18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER CUMHURİYET 30 EKİM 2011 PAZAR Niçin Cumhuriyet Suç Doğada mı, Bizde mi? Seller basar, yangınlar olur, depremler kentleri köyleri yıkar... Suçlu ararız! Doğadır suçlu, ama sen, doğayı nasıl suçlarsın? Bizleriz suçlu olan! Yıllardır bunu hep yazarız, söyleriz. Ama boşa gider! İktidarda kim varsa, o, bu, öteki, beriki, hepsi duyar, konuşur, çaresini bulacağız. Depremleri, sel baskınlarını, daha nice felaketi önleyeceğiz, der. Van ve Erciş neredeyse yok oldu! Yüzlerce insan, yüzlerce yapı, okul, hapishane, hastane toprak oldu. İçindeki insanlarla birlikte... Bilinmedik bir şey mi bu? Beklenen bir yazgı!.. Türkiye depremlerle yaşamak zorunda? Uzmanlar, bilimciler TV’lerde kaç kez uyardı; planlarda, haritalarda gösterildi fay hatları... On yıllık bir iktidar var. Nice depremler yaşadık, nice ölümler, acılar... Suçlu az çok belliydi, cahil, çıkarcı müteahhit denen adamlar! Birileri yakalandı, hapsedildi, ötekiler yollarına devam etti. Devlet, hükümet, belediyeler onları korudu mu, destekledi mi, yoksa yalnız seyirci mi kaldı? Koca koca dev yapılar önce İstanbul’da, sonra bütün büyük kentlerimizde göklere yükseldi. Elli kat, yüz kat... Bunlar sağlam yapılarmış! Ucuz satıştalar! Deprem bize bir şey yapmaz diye insanları inandırarak... Bütün bu devlerin yapılması denetimlerden nasıl geçti acaba? “Para para para” demiş Napolyon, savaşları kazanmak için. Bu çirkin, yanlış yapılanmalar, dolayısıyla deprem, sel baskını gibi felaketlerin baş suçlusu, bu işlerde para tezgâhının yaşanması değil mi? Ben İstanbul’da bir yapının on ikinci katında yaşıyorum yıllardır... Her katta dört daire var. Bankanın yaptığı apartmanlardan biri. Pek çok kez yaşadık ufak tefek sallantıları. Bir keresinde epey korkmuştuk. Her an içimde bir sezgi vardır, ha şimdi, ha şimdi!.. Ya, o kırk elli katlı, her katında sekizer dairesi olan devler!.. İstanbul’u bayağılaştıran yapılar!.. İnsanın, bu çirkinlikleri ancak bir deprem ortadan kaldırır, diyesi geliyor... Yine konuşuluyor açık açık, İstanbul’un büyük bir depremle tanışması bir zaman sorunu diyorlar... Bir de deprem vergisi almışlardı! Kentin depreme dayanıksız binlerce evi incelenecek, yıkılanlar yıkılacaktı... Ne oldu? Doğanın acıması yok! Ama ülkeyi yönetenlerin hiç yok!.. Hele on yıl iktidarda olup, ne var ne yok her şeyi eline geçiren AKP’nin var mı? Varsa, nerede? Kurtuluş ve Kuruluş Savaşımı, hantal ve anakronik Osmanlı Devleti’ni yaşatma ya da diriltme mücadelesi değil, ulus birimine dayalı yeni bir devlet kurma savaşımı olarak “planlanmış” ve sonuna kadar bu plana uygun şekilde sürdürülmüştür. taşımayabilir. Ama, Amasya Genelgesi’nden itibaren, özellikle savaş koşulları içinden geçilen süreçte, gerek İstanbul’daki idarenin düşmanla işbirliği şeklindeki eylemlerinden, gerek bir ucu zaman zaman Ankara’ya kadar dayanan kökü dışarıda iç isyanlardan kaynaklanan engeller düşünülürse, bu çözümün önemi daha iyi anlaşılır. Yunus Nadi’nin yukarıda naklettiğimiz Meclis’teki açıklamasının anlamı şudur: Geçilen tarihsel süreçte, daha baştan itibaren hangi “istasyona” varılacağı belirlenmiştir. Bunun bir dünya savaşı sonunda varlığı ve canlılığı sona ermiş bir imparatorluğun ihyası (hayata döndürülmesi) olamaz. bu çözüm ya da çöküşü uluslararası bir gerçek olarak tarihe mal etmeye kalkmışlardır. Bu çözümü reddeden görüş ise Mustafa Kemal’in şu sözleridir: “Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır”(Amasya Genelgesi). Bu söylemde geçen ulus kavramı ilk kez imparatorluğun çekirdeğini oluşturan millet kavramıdır. Artık, emperyal güçlerce yok edilmesi öngörülen imparatorluğun “ihyası” düşü gibi bir rüya bir kenara bırakılacak; anakronik bir siyasal yapının tasfiyesini önleme gibi bir hevese yer verilmeyecektir; mücadele konusu “Türk ulusu” olarak tanımlanan topluluk adına (Milli Mücadele, Millet Meclisi, Milli Hükümet, Misakı Milli, Kuvayı Milliye) yapılacaktır. Böyle yapılmıştır: Kurtuluş ve Kuruluş Savaşımı, hantal ve anakronik Osmanlı Devleti’ni yaşatma ya da diriltme mücadelesi değil, ulus birimine dayalı yeni bir devlet kurma savaşımı olarak “planlanmış” ve sonuna kadar bu plana uygun şekilde sürdürülmüştür. Gelinen noktada Kurtuluş Savaşı’nın galibi olan ulusalcı gücün siyasal rejimle ilgili kararı ne olacaktır? Yukarda naklettiğimiz Yunus Nadi Bey’in, Mustafa Kemal Paşa ile yaptığı görüşmeden sonra Anayasa Komisyonu başkanı sıfatıyla Cumhuriyetin kuruluş yasasını Meclis’e sunarken söyledikleri bu sorunun çözümünün daha çok önceden belirlenmiş olduğunu göstermektedir. Zaten başka türlü de düşünülmesi mümkün değildi. Baştan itibaren ulus gerçeği üzerine kurulmuş ve “vurgulanmış” bir hareketin varacağı “istasyon”, ancak halkın yönetimi olarak tanımlanan Cumhuriyet olurdu. Bunun “ilanından” çok önce, adı verilmeden kurulmuş bir yönetim biçimi olduğunun bir kanıtı da şudur: Saltanatın kaldırılması kararı ile Cumhuriyet rejiminin kanun dili ile teyidi arasında aşağı yukarı bir yıllık bir süre geçmiştir. Kendinden önceki çok cemaatli bir siyasal iktidara (saltanata) bir yıl önce son verebilen bir ulusal devlet iktidarının rejimi ve niteliği, adı söylenmemiş olsa da ancak Cumhuriyet olabilirdi. Öyle de olmuştur. Aydın AYBAY 9 Ekim 1923 günü TBMM Genel Kurul toplantısında söz alan Anayasa Komisyonu Başkanı Yunus Nadi Bey şöyle diyordu: “Arkadaşlar size getirdiğimiz kanun layihası ile Büyük Meclis’e yeni bir şey teklif edilmiyor ve siz bu kanunu kabul etmekte yeni bir şey yapmış olmayacaksınız. Getirdiğimiz kanun zaten içinde bulunduğumuz vaziyetin aynen tespitinden ibarettir. Fazla olarak yalnız içinde bulunduğumuz vaziyetin resmi rejim adını ifade etmiş olacağız. Bu kanunla demiş bulunacağız ki, bizim yaşadığımız ve yaşattığımız rejimin tarafımızdan şimdiye kadar söylenmemiş adı Cumhuriyettir. Bu kanunla onu resmen ifade ve ilan etmiş olacağız” (O. Akbal, Cumhuriyet, 29 Ekim 1980) Yunus Nadi Bey’in bir süre önce Atatürk’le yaptığı ve sözü geçen kanun tasarısını Meclis’e sunarken onun Meclis’e güvenini dile getirdiği tartışmaya dayanan sözlerinin altında yatan şu idi: Kurtuluş Savaşı başarı ile sona ermiş; bunun ardından ne yapılacağı konusu tartışılmaya başlanmıştı. 1920 Nisan’ından 1923 Ekim’ine kadar geçen sürede olup bitenlerin, yani Kurtuluş Savaşı sürecinin hedefini, hâlâ, “Makamı Muallai saltanatı, ecnebi esaretinden tahlis (kurtarma)” olarak anlayan ve algılayan “kafalar” vardı. Bunların Meclis içindeki uzantıları olduğu da biliniyordu. Sorunun çözümünün bu “saplantılarla” ilgisi olmadığını Yunus Nadi Bey Mustafa Kemal’le yaptığı tartışmada anlamıştı. O görüşmede Yunus Nadi’nin bu tasarıyı Meclis’ten geçirmekte karşılaşılan “tatsızlıklardan” endişe ettiğini belirtmesi üzerine, Mustafa Kemal Paşa, “Buna ikiüç kişi karar veremez Nadi Bey” diyordu. “Bu kararı millet verecektir; millete vekâleten de Meclis!” Çözümün, kanunla Cumhuriyet rejiminin kabulü ve ilanı oluşu, bugünden geriye, o zamanki koşullara ağırlık vermeden değerlendirilirse fazla bir önem Ulusun kararı 2 Hassasiyet Düğündeydi... Kafa kafaya verdiler, “deprem nedeniyle hassasiyet yaratır” gerekçesiyle Cumhuriyet Bayramı’nın yarısını kestiler... Acılı günde ayıp olmasın diye... Hassasiyetten... Ve koştular düğüne... İktidar “hassasiyet” nedeniyle Cumhuriyet törenlerini iptal ettiği akşam, üç düğüne birden gitti, saz heyeti yetişemez... Birinci düğün; Atakule salonlarındaydı... Medya koştu... Ama medyaya kapalıydı... Hassasiyet olmasın çünkü... İkinci düğün; birinci düğünün peşinden ATO salonunda... Yetişti bizim çocuklar peşlerinden... Hassasiyet önce varmıştı... Medyayı almadılar... Üçüncü düğün; ikinci düğünün arkasından Sheraton Oteli salonunda... Devleti yönetenler oradaydı... Hassasiyet de orada olduğu için, millet görsün istemediler... Kapılar medyaya kapatıldı... “Nikâhlar için gün alınmıştı, iptal etmek olmazdı” dedi hassasiyet... İyi ama... 88 yıl önceden gün alınmıştı... Asla bir eğlence olmayan, Cumhuriyetimizi halkın katıldığı törenlerle kutlamak, anmak, yaşamak niçin iptal edilebildi?.. ustafa Kemal’in gerçekçi çözümü Zaten 20. yüzyıl başlarken zamanın koşullarına göre siyasal ve ekonomik gücünü yitirmiş, yoksul halk yığınlarından oluşan “çok cemaatli devlet” görünümündeki yapıyı ayakta tutan bir siyasal ideoloji de yoktur. İmparatorluğun 19. yüzyıldan itibaren “kurtuluşunu” hedefleyen akımların örneğin Panislamizm, Pantürkizm türünden önerilerin hiçbir işe yaramayacağı açıkça anlaşılmıştı. Sonuç şu idi: Bu gibi köksüz fikir üretimine dayanan “heveslerin” peşinde “nefes tüketileceğine”, realist bir çözümün ne olabileceği “keşfedilmeli” idi. İşte, Mustafa Kemal’in, Cihan Savaşı yenilgisinden sonra dönüp geldiği İstanbul’da bu gerçekçi çözümü bulduğu ve öngördüğü anlaşılmaktadır. İmparatorluk sona ermiş, parçalanmış ve tümüyle yok edilmeye mahkum edilmiştir. Savaşın galipleri olan emperyal güçler, yüzyıllar boyunca rüyasını gördükleri “altın fırsatı” kullanma imkânını elde ederek bu topraklar üzerinde şöyle veya böyle Türk adıyla anılacak çok cemaatli bir devlet yapılanmasına müsaade etmeyeceklerdir. Buna daha 1916’da aralarında karar vermişler; savaş sonunda Sevr Muahedesi (antlaşması) adıyla bilinen belgeye bağlayarak M Bence iyi de oldu... Hassasiyetin engeline karşın, en anlamlı Cumhuriyet Bayramı kutlandı... Sokaklarda, caddelerde, meydanlarda, çarşılarda... Evlere bayraklar asıldı, çiçeğini alan anıtlara koştu, çocuklar küçük bayrakları ile annelerinin elinden tutup çıktılar... Ankara ayaktaydı... İzmir coştu... İstanbul’da on binler yürüdü... Tüm kentlerde eskisinden daha coşkuyla kutlandı Cumhuriyet... En güzel Cumhuriyet Bayramı’ydı bence... Çünkü sadece yüreğinde Mustafa Kemal ve Cumhuriyet sevgisi olanlar katılabildiler... Cumhuriyeti yıkmak isteyenler, onun ilkelerini tekmeleyenler iyi ki gelmediler... Sırf Cumhuriyetin koltuklarında oturdukları için oraya gelip duranlar yoktu... İkiyüzlülük gözükmedi... Sahtecilik sırıtmadı... Riyakârlık orada değildi... Güzel bir bayram oldu yani... Kutlu olsun... C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle