18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 8 İstanbul B Edirne B Kocaeli B Çanakkale B İzmir B Manisa B Denizli B Zonguldak B Sinop B Samsun Y Trabzon Y Giresun Y Ankara PB 7 3 6 7 16 10 14 7 6 7 7 5 12 Eskişehir Konya Sivas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars PB PB PB Y PB PB PB PB PB PB Y Y K 11 13 6 19 21 19 14 16 12 13 6 4 1 HABERLERİN DEVAMI Oslo PB 5 Belgrad Y 2 Helsinki PB 3 Sofya Y 0 Stockholm PB 1 Roma Y 11 Londra PB 6 Atina Y 12 AmsterdamPB 5 Zürih B 7 Brüksel B 6 Moskova PB 2 Paris B 7 Aşkabat B 4 Bonn B 7 Taşkent Y 6 Münih B 7 Baku Y 6 Berlin B 6 Bişkek B 2 BudapeştePB 7 Tiflis Y 8 Madrid B 11 Kahire B 24 Viyana B 4 Şam PB 21 Ülkemizin kuzey ve doğusu ile zamanla batısı parçalı ve çok bulutlu, Marmara’nın kuzeydoğusu, (İstanbul, Kocaeli, Sakarya) Karadeniz kıyıları, Doğu Anadolu’nun doğusu, (Kars, Ardahan, Ağrı, Iğdır, Van, Hakkâri) ile akşam ve gece saatlerinde Kuzey Ege kıyıları, Çanakkale, Edirne, Balıkesir ve Manisa çevreleri yağışlı, diğer yerler parçalı ve az bulutlu geçecek. Yağışlar Doğu Anadolu’nun doğusunda karla karışık yağmur, diğer yerlerde yağmur şeklinde olacak. 3 MART 2011 PERŞEMBE TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 3 Mart GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Antalya’da deniz kıyısında bira içen 2 kişiye ‘sarhoşluk’ cezası kesildi GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Baştarafı 1. Sayfada başlayan, sabahın erken saatlerinde sona erdiği bildirilen “nakil operasyonu”. Tutuklular “Ankara’dan gelen bir emirle” yeni inşa edilen 1 No’lu Cezaevi’ne naklediliyor. Artık cümle âlemin bildiği gibi tutukluluk süreleri cezaya dönüşen Mustafa Balbay ile Tuncay Özkan tek kişilik hücrelere konuluyor. Balbay ile Özkan’ın Silivri Zulümhanesi’ndeki tek tesellileri tutukluluk sürelerini bir arada geçirmeleriydi. Hükümet, iki muhalif aydına tutukluluk sürelerini bir arada geçirmelerini bile çok gördü. Bir arada yaşamaktan başka lüksleri olmayan Balbay ile Özkan’ı birbirine uzak hücrelere kapattılar. Uygulama bu iktidarın muhaliflerinin cezaevlerinde bile bir arada olmasına tahammül edemediğinin resmidir. Balbay ile Özkan’ın, nakil olaylarını bütün çıplaklığıyla anlatan mektuptaki saptamaları insanı isyan ettirecek nitelikte. Bir gece 21.00’de başlayan operasyon sabahın 03.00’ünde sonuçlanıyor. İki gazeteciden; “yeni koğuşlara geçmeye hazırlanırlarken tek tek ayrı koğuşlara konulacakları ileri sürülerek birlikte poşetlere koydukları eşyalarını ayırmaları isteniyor”. “Hapis içinde hapis yaratmak” olan uygulamaya karşı çıkınca Balbay’la Özkan’ın; aldıkları yanıt, biraz daha direnirlerse “zor kullanacağız” oldu. Günler torbaya girmiş gibi, nakil operasyonu gece karanlığında uygulanıyor. Aydınlıktan korkanlar karanlığı yeğliyor. Silivri duvarlarını aşan kimi söylemler dışarıya çıkıyor. 1 No’lu Cezaevi’nde yer yer inşaat izleri. Hava soğuk, ısıtmalar yeterince çalışmıyor. Akşam yemeği, sabah kahvaltısı yok. Hepsi yalanmış! Yalanlayan kim? Adalet Bakanlığı. Bakanlığa göre, her şey öylesine düzenli ki; akşam yemeği, kahvaltı verilmediği, cezaevinin yeterince ısıtılmadığı doğru değil! Meslekleri gereği ömürleri olayları gözlemek ve yazmakla geçen iki aydın yazar neden olmadık olaylar icat etsinler? Bakanlığın gerçekleri yalanlamasında ufak bir eksik var: Neredeyse yakınmaları, tutukluların beş yıldızlı otelden dört yıldızlı otele nakledilmelerinden kaynaklanıyor diye açıklayacak! Kurtulmak mı istiyorsunuz, muhaliflerinizden, Ergenekon tutuklularından... Amacınız 28 Şubat’ın intikamını almak mı? Daha kestirme yöntemler var tarihte. İspanya’da engizisyonun uyguladığı yöntemler. Bağlayın aydınlığı savunanları bir iskemleye. Başlarını ustura ile tıraş edin ve sonra belirli aralıklarla yukarıdan kel başlarına su damlatın. 12 saat sonra? Kurtulursunuz gerçekleri, demokrasiyi, aydınlığı savunandan. Ya da 24 saat sabah, öğle, akşam kızarmış kaz yedirin. Karbon zehirlenmesinin tetiklediği kalp krizinden ölsünler. Ne günlere geldi ülke, getirildik. Bakın neler, neler düşündürüyorlar insana. Hiçbir olasılığa artık olmaz olmaz diyemiyoruz... Zira Silivri’nin sadece içi değil dışı da karanlık! Ergenekon davasına bakan heyetin başkanı ile Balyoz davasında tutuklamalara itirazı inceleyen mahkemenin başkanı; acaba neden, Balyoz’da tutuklulukta ısrar eden, Ergenekon davasında tahliyelere sürekli karşı çıkan iki üyeye karşı çıktı? Her iki davada başkan dışındaki iki üye ya yeni belgeler çıktı diye, ya kuvvetli şüphe veya kaçmaları nedeniyle tutukluluğa evet diyor, tahliye taleplerini sürekli reddediyorlar. Şu örnek, tarihsel bir örnek. Adaletin bugün yaşadığı gerçeği yansıtan bir örnek: Balyoz davasında tutukluluğun devam edemeyeceğini düşünen mahkeme başkanı Şeref Akçay, iki üyenin yüzüne şunu söylüyor: “2003’te darbe planı iddiasıyla suçlananlar ‘sonradan darbeyi gerçekleştirmek için’ faaliyette bulundular mı?” Daha açıkçası mahkeme başkanı, darbe konusu fiili aşamaya geçmediği için Balyoz sanıklarını darbe yapmakla suçlamanın olanaksızlığını anımsatıyor. Örneğin Balbay’la Özkan’ın delilleri karartacakları, kaçma olasılığı gibi artık kimsenin yutmadığı anlamsız, dayanaksız bir gerekçe ile tahliyelerine karşı çıkılması gibi…“meydana gelmeyen darbe” nedeniyle Balyoz sanıklarının tutukluluğunun onaylanamayacağını duyumsatıyor. Ya, Odatv’nin sahibi Soner Yalçın’la üç arkadaşının gözaltına alındıkları süreçle ilgili verilen bir önergeyi; TBMM Başkanı’nın, görülmekte olan bir dava hakkında yasama meclisinin yargıyı etkilemesine izin veremeyeceği gerekçesiyle reddetmesine ne dersiniz? Siliniz defterden olmaz olmazları. AKP dönemi bu. Olmazlar olur! Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete diyoruz ya. Hele o alameti 12 Haziran’da yine tek başına iktidar olursa, görün. Dörtnala... Tek adamlığa! ‘Yaşam alanları daraltıldı’ ANTALYA (Cumhuriyet) Antalya’da açık alanda denize karşı bira içen 2 arkadaşa, kanlarında 0.50 promilden daha düşük miktarda alkol çıkmasına rağmen 75’er lira ‘sarhoşluk’ cezası kesildi. Biralarından henüz iki yudum almışken alkolmetreyi üflemek zorunda kaldıklarını belirten Mahir Güven, “Yaşam alanlarının daraltıldığını hissediyorum” dedi. Geçen cumartesi akşamı iki eski arkadaş 32 yaşındaki Zafer Ülker ve 36 yaşındaki Mahir Güven, Kaleiçi semtindeki Yat Limanı’nda bulunan amfitiyatroya bira içmeye indi. Büfeden aldıkları birer biradan iki yudum alan iki arkadaşın yanına gelen polis, kimliklerini aldı. O sırada tiyatroda bulunan yaklaşık 20 kişinin de kimlikleri toplandı. Muratpaşa İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne Kendilerine alkolmetre üfletilen gençler, 2011 Türkiyesi’nde bu tip bir uygulamadan büyük rahatsızlık duyduklarını ifade etti. bağlı polis memurları daha sonra ekip otosunun yanına çağırdıkları kişilere alkolmetre üfletmeye başladı. Alkolmetreye üflemeyi reddedenler kan testi için hastaneye götürülürken Güven’de 0.22 promil, arkadaşı Ülker’de ise 0.34 promil alkol çıktı. Polis, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun ‘Şarhoşluk’ başlıklı 35’inci maddesinden işlem yaparak kişi başı 75 TL ceza kesti. Antalya’da iç mimar olarak görev yapan Zafer Ülker, ilgili maddenin sarhoş olarak başkalarının huzur ve sükununu bozacak şekilde davranışlarda bulunan kişilere uygulandığını ve hatta bu maddede alkolün etkisi geçene kadar kişinin gözetim altında tutulması gerektiğini belirtti. Ülker, “Böyle bir şeyle karşılaştığım için hâlâ şoktayım. Araç kullanırken denetime girseydim bile 0.50 promile kadar hakkım olacaktı” dedi. Ziraat mühendisi olan Mahir Güven ise “Artık 2011’in Türkiyesi’nde rahat rahat sokaklarda kendinizi ifade edebilecek yaşam alanlarının daraltıldığını hissediyorum” dedi. Uygulamayı polisin yaptığı rutin bir kimlik kontrol olduğunu sandıklarını söyleyen Mahir Güven, “Tiyatrodaki herkesin kimliklerini toplayan polis, 1520 dakika geçmesine rağmen hiçbir işlem yapmadı. Biraz daha bekletildikten sonra polisler, ekip arabasının arkasından alkolmetreyi çıkartarak herkesi sıraya dizdi. Saat 21.00 sıralarında ise herkes alkolmetreyi üflemek zorunda bırakıldı. İtiraz edenler hastaneye götürüldü. Bu çağda böyle manzara olur mu?” diye konuştu. Ülker ve Güven, polisin kestiği cezaya karşı dava açmaya hazırlanıyor. Yürürlükte olan 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 35’inci maddesinde, “Sarhoş olarak başkalarının huzur ve sükununu bozacak şekilde davranışlarda bulunan kişiye, kolluk görevlileri tarafından 75 lira idari para cezası verilir. Kişi, ayrıca sarhoşluğun etkisi geçinceye kadar kontrol altında tutulur” deniliyor. dibini bulamaz. Bütün sevdikleri ondan yardım istemektedir ama, bir türlü ulaşamaz. Bitmek bilmez kâbus... Bazen de çok kötü şeyler görür ama, bir türlü seçemez, her şey bulanıktır. İnsan ne kadar süreyle kâbus gördüğünü de kestiremez. Geçmek bilmez zaman. Acıyla kıvranan biri için birkaç dakika bile, ay gibi gelir. Birden uyanırsınız... Ter içinde kalmışsınızdır. Silkinip elinizi başınıza götürürsünüz. Gözlerinizi ovuşturursunuz, derin bir ohh çekersiniz. Uyandığınız an, kâbus geride kalır. Belki etkisi bir süre devam eder, belki ertesi gün, çevrenize, sevdiğinize anlatırsınız. Türkiye bir kâbus görüyor. Artık bundan uyanma vaktidir. Hiçbir kâbus, mutlak değildir. Elbet geçecektir. Ama bunun için uyanmak gerek. İçinde bulunduğumuz durum iyimser olmayı güçleştirebilir. Ancak hiçbir kâbus sabaha dek sürmez. Yapılacak şey belli; uyanmak, uyandırmak. İktidar sahipleri; toplumsal uykunun olabildiğince uzun sürmesi için elinden gelen her şeyi yapıyor. Türkiye artık kanun devleti bile değil. İktidar, kendi çıkardığı yasaların istediği sonucu vermediğini görünce hemen yasayı değiştirip yenisini çıkarıyor. Yani icraatı yasalara göre yapmıyor, yasaları kendi icraatına uyduruyor. Bu bağlamda hukuk, hükümete doğrudan bağlı icra kurumlarından biridir. Türkiye artık yoksullukla mücadele eden bir sosyal hukuk devleti değil. Yoksulluğu istediği gibi yöneterek, toplumu kendisine muhtaç etmek gibi kabul edilemez bir strateji uygulayan hükümetimiz var. İnsanlar, her türlü propaganda yöntemi kullanarak, “Niçin yoksul durumdayız” sorusunu sormak yerine, “hükümetin yardımına şükreden” bir kaderci davranışa sürükleniyor. Türkiye artık bir devlet modeliyle değil, hükümet modeliyle anılır ülke haline geldi. Kabile devletlerinin bile gelenekleri vardır, tartışmaların dışında tutulan temelleri vardır. Biz, kabile devletlerini aratmayan bir kabine devletine dönüşmekteyiz. Türkiye artık iç barışını, devlet ciddiyeti içinde kurumlaştıran bir ülke olmaktan çok hükümetin dönemsel pazarlıklarıyla ve uzatmalarla sürdürmeye çalışmaktadır. Bazen sosyal faaliyetlere dayalı her şey terör sayılırken bazen terör örgütüyle pazarlık demokratik açılım olarak sunuluyor. Verilebilecek onlarca örnekten birkaçını paylaştık. Bu tabloda genel seçimlere gidiliyor. Yapılacak ilk iş belli: Toplumu uyandırmak. Her şeyi, yukarıda aktardığımız bütün olumsuzlukları bir yana bırakalım; Türkiye’yi Arap ülkelerindeki çalkantılarla karşılaştıralım: Kuzey Afrika’daki, Arap yarımadasındaki ülkelerin halkları çölde nasıl demokrasi yetişir arayışında, bizim iktidarın başı ise demokrasinin tüm olanaklarını kullanarak tek adam yönetiminin nasıl yerleştirileceği sorusuna yanıt aramakta. Üstelik bunu, ileri demokrasi ilerliyor, diye sunmakta. Toplumu uyandırma vaktidir. Bir kişiyi uyandırmak için 500 metreden bağırır mısınız, yanına gidip gerekeni yapar mısınız? Yanıt ikinci şıksa... Herkese düşen görev var. Hiçbir şey yapamıyorsan, Rıfat Ilgaz’ın dediği gibi... Aç kollarını iki yana. Korkuluk ol... Korkuya karşı! Eylemcilere 14 yıl hapis istemi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 9 Eylül 2009’da Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu’nu (YURTKUR) protesto etmek için kurumun genel müdürlüğüne girmek isteyen Kurtuluş Partisi üyesi 43 kişi hakkında, “Yasaya aykırı toplantı düzenledikleri, toplantının dağıtılması sırasında şiddet kullandıkları ve kamu malına zarar verdikleri” gerekçesiyle 14 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı. Cumhuriyet Savcısı Nadi Türkaslan’ın hazırladığı iddianamede, sanıkların 9 Eylül 2009’da YURTKUR’u protesto etmek için toplandıkları, Yüksel Caddesi’nde basın açıklaması yaptıktan sonra yürüyerek YURTKUR Genel Müdürlüğü önüne geldikleri ifade edildi. Bazı sanıkların, dilekçe vermek üzere girdikleri binadan, bir süre sonra çıktıkları kaydedilen iddianamede, daha sonra bazı sanıkların pankart açtıkları ve içeri girmek istedikleri anlatıldı. Güvenlik güçlerinin dağılmaları yönündeki uyarısına rağmen grubun dağılmadığı ifade edilen iddianamede, bunun üzerine güvenlik güçlerinin, sanıkları zor kullanarak yakaladığı aktarıldı. İddianamede, bu sırada 2 sanığın, 2 polis memurunu, basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde yaraladığı bildirildi. Sanıkların, “Yasaya aykırı toplantı düzenledikleri, toplantının dağıtılması sırasında şiddet kullandıkları ve kamu malına zarar verdikleri” gerekçesiyle 6 aydan 14 yıla kadar değişen sürelerde hapis cezasına çarptırılmaları istendi. Dava, Ankara 18. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek. ‘Bu ülkedeki kadınlar Ardıç gibiler yüzünden öldürülüyor’ Öğrenci Kolektifleri üyesi kadınlar ile anarşist kadınlar, Sabah gazetesi yazarı Engin Ardıç’ı sol görüşlü kadın öğrenciler hakkında yazdığı yazı nedeniyle stanbul’da ayrı ayrı protesto etti. Öğrenci Kolektifi üyesi kadınlar Sabah gazetesinin Balmumcu’daki binasına dün öğlen saatlerinde giderek girmeye çalıştı. Kadınlar, “Engin Ardıç gibiler yüzünden bu ülkede kadınlar öldürülüyor. Sabah gazetesi yetkililerinden birisi buraya gelip, yazılarından kaynaklı Ardıç’ın işine son verildiğini açıklayıncaya kadar binayı terk etmeyeceğiz” dedi. Adana’da da Sabah Gazetesi Temsilciliği önünde eylem yapan Gençlik Muhalefeti’nden kadınlar üyesi bir grup, “Ardıç seni de Özal mı öptü?”, “Devrimci kadınlar onurumuzdur” şeklinde sloganlar attı. Yönetim baskısı intihara sürükledi İstanbul Haber Servisi Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görev yeri değiştiği için bunalıma giren bir hemşire intihar girişiminde bulundu. KESK’e bağlı Sağlık Emekçileri Sendikası (SES), hemşirenin meslektaşlarının anında müdahalesiyle kurtulduğunu belirterek hastane yönetiminin çalışanlara aşırı baskı uyguladığını söyledi. SES üyeleri dün hastanenin başhekimlik binası önünde toplanarak, yaşanan intihar girişimine neden olan hastane yönetimini protesto etti. SES üyeleri adına açıklama yapan Semra Ustabaş, 12 yıldır radyoloji teknisyeni olarak görev yapan Derya isimli hemşirenin hastane yönetimince 3 ay önce dahiliye servisine hemşire olarak atandığını belirterek “Sorumlular hakkında suç duyusunda bulunacağız” diye konuştu. OKMEYDANI HASTANES Fotoğraf: YUSUF BAŞTUĞ YURTKUR PROTESTOSU AY M’de kritik görüşme ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM), Tümgeneral Gürbüz Kaya, Jandarma Tümgeneral Halil Helvacıoğlu ve Tuğamiral Abdullah Gavremoğlu’nun, açığa alınmasıyla ilgili davayı yarın esastan görüşecek. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül tarafından 22 Kasım’da açığa alınan Gürbüz Kaya ve Abdullah Gavremoğlu ile İçişleri Bakanı Beşir Atalay tarafından açığa alınan Halil Helvacıoğlu, bir gün sonra açığa alınma işleminin yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle AYİM’ye başvurmuştu. Edinilen bilgiye göre, dava AYİM Daireler Kurulu’nda 4 Mart 2011 tarihinde esastan görüşülecek. Milli Eğitim Bakanı Çubukçu’dan genelge: Vekillere bilgi vermeyin KIVANÇ EL Maden şehitleri anılıyor ZONGULDAK (Cumhuriyet) 19 yıl önce Zonguldak’ın Kozlu beldesindeki Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Kozlu Müessese Müdürlüğü Maden Ocağı’nda 3 Mart 1992’de meydana gelen grizu faciasında yaşamlarını yitiren 263 maden işçisi, bugün törenlerle anılacak. ‘Kızılay’a bin tane tosun getireceğiz’ CHP Milletvekili Ensar Öğüt, Tarım Bakanı Mehdi Eker ile görüşmek için bir grup besiciyle birlikte TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Öğüt, “Bu insanlar bakanla görüşmek istiyor ama Tarım Bakanı, ‘Benim görüşeceğim bir şey yok’ deyip tersliyor. Sorunlar çözülmezse Kızılay Meydanı’na bin tane tosun getireceğiz. Palavra olarak söylemiyorum. Arkamda köylüler var” dedi. Besiciler ise “Mallarımız elimizde kaldı ancak dışarıdan mal geliyor. Bizim herkese yetecek malımız var” diye konuştu. (Fotoğraf: AA) ANKARA Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, yayımladığı genelgeyle milletvekilleri tarafından verilen soru önergelerine “mümkün olduğunca kısa yanıt” verilmesi ve tablo, bilgi notu, rapor gibi bilgiler verilmemesini istedi. Genelgede, mecbur kalmadıkça soru önergelerinde soru cevaplarının tablo ve liste gibi olmaması da istendi. Çubukçu imzasıyla 10 Şubat 2011 tarihinde yayımlanan 2011/09 numaralı genelgeyle milletvekillerinden gelecek soru önergelerine ilişkin bir dü zenleme yapıldı. Önergelere verilecek cevapların MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı’na gönderilmesi istenen yazıda, “Cevaplar hazırlanırken daha önce aynı konuda verilen cevaplar da göz önünde bulundurulacaktır” denildi. Genelgede, önergedeki her sorunun cevabının, numarasının belirtilerek yanıtta ayrı ayrı soruyu karşılayacak hiçbir tereddüde ve boşluğa yer vermeyecek şekilde hazırlanması istenirken yanıtların “mümkün olduğunca kısa verilmesi” de istendi. Yanıtlarda “kesinlikle” bilgi notu, rapor şeklinde cevap verilmemesi de istendi. Boğaziçi’nde yumurtalı eylem İstanbul Haber Servisi Boğaziçi Üniversiteli yaklaşık 50 öğrenci, 7 arkadaşları hakkında soruşturma açılmasını kampus içinde yaptığı eylemle protesto etti. Ana kampus binasında basın açıklaması yapan öğrenciler haklarında soruşturma açılan arkadaşlarının soruşturmalarının geri çekilmesini istedi. Daha sonra temsili olarak üniversite kapısına yumurta atan öğrenciler, daha sonra rektörlük binasına da yumurta atmak için okula yürüdü. Üniversite yönetimi kampusa basın mensuplarının girmesine izin vermedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle