18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 ŞUBAT 2011 PAZARTES CUMHUR YET SAYFA 15 Karneye bak! Aile dostlarının üçüncü sınıfa giden çocuklarının hepsi 5 olan notlarına bakarken Ankara Eğitim Bilimleri Fakültesi öğretim görevlisi Zekeriya Kaya’nın gözü, karnenin bir yüzündeki Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ne takılmış: “Gençliğe Hitabe’deki İtalyanca kökenli tersane (gemi yapılan, onarılan yer) sözcüğünü ‘tershane’ yapmışlar. İşin ilginç yanı; söz konusu yanlışlık, yazıları basılmadan önce inceleyip onay veren makamların, on binlerce öğretmenin, milyonlarca velinin dikkatini çekmedi. Bir başka yanlış da ‘fakrü zaruret’ biçimindeki yazılışta var. ‘Fakr u zaruret’ bir tamlama, eski söyleyişle ‘terkip’ olmadığı için araya çizgi konmadan yazılması gerekir. İki sözcüğün arasındaki ‘ü’ harfi, bağlaç göreviyle kullanılmıştır. Terkip biçiminde yazılabilmesi için aradaki harfin ‘u/ü’ değil, ‘ı/i’ olması gerekir. Burada böyle bir durum söz konusu değildir. Bakanlığın yazım kurallarına bağlı kaldığı TDK’nin Yazım Kılavuzu’nda da bileşik sözcük olarak kabul edildiğinden sözcük ‘fakruzaruret’ biçiminde yazılmıştır. Bunun doğru olduğunu kabul edersek bu sözcüğün yazımında iki yanlış birden yapılmıştır. ‘Tershane’yi de eklersek karnelerdeki Gençliğe Hitabe’de üç yanlış bulunmaktadır.” Ülkeyi tershaneye çevirmiş, tersyüz etmiş bir kadronun karnesinin yanlışlarla dolu olması çok doğal... PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Kardeşlik Nereden Geliyor? AKP’lilerin Müslüman Kardeşler örgütünün işine geldiği için Mısır’da askeri darbeye giden süreci nasıl desteklediğini gördük... Araştırmacıyazar Vahap Erdoğdu’ya, Mısır’daki Müslüman Kardeşler ile bizdekilerin aralarındaki benzerlikleri sorduk. Kısa, ama çok içerikli bilgiler verdi: Mısır’daki Müslüman Kardeşler örgütü 1924’ten sonra hareketlenmeye başladı, 1928’de kuruldu. Bu hareketin ilk kıvılcımı da Türkiye’de 1924’te hilafetin kaldırılmasına karşı bir hareket olarak çıktı. Müslüman Kardeşler’in kurucularından Hasan elBenna şunu söylüyordu: “Türkiye İslama ihanet etti. İslamdan çıktı, bir halife gerekir.” Tabii kendisi için düşünüyordu halifeliği... Türkiye’deki İslamcı hareketle Ortadoğu’da İslamcı hareketlerin benzer özellikleri, Alman faşizminin yenilmesinden sonra İngilizlerin önemli bir yer tutar. Sabri Erbakan’ın kız kardeşi, Müslüman Kardeşler’in önemli liderlerinden biriyle evlidir. Hüsnü Mübarek’in Türkiye ziyareti sırasında dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan hapisteki Müslüman Kardeşler üyelerinin salıverilmesini isteyince, Mübarek, “Çok istiyorsanız size gönderelim” demiştir. Gülen cemaati, tamamen Müslüman Kardeşler’den etkilenmiş bir harekettir. Türkiye’deki İslamcı hareketin fikri desteği Müslüman Kardeşler’dendir. Örgütün kurucuları olan Hasan elBenna ile Seyyid Kutub’un kitapları Türkiye’de peynir ekmek gibi satılıp seminerler düzenlenmiştir. Müslüman Kardeşler hareketinin bir başka ucu, İslami Direniş Hareketi Hamas’ın askeri liderlerinden Halid Meşal, AKP kadroları ile çok yakın ilişki içindedir. Vatan Haini Olmak Balyoz davası sanıkları yakınlarının Anıtkabir’i ziyaretleri sırasında tutuklu bir subay eşinin televizyon ekranlarına yansıyan, “Bizim eşlerimiz vatan haini mi” diye haykırışını hiç unutmayacağım. Bu haykırışta öfke, isyan, çaresizlik tümü bir aradaydı. Bu ülkede insan çok kolay, çok çabuk “vatan haini” olabiliyor, vatan hainliği kuşaktan kuşağa devrediliyor. Türk dilinin en büyük şairi Nâzım Hikmet’in, “Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ” dizesini yazmasından bu yana 49 yıl geçti, ama bu güzel ülkede “vatan haini” üretimi aynı hızla sürüyor. Vatan hainliğinin ele ayağa düşüp sıradanlaştığı bir ülkede doğaldır ki muhatapları bu sıfatı kendilerine kondurmuyorlar. Çünkü onlar “vatan haini” olmadıklarını biliyorlar. Ama gerçekle bir bağdaşıklığı olmasa da insanın içini acıtan bir yanı yok değil. İçi en fazla acıyanlar da vatan hainliği ile suçlananların o subay eşi gibi yakınları oluyor. 1999 yılında toprağa verdiğim annem anlatırdı… 12 Mart 1971 Darbesi sonrası o zamanlar Fenerbahçe, Iğrıp Sokak’taki evimizde bir manga asker arama yapmış; aradıkları da o sıralar yurtdışında olan benim. Annem, “Oğlum burada yok” diyor. Askerler, “Burada olduğunu biliyoruz” diyorlar. Annem de çaresiz, “Arayın!” diyor. Evde binlerce kitap var; annem Eflatun adlı bir sanat dergisi yayımlıyor. Raflarda dizi dizi edebiyat kitapları, ansiklopediler, hepsini yere atıyorlar, çiğniyorlar. Öfkeliler. Bir çavuş annemi omuzlarından tutup sarsarak “Söyle orospu” diyor. “Nerede o piçin?” Ağlamanın, haykırmanın bir yararı yok. Bir köşeye çekilip yere çöküyor Nuşin Kavukçuoğlu. Neyse başlarındaki yüzbaşı insafa geliyor, def olup gidiyorlar. Annemin hiç belleğinden çıkmayan trajik bir anısıydı bu. Askeri darbelerden sonra on binlerce değil, yüz binlerce anne buna benzer acıları yaşadı. Yaşamak zorunda bırakıldı. İki darbe sonrasında yaklaşık bir milyon insan gözaltına alındı. Çoğu işkencelerden geçti. Kimi yıllarca süren hapis cezalarına mahkum oldu. Kimi sokakta vuruldu. Kimi darağacında can verdi. Kimi sürgüne gitti. En büyük acıları o çaresiz anneler, babalar, çocuklar çekti. 22 yıl süren sürgünlük yıllarımın bir anında küçük oğlumun bana sorduğu, “Sen vatan haini misin, baba” sorusu yıllar sonra Türkiye’ye döndüğümde kaleme aldığım bir kitabın adı oldu. O subay eşinin haykırışını çok iyi anlıyorum. Onun isyan çığlığına saygı duyuyorum. Dilerim hukuksuzluğa başkaldıran o subay eşleri, yakınları bu ülkede onlarca yıldır benzer hukuksuz uygulamaların acısını çekmiş annelerimizi, eşlerimizi, çocuklarımızı anlarlar, anlamaya çalışırlar. Faili meçhul cinayetlere kurban gitmiş binlerce genç insanın geride bıraktıkları acılı annelerle, Cumartesi Anneleri ile dayanışma gösterirler. Bu tür acıların yaşanmaması için “bir şeyler” yaparlar. Bu köşede birkaç kez yazdım, bir kez daha yazma gereksinimi duyuyorum. Günümüzün Türk Silahlı Kuvvetleri, üzerinde geçmişinden kalma “darbecilik” lekesinden arınmak istiyorsa 12 Mart ve 12 Eylül darbelerini mutlaka kınamalıdır. Bu ülkenin annelerine tarifsiz acılar yaşatmış olan eski darbecileri, militaristfaşist unsurları bünyesinden atmalıdır. Tüm askeri tesisler bunlara yasaklanmalı, adları kışlalardan silinmelidir. Arjantin ordusunun, Yunan ordusunun yaptığını Türk Silahlı Kuvvetleri niçin yapamasın? Acılı anneler, eşler, çocuklar için. [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com denetiminde olmalarıdır. Hasan elBenna İngilizler vasıtasıyla öne sürülmüş bir adamdır. İngilizler aynı zamanda Suud Krallığı’nın da kuruluşunu sağlayan güçtür. Suudi Arabistan’ın kuruluşu ile Müslüman Kardeşler hemen hemen aynı döneme rastlar. Türkiye’deki İslamcıların Müslüman Kardeşler ile ilişkisi 1960’ların başlarında kurulan “Komünizmle Mücadele Dernekleri”ne kadar uzanır. O dönemlerde Suudların maddi desteğiyle kurulan Dünya İslam Birliği, 70 başlarında kurulan Dünya Müslüman Gençlik Örgütü, dünyadaki İslamcı hareketleri bütünleştiren önemli örgütlerdir. Avrupa’da oluşturulan Müslüman Kardeşler denetimindeki örgütlerin bünyelerinde “Milli Görüşçüler” AKP bodoslama gidiyor. Önünde hiçbir engel bırakmadan, tozu toprağa katarak otoriter, totaliter ılımlı İslam Cumhuriyetine koşturuyor Türkiye’yi. 1923 devrimine omuz vermiş ataların, dedelerin, ninelerin çocukları, torunları çok kaygılı. Cumhuriyetin, demokrasinin, uygarlık yönetiminin sokakta bulunmadığını vurguluyorlar birbirlerine... Yıllarca Cumhuriyete hizmet etmiş Mülkiyeli ağabeyimiz Savaş Sönmez de bunlardan biri. Önerisi çok açık: Bodoslama gidişe karşı “Tüm CHP milletvekilleri tribünden, yani TBMM’den sahaya, yani seçim bölgelerine inmeli, partilerinin il, ilçe ve belde örgütleriyle kaynaşarak yöre halkına, bıkıp usanmaksızın her gün, AKP’nin neler yaptığını, hangi yolsuzluklara bulaştığını, ülkeyi ne hale getirmek istediğini, merkezden kendilerine gündelik olarak ulaştırılacak bilgileri, ders verircesine anlatmalıdırlar. Diğer muhalefet partilerinin de bu tür bir protesto ve muhalefete katılmadan edemeyeceklerini sandığımız bu eylem, kanımızca, konuya el veren tüm sivil toplum önderlerini ve örgütlerini de kapsayacak şekilde süratle genişleyecektir. Sol cephenin tüm dernek ve partileri ile ilerici tüm sivil toplum kuruluşları ile birlikte ve organize hareket edecek bir yapı tez elden sağlanmalıdır. Bu yapı çok kısa sürede AKP dışında kalan diğer sağ partilerle de ‘seçim müşterekleri’ oluşturabilir. CHP Başkanı’nın ‘ulusal kurtuluş başlatma’ çağrısından bizim anladığımız budur.” ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] İş Kazaları mı, İş Cinayetleri mi? Önce trafik kazaları “trafik cinayetleri”ne, ardından giderek artan ve sıklaşan “iş kazaları” da “iş cinayetleri”ne dönüştü. İş kazaları sonucu yaşamını yitirenlerin sayısı her yıl katlanarak artmaktadır. 3 Şubat 2011 günü Ankara OSTİM’de 2 ayrı işyerinde meydana gelen iş kazalarında 20 yurttaşımız yaşamını yitirdi. Türkiye Makine Mühendisleri Odası (TMMO), Davutpaşa, Tuzla, Kemalpaşa, Dursunbey, OSTİM’deki iş kazalarını “iş cinayetleri” olarak tanımlamaktadır... Makine Mühendisleri Odası (MMO), başta OSTİM olmak üzere son yıllarda meydana gelen bu “iş cinayetleri”nin iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmamasından ve yeterli denetimlerin yapılmamasından kaynaklandığını, bu kazalarla ilgili, yıllardan beri ciddi uyarılarda bulunduğunu, sürekli olarak çalışma yaşamı ile ilgili yapısal sorunlar ve yanlış uygulamalar bulunduğuna işaret etmektedir. İstanbul Tabip Odası İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği de yaptığı açıklamada, kazanın sorumlularını suçladı. “ (…) Ne var ki; ne ölen işçilerin gerçek sayısını ve kimliklerini, ne patlamaların olduğu işyerlerinin ruhsatlı olup olmadığını, ne bu işyerlerinde kaç işçinin çalıştığını, ne bu işyerlerinde çalışanların kayıtlı ve sigortalı olup olmadıklarını, ne bu işyerlerinde görevli işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı bulunup bulunmadığını açıkla(ya)madılar. Çünkü bilinmiyordu!” Tuzla tersanelerinde “kum torbası” olarak kullanılan işçilerin, ölümü de Türkiye’de insana verilen değerin bir kanıtı olarak görülmelidir. “Tuzla Tersanesi’nde gemiye bağlı bir filikanın ağırlık testi için işçilerle doldurulması facia ile sonuçlandı. Filika, halatı koptuktan sonra 15 metre yükseklikten ters dönerek denize düştü. Filikanın içinde emniyet kemerleriyle bağlı kalan 3 işçi boğularak yaşamını yitirirken 1’i ağır, 16 işçi de yaralandı.” Ülkemizde “iş kazaları” taşeronlaşmanın yaygınlaşmasıyla orantılı olarak çoğalmaktadır. İş kazaları nedeniyle iş güvenliği ve işçi sağlığının Türkiye’nin önemli sorunları arasında en ön sıralarda olduğu açıktır. Hindistan ve Rusya’dan sonra ölümlü iş kazalarında Türkiye dünyada 3’üncü sırada, Avrupa ülkeleri arasında ise 1. sırada yer almıştır... Türkiye Makine Mühendisleri Odası (TMMO), Davutpaşa, Tuzla, Kemalpaşa, Dursunbey, OSTİM’deki iş kazalarını “iş cinayetleri” olarak tanımlamaktadır. “TMMOB Makina Mühendisleri Odası (MMO), başta OSTİM olmak üzere son yıllarda meydana gelen bu ‘iş cinayetleri’nin iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmaması ve yeterli denetimlerin yapılmamasından” kaynaklandığını ve “bu kazalarla ilgili, yıllardan beri ciddi uyarılarda bulunmakta” olduğunu açıklamıştır. Ülkemizde “insan ve sağlığı” her geçen gün hızla değer yitirmektedir. Son sözü, 1988 yılında yitirdiğimiz Onursal Yargıtay İkinci Başkanı (*) Mustafa Çenberci’ye bırakıyor ve kendisini saygıyla anıyoruz. “(...) Çalışan insanın beden ve ruh tamlığının korunması için yararlı her önlem, gerektirdiği gider ve zahmet ne olursa olsun, işverenin koruma önlemi alma ödevi çevresine girer. İnsan varlığının kutsallığı, para ve zahmetin çok yücesinde oluşu, bu yönü yeterince açıklayacak niteliktedir.” (*) “Ülkemizde sosyal hukuk devleti ilkesini iş ve sosyal güvenlik hukukuna adapte ederek iş hukukunun gelişmesine verdiği adil kararlar ve yazdığı eserlerle büyük hizmet etmiştir. Yargıtay’ın iş hukuku kararlarının ‘bilime’ yaklaşmasında büyük etkisi olmuştur.(…) (H. Argun Bozkurt)”. HARBİ SEMİH POROY BULMACA HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Yüzgeçlerin 1 deki dikenleri zehirli olan ve 2 eti beğenilen bir 3 balık. 2/ Bir mü 4 zik bölümünün büyük bir ritim 5 serbestliğiyle 6 yorumlanacağı7 nı belirten terim... Briçte san 8 zatunun kısa ya 9 zılışı. 3/ Kumaş 1 2 3 4 5 6 7 8 9 üzerine yapılan bir tür işleme... Duvar için 1 M O B O K R A S İ deki kapaksız küçük 2 E S İ R Ö R E N dolap. 4/ Doğal ve ta 3 S E S A V A N İ rihsel özelliklerinden 4 İ L K R A K dolayı koruma altına 5 R O D A N AME alınan alan... Bir mey6 U L A Ş E L ve. 5/ Fas’ın plaka 7K İ R İ K A L İ imi... Ayakkabıların alE S E F tına çakılan iri başlı 8 U R U K 9 T İ MO K R A S İ çivi. 6/ Gazetecilik dilinde uydurma habere verilen ad. 7/ Japon müziğine özgü telli bir çalgı. 8/ Mantar katmanı çok gelişen bir tür meşe ağacı... Hawaii’de, Pearl Harbor deniz üssünün de yer aldığı ada. 9/ Rütbesiz asker... Halk arasında yağmura verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir doku ya da organın yapısını bozan ve dıştan mekanik bir etki sonucu oluşan yerel yara... Tavlada “üç” sayısı. 2/ Dudak boyası... “ yolu beklerim / Günü güne eklerim” (Türkü). 3/ Asık suratlı... Resim ya da fotoğrafta duruş. 4/ Çizgiyle mizah sanatı. 5/ Utanma duygusu... Tropikal bölgelerde yetişen ve.yumruları besin olarak kullanılan bitki. 6/ Kısa yazı... Baryum elementinin simgesi... Sevinç belirten bir ünlem. 7/ “Çırak, kıraç, çarık, çakır” örneğinde olduğu gibi, bir sözcük içindeki seslerin yerini değiştirerek elde edilen yeni sözcüğe verilen ad. 8/ Armutu, keçisi, tavşanı ve kedisi ünlüdür... Helyum elementinin simgesi. 9/ Gözetleme. UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle