Bu acı bir şey. Fotoğraf: Dilek Demirtaş BURAK GÖRAL Ayşe Kulin gençlerle buluşuyor Kültür Servisi Bağcılar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nce yürütülen “Okumayı Seviyoruz” projesi kapsamında Ayşe Kulin, herhangi bir nedenle okula gidemeyen ve bir üst eğitim kurumuna devam edemeyen gençlerle buluşacak. Bugün saat 14.00’te Bağcılar Halk Eğitim Merkezi’nde gerçekleştirilecek etkinlikte gençler, yazara Türkiye ve dünya edebiyatı hakkında soru sorma imkânı bulacak. Söyleşinin ardından Ayşe Kulin, katılımcılar için kitaplarını imzalayacak. (0212 461 06 00) ‘A 4’ r olduklarını ım filmlerin zo asında gizli Yaptığ rk m, hiçbirinin a düşünmüyoru akat ben özgür filmleri F anlamlar yok. baştan beni aptal yerine ha ilk seviyorum. Da ni kestirebildiğim filmler si koyan, hikâye halini alıyorlar. Vizyon ence benim için işk bir kısmı böyle. Ben, beni ük filmlerinin büy ren, sinemasıyla hayaller götü başka yerlere ri seviyorum. rdurtan filmle ku Genel sinema izleyicileri filmlerinizin zor olduğunu düşünüyor. Nuri Bilge Ceylan’a karşı da böyle bir önyargı var... Bu sizi rahatsız ediyor mu? Filmlerimin zor olduklarını düşünmüyorum, hiçbirinin arkasında gizli anlamlar yok. Fakat ben özgür filmleri seviyorum. Daha ilk baştan beni aptal yerine koyan, hikâyesini kestirebildiğim filmler benim için işkence halini alıyorlar. Vizyon filmlerinin bü yük bir kısmı böyle. Ben, beni başka yerlere götüren, sinemasıyla hayaller kurdurtan filmleri seviyorum. Ben de böyle filmler yapma hevesindeyim. Filmlerinizin temelinde hep bir “isyan”ın olduğunu düşünüyorum. “Kosmos”ta da şehre gelen Kosmos’un insanları uyandırmaya çalıştığını ya da bir nevi “isyana teşvik ettiğini” söyleyebiliriz. Türkiye’nin de bir Kosmos’a ihtiyacı olduğunu düşünüyor musunuz? Türkiye’nin değil de benim bir birey olarak bir Kosmos’a ihtiyacım olduğu kesin! Kosmos gerçek olmayan bir ideal, öyle bir figür yani. Herkesin hayatında belki böyle küçük kosmoslara ihtiyaç vardır. Kosmos bir öneri değil, bir dilek ya da teselli figürü daha çok... Herkesin zaten her lafa bir cevabı var, dolayısıyla mesih benzetmesi de hoşuma gitmiyor. Bugün kim kime tavsiyede bulunabilecek bir durumda ki? Son üç filminiz iki yıllık aralarla çıktı. Bu dizilişe göre 2012 yılında bir Reha Erdem filmi daha görecek miyiz? Henüz yazıyorum. 2011’de çeksem 2012’de gösterime girebilir tabii... İstanbul’da geçen bir hikâye ve şimdiye dek yaptıklarıma hiç benzemeyecek diye düşünüyorum. Sinemanın verdiği imkânlarla oynamak beni çok heyecanlandırıyor. Bu yüzden tür sinemasına yakın bir şey olmayacak. Montajı başkasına bırakmamak gibi bir özelliğiniz de oluştu zamanla ve artık o kategoriden de ödül almaya başladınız... Çünkü biraz bencilce davranıp montajda aldığım zevki kimseyle paylaşmak istemiyorum. Koskoca bir malzemeyle bir masada baş başa kalmak büyük bir mücadele ve bu mücadeleyi çok seviyorum. Bir filmdeki iki küçük karenin yerini değiştirdiğinizde büyük anlamlar yaratabiliyorsunuz. Çok büyük bir düşünce arayışı bu. Bunu seviyorum ve paylaşmak da istemiyorum... C MY B C MY B ÇAĞSAV ri r Ödülle Onu tyam ve O Baksı’ya Kültür Servisi ÇAĞSAV’ın (Çağdaş Sanatlar Vakfı) Onur Ödülleri’nin bu yıl ressam Fikret Otyam ile Baksı Kültür Sanat Vakfı’na verileceği açıklandı. Heykeltıraş Mehmet Akyol’un imzasını taşıyan onur ödülü heykelcikleri, Otyam ile Baksı Kültür Sanat Vakfı’nın kurucusu Hüsamettin Koçan’a 9 Nisan’da Ankara’da gerçekleştirilecek bir törenle verilecek. ÇAĞSAV Başkanı Şefik Kahramankaptan, Otyam’ın, Anadolu kültürünü Avrupa ve Ortadoğu’da başarıyla temsil etmesi nedeniyle ödüle değer görüldüğünü açıkladı. Baksı Kültür Sanat Vakfı’na verilen ödülün gerekçesi ise, “sanatın büyük kentlere özgü olmadığını kanıtlaması” olarak belirtildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle