22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 SAYFA CUMHUR YET 26 ŞUBAT 2011 CUMARTES Kılıçdaroğlu Okusun Diye CHP heyeti yurtdışına gidecektir. CHP liderinin danışmanlarından birisi, partiye yardımda gönüllü bir işadamını arar ve CHP heyetinin masraflarını karşılayıp karşılayamayacağını sorar. İşadamı olumlu yanıt verince, CHP’nin danışmanı masrafların ne kadar tutacağını ve o masraflar karşılığı ödenecek paranın hangi banka hesabına yatırılacağını işadamına bildirir. Ancak görüşmeden sonra işadamının içine kurt düşer. CHP’deki yetkilileri arayarak durumun ayrıntısını öğrenmek ister. Gerçek başkadır: CHP heyetinin gidilecek ülkedeki harcamalarına ilişkin programı zaten hazırdır ve kendisinin yapacağı katkıya gerek yoktur. O işadamının deyim yerindeyse dolandırılmasını önleyen kurda gelince... Kendisini arayan CHP’li danışman, CHP heyetinin masrafları için öngördüğü parayı kardeşinin hesabına yatırılmasını istemiştir. Çoğunluk Memnun GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Artık Çok Geçti Araştırmacıyazar Mustafa Yıldırım ile İran İslam devrimi üzerine söyleşiyorduk. Şah’ın yıkılmasına az kala, İran’daki genel beklentinin “çok partili, düşünce özgürlüğünün sınırlanmadığı” bir düzen olduğunu vurguladı. Yani, şimdi bizim dinlediğimiz “ileri demokrasi” masalı gibi bir şey. Mustafa Yıldırım, “İran’da önce gösteriler başladı” diyerek sürdürdü sözlerini: “Ordu ‘Çatışma büyümesin’ diyerek tarafsızlığını ilan etti. Geçici hükümet kuruldu. Sağda solda dine aykırı denilerek insanlar dövülüyor; vitrinler kırılıyor, içki satan yerlere saldırılıyordu. Koalisyonun demokratlarıliberalleri münferittir, diye idare ettiler. Birdenbire diniruhani liderin fetvaları ortaya çıktı: Referanduma gidilecekti. ‘Eski diktayı mı yoksa demokratik cumhuriyeti mi istersiniz’ diye sormak yerine ‘Dikta mı, yoksa İslam Cumhuriyeti mi?’ diye sordular. Halk ezici çoğunlukla diktaya karşı geldi, ama seçenek de tekti. Ruhani liderli iktidar, birbiri üstüne karalar alıyordu. Derhal yeni bir silahlı kuvvet oluşturdular; polislerle birleştiler. Subaylar ortalık yerde tartaklanıp tutuklanmaya başladı. İktidarın yayın organları, işgale karşı savaşan subayları her gün aşağılıyorlardı. Koalisyonun demokratliberal ortakları, hatta bazı yüksek dini liderler yeni diktaya karşı çıkmaya başladılar. Darbe yapılacak gerekçesiyle yüzlerce subay hapse tıkıldı. Öğrenciler özgürlük istiyorlardı; onları döverek, öldürerek sindirdiler. Üniversite yönetimine el konuldu; eğitim ilkeleri baştan aşağı değiştirildi. Yeni silahlı korumapolis gücü askeri üsleri basarak subayları tutukladı. Demokrasiözgürlük istekleri yükselince üniversiteler ve muhalefet eden yayın organlarının tümü kapatıldı. Yeni silahlı gücün ve birçok kurumun yönetimi doğrudan diniruhani lidere bağlandı. Eski dönemin adalet kurumlarına, mahkeme yapılanmasına dokunmadılar; ama hâkimleri, savcıları işten atarak yerlerine kendi adamlarını yerleştirdiler. Yüksek mahkemenin yönetimine, başsavcılığa kendi adamlarını oturttular. Gerekli gördüklerinde hemencecik yeni baskı yasaları çıkardılar. Yazarlar, şairler, gazeteciler hapse tıkıldılar, özgürlük isteyenleri üç kişiden oluşan mahkemelerin emriyle, bazen de yalnızca başsavcının emriyle öldürüldüler. Kim özgürlük isterse din düşmanı olmakla suçlanıp içeri tıkıldı, yaşları 1415 olan sayısız genç hapishanelerde işkenceye çekildi, habersiz kurşuna dizildi. Ne ulusal ordu, ne de binlerce yılın kültürü kaldı! İşin başında demokrasiözgürlük isteyerek işe ortak olanlar da anladılar ki eski diktatörlük bi le bu karabaskıcılar döneminden evladır! Ne var ki artık çok geçti. Seçimle gelenler, seçimle gitmeyeceklerdi, çünkü yolsuzlukların, cinayetlerin hesabını vermek istemiyorlardı.” Mustafa Yıldırım sözlerini bitirince, “Bu anlattıklarınız” dedik, “Bugün yaşadıklarımıza ne kadar çok benziyor...” Yüzümüze baktı, acı acı güldü. Telefonu sattılar, TEKEL’i sattılar. Seydişehir Alüminyum’u, Kütahya Şeker’i, SEKA’yı da... Kamu adına gelir getiren ne varsa elde avuçta kalmadı. Öncelikle kendileri ve yandaşları için sayısı bile unutulan af yasaları çıkardılar. Vergi kaçıran kaçırana... Sonra? Yüklen benzine, yüklen benzine. 4 lirayı aşan benzin fiyatının yarısından çoğu vergi (kurşunsuz benzinin pompa fiyatının yüzde 63’ü, motorin fiyatının yüzde 54’ü), kesinti, şu, bu... Çoğunluk, benzin fiyatının yüksekliğinden yakınıyormuş. Aynı çoğunluk, biliyorsunuz ağızlarda “milli irade” sakızıdır. Kendisini çiğneten, çiğneyenden memnun demek ki. Özelleştirmenin Böylesi 22 Şubat 2011 tarihli gazetelerimizin baş ekonomik haberi, özetle şöyleydi: “Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun, 5 Şubat 2001 tarihli kararıyla özelleştirilmesine karar verilerek Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na (ÖİB’ye) devredilen hisselerinin yüzde 100’ü blok satış yöntemiyle satılan Tekel’in bağlı ortaklığı Alkollü İçkiler Sanayii ve Ticaret AŞ (Tekelİçki), geçen hafta 3.3 milyar TL (2.1 milyar dolar) karşılığında bir ünlü İngiliz firmasına satıldı.” 17 fabrikaya ve değerli varlıklara sahip olan Tekelİçki, 24 Şubat 2004’te, ÖİB tarafından 292 milyon dolara, dört özel inşaat şirketinden (Nurol, Limak, Özaltın ve TÜRSAB) oluşan ortak girişim grubu üyelerinin, bu ihaleye girmek için kurdukları “MEY İçki Sanayii ve Ticaret AŞ”ye devredilmişti. Sözü geçen girişim grubu, Tekelİçki’nin bedelini ÖİB’ye, yüzde 50’sini peşin, yüzde 25’ini bir yıl, üçüncü taksiti de ikinci yıl sonunda ödemek üzere devletle anlaşmaya varmışlardı. MEYİçki, Nisan 2006’da, ABD’nin Teksas Eyaleti’nde kurulu fona, 810 milyon dolara yeniden satılmıştı. İkinci satıştan elde edilen bu bedel, Tekelİçki fabrikalar grubuna, girişim grubu tarafından ödenmiş bulunan satış bedelinin 2.8 katıydı ve ortak girişim grubunun elde ettiği 518 (2100292) milyon dolarlık kâr, bu 14 ayda fabrikaların iyileştirilmesi için yaptıkları tüm harcamaları karşılayabilecek yükseklikteydi. “Özelleştirme” adı altında yapılan bu işlemlerden elde edilen bu sonuç, tüm tarafları mutlu etmişti. ÖİB, özelleştirme çabalarını yavaşlatmaya ve hatta önlemeye çalışanlara karşı büyük bir başarı kazanmış ve tüm eleştirilere karşın Tekelİçki’yi satmakla hükümetin başarılarına bir yenisini ekleyebilmişti. Ortak Girişim Grubu üyeleri, 14 ay gibi kısa bir sürede, normal yollardan elde edebileceklerinden oldukça fazlası ile mutlu olmuşlardı. MEYİçki’nin yeni sahibi “Teksas Pasifik Grup” (TPG), kısa sürede elde edilen büyük başarıdan çok memnundu; cömert harcamalar yapıyor, değerli yurttaşlarımızı iyi çalıştırıyor ve onları başarıdan başarıya koşturuyordu. Birkaç milyon dolar harcamayla fabrikalardan 8’ini kapattı, varlıklarını sattı, öteki fabrikalara bir çekidüzen verdi, makineleri yeniledi, iyi yetişmiş Türk yöneticilerle tesisleri insan içine çıkar duruma getirdikten sonra MEYİçki’ye yeni sahipler aramaya çıktı ve buldu: Bir ünlü viski satıcısı İngiliz firması Diageo, tesislere 2.1 milyar dolar veriyordu. Böylece, bizim zor müşteri bulduğumuz ve beğenmediğimiz MEYİçki, 7 yılda sekiz kat değere fırlamıştı. Bu başarıya imza atanlardan biri geleceğe şöyle bakıyordu: “MEYİçki, Tekelİçki’nin, 70 yıla varan köklü geçmişinin yarattığı değerleri geliştirerek daha üst noktalara vardırmayı hedefliyor. Tekelİçki’nin ürün çeşitliliği ve kalitesi, MEYİçki’nin yönetiminde korunacak ve geliştirilecek. Tekel’den devralınan değerlerin korunmasının yanı sıra tüketicilerin yeni ve farklı ürün beklentilerine cevap verecek üstün nitelikli markaların geliştirilmesi gündeme gelecek.” MEYİçki’nin yeni sahiplerinden biri, keyifle, “Yeni Rakı Türk’tür, Türk kalacaktır” gibi sloganlar da geliştirmeye çalışıyordu. Tüm taraflar mutlu idiler; ama bizce bir kaybeden vardı; ama onun sesi çıkmadı; onun bir parçası olan bizler de onun sözcülüğünü yapmaya çalışıyoruz. Bu olayda devletimiz, 70 yılda yarattığı Tekelİçki’yi olgunlaştırdıktan, dünya çapında markalar oluşturduktan sonra, asıl tatlı kazançlar sağlanırken ve gelecekte de sağlanması güven altındayken, değerli işletmesini yabancı yatırımcılara terk etmiştir. Yerli ve yabancı yatırımcılar, bu olayda “İş bilenin, kılıç kuşananındır!” demişler ve örneğini göstermişlerdir. Başka türlü davranmaları, özel girişimciliğe sığmazdı. Devlet işletmelerimizi yönetenler, özel işletmelerin kurallarını, biraz da devlet işletmelerinde uygulasalar ve kendi insanımızla yaratılan bu tatlı kârların, kendi devletimizde kalmasını sağlasalar, daha iyi olurdu. Devlet işletmelerinde elde edilen kötü sonuçların zararlarını taşıyan devletimiz, yani halkımız, iyi sonuçların da hak sahibi olabilmeliydiler. “Özelleştirme”, aslında, bu işlemlerden elde edilecek bu tatlı kârları devletin elde etmesini ve yararlarını da kendi halkına devretmesini sağlayan işlem ve yöntemlerin bilimsel adıdır. Özelleştirmelerden elde edilen tatlı kârların, başka ülkelerin halklarına ikram edilmesini sağlayan ve Tekelİçki’ye uygulanmış bulunan yöntem ve işlemlerin adı başkadır. Ama, kendi mesleğim olduğu için biliyorum ki, bu tür işlemlere “özelleştirme” demek, değerli bir bilimsel yöntemin değerini çok küçültmektedir. maaysan@superonline.com CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, arkadaşımız Kıvanç El’e, Van’da yaptıkları toplantıda, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı “Türkiye’nin koyduğu çekince maddeleri”ni de kaldırarak benimseme kararı verdiklerini açıklamış bulunuyor. Özerklik Kararı Bu karar, üniter devleti kurmuş ve bugüne değin savunmuş olan CHP’nin “özerk bölgelere”, dolayısıyla bir tür “federasyona” giden yolu onaylaması anlamına geliyor. Yani, CHP yalnız kendisini değil, Türkiye’deki idari ve siyasi yapıdaki değişikliği bağlayacak önemli bir karar vermiş bulunuyor... Peki, bu karar CHP’nin yetkili organları olan Parti Meclisi ve Merkez Yürütme Kurulu’nda görüşülmüş mü? Soruşturduk. Hayır, görüşülmemiş... CHP’de, bu tür bir kararın birkaç kişinin onayıyla kabul ediliyor olması çok dikkat çekici... Kemerlerinizi Bağlayın SADIK ÇELİK “Amerika, sen evini bir yanardağın eteğine kurdun. Ve yanardağ şimdi birçok çatlaktan lavlarını püskürtmeye başladı; her an patlayacakmış gibi homurdanıyor.” Bu sözler New York Times yazarlarından Thomas L. Friedman’e ait. Friedman hafta içi kaleme aldığı ve Mehmet Barlas’ın da gündeme taşıdığı yazısında Arap topraklarında süregiden isyanları çok yerinde tespitlerle yorumlamış. Evet, gerçekten de yarım asırdır Amerika ve Batı dünyası Arap ülkelerine birer benzin istasyonu gibi bakmıştır; İran istasyonu, Kuveyt istasyonu, Mısır istasyonu, Libya istasyonu... Batı’nın bu istasyonlardan tek isteği onlara uygun fiyata benzin satmaları ve İsrail’le uğraşmamalarından ibaret. Bunlar haricinde iç işlerinde ne yaparlarsa yapsınlar... İnsanları vatandaşlık haklarından mahrum bıraksınlar, diledikleri kadar yolsuzluk yapsınlar, başta kadınları ve gençleri olmak üzere toplumu cehaletin ve bağnazlığın pençesine teslim etsinler... Yalnızca ucuz fiyata petrol versinler onlara, bir de Yahudilerin fazla canını sıkmasınlar, yeter. İşte bu yaklaşım sebebiyle Arap dünyası son elli yıldır dünyanın geri kalanından kendini tecrit etmek suretiyle dönmektedir. Eğitim, özgürlük, adalet, kadın hakları olmak üzere birçok temel konuda büyük açıklar veren, halkların ezildiği bir bölge halinde varlığını sürdürmektedir. Zamanında dünyaca ünlü tıp bilimcilerinin, matematikçilerin, astronomların yetiştiği, bilimin beşiği durumundaki topraklar bugün 60 milyon okuma yazma bilmeyen insanı barındıran bir bölge haline gelmiştir… Petrolün ortaya çıkmasıyla kararan, körelen bir bölge… İktidar hırsıyla sarılmış, bencil ve gaddar diktatörlerin bugün, kendi halklarının üzerine silahlı, haplı askerler gönderdiği, onları katliam yapmakla, aç bırakmakla, ülkeyi yakıp yıkmakla tehdit ettiği insanlık trajedilerinin yaşandığı topraklar... Ancak yıllar boyunca bir şekilde sabreden halk artık bir anlamda “tarihi geri çağırıyor”! Ve yeniden sahneye çıkmaya hazırlanıyor. Arap dünyasındaki bu başkaldırıyı kolaylaştıran etkenlerin başında küreselleşmeyle birlikte gelişen bilişim, haberleşme ve ulaşım sistemleri gelmektedir. Başta bilgisayar ve internet teknolojilerinin kullanımı, dikta yönetimlerin varlığını sürdürmesini zorlaştırmıştır. Bilişimin ulaştığı bu yüksek seviyeden yararlanan gençlik grupları başlarındaki liderlere karşı birleşerek kolayca organize olmaktadırlar ve Friedman’ın söylediği gibi; “Bu siyasal yozlaşmanın hâkim olduğu devlet düzenini yani ‘Kleptokrasi’yi, hırsızlar yönetimini sürdürülebilir kılan ‘korku engeli’ artık yıkılmaktadır... Kemerlerinizi bağlayın, bu pek eğlenceli bir yolculuk olmayacak.” Nüfusunun büyük bir kısmı Müslüman olmasına karşın Türkiye, çok farklı mezhep ve inançların, farklı kültürlerin bir arada yaşadığı toprakların ismidir. Sınırları içindeki tüm bu farklılıkların her şeye rağmen bir arada var olabilmelerini sağlayan ise tarihsel deneyimler ve sancılı tarihsel süreçler neticesinde varılan demokratik ve laik sosyal hukuk devleti modelidir. Demokratik ve laik sosyal hukuk devleti modelinin özüne sadık kalınarak korunamaması ve yıpratılması halinde başımıza neler gelebileceğini görmek için çok uzağa bakmamız gerekmemektedir... Bugün Arap topraklarındaki isyanlar büyüyerek devam ediyor ve bölgede etkileri çok uzun yıllar sürebilecek bir kaos baş gösteriyor. Hızla yayılan halk hareketlerinin zafere ulaşması için Arap dünyasının önünde uzun ve engebeli bir yol uzanıyor. Eğer bu bölgede özlemi çekilen şey sadece “baştaki diktatörlerin yenisiyle değişmesi” değil de gerçekten demokratik haklara kavuşma arzusu ve hürriyet ateşinin yayılması ise bu yolda yürümeye değecektir... Bize düşen, insan haklarının ve demokrasinin, bağımsızlık adına gerçekleştirilen hareketlerin yanında yer almaktır. sadik.celik.gorus@gmail.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI @ kamilmasaraci@gmail.com BULMACA HARBİ SEMİH POROY SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Yeşil ile mavi 1 arası renk... Eskrimde kullanılan 2 üç silahtan biri. 2/ 3 Moğolistan’ın baş 4 kenti. 3/ Parlak kızıl renk. 4/ İlgi eki... 5 Bir sonuca ulaşılana 6 kadar yapılan aynı 7 eylem... Kalay elementinin simgesi. 8 5/ Kaşındırıcı bir 9 deri hastalığı... Ki1 2 3 4 5 6 7 8 9 mononun beline bağlanan ve daha çok ipekten yapı 1 L E V Ü L O Z S lan uzun Japon kemeri. 6/ 2 İ L A N V İ N A Otomobillerin çekiş ve hı 3 K İ L Ç İ L A V zını ayarlamaya yarayan 4 O Z A L İ T R A dişliler düzeni... Yaprak 5 P A P U Ç H A N ların düz ve parlak bölü6E İ S E V İ A mü. 7/ Aldatma işi, hile... A K A L A Yüzgeçlerinde zehirli di 7 N Ü Y A K L A B A kenler bulunan ve eti çok 8 9P E R A P A L A S beğenilen bir balık. 8/ Vurmalı bir çalgı... Göçebe bir kuş. 9/ Sinema ya da televizyon çekim aygıtı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yeşile çalan açık mavi renk. 2/ İsrail’in plaka imi... Karşılık beklenilmeden yapılan yardım. 3/ Sergen... Telli bir çalgı... Bir nota. 4/ Tavuk ya da dana etiyle yapılan bir yemek. 5/ Bir tür kağıt süslemeciliği... Bilgisayarda, bir kurum ya da kişiye ait internet kurulumu. 6/ Kıvırcık bir saç biçimi... İç Anadolu’nun bazı yörelerinde alçıtaşı ve jips içeren oluşuklara verilen ad. 7/ Hitit... Asya’da bir körfez. 8/ Herhangi bir yemekten bir kimseye verilen belirli miktar. 9/ Döl verme yetkinliğine eren; baliğ... Başlıca, temel niteliğinde olan. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle