23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 3 MART 2011 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Devrim Yasaları: 3 Mart 1924’ün 78. Yılı Birgün Balbay’lar! Mustafa Balbay iki yıldır hapiste!.. Neden? Bir suç mu işlemiş! Birini mi öldürmüş! Büyük bir soygun mu yapmış! İki yıllık bir kapatılmayı kim ona uygulamış? Hangi mahkeme onu mahkum etmiş? Şu kadar ay, şu kadar yıl cezanı çekeceksin, demiş Yok hiçbiri! Nedeni, niçini bilinmeyen bir suçlama!.. Ne yapmış peki? Yazı yazmış! Cumhuriyet gibi bir gazetenin Ankara temsilcisi olarak gazetecilik kurallarına göre çalışmış... Notlar tutmuş, onunla bununla görüşmüş, sorunları anlamak, çözmek istemiş... Bir darbe hezeyanına kurban olmuş? Yalnız kendisi de değil, daha birçok kişi, birçok aydın, birçok ulussever, birçok hukuk, bilim, basın insanı... İçlerinde askerler, emekli albaylar, generaller... Bir darbe hazırlıyorlarmış! 12 Eylül’deki gibi? Bu insanlar da darbeyi kışkırtan, destekleyen kişilermiş? Kim söylüyor bunu, kim kanıtlıyor? Binlerce sayfalık iddianameler? Ama içi boş!.. Kayıtsız, delilsiz, tanıksız, belgesiz?.. “Darbe darbe darbe!” Oysa ortada bir şey yok! Görünürde de yok? Mustafa Balbay neden darbe istesin, darbeciler her kimse, onların yanında olsun? O bir gazeteci. Ankara gibi politika kaynağının içinde çalışıyor... Cep telefonundan, bilgisayarından notlar çıkarmışlar suç diye? Oysa Balbay’ın yığınla kitabı var? Onları tarasalar daha çok şey öğrenirlerdi? Bir yazarın tuttuğu notlar kişisel bir çalışma, yazılacak bir kitabın malzemesi... Bir duruşma, bir mahkeme, bir adalet sorunu, iki yıl sürer mi? Hele soruşturmalar anlamsız bir zincirlemeye dönüşmüşse!.. Bunca çabadan sonra ortaya çıkacak ne? Bir hiç! Hiç, ama aylar yıllar geçiyor. “İçeri” atılan kişi, üstelik de ülkenin en güçlü, en değerli bir yazarı, sayısız kitaplar yazmış Mustafa Balbay, umutsuzca hak arıyor... Derken, yeni gazeteci tutuklamaları. Derken basına yeni baskılar, korkutmalar, Odatv baskınları!.. Neyse ki Balbay da, Özkan da ilk genel seçimde milletvekili seçilme olanağına sahipler... Madem ki söz, yazı bitti gibi, milletvekili olarak daha etkiyle, daha güçlü kendilerine acılar çektirenlerden Meclis kürsüsünden hesap soracaklardır. “Ben Ergenekon’un savcısıyım” diyen kişi, seçimde yenik düşerse, Anadolu’da köy köy dolaşacakmış! Bilmem gittiği yerlerde bilinçli Türk halkı onu nasıl karşılar? Er geç yenik düşeceğini anlamış mı, ne? 3 Mart 1924’te kabul edilen üç temel yasa ve özellikle Eğitim Birliği Yasası, laik Cumhuriyet’in temel niteliklerini temsil eder. Bu yasalar sadece çağdaş bir toplum olmak için değil, gerçek bir demokrasi olmak için de zorunludur. Dr. Alev COŞKUN Mart gelince, hep yazmak isterim. Coşkuyla ve inançla yazmak isterim. Çünkü benim için 3 Mart 1924 tarihi, Cumhuriyet’in ilan edildiği 29 Ekim 1923 tarihi kadar önemlidir. Çünkü 3 Mart 1924’te kabil edilen yasalar genç Cumhuriyet’in niteliklerini belirlemiştir, felesefesini saptamıştır. Cumhuriyet rejiminin içini doldurmuştur. 29 Ekim 1923’te ilan edilen Cumhuriyet’in nitelikleri kuşkusuz kurucu önder Mustafa Kemal ve devrimci arkadaşları tarafından biliniyordu... Ama bütün dünya tam değerlendiremiyordu. İlan edilen Cumhuriyet, din devleti cumhuriyeti midir? Bir İslam cumhuriyeti midir? Bir diktatörlük müdür? Laik bir sistem midir, yoksa din kuramlarına dayalı bir cumhuriyet midir? Bu belli değildi. Cumhuriyet hükümeti Ankara’da, ama halifelik makamı İstanbul’da yaşamını sürdürüyordu. Eğitim iki başlıydı. Mahalle mektepleri, medreseler yoğun din eğitimi veriyorlardı. Bakanlar Kurulu’nda “Şeriye ve Evkaf Vekâleti” vardı. Şeriye Vekâleti her kanunun “şeriata”, uygun olup olmadığı konusunda fetva veriyordu. Bu niteliklere sahip bir siyasal rejim ismi Cumhuriyet olarak ilan edilmiş olsa bile, dış yorumculara, siyaset bilimcilerine göre aslında “bir İslam cumhuriyeti”ydi; bir din devletiydi. Ancak Cumhuriyet’in ilan edilişinden 125 gün sonra (4 ay 5 gün), 3 Mart 1924 tarihinde, Cumhuriyetin niteliklerini belirleyen “Üç Devrim Yasası” TBMM tarafından 3 kabul edildi. Kısaca arka plana bakalım: Mustafa Kemal, zaferden sonra, Anadolu’da geziye çıkıyor, halkla ilişkisini sıklaştırıyordu. Kentlerde, kasabalarda halkla ve ileri gelenlerle 6 7 saat süren söyleşiler yapıyordu. Bu söyleşilerde halifelik dahil her şey konuşuluyordu. Mustafa Kemal TBMM’nin 5. yasama yılının açış konuşmasını 1 Mart 1924 tarihinde yaptı ve 3 önemli noktayı vurguladı. Bunlar: Cumhuriyet’in korunması, öğretimin birleştirilmesi ve dinin siyasete alet edilmekten kurtarılması. Ertesi gün toplanan parti grubunda bu üç esas üzerinde görüş birliğine varıldı. 3 Mart 1924 günü TBMM’ye üç tasarı sunuldu: 1. Urfa milletvekili Şeyh Sait Efendi ve 53 arkadaşı tarafından imzalanan Hilafetin Kaldırılması. 2. Siirt milletvekili Halil Hulki Bey ve 50 arkadaşı tarafından sunulan Şeriye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırılması. 3. Saruhan milletvekili Vasıf Bey ve arkadaşları tarafından sunulan Öğretimin Birleştirilmesi Yasası. Hilafetin kaldırılmasına ilişkin tasarının gerekçesinde temel düşünceler şöyledir: İç ve dış politikada iki başlılık devam ediyor; Türkiye bağımsızlık ve milli yaşamında ortaklık kabul edemez. Halifelik, ilk İslam yönetimlerinde “hükümet” anlamındadır, din ve dünya işlerini birlikte götürür. Bugün çağa uyan İslam hü kümetleri bu işi üstlenmişlerdir, dolayısıyla halifelik makamına gerek yoktur. Şeriye Vekili Seyyit Bey’in bu konudaki konuşması çok önemlidir; “İslam tarihinde büyük devrim yapıyoruz” diyordu. Halifeliğin kaldırılışı, Cumhuriyet rejiminin dini nitelikli olmadığının ve Türkiye Cumhuriyeti’nin laik temellere dayalı bir “ulus devlet” olduğunun tarih önünde ilanı ve saptanmasıdır. Şeriye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırılmasıyla dinsel fetva sistemine son veriliyordu. Öğretim Birliği Yasası ile Türkiye’deki bütün okullar Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanıyordu. Laik bir Cumhuriyet ve laik bir toplumun oluşması için en önemli yasa, eğitimin birleştirilmesi yasasıydı. Çünkü Osmanlı’dan geçen medreseler ve mahalle mektepleri ağırlıklı olarak din eğitimi veriyorlardı. Bu okullar temelden kaldırılıyordu. Eleştirel akla dayanan eğitim sisteminin temeli işte bu yasa ile atılmıştı. Bu nedenle Atatürk, Onuncu Yıl Nutku’nda, “Türk ulusunun yürümekte olduğu ilerleme ve uygarlık yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale pozitif bilimdir” diyordu. Bu üç yasa laiklik ilkesine dayalı bir devlet ve toplumun temellerini atmıştır. İşte bu nedenle 3 Mart 1924 devrim yasaları, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetimizin temel direkleridir. Ne yazık ki çok partili sisteme geçtikten sonra özellikle eğitimin birleştirilmesi yasası sürekli saldırı altındadır. Bugün açıkça belirtmeliyiz ki, eğitimin birleştirilmesi yasası delinmiştir; laik eğitim sistemi her gün “zaafa” uğratılmaktadır.Aslında, Eğitim Birliği Yasası laik Cumhuriyet’in temel niteliklerini temsil eder. Bu yasalar sadece çağdaş bir toplum olmak için değil, gerçek bir demokrasi olmak için de zorunludur. Garabet... Garip bir ülke… Mesela Erbakan’ı Başbakanlık’tan uzaklaştıran 28 Şubat muhtırasının altında Erbakan’ın imzası var… Kendi kendine muhtıra verdi... Başbakanlık’tan indirdi aşağı kendini… Askerleri 28 Şubat muhtırası vermekle suçlayan ve bildiğiniz gibi birçok subayı cezaevine dolduran bugünkü iktidar da 28 Şubat mağduru… “28 Şubat muhtırası demokrasiye ihanettir” diyorlar… Muhtıranın altında, Devlet Bakanı ve MGK üyesi olarak bir imza daha: “Abdullah Gül…” Kendi kendine muhtıra verdi, mağdur olarak Çankaya’ya çıkıp oturdu… Erbakan, tam da 28 Şubat’ın 14’üncü yılı idrak edilirken ölünce, Genelkurmay Başkanı bildiri yayımladı zaten: “Sayın Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın vefatını büyük bir üzüntüyle öğrenmiş bulunuyorum. Değerli bir bilim ve siyaset adamı olarak, ülkemize yaptığı büyük hizmetler unutulmayacaktır…” Ayrıca en büyüğünden, kırmızı beyaz çiçeklerden bir de çelenk… Belki de 28 Şubat muhtırasını Japonlar verdiler… Erbakan ise ölümünden kısa bir süre önce “Milli ittifak”ı oluşturmak için görüştüğü DP Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek’e şöyle dedi: “Vatan tehlikede… Vatanı ve milleti kurtarın…” Kimden?.. Kendi kadrosu AKP’den… Bu durumda; Erbakan kendi kendini Başbakanlık koltuğundan indirmişken… Abdullah Gül altında imzası bulunan muhtıranın mağduru olarak Cumhurbaşkanlığı koltuğuna çıkıp oturduğunda… Demokrasi düşmanı askerlerin “değerli bir bilim ve siyaset adamı” diyerek alaşağı ettikleri Erbakan… Askerlerden 28 Şubat’ın hesabını soran AKP’nin elinden “Vatanın kurtarılmasını” istedi ve öldü… Garip bir memleket… Kimse bir şey anlamaz, anlayamaz bu işlerden… Zaten televizyoncular sordular vatandaşa: “28 Şubat muhtırası ne zaman verildi?..” “Haziran…” Kafkaslar’da Barış Arayışı Prof. Dr. Hakkı KESK N 20052009 Federal Almanya Parlamentosu Milletvekili ve Avrupa Konseyi Parl. Meclisi Üyesi rmeni diyasporasının ve Ermenistan’ın özellikle son yıllarda “sözde soykırımla” ilgili olarak birçok ülkede yoğunlaşan çabasının son derece önemli bir nedeni vardır. Ermeni diyasporası ve lobisi, Azerbaycan topraklarının işgalini, Dağlık Karabağ sorununu ve Hocali katliamını unutturmak için, sürekli olarak 1915 olaylarını gündeme taşımaktadır. Böylece daha 19 yıl önce işgal edilen Azerbaycan topraklarını, bir milyona yakın, evinden barkından kovulan Azeri Türk’ünün büyük dramını unutturmak ve gündem dışı tutmak istemektedir. Bilindiği gibi Ermenistan, kendi kontrolünde kalan ağır Sovyet silahları ve Rus askerlerinin de yardımıyla Dağlık Karabağ’ı ve çevresindeki eyaletleri 19921994 yıllarında işgal etmiştir. Bu savaşta 20 binin üzerinde insan ölmüş ve bir milyona yakın Azerbaycanlı işgal edilen topraklardan, evini barkını, malını mülkünü E bırakarak Baku ve çevresine kaçmak zorunda kalmıştır. 2526 Şubat 1992’deki bu işgal esnasında Hocali kasabası tanklarla yerle bir edilmiş, çoğu kadın ve çocuk 613 kadar Azeri Türk’ü katledilmiştir. Hocali katliamı her yıl gündeme alınmalı ve anılmalıdır. Almanya’da Türk ve Azerbaycan kuruluşları, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Berlin, Frankfurt ve Hannover’de yaptıkları geniş katılımlı toplantılarla bu acı günü andılar. Günümüze kadar sürmekte olan bu durum nedeniyle Azerbaycan topraklarının beşte biri Ermenistan’ın işgali altında bulunmaktadır. Bir milyona yakın Azeri Türk’ü hâlâ kendi evlerine ve topraklarına kavuşmayı beklemektedirler. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 1993’te aldığı bir kararla, Dağlık Karabağ’ın ve çevresindeki bölgelerin işgalini kınamış ve Ermenistan’ın işgal ettiği topraklardan çekilmesini istemiştir. Günümüze değin Avru pa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi de bu doğrultuda kararlar almışlardır. Ve hatta Almanya Parlamentosu benim de katkımla2007’de aynı doğrultuda bir karar almıştır. ABD, Rusya ve Fransa’nın başkanlığını yürüttüğü ve Azerbaycan, Ermenistan, Beyaz Rusya, Finlandiya, İtalya, İsveç ve Türkiye’nin de üyesi olduğu “Minsk Grubu” 1994’ten beri, bu soruna çözüm bulmaya çalışmaktadır. Kanımca bu ülkelerin farklı çıkarları, bugüne değin bölgede bir çözüm bulunmasına engel olmuştur. Son olarak 10 Haziran 2009’da Minsk Grubu eşbaşkanları olarak Obama, Medvedev ve Sarkozy, G8 zirvesinde aşağıdaki kararı almışlardır: 1 Dağlık Karabağ’ın etrafında işgal edilen Azerbaycan toprakları Azerbaycan’a geri verilmelidir. 2 Dağlık Karabağ’a geçici bir statü ve kendini yönetme güvencesi verilmelidir. 3 Ermenistan’la Dağlık Karabağ’ın arasında bir ulaşım koridoru açılması kabul edilmelidir. 4 Dağlık Karabağ’a kalıcı bir statü kazandırmak için iki taraf kararlılıklarını açıklamalıdırlar. 5 Yerlerinden yurtlarından edilen Azeri Türklerinin geri dönmeleri hakkı, uluslararası güvencelerle sağlanmalıdır. Ermenistan, Minsk Grubu’nun bu kararını da, daha önce alınan birçok uluslararası kararlarda olduğu gibi, göz ardı etmekte ve çözüme yanaşmamaktadır. Kafkaslar’da barışın sağlanması, Azerbaycan topraklarının işgali son bulmadıkça; Azeri Türklerinin kendi topraklarına geri dönmeleri sağlanmadıkça; Dağlık Karabağ sorununa kalıcı bir çözüm bulunmadıkça mümkün olamayacaktır. Bu nedenle barıştan yana herkesin bu sorunun çözümüne katkı vermesi gerekmektedir. Hiçbir ülke, topraklarının yüzde 20’sinin bir başka ülke tarafından işgaline seyirci kalamaz. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev, bu konudaki kararlılığını defalarca vurgulamıştır. Pek gerçekçi gözükmese de, 4 Mart 2011 tarihinde Soçi’de Azerbaycan ve Ermenistan cumhurbaşkanlarının yapacağı zirve görüşmesinde çözüm bulunması, giderek artmakta olan gerginliği giderebilir. umhuriyet Halk Partisi 26 lamadığı için Cumhuriyet tarihinde Şubat 2011 Cumartesi günü ilk kez yüz binlerce kurbanlık hayÖdemiş’te görkemli bir tavan ithal ettiğinin altı çiziliyor kürrım mitingi gerçekleştirdi. Seçimsüden. Angusların tesadüf olmadılere neredeyse yüz gün kalmışken Doç. Dr. Gökhan GÜNAYDIN CHP Parti Meclisi Üyesi ğını, bunun hesabının hayvancılığı mitingin zamanlaması önemliydi. bitiren AKP’den sorulması gerekBu miting vasıtasıyla CHP yalnızca köylü ve tireceğiz.” Bu iki eylem, yöre çiftçisinin en tiğini söylüyor CHP Genel Başkanı. AKP dötarım sorunlarına olan duyarlılığını göstermekle güncel iki sorununun altını çiziyor. Mazot 3.5 neminde yemin nasıl pahalılandığını anlatırkalmayacak, aynı zamanda bu sorunların çö liraya çıktı, süt 50 kuruşa düştü. ken, 1993 yılında sütün 40 kuruş olduğunu gösNitekim Kılıçdaroğlu’nun otobüsünün önü teren bir müstahsil makbuzunu kameralara salzümü için hazırladığı tarım uygulama programını kamuoyunun gündemine sunma fırsa nü kesip römorkun üzerinden sütleri asfalta bo lıyor. Ve şu soruyu soruyor: “AKP’nin bir taşaltan çiftçilerin elinde beyaz bir kartona ya rım programı var mı?” Çiftçi şaşkın, birbitını da yakalayacaktı... Mitingden bir gün önce ulaştığımız bölge zılmış şu sözler okunuyor: “1 lt mazot 7 kg rine bakıyor. Bu ortamda patlayan sözler, yide kırsal yaşamı kendi renkleri içinde akarken süt”. Hemen sonra atların çektiği traktörün ya ne dakikalarca alkışlanıyor: “Evet, AKP’nin bulduk. Ödemiş Küçük Menderes bölgesinin nından geçiyor otobüs. At huysuzlanıyor, bu bir tarım programı var. Bu programın önemli tarım merkezlerinden birisi. Uygula müthiş protestoyu çekemeyen kameramanlar adı, çiftçiyi imha programı!..” nan politikalar tütüncülüğü tamamen bitirmiş. ajansların bu görüntüyü geçip geçmeyeceğiTarım mitinginde, CHP Tarım PrograÜretici süs bitkilerine, patatese, hayvancılığa ni birbirlerine soruyorlar... mı’nın satır başları da verildi. Mazotun 1.5 liÖdemiş meydanı dolmuş, meydana açılan radan köylüye verileceği, sulama yatırımlarıyönelmiş. Şubat güneşi altında parlayan ovada hayvanlar yayılıyor, patates filizlerini don sokaklar insan seli. Platformun etrafında top nın yapılacağı, tohum damızlık hayvan gevurmasın diye çiftçiler tarlalarını naylonla kap lanan üreticiler sorunlarını doğru saptayan, bun liştirileceği, böylece ithalatçı bir ülke yerine ları nasıl çözeceğini anlatan bir konuşma çiftçinin, esnafın, kamyoncunun, işçinin, salıyor. Erkekler, kadınlar çalışıyorlar... Miting afişleriyle süslenmiş köy kahvelerinde bekliyorlar. Coşku var, ancak coşkuyla birlikte nayicinin kazanacağı yeni bir tarım düzeninin sohbet ettiğimiz üreticiler o güzelim Ege şi kolektif bir dikkatin varlığı ilgi çekici. Me kurulacağı belirtildi. CHP Genel Başkanı’nın vesiyle köylünün durumunu özetleyiveriyor sajların algılanması, alkışların yükselmesi yeşil kartları iptal etmeyeceklerini, faizleri yüklar. Lafı dolaştırma yok, söz sohbet açık, net... buna işaret ediyor. Sözgelimi, CHP Genel Baş seltmeyeceklerini söylemesi ise, seçimler yakAğız birliği etmişçesine hepsi süt fiyatlarındaki kanı, AKP’nin bir yılda çiftçiye verdiği laşırken köylerde yapılan kara propagandayı düşmeden, piyasalardaki tekelleşmeden, ma bütün tarım desteğinin 5 milyar lira, buna boşa çıkarmaya yönelikti. zot gübre pahalılaşırken üreticinin malının pa karşılık yalnızca mazot üzerinden çiftçiden Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının sora etmemesinden yakınıyorlar. Aldıklarını aldığı verginin 6 milyar lira olduğunu, nuna doğru söylediği “Bizim iktidarımızda sattıklarını karşılaştırıyorlar, geçimlerinin na 2010 yılında tarım ve gıda ithalatı için sabah 5’te kapıyı polis değil, ev halkına sağsıl zorlaştığını anlatıyorlar. Öfkeleniyorlar, an yurtdışına ödenen ithalat parasının 20 mil lıklı süt getiren sütçü çalacak” sözleri ise cak hemen sonra tazelenen çaylarla birlikte Efe yar lirayı geçtiğini söylediğinde alandan Ödemiş’in tarım gündemi ile Türkiye’nin simüthiş bir protesto yükseliyor. “Biz bu parayı yaset gündemini sentezleyen bir söylem olaneşesi ortamı sarıp sarmalıyor... Ertesi sabah kaygıların aksine güneş yine dışarı değil, çiftçimize akıtacağız, bu top rak uzun süre hatırlanacak gibi görünüyor. yükseliyor. Miting alanına erken gelen çiftçi raklarda yeniden üreteceğiz, çiftçimizin Ödemiş mitingi kendisinden bekleneni fazler davul zurna eşliğinde halay tutarken, diğer alın terinin karşılığını vereceğiz” sözleri da lasıyla verdi. Şimdi sıra, CHP’nin Tarım Uytarafta Ödemiş girişinde bir hazırlık göze kikalarca alkışlanıyor. gulama Programı’nı çiftçiye köylüye anlaHayvancılık mitingin temel konularından bi tacak sabırlı, özverili çalışmalarda. Öne çıçarpıyor. Ne yaptıklarını sorduğumuzda yanıt yine risi. Bir zamanlar Ortadoğu’nun hayvancılık kartılacak mesaj ise açık: Celladına âşık olaçık: “Süt dökeceğiz, traktörleri atlara çek üssü olan Türkiye’nin kurbanlık hayvan bu ma, yeni bir tarım düzenini el ele kuralım... C CHP Tarım Programı C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle