18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 20 MART 2011 PAZAR [email protected] 18 KÜLTÜR 10. Vehbi Koç Ödülü, hem kendisine hem de kurduğu Ayvalık Uluslararası Müzik Akademisi’ne verildi Filiz Ali’nin ‘ses dünyası’ hocanız ve enstrümanınızla berabersiniz. Öğrencilerin bir ağacın al1985 yılında icracılığı bıraktıktan tında keman, viyolonsel çaldığını sonra hayatını eğitmen olarak sürdüdüşünün. 10 gün içinde bir yıllık yoren piyanist, müzikolog Prof. Filiz Ali ğunluk yaşıyorsun. Normal za13 yıldır gerçeğe dönüştürdüğü hamanda karşı karşıya gelemeyeceğin yaline emek veriyor. Geçen günlerbir ustayla bir hafta geçiriyorsun.” de Vehbi Koç Vakfı tarafından da Müziğin dışında son yıllarda Pınar ödüllendirilen bu hayali ise herkesin Kür, Enis Batur gibi yazarlarla edebildiği gibi Ayvalık Uluslararası biyat atölyeleri de başlamış AIMA’da. Müzik Akademisi (AIMA). İlk kez Sabahattin Ali’nin de kızı olarak edebir kurum ve kişiye birlikte verilen biyat ve müzik ilişkisi vazgeçilmez Fiödülün anlamı Filiz Ali için elbette liz Ali için. “Babam devlet opeönemli. Ödülü alırken rasının kuruluşunda da rol oy“Bundan sonraki çalışnamış, müzikle iç içe biriydi. Ödülü alırken “Bundan sonraki çalışmalarıma Bütün eserlerinde müzikle ilgimalarıma güç vermiş oldunuz” diyen Ali’nin akagüç vermiş oldunuz” diyen Ali’nin amacı, şimdi de li bir şey vardır. Bizim evde demi hayali, aslında Ameokumak birinci derecede önemAyvalık’taki ilköğretim çağındaki çocuklara bir rika’daki öğrencilik yıllarıliydi. Tercüme bürosunun edienstrüman çalmayı öğretebilmek. na dayanıyor. Orada görtörü olduğundan eve yeni çıkan düğü bu projeyi, yani müzik bütün kitaplar gelirdi. Faust, ustaları ve öğrencilerin bir çaplı bir organizasyonun gereklili Oscar Wilde, Dede Korkut, Grimm arada yaşadığı, yiyip içtikleri, ders ğini vurguluyor. Bir enstrüman çal Masalları... Bunları sadeleştirip yaptıkları, müzik konuştukları bir manın her çocuğun hakkı olduğunu bana okurdu. Müzisyenlerin yeteakademi kurma hayalinin temellerini söylüyor Filiz Ali. “Aslında bunun ri kadar edebiyatla, edebiyatçıların 1998’de atıyor. bir devlet politikası olması lazım. da müzikle ilgilenmediklerini düİlköğretim çağındaki bütün ço şündüğüm için edebiyat atölyeleriyvalık’ta müzik cuklar bir enstrüman çalsa arka ne de başladık.” Bilen bilir, gönüllülerin desteğiyle daşlarıyla birlikte bir ses dünyailerleyen, genç müzisyenlerin önünü sı yaratır ve sosyalleşir. Hayata baaçan, konservatuvar düzeyindeki AI kışı değişir, hayatı zenginleşir. MA, ilk on yıl boyunca Ümit Cem Böylelikle küçük çocukların araBoyner’in bağışladığı, deniz kıyısın sından gerçek yetenekler sıyrılır. da zeytinlikler içindeki evlerde devam Aksi takdirde bu sistem içinde ediyor. Ayla Erduran, İdil Biret, Pe yok olup gidecekler.” ter Bruns, Lukas David gibi müzisÖğrenciler, şehirden uzakta ulusyenlerin eğitmen olarak katıldığı aka lararası eğitmenlerle başka bir vizdemiye, 10 yılın sonunda Ali’nin hiç yonla olgunlaştırıyor eserlerini Aytanımadığı Ayvalıklı bir aile; Haluk valık’ta. Bunun öneminin de altını çi Tınçay Barutçuoğlu çifti, üç katlı ziyor Ali: “Büyük şehirde bir saat başka bir ev bağışlıyor. Derslerin bu ders yapıp trafiğe çıkıyorsun. Ayevde devam ettiği ve keman, viyola, valık’ta ise sabahtan akşama kadar AYŞEGÜL ÖZBEK viyolonsel, flüt, klarnet, arp, gitar, piyano, şan ve opera gibi farklı alanlarda masterclasslara yer verilen AIMA’da şimdiye kadar Türkiye’den ve dünyadan 13 25 yaş arası genç müzisyen ustalık sınıflarına katılıyor. Şimdi ilköğretim çağında beş Ayvalıklı çocuğa keman derslerinin verildiği akademide Ali’nin amacı, Ayvalık’taki ilköğretim çağındaki çocuklara bir enstrüman çalmayı öğretebilmek. Bunun için Milli Eğitim Bakanlığı’yla birlikte daha geniş ‘Son Mohikan da Gitti...’ Orhan Tokatlı’yı yitirdik. Tarifi imkânsız bir “Ah!” geldi yüreğime saplandı. Orhan Tokatlı Milliyet gazetesinin efsanevi Ankara temsilcisiydi, yazarıydı. Çok uzun yıllar Ankara sadece ondan sorulurdu. Milliyet’te çalıştığım 32 yıl boyunca yol göstericim oldu, arkadaşım oldu. Ondan öğrendim, yararlandım. Şu özelliklerine defalarca tanıklık ettim: O kocaman cüssenin altında kelebek kanadından ince bir duyarlığa sahipti. Cömert ve alçakgönüllüydü. Vericiydi. Koruyucuydu. Açık yürekli, açık fikirli, açık elliydi… Sesi çıkamayanların sesi olurdu. Haksızlığa direnir, başkalarının hakkı için aslanlar gibi çarpışırdı. 12 Eylül faşist darbesi üzerimizden silindir gibi geçerken, o her olanağı seferber etti, yaptığı “iyilikleri”, “kurtarma çabalarını” o gün bugün kimse bilmedi. Kendine özgü duruşu, ödün vermeyen tavrı, ilkelerine ve “Abdi İpekçi çizgisindeki gazeteciliğe” bağlılığı… Onu çağırdığımız isimle “Şef” tavrı… Benim ona yakıştırdığım “Senyör” edası… Hepsi “Ah!”ın içinde yerini aldı. Şimdi biricik ve sevgili karısı Özen’le konuşurken, gözyaşlarımıza Özen’in şu sözü damgasını vurdu: “Son Mohikan da gitti.” Evet Özen, aynen öyle oldu. Sana ve tüm sevenlerine sabırlar diliyorum. A ‘Oğlum Mengü, sen bu yolda yürü’ Önceki gün sizi Mengü Ertel Sergisi’nde dolaştırmıştım. Herhangi bir talep yokken, salt sevdiği ve istediği için afiş yaptığı dönemde, Muhsin Ertuğrul’un Mengü Ertel’e yazdığı muhteşem bir mektup var. O mektubu buldum. Sadece Mengü’ye değil, günümüzde de tüm gençlere yol gösteren o mektubu paylaşıyorum: “Varlıklarını koruyacak, savaşlarını sürdürecek, cılız gelirlerinden arta kalanla oynadıkları piyesle afişini yaptırmak, onu bastırmak, teker teker pullamak, onu astırmak olanağından yoksun bu özel tiyatrolar ortamında, kim, nasıl sana duvar ilanı yaptırır? Diyelim ki bir babayiğit çıktı da yaptırdı. Sokaklarında ‘Liftass’ kuleleri olmayan bir şehirde bunlar nerelere yapıştırılır? Eğri büğrü yapı tahta perdelerine mi? Ertesi gün yeni fışkıran bir mantar bankasının ikramiye afişiyle kapatılmak için mi? Görüyorsun ki duvarlarımızda, bütün ülkenin kirlerini yıkayacak, yüzkaralarını ağartacak, birbirinden zehirli ‘Deterjan’ afişlerin akını var. Onların arasında senin o ince, o derin anlamlı afişlerin nasıl yer bulur? Yaptığın ‘Ayak Bacak Fabrikası’ afişini nasır ilacı, ‘Cadı Kazanı’ ilanını düdüklü tencere reklamı sanırlar da bakmadan geçerler. Hayır, hayır! Sakın bu sözleri sana söylüyorum sanma! Yaşayıp benim tiyatrocu olduğumu görseydi bunları babam bana söylerdi. Çünkü ben de böyle bir tiyatro hastalığına tutulmuştum. Seksen yılda bu illetin ilacını bulamadım. İlk kıvılcımın yüreğimi dağladığı günlerde, İstanbul’un tek tiyatro topluluğu açlık ve yokluk arasında çırpınıyordu. Tiyatrocunun mahkemelerde tanıklık etmesi bile yasaktı. Ama bir deli kuşak bu tutkuya öylesine yakalandı, bu sanata öylesine sarıldı ki bu kurak alandan bugünkü tiyatrolar fışkırdı. Bütün bunları benim kuşağım hazırladı. Verdiğimiz kurbanlar tiyatronun yeşermesinde gübre oldular, tiyatronun ışığı nice nazlı pervaneleri cayır cayır yaktı. Ama o ışık sönmedi. Bugün sana deli, tutkuna delilik diye bakanlar, bir gün seni önder ve öncü olarak anacaklar, senin adına müzeler açacaklar. Bugün esnaf ilanları yapıp para kazanacağına, kendi paranı, sevgiline harcar gibi, tiyatro afişlerine yatırmanın meyvelerini, senden sonraki kuşak toplayacak. Onun için tuttuğun yolu beğeniyorum ve parayı tepmekle delilik ettiğine inandığım halde sana ‘DELİ’ diyemiyorum. Herkes bir şey sever, o kara sevda uğruna ölür. Ne mutlu bu aşağılık ortamda sevecek güzel bir şey bulana! Onun için oğlum Mengü, sen bu yolda yürü!” Prof. Filiz Ali, bir enstrüman çalmanın her çocuğun hakkı olduğunu söylüyor. MÜGSF, kadınların toplumsal konumlarını değiştirme tasarısını onların ürettiği halıkilim sergisiyle kutluyor ‘Hayat’ dokuyan köylü kadınlar EGEMEN BERKÖZ Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin (MÜGSF) Acıbadem Yerleşkesi’nde çok önemli bir sergi var. Çok önemli, çünkü sergilenen halı ve kilimlerin tümü geleneksel yöntemlerle ve doğal boyalarla üretilmiş. MÜGSF’nin 30 yıl önce başlattığı Doğal Boya Araştırma Geliştirme (DOBAG) tasarısı kapsamında. Sergiyi birlikte gezdiğimiz MÜGSF Dekanı Nazan Erkmen anlatıyor: “Bu tasarı köyleri kalkındırma, kadınları iş sahibi yaparak özgürleştirme ve toplumsal konumlarını değiştirme tasarısı. 1981’de Manisa’nın Yuntdağ ve Çanakkale’nin Ayvacık ilçelerinin Türkmen köylerinde başla 30. yıl kutlaması tıldı. Fakültemizin Tekstil Bölümü öğretim üyeleri seçilen köylere giderek köylü kadınlara çevrelerinde yetişen bitkilerden boya elde etmeyi, boyadıkları yünlerle halı, kilim dokumayı ve geleneksel Türk motiflerini halı ve kilimlere uygulamayı öğrettiler. Bu yıl 30. yılını bu sergiyle kutladığımız tasarı kapsamında üretilen halı ve kilimlerin tümü ihraç edilerek ülkemize inanılmaz bir gelir ve saygınlık kazandırıyor. Köylü kadınlarımızsa bu tasarıyla ekonomik özgürlüklerini kazandıkları gibi özgürce yurtdışına gidiyor, sanatlarını uyguluyor ve konferans veriyorlar. ” Evet, üretilen halı ve kilimler bugüne kadar büyük oranda yurtdışına satılmış. Ama DOBAG’ın 30. yılı dolayısıyla açılan bu sergide Üretim burada, satış yurtdışında Sergi, MÜGSF’nin Doğal Boya Araştırma Geliştirme tasarısının 30. yılı dolayısıyla açıldı. sergilenenlerin tümü satışta. Üstelik MÜGSF’nin garanti belgesi olarak verdiği özel etiketlerle. Sanatseverlerin, geleneksel el sanatlarımızla ilgilenenlerin ve özellikle de halıkilim meraklılarının bu fırsatı kaçırmamalarını öneririm. Bir önerim de, hazır gitmişken; Tekstil Bölümü’nde İTKİB Halı Tasarımı Yarışması Finalistleri Sergisi’ni, Resim Bölümü’nde “Kaybolmak” adlı düzenleme sergisini, Geleneksel Türk Sanatları Bölümü’nde DOBAG tasarısının öncülerinden, köylerde uzun yıllar eğitimci olarak görev yapan Prof. Şerife Atlıhan’ın öğrencilerinin halıkilim sergisini, Fotoğraf Bölümü’nde Doç. Ergün Turan ile Süreyya Yılmaz Dernek’in “Biz” adlı fotoğraf sergisini ve tüm katlarda yer alan bölüm öğrenci sergilerini de görmeleri. Tüm sergiler 15 Nisan’a kadar açık. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle