18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 MART 2011 PERŞEMBE CUMHUR YET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 17 80. doğum, 10. ölüm yıldönümünde bir Mengü Ertel retrospektifi: ‘Tepe Tepe Kullanıyorum Hülyalarımı’ Grafik sanatının büyük ustası Kültür Servisi Yapı Kredi Kültür Merkezi’nin, sanat ve edebiyatta derin izler bırakmış adlar için düzenlediği “Bir Usta Bir Dünya” sergisi bu kez ünlü grafik sanatçısı Mengü Ertel’e ayrıldı. “Mengü Ertel: ‘Tepe Tepe Kullanıyorum Hülyalarımı’” başlıklı sergi yarın açılacak ve 23 Nisan 2011 gününe kadar izlenebilecek. Mengü Ertel’in 80. doğum ve 10. ölüm yıldönümü dolayısıyla gerçekleştirilen sergide, sanatçının hazırlamış olduğu afişler, logolar, kitap ve dergi kapakları, illüstrasyonlar, serbest grafik çalışmaları ve tiyatro dekorları sanatseverlerle buluşacak. Yayımlanmış afişlerin yanı sıra yayımlanmamış özgün afişler ve afiş taslakları da sergilenen yapıtlar arasında yer alacak ve böylece izleyiciler usta tasarımcının düşünce sürecine tanık olabilecekler. “Tepe Tepe Kullanıyorum Hülyalarımı” başlıklı retrospektifte Mengü Ertel’in çalışmalarından seçmeler ilk kez toplu olarak gösteriliyor. Eşi Ülfet Ertel ve oğlu “Bir Usta Bir Dünya” sergileri kapsamında yarın Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde açılacak sergi 23 Nisan gününe kadar izlenebilecek. Sergi kapsamında, Ertel’i tüm yönleriyle ele alan “Bir Meşk Gibi” adlı bir kitap yayımlandı. Murat Ertel’in danışmanlığında hazırlanan serginin konsepti ve tasarımı Sadık Karamustafa tarafından gerçekleştirildi. Serginin grafik tasarımını ise Ayşe Karamustafa üstlendi. Yapı Kredi Yayınları, sergiyle eşzamanlı olarak, Mengü Ertel’i bütün yönleriyle ele alan “Bir Meşk Gibi” adlı bir de kitap yayımladı. Metnini Dilek Bektaş’ın kaleme aldığı kitabın tasarımını Bülent Erkmen gerçekleştirdi. Öte yandan, sergi kapsamında, Mengü Ertel üstüne bir etkinlik düzenleniyor. 16 Mart Çarşamba günü saat 18.30’da İstiklal Caddesi, No. 181, Merkezhan adresinde bulunan Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nde yapılacak söyleşiye konuşmacı olarak Zeynep Oral, Erkal Yavi ve Murat Ertel katılacaklar. Ünlü grafik tasarım eleştirmeni Alexandre Alexandre, “Novum” dergisinde yayımlanan bir yazısında Mengü Ertel’i şöyle anlatmıştı: “Güçlü kuvvetli bir Türk, siyah saç ve sakal, bastırılmaz bir enerji ve büyük bir yaratıcılık gücünü yansıtan zekâ dolu bir yüz, sağlam ama hassas eller, işte Mengü Ertel’in görünümü. Michelangelo’nun dehasını esinlendirebilir ve onun bir yapıtına konu olabilirdi. Mengü’nün sürekli izleyen gözleri, ciddi bir iyilik ve benzerlerine karşı oldukça saklı bir sevgiyi yansıtıyor. Sık sık iyi yüreklilikle gülümsüyor, davranışları genel olarak alçakgönüllü, nadiren gülüyor ama bir kere kahkahası patladı mıydı bütün kalbiyle gülüyor. Bu büyük sanatçıda yapmacık, özentili, hesaplı hiçbir şey yok. İkiyüzlülük, haksızlık ve aldatmaca, onda şiddetli bir fırtına gibi öfke uyandırıyor.” Zulme ve Tacize Ortak Olmak... Öyle günler yaşıyoruz ki, isyan etmemek, karşı durmamak, zulme ortak olmaktan farklı değil... Dün “Balbay ve Özkan Tecritte” haberini okurken neler hissettiniz? Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’ın yazdıkları mektubun her satırında yargılanmayı cezaya, tutukluluğu işkenceye ve zulme dönüştüren zihniyete lanet etmediniz mi? O mektubu okurken biraz daha karanlığa gömülmediniz mi! Dehşeti her zerrenizde hissetmediniz mi? Siz de onlar gibi “Ankara’dan gelen emrin” intikam olup olmadığını sormadınız mı? Neden bu tecrit diye isyan etmediniz mi? Ankara’nın başka işi gücü yok, kimin hangi hücredye kalacağıyla mı uğraşıyor artık! Oha yani! Ne yana baksam zulüm devam ediyor. Daha önce de yazdımdı. Gazeteci, yazar Nevin Berktaş toplam 21 yılını hapishanede geçirdi. 12 Eylül faşizmini bire bir yaşadı. En ağır işkenceleri gördü. “Hayata dönüş” operasyonlarına rağmen yaşadı... Bu arada tahliye olduktan sonra ortaya çıktı ki 6 yıl fazladan hapis yatmış! Yaa, işte böyle: Yazması ne kolay, söylemesi ne kolay değil mi!.. Topu topuna altı yılcık fazladan yatıvermek! Durun, daha bitmedi! 12 Eylül uygulamalarını, zulmünü, işkenceyi, hücreyi, yani kendi yaşadıklarını yazdığı kitabı “İnancın Sınandığı Zor Mekânlar: Hücreler” yüzünden Nevin Berktaş yeniden cezaevinde. Kitap, Nisan 2000’de toplatılmıştı. Kitap hakkında da dört ayrı dava açıldı. Üç dava dosyası kapandı. Dördüncüsünün sonucu, “örgüt propagandası” gerekçesiyle Nevin Berktaş yine hapiste! Hani 6 yıl fazladan yatmıştı ya içerde, ona saysalar ya! Yoo olmaz! O başka bu başka! Maksat zulmetmek! Hani 12 Eylül’ün intikamını alacağız diyenler neredesiniz?.. Hani düşünce suç değildi, hani kitap suç değildi artık? Kör müsünüz, görmüyor musunuz?.. Hani artık ileri demokrasiye geçtiğimizi savunanlar öldünüz mü?.. Sesiniz çıkmıyor! Geçen haftalarda AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) Nevin Berktaş’ı akladı ve Türkiye’yi 15 bin Avro cezaya mahkum etti. Parasında değilim ama içimden “Utan Türkiye utan” diye haykırmak geliyor! Yetmez ama en azından utan! Geçen haftaki, “Çocuklar ve Kadınlar” başlıklı yazım üzerine bir okur mektubu beni derinden sarstı. Kendisine soramadığım için okurumun adını vermeden sizlerle paylaşıyorum: “....Bu yazınızdan sonra beni çok üzen ve çok etkileyen bir tacizi yazmak istedim. 56 yaşındayım. Emekli sınıf öğretmeniyim. 23 yıl devlette, 9 yıl özellerde büyük bir özveriyle hizmet ettim... Çalışmamaya başladığım zaman üretmemenin ezikliğini çok yaşadım. Emekli maaşımı alırken garip geliyordu. Utanma duygusu yaşıyordum. İşe gitmediğim için sanki başkasının parasını harcıyorum gibi geliyordu. ‘Emek harcamıyorum, asalak gibiyim. Çalışmalıyım, üretmeliyim’ diyordum hep. Taa ki eski bir öğrencimin, facebook’ta yazdığı bir yazıya kadar: ‘Örtüsüz kadın, perdesiz eve benzer. Ya satılıktır, ya kiralıktır’ yazıyordu. Ne kadar üzüldüm anlatamam size. Onca yılın emeğine bir bakın! Üretmek, üretmek diyordum ya ürettiklerime bir bakın! Aklıma geldikçe boğazım düğümleniyor. Çok üzüldüm, anlatamam üzüntümü. Tahlil etmeye, neden böyle oluyor demeye gücüm yok. Boşa gitti onca emeklerim, yıllarım. Kafam soru işaretleri, ünlemlerle dolu. Artık çalışmayı düşünmez oldum. Her yerde çok fazla çok çeşitli taciz var...” Susmak, bu tacizlere, bu zulme ortak olmaktır... Başka bir şey değil... Fotoğraf sanatçıları Zafer ve Barbara Baran’ın ‘Turner’ın Manzarası’ ve ‘Yıldız Desenleri’ sergileri Londra’da Baran çiftinin Londra’da yedi yıl aradan sonra açtıkları ilk kişisel sergileri, gökyüzünü gece gündüz izleyen iki insanın gökyüzünde yaptığı ışık resimlerini buluşturdu. Sergideki ‘Turner’ın Manzarası’ dizisi günümüz dünyasının gökyüzüne bakarken, ‘Yıldız Desenleri’, ay ve yıldızların birer kalem gibi kullanıldığı resimleri andırıyor. Gökyüzünde ışık resimleri EVR M ALTUĞ Gökyüzünü yeryüzüne indiren iki fotoğrafçı, Barbara ve Zafer Baran’ın yapıtları Londra’daki England & Co Gallery’de sergileniyor. İkilinin “geceli gündüzlü” emeklerinin ürünü sayılabilecek sergilerinde, 19. yüzyıl manzara ressamı J. M. W. Turner’in tuvallerine gönderme yapan “Turner’s View / Turner’ın Manzarası” ve sanatçıların gece gökyüzü “desenleri”nden oluşan “Yıldız Desenleri” bir araya getirilmiş. “Turner’s View” dizisi, dört yıllık bir emeğin ürünü ve büyük ölçekte fotoğraf baskılarının dışında 150 kopya ile çoğaltılan bu dizi, Victoria ve Albert Müzesi ile Tate Britain Müzesi koleksiyonları tarafından edinilmiş bile. Sergi aynı zamanda 1996’da Bodrum ile 2000 ve 2005’te, İstanbul’da da eserlerini sergileyen ikilinin yedi yıl aradan sonra İngiltere’de açtıkları ilk kişisel sergi. “Turner’ın Manzarası” fotoğraf dizisiyle, sizi günümüzün gökyüzünü estetik olarak yeniden görselleştirmeye iten ne oldu? Öncelikle, Barbara’nın kardeşi, öncü çevre muhabirlerinden Marek Mayer’in 2005’teki vakitsiz ölümünden önce yazdıklarını burada anmalıyız. Mayer yazılarında, jet uçaklarının gökteki izleriyle kuşatılan gökyüzünün aldatıcı güzelliğinden dem vururdu. Bunun dışında, yerlisi olduğumuz Richmond Hill bölgesinin Heathrow Havalimanı istikametinde olması ve açık bırakılmışlık, sıradan paher akşam gökte ayrı bir ‘dranoramik manzaralardan tümüyma’ya şahitlik etmemiz buna le ayrışık ve diğer panoramalaretken sayılabilir. Adeta bir da daha çok fotoğrafçıdan kayHollywood film setinde, donaklanan bir ‘kapalılık’ mevcut. ğal bir günbatımının, ne den Biraz “Yıldız Desenleri”ni li yapay olduğu gerçeğiyle konuşalım. Gece göğü üzerine yüzleşiyorduk. Richmond dijital desenle gitmek eyleHill bölgesinde resimler yapminde bariz bir naiflik var. Bumış olan ressam Turner’ın na karşılık, dünyanın evrenbu günbatımlarını hiç gör Zafer ve Barbara Baran deki astrofizik varlığı da mamediğini düşündük. Yine de lum... kendi tuvallerinin göklerinin “Yıldız Desenleri”ne desen ve fotoğrafın de, dönemin Endüstri Devrimi’nin yarattığı duman ve sis bileşimi etkisi altında kaldığını da melezi gözüyle bakabilirsiniz. Yıldızları ve Ay’ın birer kalem gibi kullanılmasıyla ortagöz önünde bulundurduk. Sergilediğiniz “kırık” çerçeveleme düzeni ya çıktılar. Ancak bu çizim evresi, kâğıt üzeoldukça etkileyici. İzleyiciye “daha fazla gök rinde olmaktan ziyade, kamera yoluyla geryüzü”nün halihazırda var olduğu duygu çekleşti. Bu işler mahremiyetleri nezdinde engin, gayri kişisel evrendeki kırılganlığımızı sunu aşılıyor. Bunu anlatır mısınız? Panoramaların, proje ve sergide bir araya ge yansıtabildikleri gibi, aynı düzeyde de oltirilmiş parçalarmışçasına “dilimli” sunumları, gunlaşmış bariz kimi izleri, örneğin ilkel mabizim için önemliydi. Bu sunumun uydu fo ğara desenlerinin oluşma nedenlerini veya gütoğrafçılığına bir göndermesi var; bildiğiniz gi nümüz modern soyut resimlerin varlıklarını bi gezegenin ve Ay’ın bugünkü görselliğini, uy pekâlâ olumlayabilir de. Yıldız Desenleri’ne duların bize parça parça sağladığı imajların bir geceyle konuşmalar gözüyle de bakılabilir. araya gelmesinden sağlıyoruz. Ayrıca bu im Bu işler şiirlere, hatta müzikal parçalara gelerin Viktoryen fotoğraf sanatçısı Calvert atıfta da bulunabilir. (“Turner’ın Manzarası” ve “Yıldız DesenRichard Jones’la bağı da bulunuyor. Sanat tarihçisi Ian Jeffrey’e göre Jones’un yapıtları, leri” sergisi England & Co Galerisi’nde, “Yılmanzaranın “ötekiliği” ve otonomisini tescil dız Desenleri” 6 30 Nisan tarihleri arasında ediyor da diyebiliriz. İzlediğimiz bu birleşti England & Co “Wandering Lines: Automatic rilmiş panorama fotoğraflarındaki özgürlük ve Drawing to Abstraction” sergisinde. ) küçük skender Almancada OSMAN ÇUTSAY FRANKFURT Şair küçük İskender’in şiir ve metinlerinden yazarçevirmen Beatrix Caner tarafından oluşturulan bir seçki Almancada. Beatrix Caner’in eşi Mesut Caner’le birlikte kurup yönettiği Literaturca Verlag’tan çıkan kitabın sonunda küçük İskender’in Türk edebiyatındaki yeriyle ilgili geniş bir değerlendirme de yer alıyor. Caner, “Kitabın sonsözünde şairin dili ile ilgili Rumen düşünür Cioran’dan bir alıntı yaparak dili zorlamadan şiir yazmanın olanaksızlığına değindim. Elbette küçük İskender ‘zor şair’dir, onu eğlence olarak okumak isteyenler mutlaka hayal kırıklığına uğrayacaklardır. Ancak bütün bu durum ve değerler, Alman okurlarını çok fazla ilgilendirmeyecektir. Dikkate değer bir Türk şairini ilgisi olan Alman okurlarına tanıtmak istiyoruz” dedi. NG L ZCE Westminster University ve Premier College sertifikalarına sahip, London School of Business Administration’da master yapmış, TÜRK GENÇLİĞİNE HİZMET VAKFI 3 MART 1924 DEVRİM YASALARININ 87. YILDÖNÜMÜ NEDENİYLE TÜRK GENÇLİĞİNE HİZMET VAKFI’NIN KAMUOYUNA BİLDİRİSİ Yayılmacı, yabancı güçlerin işgalinden kurtarıp, bağımsızlığımızı sağlayan ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞI’yla yücelen onurumuzun simgesi Laik Türkiye Cumhuriyeti’ni sonsuza değin bağımsız yaşaması için hukuk devrimleriyle güçlendirilmesinin en belirgin dayanakları 3 Mart 1924 günlü, 429, 430 ve 431 No’lu Devrim Yasalarıyla 17 Şubat 1926 günlü Türk Medeni Yasası’dır. Türk Ulusunu çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmak ve Atatürk Cumhuriyeti’nin Laiklik niteliğini koruma amacını güden bu yasalar siyasal, hukuksal ve ulusal birliğimizin harcı olmuştur. Yapımıza ve karakterimize en uygun yönetim biçimi olarak benimseyip özümsediğimiz, gerçekte demokrasiyi amaçlayan Cumhuriyetin bu yasalarla aldığı yol herkesi imrendirecek örnek boyutlara ulaşmıştır. Kuruluş yıllarıyla sonraki dönemin görkemini bu yasalara borçluyuz. Günümüzdeki siyasal çalkantılar, dış baskılar, tutarsızlıklar, bozukluk ve aykırılıklar gözetlenirse, Devrim Yasakları’nın değeri daha iyi anlaşılır. Bunları güçlendirip uygulamak yerine tersine işlem ve eylemlerle alınmak istenen sonuçlar karşıdevrimin karanlığına götürür. Laik Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün çizdiği yoldan, gösterdiği yönden asla ayrılmayacaktır. Türk gençliği ve Türk ulusu değerlerini, kazanımlarını koruyacak, geri dönüşlere olur vermeyecektir. Kamuoyunun bilgisine saygı ile sunuyoruz. Türk Gençliğine Hizmet Vakfı Başkanı; Prof. Dr. Güngör ŞATIROĞLU ÖĞRETMENDEN, BRITISH ENGLISH İş İngilizcesi (Business English), İngilizce iş görüşmelerine (Interviews) hazırlık Gramer ve kişiye özel konuşma dersleri Kadıköy / stanbul TEL: 0532 701 80 41 (0216) 418 94 51 C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle