18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 ŞUBAT 2011 PAZARTES CUMHUR YET SAYFA SÖYLEŞİ Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selim Çetiner nişasta bazlı şeker konusunu anlattı: 9 Fruktozda gerçekler çarpıtılıyor ÖZLEM YÜZAK Vücudumuza fazla miktarda aldığımız şekerler, aşırı kiloya, şişmanlık ise kalp damar hastalıkları, diyabet, böbrek yetmezliği gibi kronik sağlık sorunlarına zemin hazırlıyor. Normalde günlük tüketilen sebze ve meyvelerdeki doğal şeker vücudun ihtiyacını karşılamaya yetiyor. Yüz yıl öncesine kadar çok lüks bir tüketim ürünüydü şeker. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ise hazır gıda sanayiinin gelişmesiyle şeker tüketimi Batı ülkelerinden başlayarak tüm dünyada arttı. Fazla alındığında eğer harcanmıyorsa yağa dönüşüp depolandığı için özellikle Amerika’da son 30 yılda artan obezite (aşırı şişmanlık) hastalığının sebebi olarak şeker gösteriliyor. Şeker türleri içinde en çok tartışılan ise yüksek fruktozlu mısır şurubu. İşin açıkçası haftalardır süregelen fruktozglikoz tartışması kafaları hayli karıştırdı. Doyma hissi vermemesi nedeniyle daha fazla tüketilmesi, bu yüzden obeziteyi tetiklemesi, kanserojen etkisi iddiaları özellikle tıp çevrelerinden kimileri tarafından dile getirilince ve yine bilim dünyasından kimileri bu iddiaları yalanlayınca halkın kafasındaki soru işaretleri de azalacağına arttı. Nişasta bazlı şeker (NBŞ) olarak tanımlanan fruktozun zararları üzerine söylenenler bir yana işin bir de muazzam bir ekonomik hatta uluslararası siyasi boyutu da var. Avrupa ülkeleri fruktoz kotalarını azaltırken ABD aynı tutuyor, Türkiye ise arttırıyor. Ancak görülen o ki ortada inanılmaz bir bilgi kirlililiği mevcut. Tartışılan maddeleri alt alta sıraladık ve bu alanda bir uzmana sorularımızı yönelttik. Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selim Çetiner tamamen bilimsel açıdan olaya yaklaştı ve bakın sorularımıza ne yanıtlar verdi... İsterseniz konuyu birkaç bölüme ayıralım. Ve önce işin sağlıkla ilgili boyutunu ele alalım. Ama bunun da öncesinde sofra şekeri ya da çay şekeri diye bildiğimiz şeker ile fruktoz arasındaki farkı anlayalım mı? Tabii... Sofra şekeri dediğimiz sukroz (sakkaroz da denir), şekerpancarı ve şekerkamışından elde edilir. Nişasta bazlı şeker olarak tanımladığımız fruktoz ise nişastadan. Ama illa mısır şart değil, herhangi bir nişastadan elde edilebilir. Buğdaydan da, pirinçten de, patatesten de... Nişasta dediğimiz şey tamamen glikozdur. Orada fruktoz yok. Nişaşta enzimatik olarak reaksiyona sokulup fruktoza çevrilir. Yüzde 55 fruktoz, yüzde 45 glikoz vardır. Dolayısı ile biz NBŞ ya da mısır şurubu dediğiniz zaman sadece fruktozdan bahsetmiyoruz, sakkoraza çok yakın bir karışımdan bahsediyoruz. Sonuçta sofra şekeri ile NBŞ karşılaştırılmasında sağlık açısından bir farklılık yok. Her ikisinde de belli oranlarda glikoz ve fruktoz vardır. Birinde yarı yarıya diğerinde yüzde 55 fruktoz, yüzde 45 glikoz. Yok sofra şekeri doğal da NBŞ doğal değil deniyor. Tamamen yanlış. Doğalın tanımı ne? Pancarşekeri doğal mı? Tarladan topladığınız pancarı yumruğunuzla sıkıp şeker elde etmiyorsunuz. Çeşitli işlemlerden geçiriyorsunuz. Orada da kimyasal bir işlem söz konusu. Şekerin de teknolojisi var. İkisi arasında sadece teknoloji farkı var. Üstelik nişasta bazlı şekerde bu işlem enzimler işin içine katılarak yapılıyor. Yani bence daha doğal. Şunu düşündüm. Cumhuriyet’in SÖZDEN YAZIYA SÜHEYL BATUM Red Kit, Avarel’ler ve Sayın Cumhurbaşkanı Yargıda tümüyle sil baştan yapan, Yargıtay ve Danıştay’ın üye yapısını da, daire yapısını da tamamen değiştiren ve bu nedenle “yandaş yargı yaratma yasası” olarak eleştirilen 6110 sayılı yasa konusunda, hukuk kurumları, barolar ve de Yargıtay ve Danıştay’ın başkanları, Cumhurbaşkanı’na başvurdular. “Ne olur bu yasayı bir kez daha görüşülmek üzere TBMM’ye geri gönderin, çünkü çıkarırken, hiçbirimize bir kez bile sormadılar, üstelik, bu yasa, yargıyı ve yargı bağımsızlığını zedeleyen bir yasa” dediler. Yani, “Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmekle”, onların endişelerini gidermekle görevli olan Cumhurbaşkanı’ndan çok önemli bir istekte bulundular. Hem de kendilerini ilgilendiren temel bir konuda. Kimler mi? Yüksek yargının başkanları. Bunu dediler ama Cumhurbaşkanı da, yasayı, hiç bekletmeden, kendisine yapılan başvuruları, şikâyetleri hiç dinlemeden, kale bile almadan onayladı. Mutlaka şaşanlar olmuştur. “Neden böyle yaptı acaba” diyenler ya da “ileri sürdüğü gerekçeler ve bahaneler de çok anlamsız, çok tutarsız” diye düşünenler de olmuştur. Ama bizler zerre kadar şaşırmadık. Çünkü Sayın Cumhurbaşkanı’nın, cumhurun başkanı değil, “AKP’nin Cumhurbaşkanı” olduğunu biliyorduk. Çünkü her seferinde bunu gösterdi. Tüm yargıç adaylarını, Adalet Bakanı’na doğrudan bağlı 5 bürokratın atamasına izin veren 5720 sayılı yasayı hatırlayın. Yani “yandaş yargı yaratmanın ilk adımı olan yasayı”! Kendisine 3.12.2007 tarihinde gönderilmişti ve o gün kendisi yurtdışında idi. Gece yarısı 02.30’da Türkiye’ye geldi. Bir baktık, anında imzalamış ve Resmi Gazete’de yayımlanmış. Daha neler vardı neler! Bugüne kadar tüm yaptıkları, rektör atamalarındaki tüm tercihleri! Bir de hatırlarsınız, hani iki isimsiz ihbar telefonu gelmişti, hani bir sayın yargıç, bu telefonlardan çok etkilenip, inanıp, bunları yeterli kanıt ve veri sayıp, Silahlı Kuvvetler’in kozmik odasını arama kararı vermişti. “İki isimsiz ihbar var, bunlara göre, Silahlı Kuvvetler, suikastlar düzenliyor, işte bu konudaki belgeleri bulma olasılığım çok güçlü” demişti. İşte bu “arama kararını, böyle bir kararın bu kadar kolay verilip verilemeyeceğini”, devletin başı olan, Silahlı Kuvvetler’in başı olan, Türkiye’de kurumların iyi çalışmasını sağlayacak olan Cumhurbaşkanı’na sormuştuk da, hatırlarsınız, ne kadar anlamlı, ne kadar doyurucu bir yanıt vermişti; “Devlet sırrı olmaması gerekir, bu yeniliklere alışacağız” türünde! İşte, bunların tümü, bir Cumhurbaşkanı için değil, ama AKP’nin Başkanı için doğaldı. Çünkü Sayın Abdullah Gül, AKP’nin oyları ile, hiçbir uzlaşma aramaksızın, Sayın Başbakan tarafından uygun görülerek, “Kardeşim Gül cumhurbaşkanı olacak” demesiyle ve ilk kez Müslüman Cumhurbaşkanımız oldu çığlıkları ile cumhurbaşkanı seçilmiş idi. Bu arada bir şey daha var. Vatan gazetesindeki röportajından öğrendim ki, Sayın Sami Selçuk da, Cumhurbaşkanı’ndan randevu talep etmiş. Yargıtay ve Danıştay yasası ile görüşlerini ve çekincelerini belirtmek için. Ama kendisine randevu verilmemiş. Yani verilmiş de, yasayı alelacele imzaladıktan sonra ve ileri bir tarih için! Tabii Sayın Selçuk’un, “bu yeniliklere alışması” ya da “ileri demokrasiyi bilmesi” gerekirdi! O da başka. Gerçi yine iyi! Çünkü son anayasa değişiklikleri, TBMM’den geçtikten sonra, Türkiye’de adını hepinizin duyduğu, Erdoğan Teziç’ten tutun Fazıl Sağlam’a, İbrahim Kaboğlu’ndan tutun Necmi Yüzbaşıoğlu’na kadar tam 12 kişi, Cumhurbaşkanı’na bir mektup yazmıştık. “Lütfen dikkat edin, yargıya ilişkin iki madde çok tehlikeli, çok dikkatli inceleyin, bir kez daha TBMM’de görüştürün” diye yazdık. Yani Türkiye’de 12 anayasa hukukçusu, Cumhurbaşkanı’na, anayasa değişikliğiyle ilgili kuşkularını dile getirdiler. Cumhurbaşkanı, mektubu saat 10.30’da aldı. Bizlere aldığını teyit ettiler. Ve bizler “en azından bir kez okur” derken aynı gün, iki saat sonra imzalayarak, yayımlanmaya gönderdi. Yani Sayın Cumhurbaşkanı şöyle dedi: “Bana ne anayasa hukukçularından, beni seçenler ve seçtirenler başka bir şey istiyor ya, o yeter”. Bizler artık Sayın Cumhurbaşkanı’nı tartışırsak, “Cumhurun başkanı mı, AKP’nin başkanı mı” diye sorarsak, bence ayıp olur. Ünlü Red Kit çizgi romanındaki Avarel’e döneriz. Hani arkasında koca tren hızla yaklaşırken, kulaklarını tren rayına dayayıp trenin gelip gelmediğini duymaya çalışan Dalton’ların Avarel’ine. Hani o ünlü avanak Avarel’e. PORTRE Prof. Dr. Selim Çetiner 1976 yılında İstanbul Robert Kolej, 1981 yılında Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden mezun oldu. 1982 yılında Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü’ne asistan olarak girdi. 1984 yılında Fulbright doktora bursunu kazanarak ABD’ye gitti. “Tütün ve patates bitkilerine bakteriyel hastalıklara dayanım sağlayan litik peptitleri ve yüksek düzeyde elzem amino asitleri (HEAAII) şifreleyen genlerin aktarımı” konusunda doktorasını tamamlayarak 1990 yılında Çukurova Üniversitesi’ne döndü. Çukurova Üniversitesi’nde kurduğu Türkiye’deki ilk Modern Bitki Biyoteknolojisi Laboratuvarı’nda 19902001 yılları arasında araştırmalarını ve eğitim faaliyetlerini sürdürmüştür. 2001 yılından beri Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görevine devam eden Çetiner, Adana’da aileden kalan arazilerinde çiftçilik de yapmakta. Bitkilerde genetik mühendisliği ve doku kültürleri ile biyogüvenlik konusunda araştırmaları olan ve TÜBİTAK ile OECD, ISNAR gibi çeşitli uluslararası kuruluşlarda konusuyla ilgili komisyon üyelikleri yapan Prof. Dr. Selim Çetiner, halen uluslararası Public Research and Regulation Initiative kuruluşunda yönetim kurulu üyesi. ‘Arka planda iş dünyasının çekişmesi var’ Teknik boyutu ne peki? NBŞ endüstriyel olarak kullanımı daha kolay bir ürün. Sıvı geliyor. Şekerpancarından elde edilen şeker bir süre durduğu zaman hidrolize olur ve tadını değiştirir. Bu yüzden hızlı tüketmek zorundasınız. Bu nedenle de gıda sanayicileri tarafından tercih ediliyor. Eğer sağlık açısından bir fark yoksa ortada öyleyse Avrupa neden kota uyguluyor? O da tamamen politik nedenlerle... Çünkü Avrupa’ya şekerin gelişi şekerkamışı ile oldu. Napolyon döneminde şekerpancarından şeker elde edilmeye başlandı. 1747’den itibaren Avrupa, teknolojisini şekerpancarı üzerine kurdu. Şekerpancarını ancak 4 yılda bir ekebilirsiniz. Hastalık ve diğer zararlar nedeniyle tarlanın böyle ekilmesi gerekir. Diğer yıllar ise farklı ekimler yapılır. Sistem böyle kuruldu. Ayrıca şekerpancarı üreticisi ile gıda sanayii arasında çok iyi bir ilişki mevcut. Sıkı bir lobi oluşturuldu. Başı Fransa’nın çektiği bir politik baskı var ve sürüyor. Biliyor musunuz Fransa’da satılan Cola’ların içinde bile sakkaroz vardır, NBŞ yoktur. Kendi şekerpancarı üreticisinden alır. Sanırım Yunanistan’da da benzeri bir uygulama var. Türkiye’de bu konu neden birdenbire alevlendirildi sizce? Kamuoyunda sağlık tartışması gibi gösterilen ancak arka planda iş dünyasının çekişmesi gibi görünen bir mesele bu bence. Sağlık insanların en dikkatini çektiği konu olduğu için oyun sağlık üzerinden oynanıyor. Bilimsel veriler çarpıtılarık sunuluyor ve ne yazık ki birçok bilim insanı da buna alet oluyor. ‘Veriler çarpıtılıyor’ ‘ lla mısır şart değil’ kurulduğu yıllarda fruktoz teknolojisi olsaydı muhtemelen Atatürk bu teknolojiyi alacaktı. Peki fruktoz tüketmenin obeziteye yol açtığı iddiasına ne diyorsunuz? Sukrozu da aynı şekilde fazla tükettiğiniz zaman aynı şekilde yağlanmaya neden olur. İkisi arasında fark yoktur. Bütün mesele sizin aldığınız günlük kalori miktarı ile ilgilidir. Aşırı tüketim ne yazık ki vardır. Ama iki tüketim arasında obezite ya da sağlık açısından fark yoktur. NBŞ ile obezite arasındaki ilişki iddiasını ilk ortaya atan George Bray adında bir Amerikalı oldu. 19701990 arasında NBŞ üretimindeki artış ve obezite artışı arasında bağlantı olduğunu söyledi hatta bunu ABD’nin bir numaralı sağlık sorunu haline getirdi. Evet ABD’de obezite verilerinde ciddi bir artış var ama Bray ve benzeri kişiler bilimsel verileri bütünlüğünü bozarak ve parça parça alarak kamuoyunu yanıltıyorlar. Ne yazık ki aynı şey Türkiye’de de yapılıyor. Üstelik tıp çevrelerinin önde gelen isimleri arasında da bu yanıltıcı bilgileri verenler var. Elimde NBŞ ile obezite arasındaki bağlantıyı ortaya koyan bir rapor var. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerinden yola çıkarak hazırlanmış ve The American ‘Tüketim miktarı önemli’ Journal Of Clinical Nutrition dergisinde yayımlanmış. Evet billindiği gibi Amerika’da NBŞ tüketimi yüksek. Bu ülkede obezite de hayli yüksek, hem erkeklerde hem de kadınlarda. Japonya’da da NBŞ tüketimi yüksek ama obeziteden eser yok. Buna karşın Meksika’da yine ABD gibi NBŞ tüketimi ve obezite çok yüksek ve özellikle fakir ve eğitimsizler arasında bu oran çok daha fazla artıyor. Bir diğer iddia da şu: “Nişasta bazlı şeker insan vücudu için uygun değil. Fruktoz tüketildiğinde insülin salgısını uyarmıyor, yüksek seviyelere çıkıyor kanda ve arkasından yağa dönüşerek depolanıyor. Bu yağa dönüşerek depolanma özellikle iç organlarda meydana geliyor. Doyma hissi vermediği için daha çok tüketiliyor... İnsanlar gerçeğin tamamını söylemeden yalan söylüyor. Gerçekten biyokimya bilen herkes kabul eder. Eğer siz bir fareye (insana yapamıyorlar zaten) ya da hücre kültürüne sadece yani yüzde 100 fruktoz verirseniz ve bu miktar toplam kalori alımının yüzde 30’u olursa arada metabolik bozukluklar görülebilir. Ama piyasada asla fruktoz olmaz, olamaz. Sadece fruktoz şurubu kullanılır ki o da yüzde 55 fruktoz, yüzde 45 glikozdur. Vücut ağırlığını ve metabolizmasını ‘Gerçeğin tamamı önemli’ düzenleyen hormon var. Adı Leptin. Şişmanlıkla, obeziteyle ilgili. Leptini ve insülini algılatacak olan glikozdur. Saf fruktoz onu uyarmaz; doğru. Ama dediğim gibi sizin fruktozu glikoz olmadan tüketmeniz mümkün olmadığı için doymama hissi olamaz gibi bir şey söz konusu değil. NBŞ üretiminde neden daha çok mısır tercih ediliyor? Özellikle gıda sanayicilerinin eğilimi mısır şurubundan yana... Çünkü mısır daha ucuz da ondan. En önemli tercih nedeni ucuzluğu. Ama işin asıl nedeni politik... Nasıl? Nişasta bazlı şeker teknolojisini ilk benimseyen ülke ABD oldu. Daha önce Amerikan gıda endüstrisinde şekerin büyük kısmı şekerkamışından elde ediliyordu. Ağırlıklı olarak Latin Amerika ülkelerinden ithal ediliyordu. Ancak bu ülkelerdeki ekonomik ve politik istikrarsızlık şeker fiyatlarını etkiliyordu. Sürekli fiyat dalgalanmaları yaşanıyordu. NBŞ teknolojisi geliştirilince bu ABD’nin tercihi olarak öne çıktı. Tabii eşzamanlı olarak ABD yönetimi kendi mısır üreticisine de teşvikler vererek mısır üretimini destekledi. Bu işin siyasi boyutu; ama bir de teknik boyutu var. ‘Siyasi ve teknik boyut’ ‘MISIR TÜRK MISIRI’ Türkiye’de de şekerpancarı üreticileri isyanda... Evet ama kullanılan mısırı dışardan almıyor ki Türkiye. O da Türkiye’deki mısır üreticilerinin mısırı... Bugün 180200 bin civarında Türk çiftçisi mısır yetiştiriyor. Toplam ihtiyacın yüzde 80’i hatta yüzde 90’ı Türkiye’den karşılanıyor... İthalat da yapılıyor ama... Evet ama yılda ortalama 5 milyon ton mısır üretiliyor Türkiye’de; yapılan ithalat ise yılda 500 ton. Bir politika olarak Türkiye üretimini şekerpancarından mısıra kaydırıyor. İlla bir şey tartışılacaksa bu tartışılsın. Neden üretici ile sanayi bu konuda Avrupa’nın yaptığı gibi sıkı bir lobi yürütememiş ona bakılsın. Bana göre mısır ile şekerpancarı arasında bir fark yok. Ama yanlış bilgilerle ve yalan üzerine kurulu sağlık tartışmaları ile kamuoyu yanıltılmasın. Ya mısırın GDO’lu olduğu iddiaları... Bu da doğru değil. 20042007 yılları arasındaki araştırmayı ben yaptım. TÜBİTAK destekli bir araştırmaydı. GDO çıkmadı. Ya 2007’den sonra? İddiası olan yapsın. Testin ücreti 160 Avro. Güvenmiyorsa dışarıya göndersin. 1 hafta içinde sonuçlar geliyor. Bakın Türkiye’de GDO’lu mısır yok ama GDO’lu soyadan yapılan yemlerle beslenen hayvanlar var. Bu Türkiye’de de böyle, Avrupa’da da her yerde. ‘Mısırda GDO yok’ ‘ C MY B ‘ ukrozu da aynı şekilde fazla tükettiğiniz zaman aynı şekilde yağlanmaya neden olur. İkisi arasında fark yoktur. Bütün mesele sizin aldığınız günlük kalori miktarı ile ilgilidir. Aşırı tüketim ne yazık ki vardır. Ama iki tüketim arasında obezite ya da sağlık açısından fark yoktur. S Erdoğan cerrahları ağırladı İstanbul Haber Servisi Başbakan Tayyip Erdoğan, Dolmabahçe’deki Çalışma Ofisi’nde Uluslararası AsyaAnadolu Beyin Cerrahi Dostluk Kongresi üyelerine akşam yemeği verdi. Yüzyılın beyin cerrahı seçilen Prof. Dr. Gazi Yaşargil’in de katıldığı yemekte Erdoğan, “İstanbul’un, 2017’de yapılacak Dünya Beyin Cerrahisi Kongresi için elverişli ve her açıdan isabetli bir şehir olduğuna inanıyoruz. Harbiye Kongre Merkezi’nin ücretsiz tahsisi konusunda üzerimize düşeni yerine getireceğiz” dedi. Çift katlı İETT otobüsü kaza yaptı İstanbul Haber Servisi Bağcılar TEM Otoyolu Kadıköy Otogar yol ayrımında seyir halindeki İETT otobüsü, bir otomobilin aniden önüne geçmesi nedeniyle, otomobile çarpmamak için manevra yapınca, önce bariyerlere daha sonra da önüne fırlayan otomobile çarptı. Kazada çift katlı otobüsün çarparak sürüklediği otomobil hurdaya dönerken otomobilde bulunan biri bebek 4 kişi yaralandı. tobüsteki yolculardan yaralanan olmadı. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle