18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 KASIM 2011 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 bu şahıslar, vergi borcunun “En büyük kamu alacağı nedir” ödenmesinden müteselsilen sorusunun basit bir yanıtı var: sorumlu olacaklar. Vergi! Anlaşılacağı üzere Anayasa İşte, “6183 sayılı Amme Mahkemesi’nin iptal kararıyla Alacaklarının Tahsil Usulü limited şirket ortaklarının Hakkında Kanun” da bu kamu devir tarihinden önceki alacağının yani verginin tahsil borçlara ilişkin müteselsil biçimini düzenliyor. Ve bu sorumluluğu yalnızca 6 düzenlemede çok sayıda kişiyi Haziran 2008’den sonra ilgilendiren yeni bir durum var. doğan kamu alacakları için Anımsatmakta yarar var. Bu söz konusu olabilecek. kanunda 2008 yılı içinde çıkarılan 5766 sayılı kanun ile önemli düzenlemeler yapılmıştı. Yapılan bu anuni temsilcilerin düzenlemelerin, yürürlüğe girdiği 6 durumu Haziran 2008 itibarıyla tahsil üzerinde de durmak gerekiyor. Benzer şekilde, 6183 sayılı kanunun edilmemiş bulunan amme alacakları kanuni temsilcilerin sorumluluğunu hakkında da uygulanacağı belirtilmişti. düzenleyen mükerrer 35. maddesinde imited şirket ortaklarının durumu İşte bu aşamada önemli bir gelişme 5766 sayılı kanun ile yapılan değişiklik ile 6183 sayılı kanunun limited şirket oldu ve Anayasa Mahkemesi bu bu sorumluluğun kapsamı genişletilmişti. ortaklarının sorumluluğunu düzenleyen hükmü, yürürlüğünü durdurarak iptal Buna göre, kamu borcunun doğduğu ve 35. maddesinde 5766 sayılı kanun ile etti. İptale ilişkin gerekçeli karar ise 15 ödenmesi gerektiği tarihlerde farklı yapılan değişiklik ile bu sorumluluğun Ekim 2011’de Resmi Gazete’de kanuni temsilcilerin veya teşekkülü idare kapsamı genişletilmişti. Bu genişlemeyi yayımlandı. Bu karar ile limited şirket edenlerin olması halinde, vergi şu şekilde özetleyebiliriz: 1. Ortakların ortakları ile diğer şirket ve borcundan eski ve yeni kanuni paylarını devretmeleri halinde, devreden mükelleflerin kanuni temsilcilerinin temsilcilerin ve idare edenlerin ve devir alan ortaklar, devir öncesine eski dönemlere ilişkin vergi borçları ilişkin kamu borçlarının ödenmesinden müteselsilen sorumlu olmaları için sorumluluğunda bazı değişiklikler müteselsilen sorumlu olacaklar. öngörülmüştü. meydana geldi. Hatta bu kapsamda 2. Vergi borcunun doğduğu ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal tebliğ edilmiş bazı ödeme emirleri ödenmesi gerektiği zamanlarda pay kararından sonra eski kanuni kendiliğinden hükümsüz hale geldi. sahiplerinin farklı şahıslar olması halinde Bu hükmün iptal edilmesi ile 5766 temsilcilerin kamu borcundan sorumlu sayılı kanun ile 6183 sayılı olabilmesi için de kamu kanunun 35. ve mükerrer alacağının 6 Haziran 35. maddelerinde yapılan 2008 tarihinden sonra değişiklikler 6 Haziran doğmuş olması 2008 tarihinden önceki gerekiyor. dönemlerde doğan amme Bu durumda ne mi SSK emeklisiyim; ölen eşim borçları açısından geçerli olacak! Yukarıdaki de SSK emeklisiydi ve 2005 olmayacak. Başka bir tarihten önce doğan yılından beri yasal oranda onun deyişle, limited şirket kamu alacakları için da maaşını alıyorum. Sorularınız için maliortaklarının ve diğer limited şirket ortakları ve cozum?ismmmo.org. Evlenirsem bu hakkımı mükellefler kanuni tr adresine mail atadiğer mükelleflerin kaybeder miyim? temsilcilerin sorumluluğu, bilirsiniz. Tüm sorular kanuni temsilcileri adına M e h m e t Ç i m e n eposta ile tek tek değişiklik öncesi düzenlenen ödeme cevaplanacaktır. düzenlemelerle sınırlı emirlerinin artık Anayasa Evlenirseniz eşinizden dolayı olacak. Mahkemesi kararı aldığınız emekli maaşı kesilir. Peki 5766 sayılı kanun uyarınca iptal edilmesi ile yapılan bu değişiklikler gerekiyor. ne idi? Kısaca bunlar KHK ile getirilen ‘eşitsizlik’ Eleştiri konusu edilen kanun hükmündeki kararnamelerden (KHK) biri de, “kamuda eşit işe eşit ücret” sisteminin getirilmesiyle ilgiliydi. 2 Kasım tarihli Resmi Gazete’nin mükerrer sayısında yayımlanan KHK’ye göre yapılacak ödemeler 15 Ocak 2012 tarihinde yürürlüğe girecek. Sistem ile aynı unvan ve aynı kadroda olanların farklı ücret almasının önüne geçilmesi amaçlanıyor. Buna göre uzman ve uzman yardımcıları arasında ücret ve sosyal haklar arasındaki ayrım ortadan kaldırılacak. Bütün bakanlıklarda uzmanlar eşitlenecek. Tabanı ve tavanı belli olan bir durum olacak. Aynı unvanda farklı kurumlarda yer alan farklılıklar giderilecek. Özellikle aynı unvan ve aynı kadroda olan memurlar, müsteşarlar, müsteşar yardımcıları, genel müdürler, genel müdür yardımcıları, daire başkanları, il müdürleri ve uzmanlar arasında yaşanan maaş farkları memurlar arasında sıkıntıya neden oluyordu. Artık, memurlara mali haklar kapsamında yapılan her türlü ödemeler dahil, almakta oldukları toplam ödeme tutarı dikkate alınmak suretiyle en yüksek devlet memuru aylığına karşılık gelen oranlar uygulanarak ek ödeme yapılacak. Eşitlik getirmesi açısından olumlu yanları olmasına karşın peki, kararnamenin kendisi acaba bir eşitsizliğe yol açtı mı? Düzenleme ile orta direğin simgesi olan eğitimciler ve küçük memurların unutulduğu görülüyor. Örneğin taşradaki Maliye Bakanlığı gelir uzmanları da kapsam dışı bırakılmış durumda. Sizce de yoksulluk sınırında ücret alanlar, yeni bir KHK’yi hak etmiyor mu? Vergide Sorumluluğa Yeni Yorum L Parçalı İki Not “Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin, devlet olarak varlığı kabul olunmaz!” Bu sözün sahibi Özel Yetkili Şereflikoçhisar Savcısı Ali Rıza Karaboğa değil... BM Genel Sekreteri Ban Kimoon ise hiç değil... Bu sözleri söyleyen, dün ölümünün 73. yıldönümünde andığımız Mustafa Kemal Atatürk. Peki bu sözlere sahip çıkan kim?.. Çıktığı yetmiyormuş gibi alıp duvara tunç harflerle kazıyan kim? Silivri Adliyesi!!!?? Evet Silivri Adliye Sarayı’na girince sizi Atatürk’ün bu sözleri karşılıyor. Belli ki buradaki yetkililer “Adalet mülkün temelidir!” sözünü çok aşınmış bulmuşlar ve adaletin gücünün bağımsızlığı ile devletin varlığı arasındaki bağı önce Adliye’nin duvarına sonra da kafalara kazımak istemişler. Acaba neden? Ve neden Silivri? Acaba bu türden dolaylı bir samimi itiraf sayesinde Silivri’de yaşanan adaletsizliklerin suçunu hafifletmek ve affetirmek mi istiyorlar? Bilindiği üzere yasalar, samimi itirafçılara veya suçunu ikrar edenlere verilecek cezayı hafifletiyor. “Adalet gücünün bağımsız olup olmadığının” durup dururken gündeme getirilmesi... Hele de bunun “Devletin bağımsızlığı ile ilişkilendirilmesi”nin bir hikmeti olmalı... Hele de Silivri Adliyesi’nde! Rakam müthiş. İstanbul Müftülüğü’nün “Alo Fetva” hattını günde ortalama 70 bin kişi arıyormuş. Bayram öncesi bu sayı daha da artmış. En çok merak edilen hususlardan biri de “İthal Angus”. Vatandaş haklı olarak soruyor: “Angus kurban etmenin sevabı ile bir Anadolu tosunu kurban etmenin sevabı arasında bir fark var mı?” Dışa açılım siyaseti yüzünden Diyanet İşleri Başkanlığı’nın işi de giderek zorlaşıyor. İthal Anguslardan sonra ithal doktorlarla ithal hemşireler gündeme girdi bile. Vatandaş bu kez bu konulara takılmış durumda. “Aptessiz, hele de hak dinini benimsememiş bir ithal doktorun elinde ameliyatta iken Hakk’ın rahmetine kavuşan bir hastanın Allah katında durumu nedir?” Bu ithal doktor ve hemşire konusu hastaların olmasa bile ülkenin başına çok iş açacağa ve vatandaşın kafasını çok karıştıracağa benziyor. Millet şimdi kendi kendine soruyor: İthal doktora izin veren devlet ithal mühendise, ithal mimara, hatta ithal milletvekiline veya bakana neden izin vermiyor?.. Aslında mühendise de, mimara da yerli bir şirkette çalışmak şartıyla zaten izin var. Milletvekiline de, bakana da zaten örtülü izin çoktan uygulanıyor. Geçen hafta Başbakan Almanya’da o örtüyü de kaldırdı. Alman Başbakanı Merkel ve arkadaşlarına hitap ederken “Gelin siz de ikinci pasaportu alın ve Türk vatandaşı olun!” dedi. Bu zımni bir izin demek. Gerçi Meclis’te “ithal” nitelikli hem milletvekilleri hem de bakanlar hep vardı ve hâlâ da var. Sayın Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek çok uzun yıllar yurtdışında yaşamış ve evlilik yoluyla aynı zamanda bir İngiliz vatandaşının haklarına da sahipti. Ama o “ithal” edilmeyi seçti ve Türkiyeli oldu. Başmüzakereci Devlet Bakanı Egemen Bağış da öyle. O da sünnetinden beri New Yorklu idi. Ama o da AKP’nin “ithal rejimi”nden yararlandı ve önce milletvekili, sonra da bakan oldu. Ve pek de iyi oldu. Vatandaş şimdi diyor ki “Gâvurun dilinden ancak gâvuru iyi bilen anlar!”.. Hiç kuşkusuz, AB ve müzakerecilik konusunda haklı. Ama iş doktora gelince vaziyet çatallaşıyor: “Hastanın dilinden en iyi ithal doktor mu anlar?” Onu ölmezsek göreceğiz... K EVLENİNCE EMEKLİ DUL AYLIĞI KESİLİR Mİ? Alo fetva hattı Yıllardır Aranıyor! MERİÇ VELİDEDEOĞLU KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] sonsuz sevgi, saygı ve özlemle anıyoruz. TÜRK KALP VAKFI 19 Mayıs Cad. No:8 Şişli / İSTANBUL Tel: (212) 212 07 07 (pbx) http://www.tkv.org.tr [email protected] Eşi Emel, kızı İrem, damadı Haldun, torunu Tuana C MY B C MY B Aranıp da bulunamayan, dünya fizik bilginlerinin onca yıldır peşinde koştukları “Tanrı Parçacığı” da dedikleri atom parçacığı değil. Türkiye’de dört yılı aşkın bir süredir aranıp da bulunamayan bir “örgüt”, “Ergenekon Terör Örgütü.” Gerçekten de böyle olduğu, “4 Ekim Cuma” günkü “1. Ergenekon Davası”nın “200.” duruşmasında bir kez daha vurgulandı. O gün sabah oturumunda, tutuklu olarak yargılananlardan Mehmet Demirtaş söz alıp: “Ergenekon Terör Örgütü diye bir örgüt yok! Bu sanal bir örgüt!” dediğinde yargıç “kürsü”sünden hemen “yanıt” geldi. Başkan: Biz de zaten var olup olmadığını bu duruşmalarla arıyoruz; yargılamanın bitiminde bu belli olacak; der demez, M. Demirtaş’ın: “Burada 1605 gündür, önceki iki yılla birlikte beş yıldır tutukluyum, hâlâ mı...” sorusuyla başlayan konuşmasına ise “kürsü”den hiçbir “yanıt” gelmedi. Yine “de” M. Demirtaş, yargıçların içinde bulundukları “durum”u anladığını dile getirmeyi görev (!) saydı; “Sizin de işiniz zor!” diye vurgulayıp; “Suçlayacağınız asker pek çok; çünkü Türk ordusu çok kalabalık” diyerek... Bu değerlendirmeye karşı, salonu dolduranların da bir “çift söz” beklediği “kürsü”den ses çıkmamasından yararlanan M. Demirtaş, tutukluların yaşadığı bir durumu da dile getiriverdi: “Sizin ara kararlarınızı, bu binanın hemen bitişiğinde olan tutukevindeki bizler, ancak ‘35 gün’ sonra alıyoruz...” “Fıkralık” bu “iletişim hızı” karşısında da suskun kaldı “kürsü.” M. Demirtaş da “tutuksuz” yargılanma istedi. Ergenekon davalarında “tutuklu”luğun sürdürülmesinin “neden”lerinden birini oluşturduğu ileri sürülen “kaçma” kuşkusunun (şüphe) yersizliğini de, o gün söz alan tutuklu Hayrettin Ertekin çarpıcı bir biçimde dile getirdi: “Hastalanınca birkaç tutukluyla birlikte hastaneye götürüldüm. Muayene işlemlerim bitince beni gelip almaları için oturup beklemeye başladım. Saatler geçtiği halde hiç ses çıkmadı. ‘Beni unutmuşlardı!’ Bir arabaya binip Silivri’ye, buraya geldim; üstelik taksi parasını da cebimden ödeyerek...” Salondakilerin ilgiyle dinlediği bu olay karşısında da “kürsü” yine suskundu. Ve yine, tutuklu Kemal Kerinçsiz’in: “Diğer davalarla ilgili sorular soruluyor, böylece ‘gıyapta bir yargılama’ ortaya çı kıyor!” uyarısına da ses gelmedi “kürsü”den. Nasıl gelsin ki benzer bir durumu az sonra bir kez daha yaşatacaklardı çünkü; ama bu kez pek “toy”ca (acemice). Gerçekten de, “43 ay”dır tutuklu olan İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in “yargı”yı, “yargılama”yı yerli yerinde “sorgulayan” konuşması sırasında tanık olacaktık buna. Perinçek bir ara: “ABD’nin Türkiye’ye karşı yürüttüğü bu davanın sonuna gelinmiştir” vurgulamasının ardından mahkeme heyetine: “Siz bu davanın neresindesiniz” diye soruverdi. Başkan bu soruya karşı çıkınca da Perinçek: “Metin olun, sakin olun Türkiye’ye karşı kurulan bu tertipte hiçbir vatandaş yer almamalıdır. Siz de isterseniz, yer almayabilirsiniz!” diyerek oldukça sert bir “çıkış” yapmıştı. Ortamın elle tutulurcasına gerginleştiği bu sırada üye Yargıç S. S. Haşıloğlu, araya girip sanırım kendisi de bir “çıkış” yapmak istedi. Perinçek’in, “Ergenekon Örgütü’nün “var”lığının daha “15 yıl” önce, “13 Ocak 1996”da yayımlanan “Ergenekon ve Kava” başlıklı bir yazısıyla “teyit” ettiğini öne sürdü. Ve Perinçek’e; o tarihte “Ergenekon” adını bilip bilmediğini de sordu. O an “yargı”nın ne duruma düşürüldüğünü içimiz sızlayarak bir kez daha gördük. “Yargıç”ın sözünü ettiği makale bir başka “dava” (Islak İmza) dosyasından alınmıştı. Makalenin konusu da “Türk Ulusu”nun kaynağı olarak kabul edilen ilköğretimin daha ilk aşamasında öğretilen bir “destan”dı; “Ergenekon Destanı”... Demek Yargıç Haşıloğlu makaleyi “okumamıştı”; yazının başlığında “Ergenekon”u görünce, büyük bir sevinçle hemen atlamış mıydı “kıstırdım!” diye... Yoksa, Perinçek’in söylediği gibi, “Ergenekon adının her geçtiği yerde, ‘Abdülhamit’in ‘hafiye’leri gibi çalışan hafiyelerine” mi güvenmişti? Anımsayacaksınız, Atatürk’ün “Büyük Söylevi” (Nutuk), dolaysiyle “Gençliğe Sesleniş” ve “Bursa Söylevi” (Nutku), “özel” yetkili “savcı”lar tarafından “Ergenekon İddianamesi”ne sokulmuştu.(*) Son olarak da “Ergenekon Destanı”mızı bir “özel” yetkili “yargıç” Ergenekon Davası’na katıverdi. “Sivrisinek” ile birlikte... Not: Pazartesi günü Silivri’de buluşalım. (*) M. Velidedeoğlu, “Atatürk de Ergenekon’da” (29.8.2008) ve “Atatürk Yine Ergenekon’da” (24.4.2009), Cumhuriyet. HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] ANMA Değerli varlığımız AYDIN HATİPOĞLU’nu aramızdan ayrılışının 1. yılında Kalbinizi Koruyun 1/ Bilgisini baş 1 kalarını sıkacak şekilde gösterişle 2 sunan kişi. 2/ Af 3 rika kökenli öl 4 dürücü bir virüs... 5 Yasalara aykırı davranış. 3/ Yas 6 havalarına uygu 7 lanan bir halk ez 8 gisi. 4/ Asya’da bir ülke... Sporda 9 kuraldışı hareket. 5/ Er 1 2 3 4 5 6 7 8 9 kek ve dişi gametin bir 1 H AM İ D İ Y E leşmesiyle oluşan döl 2 A R A K A A L O lenmiş hücre. 6/ “ 3 MA OĞU L T derdim var birbirinden 4 İ K ON Z A R seçilmez / Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir 5 D A Ğ K A K A Ç U Z AM B A ölüm” (Karacaoğlan)... 6 İ Uçurum... Boru sesi. 7 Y A L A K Ç I T R A B I T A 7/ Kaşındırıcı bir deri 8 E L 9 O T Ç A T A K hastalığı... Havadaki su buharı. 8/ Üzerinde ikiden fazla fındık bulunan dal. 9/ Elektrik ampulünün takıldığı yivli yer... İspanya’da üretilen ünlü bir şarap. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Boş film şeridi. 2/ Afyonkarahisar ilinde bir göl... Aziz Nesin’in bir tiyatro oyunu. 3/ Yağda kavrulmuş unun üzerine pekmez, bal ya da şeker dökülerek yapılan bir tür helva... Küçük körfez. 4/ Açık olma durumu. 5/ Şöhret... Pastacı çikolatası. 6/ Zihin ve bedence ortaya konan çaba... Bir soru sözü. 7/ Bir düşünceyi, bir konuyu bir kişi ya da nedene dayandırma... Bir meyve. 8/ Afrika’da yaşayan bir antilop... Antalya ve Fethiye körfezleri arasında yer alan yarımadanın adı. 9/ Küçük üzüm salkımı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle