18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 MART 2011 PAZAR CUMHUR YET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 19 Efsun / Sessiz Olmalıyım / Pasaj Müzik Efsun ilk albümü “Duy Sesimi” ile “alaturka rock” sınırları içinde bir tur atmış; rock orkestrasına yedirdiği Doğu çalgılarıyla hüzünle karışık neşe meltemleri estirmişti. Dört yıl aradan sonra ikinci stüdyo çalışması “Sessiz Olmalıyım” ile yine ses telleri üzerinde yürüyen Efsun, bu kez farklı bir telden çalmayı önüne hedef koymuş. Öncelikle ilk albümde olduğu üzere, kanun, darbuka, def ve bendir gibi yerel sazlar yok bu çalışmada. Sözleri Efsun, müzikleri Efsun ve Özer Dönerkaya, düzenleme ve yapımcılığın Haluk Kurosman ile ortak imzalı olarak gerçekleşen 10 şarkılık albümde, arabesk ile rock müziği buluşturulmuş, ama sonuç şaşırtıcı bir şekilde daha pop bir sound olmuş. Bunun olumlu bir şey olup olmadığı bir yana; dinlenmesinin kolay, hatta yer yer dinlendirici olduğu tartışma götürmez. Sadece müzikal açıdan değil, içerik olarak da farklı bir rota çiziyor Efsun yeni albümde. Öfke ve hayal kırıklıkları ile dolu, albüm adının aksine, adeta “sessiz olmamalıyım” diyen şarkılar, ilkindeki kadar nahif değil. Eski defterleri kızgınlıkla karıştıran bir kadının, kendini ifade etmekten menkul “tehlikeli” konular, pişmanlık dolu satırlar bunlar. Kadın şarkı yazarı olarak feminizmden ya da sosyal bilinçten uzak bir duruş sergiliyor; bunun yerine kadının evrensel yalnızlığına ve kaçamadığı makus talihine, hatta öfke ve kırgınlıkla mantolanmış bir kaderciliğe yöneliyor. [email protected] Geçmiş, bugün ve gelecek iç içe EVR M ALTUĞ Hüseyin Çağlayan’ın ‘Yakınlık Sensörleri’ başlıklı sergisindeki işler Türkiye’de ilk kez sergileniyor Üzgünüm Leyla Galerist, Galatasaray’daki Mısır Apartımanı’nın dördüncü katındaki mekânında, 2005’te Venedik Bienali’nde Türkiye’yi temsil eden Kıbrıslı sanatçı Hüseyin Çağlayan’ın, “Yakınlık Sensörleri / Proximity Sensors” isimli sergisine yer veriyor. Sergi, kendisini Londralı ve İstanbullu olarak da gören sanatçının “Arzunun Yakınlığı / Imminence of Desire”, “Değişimin Yakınlığı / Imminence of Change” ve “Üzgünüm Leyla / I am Sad Leyla” adlı, hepsi ilk kez Türkiye’de izleyicilere sunulan işlerini buluşturuyor. Çağlayan’ın sergisi, onu hem heyecanlandıran, hem de hüzünlendiren ebedi değişime bakışının bir özeti. Serginin açılışında izdiham yaşanınca, açılışta Çağlayan’ın gerçekleştireceği performans yoğun katılım nedeniyle iptal edildi. Ancak sergi yanı sıra üç boyutlu tarama yöntemi de, ona ait bir performansı içeren alakalı. Sertab bu durumda İsile oluşturulan hayaletimsi heykeli ile sürpriz bir video da bulunuyor. Ve tanbul’un sesi gibi, ama aynı zagündeme gelmiş durumda. Çağlayan, bu video, izleyiciye Çağlayan’ın manda bir dünya sanatçısı ve kenbu akustik ağırlıklı düzenlemesi için “Değişimin Yakınlığı” adlı eserini di türü olmadığı halde klasik Türk konuşurken, yine değişimin altını çitakdim ediyor. Çağlayan, bir makyaj müziğinde de çok iyi.” ziyor: “Üzgünüm Leyla’da, hep aynası, sandalye, son teknoloji eşliSerginin belki de en vurucu işi ise geçmişi bugüne getirme hissi var. ğinde canlı, aydınlık bir büstün regalerinin denize nazır sağ kısmında, fakat ettiği bu işten bahsedergaleride yankılanan sesken “Robotik unsurlar illeriyle, martıların yoldaşgimi çekiyor” diyor ve eklığında, tıkır tıkır işliyor. Hüseyin Çağlayan’ın “Yakınlık Sensörleri” liyor: “Giyimle yeni bir haHavaalanlarının bilgisayat yaratma çabam var elsergisi Galerist’te. Sergideki “Üzgünüm Leyla” adlı yar verileriyle sürekli günbette. Kimlik arayışı var, yecellenen kalkış varış taçalışma şarkıcı Sertab Erener’in sesi ve kişiliğiyle ni hayatlarla yeni bakış açıbelalarına benzeyen, İsbütünleşirken bir diğer eserde stanbul’un ları yaratma arayışı... Öntanbul’un zaman ötesi hayargılar ve bir şeye yeni bir fızasına bir güzelleme nihafızasına övgüde bulunulmuş. Çağlayan için algılama nasıl kazandırılır teliğindeki bu işi şöyle eserler, geçmiş, bugün ve yarını birleştiriyor. meselesi var…” yorumluyor Çağlayan: Ama İstanbul’un hafızasına “Martılar her zaman hayranlığını gizlemeyen saburadaydı belki, değişik Bir durumu müzikle yaşıyorsunuz, natçı, sergide en fazla, tanınmış şarkimseler gelip geçti buradan ama diğerini saç modelleriyle, ötekini kıcı Sertab Erener’in “Üzgünüm insanlar her zaman aynı yerdeydi. isimlerle. Aslında bu zamanla ilLeyla” performansına ait video ile Aslında bu işe bir meditasyon gigili bir şey, onu nasıl yaşadığımızla kattığı sürpriz sesi ve görüntüsünün bi bakmak istedim. Bir yerin is mini görüyorsunuz, oraya gitmeyi düşlüyorsunuz, havaalanlarında baktığınızda birçok şehrin ismini görüyorsunuz, o da bir şehrin, bir şekilde 150 şehir gibi anılma hissini yansıtmaya çalışıyor. Tabelaya baktığınızda, İstanbul’a bugüne dek birbirinden ilginç, ayrı 150 isim verilmiş. Bu işte hüzün de var, farklı kültürlerin İstanbul’u istemesi de var.” Geçen yıl İstanbul Modern’de açtığı retrospektif sergiyle gündem yaratan Çağlayan, temmuz ayında da Louvre’da retrospektif bir sergi açmaya hazırlanıyor. Galerist imzasıyla kendisi üzerine bir belgesel de çekilen sanatçı, bu kapsamda yapıtlarını, hayatı ve moda tasarımlarını kapsayacak derin bir kitabın da sahibi olmaya aday. Kitap, sanatçının Louvre sergisi eşliğinde okurla buluşacak. (Sergi, 26 Mart’a kadar görülebilir. Tel: 0 212 244 82 30) Deaf Center / Owl Splinters / Type Records Albüm eleştirilerinde genellikle en son söyleneni “Owl Splinters” için ilk başta söyleyeceğim: Bugüne kadar dinlediğim en iyi albümlerden birisi. İddialı bir söz biliyorum; ama beni daha ilk dakikasında olduğum yere adeta çivileyip esir aldı bu albüm. Norveç’in müstesna ikilisi Deaf Center, Erik Skodvin (çello) ve Otto Totland’dan (piyano) oluşuyor. 2005’te çıkardıkları “Pale Ravine” adlı ilk albümleriyle, modern klasik ve dark ambient türünün unutulmazları arasında girdiler. Ancak geçen altı yılda, her ikisi de solo çalışmalara yönelince yeni bir Deaf Center albümü çıkmadı. Sonunda bu yıl Berlin’de bir araya gelip bu albümü kaydettiler. “Pale Ravine”e göre, daha analog bir stüdyo kaydı var elimizde. “Field recording” denilen arazi kayıtları daha az. Bunun nedeni, akustik bir altyapıyla canlı doğaçlamanın tercih edilmiş olması. Karanlık bir atmosfer yaratan albümün, sinemasal ve hipnotize edici bir soundu var. Tamamen enstrümantal ama çello ve piyano öylesine güçlü ki, hiçbir söze gerek yok; sizin öykünüz neyse ona soundtrack oluyor. “Bunun nesi güzel?” derseniz, David Lynch ya da Stanley Kubrick filmlerini izlemenin nesi güzelse, bunda da o güzel derim. İşin ilginci, kimi anlarda ürpertici bir atmosfer yaratsa da, insanı rahatsız etmiyor; aksine büyük bir merak uyandırıyor. Her zevke hitap etmeyeceği kesin ama deneysel, minimalist dark ambient’tan hoşlananlara mutlaka öneririm. www.zulalkalkandelen.com 13. SELAN K ULUSLARARASI BELGESEL F LM FEST VAL Selanik’te bir ‘Pera Güzeli’ ASLI SELÇUK SELANİK Bugün sona erecek 13. Selanik Uluslararası Belgesel Film Festivali’nde Türkiye’den “Bir Mevsim Üç Ömür” ve “Öteki Kasaba” filmleriyle birlikte Soner Saygılı’nın “Pera Güzeli” de etkinliğin “Müzik” bölümünde gösteriliyor. Belgesel, 18501950 yılları arasında İstanbul’da altın çağını yaşayan laternanın yeniden dirilişini konu ediniyor. Yunan piyano ustası Panos Ioannidis’in laterna yapımını anlatan film, sokak müzisyenlerinin ve kayıtların katkılarıyla laternanın yeniden İstanbul’daki gündelik yaşamın içine girişini anlatıyor. Katerina Patroni ise Atina’daki gündelik yaşam, 50’li yaşlarında ekonomik zorluklar çeken Zoe ve Athina’nın gözünden anlatıyor. Cinéma vérité (Gerçek sinema) türünde çektiği “Docville”de Yunan toplumunun gittikçe kötüye giden ekonomisi eşliğinde hayvan dükkânı işleten Zoe’yle, kocasını yeni yitirmiş olan terzi Athi na’nın birbirleriyle dayanışmasına tanık oluyoruz. “The Tillman Story”de Amir BarLev, profesyonel futbolcu Pat Tillman’ın Körfez Savaşı’na katılmasını, ABD’nin kahramanlık simgesine dönüşmesini anlatıyor. Hükümet Pat’in ölümünü medyatik bir savaş propagandasına dönüştürünce annesi Dannie oğlunun gerçek ölüm nedenini araştırmaya başlıyor. Araştırmanın sonucunda Amerikan ordusunun ikiyüzlülüğü, etik dışı uygulamaları ortaya çıkıyor, belgesel savaş kahramanı olgusuna yeni bir boyut katıyor. “The Pipe” ise İrlanda’daki Rossport halkının dev benzin şirketi Shell’e karşı direniş öyküsü. Belgeselde çiftçiler tarlalarını, balıkçılar suPera Güzeli larını petrol şirketine kaptırmamak için savaşım veriyorlar. “The Dancing Boys of Afghanistan” ise Taliban yönetimindeki Afganistan’da sömürülen genç erkeklerin dramatik yaşamlarını betimliyor. Filmde, yoksul ailelerden satın alınan gençler dans etmeyi, şarkı söylemeyi öğrenerek kadın kılığında erkekleri eğlendiriyor, gerektiğinde onlarla birlikte oluyorlar. Ataol Behramoğlu’na Onur Ödülü Kültür Servisi Bu yıl 14’üncüsü düzenlenen Altın Portakal Şiir Sempozyumu’nun Onur Ödülü, gazetemiz yazarı, şair Ataol Behramoğlu’na verildi. Behramoğlu’na ödülünü, Antalya Kültür Sanat Vakfı (AKSAV) Yönetim Kurulu Başkanvekili Dr. Arif Bulut verdi. ‘Batman’in uşağı hayatını kaybetti Kültür Servisi “Batman” filminde Bruce Wayne’in uşağı rolüyle hafızalarda yer edinen İngiliz oyuncu Michael Gough, 94 yaşında hayatını kaybetti. Tim Burton filmlerinin de vazgeçilmezi olan Gough, Burton’ın “Hayalet Süvari”, “Ölü Gelin” ve “Alice Harikalar Diyarında” animasyon filmlerindeki karakterlere ses verdi. TV dizisi “Doctor Who”da da rol alan aktör, oyunculuk kariyeri boyunca 150’nin üzerinde filmde yer almıştı. Altın Portakal’da jüri başkanı Müjde Ar ANTALYA (Cumhuriyet) Bu yıl 48’incisi düzenlenecek Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nın jüri başkanlığını Müjde Ar yapacak. Jüri üyeleri ise henüz belirlenmedi. Antalya Büyükşehir Belediyesi ve Altın Portakal Kültür Sanat Vakfı (AKSAV) işbirliğinde düzenlenecek festival, 814 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Âşık Veysel ve zifiri karanlık Kültür Servisi Âşık Veysel’in anısına, ölümünün 38. yılında “Dost” adlı tek kişilik oyun, zifiri karanlıkta sahnelenecek. Bugün saat 17.00’de, yarın ise saat 20.00’de Galata Kör Fotoğrafçılar Projesi Merkezi’nde sahnelenecek Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları ve Galata Diyalog Derneği işbirliğiyle hazırlanan oyunda Kazım Sinan Demirer rol alıyor. (0 212 252 51 61) www.karanliktayemek.com Muti’ye Nilsson opera ödülü Kültür Servisi İtalyan şef Ricardo Muti, efsane İsveçli soprano Birgit Nilsson’un anısına verilen 1 milyon dolarlık (yaklaşık 1.5 milyar TL) ödüle değer görüldü. Opera ve klasik müziğe sıra dışı katkısı ve etkisi sebebiyle ödüle değer görülen Muti, şu sıralar Şikago Senfoni Orkestrası’nın müzik direktörlüğünü yapıyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle