23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Sayı 32 beyin tümöründen ötürü Oscar aldılar. Benim de iş yaşamımda en büyük atılımım güzel bir rolle değil, ancak sıkı bir hastalıkla gerçekleşebilir. Vic Morrow: Şöyle bir düşünün. John Wayne Oscar aldı, sayısız adaylığına karşın Richard Burton alamadı. Şimdi kalkıp da Oscar'ın oyunculuk yeteneğinden ötürü verildiğini söyleyebilir miyiz? Eva LaGallienne: Lillian Gish hiç Oscar alamadı. Utanç verici bir şey bu. Son filmi Ağustos Balinaları’yla (The Whales of August) hiç olmazsa aday gösterilmeliydi. Bir Ulusun Doğuşu (The Birth of a Nation, 1915) filmiyle sinemaya adımını atmış bir oyuncu için son olanaktı bu. Hayal kırıklığına uğradı herhalde, ama aldırmaz görünmeye çalıştı. “Aday gösterilmemekten de kötü bir şey var: Aday gösterilip de ödülü Cher'e kaptırmak,” dedi. Evet, asıl bu utanç verici olurdu. John Huston: Ray Milland Oscar’ı hak etmedi. Kaybolan Haftasonu (The Lost Weekend) alkolizme karşı ilk filmdi. Etkisi büyük oldu. O rolü W.C. Fields de oynasa Oscar'ı alırdı. Glenda Jackson: Doğum sancılarını bir başkası çekerken siz hamile kalırsınız; Oscar'a aday gösterilmek böyle bir şeydir işte. John Simon (Oscar'la ödüllendirilen Art Carney için): Öylesine donuk ve budalaca oynuyor ki, Oscar'ı hak etti. cummizah@gmail.com Kırk altınla kırk sopa Ninemin en sevdiği, sık sık anlattığı öykülerden biriydi. Adam, Padişahın huzuruna çıkmış. "Sultanım," demiş, "ben kırk dikiş iğnesini sıraya dizer, bir ipliği de tek fırlatışta hepsinin deliğinden geçiririm." Sonra hünerini göstermiş. Kırk dikiş iğnesini arka arkaya dizmiş, bir ipliği de tek fırlatışta hepsinin deliğinden geçirmiş. Padişah, "Kırk altın verin şu adama, kırk da sopa atın," buyurmuş. "Sultanım," demiş adam, "kırk altını anladım da kırk sopa niye?" Padişah, "Kırk altın elbette ustalığın için," demiş. "Kırk sopa da ömrünü böyle saçmasapan, yararsız bir işe harcadığın için." Bazı kitaplar bu öyküyü hatırlatıyor bana. İşte üç örnek: Kitabın adı "Colorado Karıncaları" (The Ants of Colorado). 1963'te yayımlanmış. Yazarı Robert E. Gregg tam 16 yıl boyunca 15 bin mil yolculuk ederek, Colorado eyaletinin sınırları içindeki 165 karınca türünü incelemiş. Sonunda 792 sayfalık dev bir kitap yayımlamış. David Adler'ın kitabı, "Elvis Presley'in Yaşamı ve Mutfağı" (The Life and Cuisine of Elvis Presley). Yazar, Elvis'in bebekliğinden başlayarak yaşamı boyunca neler yediğini araştırmış, tek tek saymış. Bebekken süte batırılmış mısır ekmeğine bayılan Elvis, tatlıya pek meraklıymış. Beyaz Saray'da bir yemeğe giderken arabada bir düzine ballı çöreği mideye indirmiş. Bir keresinde de kahvaltıdan önce beş tabak çikolatalı dondurma yedikten sonra baygınlık geçirmiş. En sevdiği yemeklerden biri sincap kızartmasıymış. Ölmeden önce son yemeği dondurma ile kurabiyeden oluşuyormuş. Jesse S. James, 18671897 yılları arasında ABD'de kimlerin dikenli tel patenti aldıklarını ortaya çıkarmak için bir ömür harcamış. Sonunda 401 patentin açıklamalı listesini 1966'da "Birleşik Devletlerde İlk Dikenli Tel Patentleri" (Early United States Barbed Wire Patents) adıyla kitap olarak yayımlamış. Dikiş iğnesi deliğinden iplik geçirme uzmanı kırk sopa yemiş ama hiç olmazsa kırk da altın almıştı. Sözünü ettiğimiz üç kitabın ise satış rekorları kırmadıkları, yazarlarına kırkar altın getirmedikleri biliniyor. ‘Aday gösterilmemekten de kötü...’ Oscar ödülleri yarın sahiplerini bulacak. Biz de bugün bu köşede sinemanın başkentinden seçme yorumlar aktaralım: Trevor Howard: En İyi Oyuncu Oscar'ı almanın bir yararı kalmadı artık. Bana inanmıyor musunuz? F. Murray Abraham'ı hatırlayanınız var mı? Amadeus’la ödül almıştı. Şimdi bunu hatırlayan tek kişi benim! Curt Jurgens: Paul Scofield de Oscar ödülünün yarar sağlamayacağı oyunculardan biri. Yeteneği var, ama yıldız niteliği yok. On yıl sonra kimse adını bile hatırlamayacak! Hugh Griffith: Bir Oscar ödülü de bana verdiler. Ben Hur’la. Bu işin eğitimini aldım, yaşamım boyunca çalıştım, sahneye çıktım, en iyilerle oynadım. Derken göz kamaştırıcı palavra bir filmde buldum kendimi. Ama Ben Hur bir sürü Oscar aldı. Charlton Heston bile Oscar aldı. Bu da oyunculuk açısından benim aldığım ödülün değerini düşürdü. Anne Baxter: Oscar ödülünü veren Akademi doktorlardan oluşmuş sanki. Elizabeth Taylor nefes borusu ameliyatından, Patricia Neal de Ç Z LEAKS BELGELER Bir adet Sait Halim Paşa belgesi 1914... Birinci Dünya Savaşı'na yeni girmişiz... Zekeriya Sertel bir günlük gazete çıkarmaya başlar, adı Turan! Bu gazetenin ilk sayısının birinci sayfasında, henüz 19 yaşında genç bir şairin, Yusuf Ziya'nın bir manzumesi çıkar: TÜRK ORDUSU Kıyamet kopar. Sadrazam Sait Halim Paşa, ortalığı birbirine katar: “Bu ne cüret?.. Bu ne cesaret?.. Bu ne ihanet?.. Osmanlı ordusuna, İslam ordusuna, orduyu şâhâneye Türk ordusu denir mi?.. Söyleyin ona, tashih etsin, itizar etsin, Osmanlı milletinden af dilesin!” Dahiliye Nazırı Talat Bey, Yusuf Ziya'ya haber yollar: “Şaire söyleyin, bir daha Türk ordusu demesin... Osmanlı ordusu desin ki, içinde Çingene bile bulunsun... sterseniz Sadrazam Sait Halim Paşa'nın bir fotoğrafını görelim: Bir adet gazetecilik belgesi İki adet Cemal Nadir belgesi 27 Şubat 1947'de yitirdiğimiz Türk karikatürününün babası Cemal Nadir Güler'in açtığı bir sergiden alınmış 26 Ağustos 1939 tarihli fotoğrafı Faik Şenol Koleksiyonundan bizi ulaştıran C.D. Kod adlı ÇiziLeaks ajanına teşekkür ederiz. İkinci Cemal Nadir belgemiz ise Amcabey dergisinin 25 Eylül 1943 tarihli sayısından, ustanın yetiştirdiği en parlak karikatürcülerden Selma Emiroğlu imzasını taşıyor. Bakın kömür o zamanlar da seçimler üzerinde etkili oluyormuş: Belma’yı bana tercih ediyorsun ha?.. Peki ama onun benden fazla nesi var ki... Bir ton kömürü!... Bu halde nereye gidiyorsun zavallı arkadaşım? Bir gazete yayımlama izni alacağım. Nasıl yani? Aklını mı kaybettin? Hayır, sadece güvenlik altına aldım, önlem olarak... 18 Şubat 1909 tarihli Kalem dergisinden... Yoruma gerek yok: Dikkatli bakınca birine mi benzettiniz? Yok canım... Bi kere benzettiğiniz kişi, “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” dedikten sonra generallerin %10'unu içerde yatırıyor ama artık rahatça Türk ordusu diyebiliyor. Üstelik Sait Halim Paşa, sadrazamlığının 4. yılında görevden istifa etmesini bilmiş ve henüz 58 yaşındayken bir Ermeni komitacının silahından çıkan kurşunlarla vefat etmiştir. İstifa sözcüğünü sözlüklerden çıkarıp atan günümüz başbakanının Sait Halim Paşa'ya benzemesi pek olası gözükmüyor. TAR HTE HERHANG B R GÜN... Polis Devleti Değil, ‘Sivil Polis’ Devleti Olmalıyız! 21 ŞUBAT: Polislere “Askerliğin kaldırılmasını” doğrusu çok yararlı buluyorum. Bu sayede askerlik yapmaktan tırsan pek çok işsiz genç artık kafadan polis olacak. Gençler zaten askerlik yapsa n’olucak ki, içeri girmekten başka. Bazıları “Asker” devletinden “Polis” devletine geçtik diyor ya, şimdi Biat Komplosto bir kalem olarak bu tanımı kesmenin yolunu açıklıyorum. Yüzde 42 niyetlilerin “Polis devleti olduk” diyememesi için bence Ak Parti polislerin çoğunu “Sivil Polis” haline getirsin!.. Polisler “sivil” görünümlü olursa kimse “Polis Devleti olduk” diyemez. Demek isteseler bile, “Sivil polis devleti olduk” derler ki, bu da fena bir tanım değil, nasıl fikir ama?.. 22 ŞUBAT: Arap ülkelerinde ne olduğunu tam anlayabilmiş değilim. Geçen gün “Yalakalıkta Sınır Tanımayan Kazateciler”in bu konudaki toplantısına katıldım. Baktım yalaka kalemdaşlar da neler olduğunu tam olarak çözememişler. Oysa biz Ergenekon’u çözmüş, bütün darbe planlarını ortaya dökmüş insanlarız. Bu konuda neden böyle olduk?.. Nasıl oldu da, dini bütün Müslümanlar böylesine isyankâr bir hale geldiler? Kaddafi’nin altı nasıl oldu da kızardı?.. Sırada hangi Arap ülkesi var?.. Yaaa bu iş Dubai’lere kadar filan uzanırsa diye uykularım kaçıyor?..Yakında oralara yerleşme planları yaparken oldu mu şimdi yaaa?.. N’oldu bu Araplara, birileri Arap atlarına yaptığı dopingi Araplara mı yaptı yoksa?.. Yüceler yücesi Başbakanımız ve Ak Parti bu yaşananlara kayıtsız kalmamalı, bunu niye diyorum, çünkü Araplara sattığımız pek çok önemli şirket var, o şirketler kârını ve geleceğini düşünüyorum canım kardeşim… Acaba söylenildiği gibi açlık ve işsizlikten mi çıkıyor bu isyanlar. Eğer böyleyse çok iyi, çünkü şükürler olsun ki Ak Parti sayesinde bu ülke aç değil, açık değil! Enflasyon desen yok, işsizlik her geçen gün azalıyor, eh olumsuz laf söyleyenler için TOKİ’nin Silivri’de büyük bir toplu konut projesi olduğunu duydum. Yani durum buysa korkmayalım, zaten seçimler de kapıda. Şu kömür torbaları, pilavlık pirinç, bulgur paketleri hemen dağıtıma çıkarılsa iyi olacak sanki! 24 ŞUBAT: “İddaa” yetkililerine sesleniyorum! Medyadan kimlerin içeri alınacağı üzerine bir “İddaa” oyunu piyasaya çıkarmanın zamanı geldi de geçiyor! Söylemedi demeyin! 26 ŞUBAT: Bu köşenin altında neden isminin yazdığını anlayamadığım mizah yazarı ve karikatürcü Cihan Demirci, 26 Şubat Cumartesi günü, Caddebostan’daki Muhtar Özkaya Halk Kütüphanesi’nde, saat:15’te “Siyasi Mizah Neden Geri Düştü” diye dert edindiği bir söyleşi yapacak, kitaplarını imzalayacakmış. Peh! Yalaka bir Kazateci olarak bunlar benim dert edindiğim değil, tersine mutlu olduğum geri düşmeler. Sizin de yolunuz bu beyhudenin söyleşisine düşmesin diye haber vereyim dedim zaten!.. MÜMTAZ ARIKAN  yıkılmadım yatayım...  uyku arası döner...  dert bende derman kimde lan!  tele kulak iltihabı...  bazı hırsızlar gönül kapısından girer!  duygu yüklü kamyon sahilde uçtu...  bana bir masal anlat dedim baba, felsefe yapma!..  dikkat et bey! Kalp atışların yine hislendi!..  yaralı bereli asker...  mezarlığın yanında bir de, yaşanmışlıklar için mazilik olmalı!..  ya cüzdanım beni unutmuşsa?.. C HAN DEM RC C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle