Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
30 EKİM 2011 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 Deprem sonrası Van ve Erciş’e yeterli sayıda çadır gönderildi de mi yağmalandı, yoksa Somali’den Libya’ya ellere dağıtmaktan mı elde avuçta kalmadı, bilemiyorum. Zaten Kızılay’ın kurduğu çadırlara da gülmek mi, yoksa ağlamak mı gerekir, onu da bilemiyorum: Kimi sağa yatmış, kimi sola. Doğru duranı da derme çatma, üstünden soğuğu, altından yağmuru geçiriyor… İrlanda’nın göndereceği ve elbette depremzedelerin tamamına nasip olmayacak “kış koşullarına dayanıklı çadırları” beklerken Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN umutla; ister istemez, “Bu devlet, bu halk, ne zaman yitirdi binlerce yıllık barınak belleği, çadır çatıp yurt kurma geleneğini?” diye düşünüyorum. Kızılay’ın yılda 12 bin ila 15 bin adet ürettiği çadırlara bakıyorum, ne yurt, ne otağ dehasından eser kalmış. Bedevi Arapların daha basit çadır tekniğine bile yaklaşamamış. En iyi bildiğimiz göçebeliğin barınak ustalığını unuturken, yerleşikliğin mimari kalıcılığını da edinmemişiz. Bu ülkede devletin tepesinden halkın tabanına, yerleşik kalıcılığa ilişkin en küçük bir zekâ gelişmiş, gelenek, görenek edinilmiş olsa… Görünen ve görünmeyen faylarla örülü bu deprem ülkesinde, 1999’dan beri toplanan deprem vergisi, gerçekten depreme hazırlık ve dayanıklılık için harcanırdı. Van’a İsrail’in gönderdiği yalıtımlı ve tam teçhizatlı prefabrik evlere bakıp, bizim Kızılay’ın yalıtımsız dört duvardan ibaret kutularına ağlamak, hele hele bu kutuları Mevlana Evleri diye anmaktan utanç duymak ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI ‘ G ’ N O K T A S I tanımlarda da barınak ya da korunak anlamına geldiğini bilirsiniz. Peki, öz be öz Türkçe bu sözcüğün nereden geldiğini, neye “yurt” denildiği için zamanla vatan, barınak ve korunak kavramlarına şemsiye açtığını, bilir misiniz? Türk ve Moğolların göçebe çadırıdır, yurt. Kırgızistan’dan Kazakistan’a Orta Asya halklarının yarıya yakınının günümüzde bile barınağı olan yurt, içinde yaşayanları step ikliminin kışın dondurucu soğuğundan, yazın kavurucu sıcaktan en etkin biçimde koruyan, çok kısa sürede sökülüp kurulabilen, ahşap iskeletli bir çadırdır. “Mobil mimari”nin atası bu çadırlar, birer ergonomi mühendisliği harikasıdır. Yörük Türkleri, Anadolu’ya getirdikleri geleneksel yurtlarını Osmanlı döneminde de kullandı. Zaten dünyaca ünlü Osmanlı Hümayun otağları da bu yurtların “haşmetli” repliklerinden ibaretti. vatan “Yurt” sözcüğününgibi demek olduğunu, çocuk yurdu, öğrenci yurdu Utanmak Zamanı gerekmezdi! Van, kent merkezinde 360 bin 810 kişinin yaşadığı ve yıkılan Erciş dahil 12 ilçesiyle birlikte toplam 1 milyon 50 bin nüfuslu bir ilimiz. Doğrusu ben bile Endonezya’dan Pakistan’a çadır kuran, Filistin’den Somali’ye yardım yağdıran, Libya’dan yurttaşlarını rekor zamanda tahliye edebilen ve Arap ülkelerinin hamiliğine soyunup “Emperyal Devlet” kılığına giren AKP iktidarının, felaketin büyüğüne değilse de küçüğüne hazırlıklı olduğunu sanıyordum! Dünyaya salınan afır tafır bir yana, hükümetin hiç olmazsa nüfusu 1 milyonu aşmayan bir ilin deprem sonrasını yönetmek ve yaralarını tek başına sarmakta zorlanacağına hiç ihtimal vermedim. Hatta iktidarın ilk gün yaptığı “dış yardıma gerek yok” açıklamasına dayanarak, ben de dış basına göğsümü gere gere, “Türkiye, Van’daki deprem felaketinin üstesinden tek başına gelecek güçtedir” falan dedim. Ne kadar budalaymışım… Meğer 15 milyonluk İstanbul depremine hazırlanmayan bir devlet zihniyeti, elbette 1 milyonluk Van depremine bile hazır olamazmış. Meğer İstanbul’da deprem sonrası sığınılacak meydan, çadır kurulacak boş alan bırakmayan bir yönetim zihniyeti, Van’daki gibi boş alan olsa da ne yeterli sayıda ne de kalitede çadır üretip dağıtabilirmiş. Zaten Mevlana Evleri de haceti bayıra salıp yıkanmak ihtiyacı duymayacak afetzedeler için yapılırmış. Bu deprem salt Van ilimizi değil, 11 ülkeye el açan iktidarın “emperyal devlet” tafrasını da yıktı. “AKP’nin kararı doğrudu r: Yitirilmiş Cumhuriyetin bayramı olmaz.” ANONİM BİLGE Kardeşlik Cumhuriyeti M aliye Bakanı Mehmet Şimşek, “deprem vergisi”nin duble yol, eğitim ve sağlık hizmetlerine harcandığını açıkladı. Basın, açıklamayı “vergilerin amaç dışı kullanıldığına” ilişkin itiraf diye yorumlayıp Bakan Şimşek’i diline doladı. Oysa 16 Ekim 2005’te, yine AKP’li Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, aynı gerçeği: “Milleti aldatmanın âlemi yok. Almışız deprem vergisi diye. Yıllardır devam ediyor. Ne deprem vergisi? Resmen bütçe ihtiyacı için toplanan vergilerdir bunlar” sözleriyle açıklamıştı. 1999’dan günümüze 28.4 milyar tutarında bir fon oluşturması gereken “deprem vergisi” eğitime harcansaydı, hiç olmazsa yurttaşlık bilincinde Japonya olur, millet çadır için birbirinin gözünü oymaz, yardım kamyonları yağmalanmazdı. Kamu sağlığına harcansaydı, herhalde devlet hastanelerinde ne sağlık çalışanları böyle sömürülür ne de hastalar bunca sürünürdü. Duble yollar da bu kadar para etmeyeceğine göre… Bence doğru itiraf, Unakıtan’ınki: Deprem vergisi bütçe açığına yama, seçim yatırımlarına mama. İki ekran kadınının Van depremine ilişkin ırkçı söylemlerini eleştirdiğim “Takke Düşüp Kel Görününce…” başlıklı çarşamba günkü yazım çok sayıda olumlu tepki aldı. Biriki okurum da karşıt yönde görüş bildirdiler; üzüldüm, ama üzerlerinde durmuyorum. Eskişehir’den yazan bir okurumun yazısı ise yüreğimi ısıttı, sizlerle paylaşmak istedim. Sayın Güner Ener 1935 doğumlu, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü mezunu bir sanatçı. Çerkez bir baba ile Karamağaralılar kolundan Yörük bir annenin kızı. Bakın, neler yazıyor? “Bugün yazınızı okurken insanlığımdan utandım, o iki hanımın düzeyi ve olmayan insanlığı nedeniyle. Çok yazık ki varlar, sayıları şükür ki pek fazla değil. Yazınızı kesip arşivime yerleştirdim. Babam asker olduğu için on beş yaşıma kadar Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yaşadım. Annemin beni beklemeye başladığı, doğum için Samsun’a annesinin yanına gidip birkaç ay sonra döndüğü ve benim üç yaşıma kadar yaşayıp dünyayı tanımaya çalıştığım yer Ağrı Dağı’nın eteklerinde yoksul bir köy olan Sürbehan’dır. Anılarımda çok siliktir, ama anlatılanlardan, fotoğraflardaki görüntülerden kişiler, olaylar beynimde yer etmiştir. Daha sonraki yıllarda annemin yakın dostları bana ‘Kürt kızı’ diye takılırlar, bunu sevecenlikle yaparlar, ben de çok hoşlanırdım. Sürbehan’dan sonra Görele, Ordu, Çankırı, Gelibolu’nun bir köyü olan Demirtepe, Kavak ve Ankara. 16 yaşıma kadar ülkemizin her bölgesinden gelen askerlerle ayrım yapmadan içli dışlı yaşadım. Beni çok sevdiler, el üstünde tuttular. Bu nedenle bir ağabeyim yok diye hiç hayıflanmadım. Birlikte yemek yedik, mektuplarını yazdım, beştaş oynadık, yan yana dörtnala at koşturduk. Birbirimizin farklılıklarını hiç yadırgamadık. Onlardan her bölgenin türkülerini, masallarını, küfürlerini öğrendim. Yıllarca sonra bir gün Eyüboğlu’nun ünlü pazartesi toplantılarından birinde Ruhi Su, ‘Bu kadar türküyü nasıl, nerede öğrendin?’ diye sorduğunda yanıtım, ‘Askerlerden’ olmuştu. Türkiye’nin yedi bölgesinden gelen ağabeylerimin, o sevecen genç insanların hepsini çok sevdim. Hepimiz bir yerlerden geldik, birbirimizle karıştık. Bizim zenginliğimiz, renkliliğimiz, farklılığımız, benzersiz oluşumuz işte bu güzel karışım nedeniyledir. Türk olmanın ayrıcalığı, şansı, hoşluğu bundandır. 1960’larda İngiltere’de öğrenciyken 13 kişilik sınıfımızda benden başka Doğulu yoktu. Bana ‘ayrımcılık’, ‘ırkçılık’ gibi şeyler sorduklarında diklenir, yüzyıllar boyunca 72 milletle karışmış olduğumuzu, bunun bize zenginlik kazandırdığını, böyle saçmalıklarla uğraşmadığımızı anlatırdım. Evet, böylesine hoş, yalın bir benzersizliği yok saymak, bize bahşettiklerini fark etmemek, durumumuzun tadını çıkarmak yerine abuk sabuk saplantılara teslim olmak akıllı işi değildir bence.” Sayın Güner Ener’e duyarlılığı ve insanın içini ısıtan bu güzel satırları için teşekkür ediyorum. Bu güzelim coğrafyamızın insanları olarak “benzersizliğimizin” farkında olalım, derim. Yeri gelmişken kendi yaşamımdan da bir örnek vereyim. Toplam 30 yıl Almanya’da yaşadım, 51 ülke gezdim. Binlerce insan tanıdım. Hiçbirinin yaşantısına özenmedim, imrenmedim. “Ben de onlar gibi olayım” düşüncesi aklımın ucundan bile geçmedi. Dünyanın neresine gideyim, neresinde olayım, hep kozmopolit/karışık, renkli, çokkültürlü bir ülkeden geliyor olmamın keyfini sürdüm. Bu ülkenin insanı olmak gerçekten bir ayrıcalıktır. Dilerim çok geç olmadan Türk’ü ile, Kürt’ü ile aklımızı başımıza devşirmeyi başarır, el ele, omuz omuza, gönül gönüle verip imrenilecek, kıskanılacak bir ülke olmanın koşullarını yaratırız. Cumhuriyetimizin 88. yaşını kutluyoruz. Türkiye Cumhuriyeti bugün “demokratik, laik bir sosyal hukuk devleti”dir. Bu, hiç kuşku yok ki önemli bir kazanımdır. Dilerim 100. yaşında bu kazanımlara, hiçbir metinde yer almayacak da olsa “kardeşlik” de eklenir. Türkiye’den söz ederken onun bir “kardeşlik cumhuriyeti” olduğunu bilmenin keyfini çıkartırız. Cumhuriyetimize daha nice yaşlar dileğiyle… kamilmasaraci@gmail.com Van’daki ‘Taş’ Mektep seçenekleri öğretmeyen tüm mühendislik ve mimarlık okullarımıza; betonarmeye sevdalanan eski Bayındırlık ve İskân, yeni Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Ankara’daki bakanlık binası ile tüm il müdürlüklerine; TOKİ’nin tüm merkez ve taşra teşkilatı bürolarının duvarlarına büyütülerek asılmalı. İster kamuya ait, isterse özel olsun, yeni binaların yöresel yapı malzemeleri ve inşaat teknikleriyle yapılması yerine, tüm yurtta ille de betonarme kullanılmasını savunansağlayan hatta bunu “gelişme göstergesi” kabul eden kurum ve kişilere de tüm ulustan artık özür dilemeleri ve inatlarından vazgeçmeleri için Çevre ve Şehircilik Bakanı tarafından “ders alalım” içerikli bir üst yazı ekinde gönderilmeli… Çünkü betonarme taşıyıcı sistemle, malzemesi eksik, çalınmış ve tekniği hatalı olsa bile “ayakta duran”, dahası “kullanılabilen” bina yapılabilir… ancak ister taş, ister kerpiç ya da ahşap olsun, tarihten gelen birikim ve deneyimlerle depreme kafa tutan yöresel ve geleneksel yapı sistemlerinde bir eksiklik ya da yanlışlık yapılırsa, bina daha bitmeden, inşa halindeyken eğiSağda Taş Mektep, solda lir, yamulur, yıkılır, ‘betonarme’si!.. ayakta duramaz. Van’ımıza geçmiş olsun; yaBu nedenle betonarme taşışamlarını yitirenlerimiz nur için yıcı sistemi mühendislikle hiç ilde yatsın; yakınlarının ve her gisi olmayan, dahası usta bile kesin başı sağ olsun; yarala sayılmayacak insanlar uygulananlar tez elden şifa bulsunlar; yabilir; “kalıpdemirçimentolu bağımsız ve onurlu cumhuriyeharç”la en cahil insanın elinden timizin, laik, demokratik, sosyal bile binalar yükselebilir; eksik hukuk devletimizin 88’inci yaşı malzemeli ve yanlış teknikle kutlu olsun... yapıldıkları ise ancak depremde anlaşılır; hatta kimi zaman umhuriyetin okulu Milliyet’in 27 Ekim’deki “Taş depremi bile beklemeden... Betonarme uygulamanın güMektep Ayakta” başlıklı resimvenceli olabilmesindeki olmazli haberini görmüş olmalısınız. Okumayanlar için özetleyelim: sa olmaz şart ise “doğru mü“Depremde en büyük hasarın hendislik projesi” ve temelden yaşandığı Gedikbulak köyün çatıya “aralıksız uzman denetide, ‘güler misin ağlar mısın’ mi”dir. Bunun sağlanamadığı misali bir manzara var. Köyün koşullarda betonarmeyi yeğle1952’de, taştan yapılan eski mek, mezar inşa etmek deokul binası depremi çatlaklarla mektir. Gedikbulak’ta, ayaktaki Taş atlattı… 1988’de yapılan betonarme okul ise yerle bir oldu.” Mektep, cumhuriyetin işte bunİki okul binasının aynı arsadaki ları gözettiği dönemin son miyan yana halini Murat Öz marlık örneklerinden biri… Betürk’ün havadan çektiği fotoğ tonarme okul enkazı ise cumraflarla gösteren habere şu yo huriyetin mimari duyarlılığınrum da eklenmişti: “Böylece dan vazgeçmenin ürünü. 1999 depreminde de yerel depremde asıl darbeyi inşaatlardaki malzeme hırsızlığının vur yöntemle yapılmış köy evlerinduğu bir kez daha kanıtlandı.” de kimse yaşamını yitirmezken Bence bu haberin kupürü, betonarme apartmanların ağır başta inşaat mühendisliği ol tabliyeleri altında ezildik. Hiç demak üzere yeni yapı tasarı ğilse şu yarım asırlık “Taş Mekmında betonarmeden başka tep”ten artık ders alalım... Cumhuriyetimizin 88’inci yıldönümünü deprem dramının burukluğu içinde kutluyoruz. Yine cumhuriyetimizin, tarihsel temelindeki “Anadolu birlikteliği”mizi adeta yeniden kanıtlayan “ulusal deprem dayanışmamız” ise gözlerimizi “gururlu bir burukluk”la nemlendiriyor. Bizi bölmek, parçalamak, sözde “etnik temelli” ayrışmalara sürüklemek isteyenlere, onları körükleyerek destekleyen sömürgeci batıya ve yerli uzantılarına karşı, Van’a akan yardımların her bir kuruşu, bin yıllardan gelen yurtsever beraberliğimizin paha biçilmez kanıtıdır. Kültürlerin mozaiğini değil, ayrışması olanaksız “alaşım”ını yaratan, zengininden yoksuluna hepimizi Vanlıların yaralarını sarma yarışına sokan ortak duyguların, sorumluluğun, sahiplenmenin, hüznün, sevginin ve sevdanın ortak mayası ve güvencesi de cumhuriyetimizdir. HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com BULMACA KADIKÖY İFLAS DAİRESİ MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN SIRA CETVELİ İLANI Dosya No: 201070 İflas Müflisin Adı, Soyadı: GÜLGÜN CANLI Müflis masasına yapılan alacak ve istihkak iddialarının tahkik ve tetkik işlemi bitmiş, İİK’nin 206. ve 207. maddeleri gereğince düzenlenen alacaklılar sıra cetveli incelenmek üzere Daireye bırakılmıştır. Sıraya ait şikâyetin ilan tarihinden itibaren 7 gün içinde İcra Mahkemesi’ne, alacağın esasına ve miktarına ilişkin itirazların ise ilan tarihinden 15 gün içinde Asliye Ticaret Mahkemesi’ne İİK’nin 235. maddesine göre yapılması gerekir.Alacağı kısmen veya tamamen reddedilen alacaklıların 2. alacaklılar toplantısına katılabilmeleri için kayıt kabul davası açtıkları Asliye Ticaret Mahkemesi’nden toplantıya katılma kararını dosyaya ibraz etmeleri gerekmektedir. İİK’nin 232. 234. ve 235. Maddeleri gereğince tebliğ ve ilan olunur. 24.10.2011 (Basın: 67123) SEDAT YAŞAYAN KADIKÖY İFLAS DAİRESİ MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN SIRA CETVELİ İLANI Dosya No: 201067 İflas Müflisin Adı, Soyadı: YILMAZ DÖŞEME GEMİ YAT DONANIM SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ. Müflis masasına yapılan 1 ila 15 kayıt sıra numarasındaki alacak ve istihkak iddialarının tahkik ve tetkik işlemi bitmiş, İİK’nin 206. ve 207. maddeleri gereğince düzenlenen alacaklılar sıra cetveli incelenmek üzere Daireye bırakılmıştır. Sıraya ait şikâyetin ilan tarihinden itibaren 7 gün içinde İcra Mahkemesi’ne, alacağın esasına ve miktarına ilişkin itirazların ise ilan tarihinden 15 gün içinde Asliye Ticaret Mahkemesi ne İİK’nin 235. maddesine göre yapılması gerekir. Alacağı kısmen veya tamamen reddedilen alacaklıların 2. alacaklılar toplantısına katılabilmeleri için kayıt kabul davası açtıkları Asliye Ticaret Mahkemesi’nden toplantıya katılma kararını dosyaya ibraz etmeleri gerekmektedir. İİK’nin 232. 234. ve 235. Maddeleri gereğince tebliğ ve ilan olunur. 24.10.2011 (Basın: 67122) C KADIKÖY İFLAS DAİRESİ MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN İFLASA İLİŞKİN İLAN DOSYA NO: 201126 İFLAS Müflisin Adı, Soyadı: ÜÇ YILDIZ SİLAH SANAYİ VE TİCARET LTD. ŞTİ. Ve Adresi: Bostancı Caddesi Yol Sok No:14/A Ümraniye/İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu’nun 498002 sicil sayısında kayıtlı yukarıda unvanı ve adresi yazısı şirketin Kadıköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2011254 esas sayılı dosyasından 25.10.2011 günü saat 16.50’den itibaren iflasına karar verilmiştir. İİK 166. Maddesi gereğince keyfiyet tebliğ ve ilan olunur. 26.10.2011 (Basın: 67125) KADIKÖY İFLAS DAİRESİ MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN SIRA CETVELİ İLANİ Dosya No: 201075 İflas Müflisin Adı, Soyadı: SK OTOMOTİV LTD. ŞTİ. Müflis masasına yapılan alacak ve istihkak iddialarının tahkik ve tetkik işlemi bitmiş, İİK’nin 206. ve 207. maddeleri gereğince düzenlenen alacaklılar sıra cetveli incelenmek üzere Daireye bırakılmıştır. Sıraya ait şikâyetin ilan tarihinden itibaren 7 gün içinde İcra Mahkemesine, alacağın esasına ve miktarına ilişkin itirazların ise ilan tarihinden 15 gün içinde Asliye Ticaret Mahkemesi’ne İİK’nin 235. maddesine göre yapılması gerekir.Alacağı kısmen veya tamamen reddedilen alacaklıların 2. alacaklılar toplantısına katılabilmeleri için kayıt kabul davası açtıkları Asliye Ticaret Mahkemesi’nden toplantıya katılma kararını dosyaya ibraz etmeleri gerekmektedir.İİK’nin 232. 234. ve 235. Maddeleri gereğince tebliğ ve ilan olunur. 25/10/2011 (Basın: 67126) 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Biber, patlıcan 1 gibi sebzeleri ateşte közlemek. 2/ İn 2 sanın kendine karşı 3 duyduğu saygı... 4 Özensiz, gelişigüzel yapılmış. 3/ Bir 5 kimseyi kötüleme, 6 yerme... Raf. 4/ Öz7 bekistan’ın plaka imi... Animist din 8 lerde doğaüstü güç 9 lere verilen ad. 5/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Ormanlara büyük zarar veren bir böcek... Acı, 1 M İ D İ L L İ Ö üzüntü. 6/ Halk dilinde 2 İ D İ L EM İ R “heykel, abide” anlamın 3 D İ N A V A R E da kullanılan sözcük... 4 İ L U Z AM N Kenar süsü. 7/ Tahtalara 5 L A Z N E F delik ya da oyuk açmaya 6 L E V A N T A Ç yarayan marangoz aracı... A S İ Bir renk. 8/ İzmir’in Sel 7 İ M A M E İ R F A S I L çuk ilçesindeki ünlü antik 8 9Ö R E N Ç İ L E kent... Lokantalarda garson yamağı. 9/ Birine arsızca karşılık vermek. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Türk halk müziğinde kullanılan dokuz telli bir saz... Çift direkli ve yelkenli bir tekne. 2/ Avcının av beklemek için taş yığınlarından yaptığı pusu... Kabadayı. 3/ Müslüman ülkelerde oturan Yunan asıllı kimse... Put. 4/ Türkiye’nin plaka imi... Kimi eklemlerde kemik arasında bulunan kıkırdaksı levha. 5/ Tantal elementinin simgesi... Yemek. 6/ Düzenli olarak ekim yapılan arazi... Kripton elementinin simgesi. 7/ Ceylan... Bir iskambil oyunu. 8/ Oyunda cezalı çocuk... Mantık. 9/ Elma, armut, kayısı gibi meyvelerin kurutulmuşu... Rus köylüsü. C MY B C MY B