23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 EKİM 2011 PAZAR KÜLTÜR CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr 19 Murat Tabanlıoğlu müzeye dönüşecek Antrepo 5’le birlikte ‘şimdi yeniden düşünmek lazım’ diyor Galataport sil baştan... CEREN ÇIPLAK Ulaş Oral ‘Röntgenler, Panayırlar ve Cenaze Marşları’ (Ellipsis) İstanbul Modern’e komşu Antrepo 5’in çağdaş bir resim heykel müzesine dönüşeceğini duyurmamızın ardından çok tartışılan Galataport Projesi de yeniden gündeme geldi. Antrepo binalarının da yer aldığı geniş bir alanı kapsayan Galataport Projesi’nde müzenin akıbeti, müzenin varlığının projeye nasıl etki edeceği akla gelen ilk sorulardan. Müzeyle gündeme gelen bu soruları Galataport Projesi’nin mimarı Murat Tabanlıoğlu’na yönelttik. Galataport Projesi ne zaman başlayacak? Süreç AKM gibi işliyor... Hükümetin kararını bekliyoruz. İstanbul Modern’e komşu antrepolardan biri müze oluyor? Bu durum projeyi nasıl etkiler? İstanbul Modern master planın bir parçasıydı, şimdi ikinci bir müze Bölgenin artık iki ana ağırlık noktasının müzeler olduğunu vurgulayan Galataport projesinin mimarı Tabanlıoğlu, projede sanatticaret dengesinin iyi kurulması gerektiğini söylüyor ve “Önce master plan gündeme gelmeli, ondan sonra bu karar verilmeliydi. Bu tutum ileride altyapısal yanlışlıklara yol açabilir” diyor. daha geliyor. Müze olmasına karşı değilim ama önce master plan yeniden gündeme gelmeli sonra bu karar verilmeliydi. Bu tutum ileride altyapısal yanlışlıklara yol açabilir. Galataport hayata geçirildiğinde Antrepo 5 müze olarak kalacak mı? Proje devam edecekse Antrepo 5 tabii ki müze olarak kalabilir ancak binayı müstakil düşünmek doğru değil. İki bina komşu olacak, peki üçüncü bina, dördüncü bina ne olacak? Bunların hepsi beraber düşünülmeli. İstanbul Modern’in bulunduğu alanda meydanın bir kısmı otopark olarak kullanılıyor, projede meydanın sergiler vs. için kullanılmasını, otoparkın da yerin altında olmasını planlamıştık. Şimdi hepsinin yeniden düşünülmesi gerek. Galataport Projesi’nin 10 yıllık mazisi var. Sizce uygulanma ihtimali kaldı mı? Bilemiyorum. İstanbul Modern’in anlaşması sürüyor. Yeni müzeyle de yeni bir hareket alanı oluşacak. Antrepoları kapsayan bölümün tekrar gündeme getirilerek planlanması lazım, yoksa kullanım açısından problemler çıkabilir. Bu tarihi bölge, müzeler ve sanat galerileriyle de “sanatsal” bir kimlik edindi. Peki Galataport’un temasında sanat ne kadar baskın olacak? Bölgenin iki ana ağırlık noktası artık iki müze. Ne takviye etmek lazım, onu düşünmek gerek. Burası tamamen devletin yaptığı bir yer olsaydı fizibilite çalışmaları farklı olurdu ama devlet özelleştirip para kazanmayı bekliyorsa sanat ticaret dengesi iyi kurulmalı. Ulaş Oral cüzdanında birkaç hüviyet taşıyor. Şair, radyocu, akademisyen, şimdi de U2’nun “Boy” ve “War” albümlerini çağrıştıran kapağıyla ilk solo albümü “RPCM (Röntgenler, Panayırlar ve Cenaze Marşları)” ile müzisyen. Kısa adıyla “RPCM”nin kolaylıkla tarif edilebilecek bir tarzı yok. Dokuz orijinal besteli albümde üç kısacalar var; adı bu yüzden Röntgenler, Panayırlar ve Cenaze Marşları. Röntgenler, kırılgan bir karakterin kişisel hesaplaşmalarla dolu iç dünyasını anlatıyor. Panayırlar, eğlenceli ve dans duygusunun egemen olduğu; Cenaze Marşları ise terk edişlerle dolu, temposuz, karanlık aşk şarkılarından oluşuyor. Önce Hipnoz’da gitarcı ve besteci, Madison’da solist olan Oral’ın ilk albümü bu iki topluluğun bitmesiyle başlıyor, ama bazı dostluklar kadroya yansıyor. Davulda Görkem Çakır, gitarda Burak Yılmaz, basta Mert Ertunç, geri vokallerde Adnan Yiğit ve Aslı Şahan, synthe’lerde kendisi yer alıyor. Synthepop ile rock’ı buluşturan Depeche Mode etkili “100” ve “Dantes”, erken dönem U2 gibi tınlayan “Etkisiz Eleman” etkileyici şarkılar. Albüm Oral’ın yazma merakının uzantısı gibi. Hikâye yazmakla beste yapmak arasındaki çizgi çok ince. Kendini özgür kılmak için anlatmayı seçen şehir şairi. Kolay anlaşılabilir değil. Bu pencereden bakınca özgün; ancak sözüyle müziği arasında bir açı söz konusu. muratbeser@muratbeser.com Björk “Biophilia” (One Little Indian) CUMHURBAŞKANLIĞI KÜLTÜR VE SANAT BÜYÜK ÖDÜLLERİ Pulitzer’i anarken… Pulitzer deyince, çoğumuzun aklına, ABD’de her yıl mayıs ayında gazetecilik, edebiyat ve müzik dallarında verilen Pulitzer Ödülleri gelir. Gazeteci ve yayıncı Joseph Pulitzer’in Columbia Üniversitesi’ne yaptığı bağışlarla oluşturulmuştur Pulitzer Ödülleri. Siyasal yolsuzlukları ortaya çıkarmaya ve araştırmacı gazeteciliğe dayalı bir yaklaşımla sansasyonu birleştirdiği gazetelerini büyük tirajlara ulaştıran Pulitzer, 1909’da, ABD’nin Fransız Panama Kanalı Kumpanyası’na yaptığı 40 milyon dolarlık yasadışı ödemeyi World gazetesinde gözler önüne sermişti. Bunun üzerine, Başkan Theodore Roosevelt ve işadamı J. P. Morgan’a iftira atmakla suçlanmış, ancak mahkeme suçlamayı reddetmişti. Pulitzer, dün, 100. ölüm yılı dolayısıyla dünyanın pek çok gazetecilik okulunda anıldı. Gazeteciliğe birçok yenilik de getiren Pulitzer’i, biz de biriki sözüyle analım dedik. Basında her zaman açıklığı savunan Pulitzer, “Tek bir suç, tek bir hile, tek bir dolandırıcılık yoktur ki, gizlilikten beslenmesin” demiş. Ama bir sözü daha var: “Ahlak ilkelerini bile bile çiğneyen, yalnızca kendi çıkarını gözeten, halk avcısı, fırsat düşkünü bir basın, önünde sonunda, kendisi kadar alçak bir halk yaratır.” Pulitzer 1911’de öldüğünde henüz televizyon yoktu… Doğan Hızlan Sanat tarihi alanında ödül Semavi Eyice’ye ANKARA (Cumhuriyet) Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’nin bu yılki sahipleri sanat tarihi dalında Prof. Dr. Semavi Eyice, edebiyat dalında Sezai Karakoç, eleştiri alanında Doğan Hızlan ve geleneksel sanatlar dalında Hasan Çelebi oldu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, her yıl kültür ve sanatın farklı dallarında verilmesi talimatı verdiği ödüllerin değerlendirme kurulunda Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen, Genel Sekreter Yardımcısı Emin Kuz, Cumhurbaşkanlığı Basın Başdanışmanı Ahmet Sever, Başdanışman Zeynep Damla Gürel, Danışman Yusuf Müftüoğlu, halkbilimci Prof. Dr. Öcal Oğuz ve sanatçı Bayram Bilge Tokel yer aldı. Semavi Eyice Yaşadığımız çağın en yaratıcı müzisyenlerinden birisi Björk; daima yenilik peşinde oldu, sınırları zorladı, deneysellikten hiç vazgeçmedi. 8. stüdyo albümü “Biophilia”, doğa, müzik ve teknoloji arasında kurulan ilişkinin geldiği en son noktayı ortaya koyan çok farklı bir görselişitsel çalışma. Albümdeki 10 yeni parça iPad üzerinde kaydedilmiş. Ses teknisyenleri ve görsel tasarımcılarla bir ekip oluşturan Björk, yeni aletler tasarlamış ve bir yandan da her şarkı için özel App geliştirmiş. “Biophilia” hem geleneksel albüm formatında hem de App albümü olarak yayımlandı. Albümü iPad üzerinde deneyimlemek isterseniz, bambaşka bir dünyaya götürüyor sizi. Her şarkı için evrenden ve insan hayatından bir tema belirlemiş Björk. Örneğin “Hollow”da tek hücreli varlıklardan insana doğru giden evrim ve DNA’nın gelişimi; “Mutual Core”da yer, kabuğundaki tabakaların duygularla ilişkisi; “Virus”ta kendi kendini yok eden ve tedavisi olmayan ilişkilerden söz ediyor. Akustik ile elektroniği içi içe geçiren, herhangi bir tür içinde tanımlaması zor, karışık bir sound söz konusu. Müzik üretme, dinleme ve müziği dinleyiciye sunma yöntemlerinde çarpıcı bir devrim yaratıyor “Biophilia”. Müziğe eşlik edecek görseller sunmuyor, müziğin resmini çekiyor. www.zulalkalkandelen.com C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle