22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 ŞUBAT 2011 CUMARTES CUMHUR YET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR 15 Semaver’in t’i “Yıllardır aynı sözleri duyuyoruz: Sizi takdir ediyoruz, takip ediyoruz ve çok seviyoruz, ama Kocamustafapaşa çok uzak. Gerçi Taksim Paşa arası dolmuşlar, tam 12 dakikada hem de tiyatronun tam önünde oluyor ama bu kez madem onlar gelemiyor, ‘Resmi Geçit’le biz gidelim, dedik.” ÖZLEM ALTUNOK Kumpanya, tiyatronun gediklilerinden Serkan Keskin’in ilk yönetmenlik denemesiyle Taksim’de SELAM OLSUN ÜLKÜ TAMER Benim Yönetmenlerim Sinemaseverler için yarın önemli bir gün. Oscar ödülleri sahiplerini bulacak. Ben de bu hafta sinemadan söz edeyim. Sinema denilince, benim için önce yönetmen… Ama çocukluğumuzda “yönetmen” sözcüğünü nereden bilelim, “rejisör” derdik. Bu rejisör denen adam ne yapar, ne işe yarar, akıl erdiremezdik. Öyle ya, yazan yazmış, oyuncular oynuyor, biri de onları filme alıyor. Tanıtma yazılarının sonundaki “Directed by” her kimse, ne yapıyor? Gideceğimiz filmleri sadece oyuncularına bakarak seçerdik. Konu, beş aşağı beş yukarı, oyunculardan belli olurdu zaten. Yönetmene bakarak film seçme alışkanlığım lise yıllarında başlayacaktı. İki yönetmenin bende ayrı yeri var. Fellini’yle Hitchcock’un. En sevdiklerim listesinde onları tepeye yerleştiririm. “Sonsuz Sokaklar”, “Kalpazanlar Çetesi”, “Sekiz Buçuk”, Fellini’yi en sevdiğim yönetmen yapmıştı. Sonra bir dönem aramız bozuldu. “Satyricon”undan nefret ettim. Bu yüzden “Amarcord”a da korka korka gittim. Öylesine sevdim ki filmi, Türkiye’ye kimse getirmeye yanaşmayınca kolları sıvadım, ben getirdim. Hitchcock da benim için hep vazgeçilmez oldu. Çocukluğumda “Kanlı Meyhane”ye Charles Laughton’la Maureen O’Hara çekmişti beni. Yönetmeninin Hitchcock olduğunu yıllar sonra öğrenecektim. Sinema keyfini bana en çok yaşatan yönetmendir Hitchcock. “Gizli Teşkilat”ını her seyredişimde aynı tadı alırım. Avrupalılarla başlayayım. François Truffaut’yla. İşte sinemanın keyfini çıkaran biri daha. Dalgasını geçen, eğlenen, kamerayı bir cin çocuğun oyuncağı gibi kullanan yönetmen. “400 Darbe” bir fırtına gibi girmişti sinema dünyama. “Unutulmayan Sevgili”, “Değişen Dünyanın İnsanları”, “Son Metro” o fırtınayı sürekli kıldı. Bir Fransız daha. Louis Malle. “Atlantic City”si bile yeter. Sonra Jacques Tati. Bizde “Amcam” olarak bilinen “Dayım”, benim için alçakgönüllü bir başyapıttır. “Modern” dünyada ilişkilerin, tatların yavaş yavaş yok olmasını ne güzel verir. Monsieur Hulot’nun “Tatil”i ile “Trafik” de öyle. Kamerasını bir yere yerleştirir Tati, sağa sola çevirip durmaz, ileri geri oynatmaz, anlatacağını yüreğiyle anlatır. İtalyanlar. Fellini’nin yanı sıra Vittorio de Sica, Luchino Visconti, Pietro Germi. De Sica’nın unutulmaz üçlemesi, “Bisiklet Hırsızları”, “Milano Mucizesi”, “Umberto D”, sinemanın yüz akları arasında doruklarda gezinir. Benim kişisel listemde “Napoli Maceraları”nı da bu filmlerden ayıramam. Toto’nun öyküsünü haftada bir seyredebilirim. Visconti, İtalyan sinemasının en kuralcı, en titiz kişisidir belki. Bu tür yönetmenler fazla çekmiyor beni. Ama Visconti’de başka bir şey var. O dört dörtlük, soğuk tekniğinin altında sıcacık akan bir şey. “Leopar”, “Venedik’te Ölüm” beni çok etkilemişti. “Düşman Kardeşler”i ise en sevdiğim filmi. İtalyan yönetmenlerin en hergelesi (Fellini’yle birlikte), en sıcağı herhalde Pietro Germi’dir. “Aldatılmış ve Terkedilmiş” gibi inanılmaz güzellikte bir filmi yaratan sanatçı, en gözde yönetmenlerimden biridir. Yönetmenlerim bu kadar değil elbet. Haftaya Hollywood’la sürdüreyim… “Madem onlar gelemiyor, o zaman biz gideriz” diyerek Haliç’in karşı kıyısından Taksim’e uzandı Semaver Kumpanya. Bu akşam saat 20.30’da Talimhane Tiyatrosu’nun, 7 ve 14 Mart Salon, 23 Mart’ta ise Kumbaracı50’nin konuğu olacaklar. Üstelik 10. yaşına doğru yol alırken Semaver’i başından beri parlatıp harlayanlardan Serkan Keskin’in ilk yönetmenlik denemesi “Resmi Geçit”le ‘yakınlara’ geldiler. Semaver’de neler oluyor ona sorduk. Semaver Kumpanya’yı evinde, Kocamustafapaşa’da izlemekten vazgeçmeyenlere de hemen söyleyelim: Telaşa mahal yok! Çevre Tiyatrosu her daim kumpanyanın evi olacak. Zaten Semaver şu sıralar sadece “Resmi Geçit”i değil, “Titus Andronicus”, Çehov’un kısa oyunlarından uyarlama “Bir Tutam Hayat”ın yanı sıra, iki kukla, iki de çocuk oyunu sahneliyor. Hem Taksim’e özellikle de “Resmi Geçit”le gelmenizin bir sebebi var mı? Yıllardır aynı sözleri duyuyoruz: Sizi takdir ediyoruz, takip ediyoruz ve çok seviyoruz, ama Kocamustafapaşa çok uzak. Gerçi Taksim Paşa arası dolmuşlar, tam 12 dakikada hem de tiyatronun tam önünde oluyor ama bu kez, madem onlar gelemiyor, ‘Resmi Geçit’le biz gidelim, dedik. Semaver Kumpanya usta çırak ilişkisiyle yürüyen, genç tiyatrocular yetiştiren bir tiyatro. Kurulduğundan beri siz de içindesiniz ve şimdi “Resmi Geçit”le sahneden inip yönetmenliğe soyundunuz. Bu süreç nasıl gelişti? Semaver’in en önemli özelliklerinden biri oradaki herkesin her işle uğraşması. Dekor da yaparız, ışıktan da anlarız. O koşuşturmacanın içinde herkes bir alana yatkınlığını belli ediyor. Bu tabii Işıl Hoca’nın gördüğü bir şey, beni zaman zaman kendi yönettiği oyunlara dahil etmesi, yönlendirmesiyle oldu. Öğrencilik zamanlarımdan beri duyarım ondan bu oyunu. “Resmi Geçit”i ilk, 20’li yaşlarımda okumuş, çok sevmiştim, ama o zamanlar hikâyeye hâkim değildim. 10 yıl sonra, metne hâkim oldukça, Anagnostaki’nin Yunanistan’da albaylar cuntası dönemini iki çocuğun bir tavanarası katında yaşadıklarından yola çıkarak anlattığı bu oyunun bugünden hiç de farklı olmadığını anladım ve bu hikâyeyi anlatmak istedim. “Resmi Geçit” zamansız, mekânsız bir oyun. Dekor neredeyse yok, ışık oyunları, efektler de öyle... Basit olana, o sadeliğe erişmek, içine girdikçe daha zordur ya, seyircinin gözünü kapattığında, sadece dinlediğinde bile bu oyunu anlayabilmesine çalıştık. Oyunda sadece küçük bir pencere var ve o pencereden dışarı bakan iki çocuk Aris ve Zoi… Yaşları kaç, gerçekten oradalar mı, yaşadıkları gerçek mi bilmiyoruz bir yandan. Soyut bir düzlemde geçiyor oyun. Aris bir darbe değil de resmi geçit olacağını sanıyor, ablası Zoi ise bir darbenin eşiğinde olduklarını biliyor, ama inanmak istemiyor buna, “Yok canım olmaz” diyor. Tüm bunların şu an ya da 10 yıl önce Türkiye’de yaşadıklarımızdan hiç farkı yok. Başımıza ne geleceğini biliyor ama biz de “Yok canım olmaz” diyoruz. Sahnenin karşısına geçme, bu yer değiştirme size neler öğretti? Bir oyunun tamamen hâkimi olma, o sorumluluk duygusu çok farklıymış. Akşam beraber oynadığım arkadaşım sabah provada oyuncumdu, sahneye yönetmen kimliğiyle bakmakla oynamanın farkını, sahnedeyken kaçırdıklarımı daha net gördüm. Hayatımın en güzel çalışma dönemlerinden biriydi. 2002’de kumpanyayı kurmak için Işıl Kasapoğlu’yla birlikte yola çıkan ilk ekiptensiniz. Neler öğretti size bu süreç? Semaver’in birçok şeyin öncüsü olduğunu düşünüyorum, Paşa’da bir tiyatroyu yeniden canlandırarak insanlara şikâyet etmeden de tiyatro yapılabileceğini gösterdik, bu heyecanı yaydık. Özel bir tiyatro olarak bir yandan Orhan Kemal’den Shakespeare’e, Çehov’dan Sait Faik’e, Brecht’e klasik oyunlar sahneye koyduk, bugüne, gündelik sorunlara bakıp çağdaş metinlere de yer verdik. Geleceğin seyircilerini, çocukları hep önemsedik, bugün değeri hâlâ bilinmeyen ve küçümsenen kuklaya dair önemli bir mekân olduk. Kısacası olması gerekenleri, yapılmayanları ve söylenmeyenleri yapmaya çalıştık. Bu yüzden bu kadar yıldır heyecanlıyız. Semaver’de 10. yıl kutlaması için planlarınız var mı? Semaver’in ilk oyunu “Onikinci Gece”ydi. O oyunun kadrosundan şu anda sadece ben ve Sarp Aydınoğlu kaldık. O ilk oyun, başlangıç, öyle bir histi ki, hep 10. yılda “Onikinci Gece” ekibini tekrar toplasak derdik. Düşünsenize 20. yılda, 30. yılda yeniden “Onikinci Gece”yi oynadığımızı... (0 212 585 59 35) Serkan Keskin Yazar Orhan İyiler yaşamını yitirdi İstanbul Haber Servisi Yazar Orhan İyiler (76) Erenköy’deki evinde yaşamını yitirdi. 68 kuşağı öğrenci liderlerinden Sinan Cemgil’in Adıyaman yakınlarındaki Nurhak’ta öldürülmesinin ardından, cenazesini almaya, babası Adnan Cemgil ve annesi Nazife Cemgil ile birlikte giden ve ardından “Öldükleriyle Kalmadılar” adlı kitabı yazan İyiler, uzun zamandır prostat kanseri tedavisi görüyordu. İyiler’in cenazesi bugün saat 12.00’de Gazi Mahallesi Cebeci Mezarlığı’nda düzenlenecek törenin ardından toprağa verilecek. İyiler’in bir hafta önce “Aklın Lirizmi” isimli bir öykü kitabı çıkmıştı. SATILIK DA RE Elvan Kent (Ankara)’da Emlak Bankası Konutları kapsamında 2+1 birinci kat daire sahibinden satılıktır. Daire oturuma hazır konumdadır. Başvuru: Tel: 0533 613 69 36 C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle