23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 20 MART 2011 PAZAR 2 Eylül... Oysa bu darbeleri yapan askerler Atatürk Cumhuriyeti’ni yaşatmak, kurtarmak, zenginleştirmek için bu işlere giriştiklerini söylüyorlardı. Ama ne kadar Mustafa Kemalci varsa, ne kadar aydın, okuryazar, düşünür varsa tek tek onları toplamak, tepelemekti yaptıkları. İlhan, hep genç kaldı. Genç savaştı. Sonunda genç öldü. AKP iktidarının Ergenekon seferinde bir sabah uykudayken bastırıldı. Polislere çay ikram etti. Hoş geldiniz, ne var dedi sessizce. Hep saygılı, hep anlayışlı... İki üç gün gece eziyet çektirdiler. O zaman yaşı çıktı ortaya, 85... Bunca yıl saklamıştı, ama sonunda kendilerinin baş düşmanı sayanlar onun yaşını açıklamışlardı, hatta biraz da büyüterek!.. Ben saklamadım! Yorgun düştükçe daha da yaşlandım. O hep savaştı, o hep genç kaldı. Haklıydı. Savaşını kazanmak, benimsetmek, toplumu uyandırmak, canlandırmak için genç kalmak gerekliydi. Bir yıl geçti. Daha yıllar geçecek! İlhan Selçuk da, Turhan Selçuk da büsbütün yok olmayacak... Sanatın, uygarlığın, özgürlüğün, insan sevgisinin öncüleri için ölüm diye bir şey yoktur! Onlar hep yanımızdadırlar, önümüzdedirler, içimizdedirler. İlhan, seksenindeydi, ama hep yaşamın içinde bir gençti. Yazarlık; insanı, toplumu uyandırmanın, yaşatmanın, bu duyarlılığı herkese ulaştırmanın aracıydı onun için!.. Selçuk’lar da bizlere yanı başımızdan sesleniyorlar, seslenecekler! Bir yıl değil, daha uzun yıllar geçse de yeni kuşakların belleklerinde, inançlarında varlıklarını sürdürecekler. Sevgili dostların anılarına sevgiyle, saygıyla... OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Risk Var, Risk Var! Yüksel PAZARKAYA lhan, Hep Yanı Başımda... Yıllar önceydi. Bir düş gibi geliyor şimdi o günler... “Yazılarında neden yaşlandığını söylüyorsun” derdi. Gençtik hepimiz, genç gibiydik biraz yaşlanmış olsak da! Turhan Selçuk’la bir yaş, İlhan Selçuk’la iki yaş... Gerçekte hepimiz belli bir yaş dönemindeydik. Her geçen yıl bir daha ekliyordu, derken bir daha!.. Turhan evinde paleti başında, son zamanlarda gözleri de biraz bozulduğu için zorlukla, ama hep aynı güzellikte, anlamda, kalıcılıkta resimler çiziyordu. Yarım yüzyılı, çoktan geride bıraktıydık. İlhan, gazetesinin başında, daha doğrusu yeniden canlandırdığı, yepyeni bir yaşama kavuşturduğu Cumhuriyet’in önünde yürüyordu, yürütüyordu tüm arkadaşlarını, okurlarını... Ama kızdığı bir şey vardı, yaşımızı yazmak!.. O, hiç yaştan baştan söz etmedi. Merak edenler ansiklopedilere baksınlar, derdi. Hem, benim yaşımdan kime ne, okusunlar yazdıklarımı, yeter! Çok şeyler geçti başından. Daha otuzunda kırkında iken tutuklanmalar, hatta daha beter acılarla tanıştı, tanıştırıldı. Yaşamınca Mustafa Kemal devrimini sürdürmek, tüm topluma benimsetmek ülküsü ile çarpışmıştı düşmanca bakışlarla, görüşlerle, anlayışlarla. Her askeri darbe sanki ona karşı yapılmıştı. 12 Mart, 12 S ayın Başbakan, çağdaş teknolojinin nimetlerinden yararlanmanın risksiz olmadığını söyledi haklı olarak. Verdiği eğlenceli örnekleri yinelemek istemem. Gerçek olan, yalnızca çağdaş teknolojinin riskleri değil, teknoloji kullanmadan da yaşam yolunun risklerle dolu olduğudur. En bilinen örnek, sokakta giderken başa bir kiremit düşmesi örneğidir. Risksiz yaşam yok da, riskin sonuçları burada önemli olan. Deprem, tsunami gibi doğal afetlerin enkazı ve bütün olumsuz sonuçları da, sınırlı bir çevreyi etkileyen ve belli bir süre içinde onarılabilen yıkıma ve yaralara yol açar. Nükleer kazaların sonuçları böyle değil. Kazanın da beteri elbette nükleer bombaların etkileri. Hiroşima ve Nagazaki bombalarının etkilerini o doğa ve insanlar hâlâ yaşıyor ve daha ne kadar yaşayacağı da bir bilinmez. Özellikle stronsiyumun yarı değeri bin yıllarla ölçülüyor. Yani radyasyonun çevre, bünye ve canlıların organları üzerindeki değiştirici, sayrılayıcı etkileri yüzyıllar sürebilir. Kazanın büyüklüğüne ve rüzgârların şiddetine ve yönüne göre, radyasyon tehdidinin yayılma uzamı bütün dünyayı kapsayabilir. Çernobil kazasının Karadeniz bölgemizde yaşanan olumsuz etkileri günümüze dek sürüyor. Politikacının, yöre fındığını ve çayını kamera karşısında yiyip içmek erdemsizliği, bir insanlık suçundan başka bir şey değildir. Risksiz atom santralı olamaz. En düşük risk olasılığını bile göze almak, gözü kara olmaktır. Bu yüzden, İsveç bu işi bitirme kararı almıştır. Almanya, önceki koalisyon döneminde var olan atom santrallarının 2018 yılına kadar kapatılmasını kararlaştırdı. Ama şimdi Merkel hükümeti, lobi etkisiyle yeniden otuzlu, kırklı yıllara dek uzattı. Bu, büyük tartışmalara yol açtı. Japonya’daki felaketin ardından uzatma kararından vazgeçme noktasına geldi. Evet, bütün insanlık düşmanı işlerde lobiler kâr uğruna insanlığı her türlü büyük felaket olasılığına sürüklemekte beis görmüyorlar. Silah lobileri böyle, petrol lobileri böyle, atom santralı lobileri böyle. Atom enerjisi bu lobiler için us almaz kazançlarla dolu bir iş. Oysa, Almanya önemli bir arıza yaşamadan bile, etkisi yüzyıllar, belki binyıllar sürecek kullanılmış nükleer çubukların, nükleer atıkların saklanabileceği uygun yeraltı mekânları bulamıyor onyıllardan beri. Halk, bu atıkların kendi yakınlarında bir yerde saklanmasına tepki gösteriyor. Zaten hükümet de bu saklama mekânlarının geçici olduğunu biliyor ve söylüyor. Sürekli bir saklama yeri bulmak bugüne dek mümkün olmadı. İlerde olacağı da kuşkulu. Türkiye gibi bu işte de gecikmiş bir ülkenin önünde iki seçenek var. Ya herkes yaptı, bizim de hakkımız diyerek gözü kapalı, ufak da olsa risk alarak kazmayı vurmak. Ya da bu işte gecikmiş olmak bizim büyük şansımız diyerek, ülkenin elverişli koşullarından yenilenebilir enerji kaynaklarına yoğun yatırıma girişmek. Bu ikinci seçenek alınırsa, o zaman komşulardan başlayarak atom santralsız ve atom bombasız bir bölgenin ve sonra tamamen atomdan arınmış bir dünyanın öncülüğünü yapabilir, yapmalıdır. Bu seçenekler üstünde ciddi biçimde düşünmeli. Ama biliyoruz ki, lobiler ve onların uzantısı siyaset düşünmez yapar. O zaman Sayın Başbakan’ın ilk kazmayı vurmasına karşı gösteri hakkımızdan başka elde ne kalır? Belki Patlamaz... Nükleer santralının yer seçiminde kendi santralını patlatan Japonlardan görüş alan... Yapımını da kendi santralını patlatan Ruslara veren Türkiye’ye ne kalıyor geride?.. Fay hattı üzerindeki santralı patlatmadan tutmak... Zaten Başbakan “patlamaz” dedi... Demek bildi ki, ertesi gün hemen Ruslar onu uzun uzun alkışlayarak “fahri doktora unvanı” verdiler... Sekiz yılda, gittiği her ilde 5060 yatırımı birden açan Başbakan’ın, yatırım sıralamasının başında ek binalar ile çatı onarımları geldiği için, bunların arasına bir “nükleer santralı” sokmayı doğal olarak istiyor... Ki geçen sekiz yıla karşı ayıp olmasın... Tehlikelimehlikeli... Belki de patlamaz... Nükleer santrallar yüzünden birkaç gündür Almanlar meydanlara döküldüler, bazı yatırımlar durdu, süresi uzatılacak santrallara yeniden izin verilmedi... Fransa ayakta... İsviçre nükleer santrallardan vazgeçti... Toplumların baskıları artınca, AB ülkeleri yeni sınırlamalar getirmeye hazırlanıyorlar... Çin 27 santral inşaatını durdurdu.. Dünya Japon faciası ile irkilirken, aynı gün fay hattı üzerine nükleer santral yapmaya kalkan bir ülke var: Türkiye... Bilim adamları korkularından seslerini çıkartamıyorlar... Üniversiteler suskun... Halk ise kimi yürekli çevreciler dışındaher zamanki gibi... Ha var, ha yok... Başta; doğaları ve huzurları çalınan... Çocuklarının yaşamları söz konusu olan... Ecemiş fay hattının üzerindeki nükleer santralın hemen yanında oturacak olan Mersinliler... Çocuklarını alıp Ankara’ya doğru yola çıkamıyorlar bir türlü... Ne yapacaksınız?.. Başbakan, dünyayı korkutan nükleer tehlikeyi mutfak tüpü düzeyine indirdikten sonra, santral inşaatının neresinden başlayacaklarını açıkladı size: “Kazmayı vuruyoruz...” Nükleer güç ile kazmanın bir araya getirilmesinden de anlıyoruz ki bu işi bilmesine biliyor... Belki de patlamaz... Japonya Nükleer Bir Facia Yaşıyor, Türkiye’de Atom Santralı Kurulmamalıdır! Ahmet Y D RL HDF Avrupa Sosyaldemokrat Halk Der. Fed. Baş. J aponya’daki depremin ardından yaşanan nükleer facia bu teknolojinin kotrol edilemediğini, güvenli olmadığını bir kez daha ortaya koydu. Türkiye’nin büyük ekonomik kaynaklarını bağlamak zorunda olacağı, teknolojik olarak ve hatta yakıt temini konusunda tamamen dış ülkelere bağımlı olacağı atom santrallarının kurulması kabul edilemez. Üstelik nükleer kazanın gündemde olduğu bugünlerde Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ve AKP hükümetinin Türkiye’de atom santralı kurma konusunda diretmeleri, bu konudaki uyarılarla, halkın korkularıyla alay edercesine bir tavır içine girmeleri sorumsuzluktur. Nükleer tehlikeyi Aygaz tüpünün rizikolarıyla karşılaştırmak, halkla alay etmekten başka bir şey değildir. Nükleer artık sorunu dünyanın hiçbir ülkesinde hâlâ çözülemedi. Nükleer kirlenmeyi giderecek bir teknolojik çözüm henüz yok. Nükleer kirlenmenin etkileri yüzyıllarca sürüyor. Çernobil nükleer faciasından sonra santralın etrafında 60 km çapındaki bir alan yasak bölge ilan edildi. Temizleme çalışmaları belki ancak yüz yıl sonra başlayabilecek. Türkiye tümüyle deprem bölgesinde bulunan bir ülke. Mali yükü ağır, teknolojisi güvensiz “atom santralları” kabul edilemez. Akkuyu ve Sinop atom santralı projeleri derhal durdurulmalıdır! Biz kendimize yaşanır bir dünya istiyoruz, çocuklarımıza, torunlarımıza yaşanır bir dünya bırakmak istiyoruz. Çevrenin sorumsuzca kirletilmesine, doğanın sorumsuzca sömürülmesine, doğal kaynakların sorumsuzca tüketilmesine hayır! Dünyamız ve geleceğimiz bir avuç kişinin / tekelin kazanç hırsına kurban edilemez! C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle