18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 OCAK 2011 SALI CUMHURİYET DİZİ SAYFA 9 Torumtay: Direktifte imzalar yoktu “R ahmetli Cumhurbaşkanı’nın sık sık yabancı ülke liderleriyle yaptığı telefon konuşmaları veyahut da şahsi temaslardan sonra yeni davranışlar içine giriliyordu. Zaman zaman televizyonda veya radyolarda medyaya yeni görüşler açıklanıyor; bazen Irak’a karşı sert beyanlar veriliyordu. Bu şekilde kesin bir siyasi karar verilemedi. Siyasi direktif çıktığı vakit hükümetten, 4 ay geçmişti, ancak gelen siyasi direktifin de imzaları yoktu.” Soru: “Yani imzalar yoktu?” “Bütün bakanların isimleri vardı, bomboştu; Cumhurbaşkanı’nın ismi dahil. Sonradan öğrendiğime göre birçok kararlar bu şekilde çıkarılıyormuş, önceden bakanlar imzalıyorlarmış veyahut da daha sonradan imzalıyorlarmış. Bu tabii bir günlük kararname değildi, memleketin kaderi ile ilgili ve bütün Bakanlar Kurulu’nun toplanarak, görüşerek, tabii Genelkurmay Başkanı’nın da bulunduğu bir toplantıda, işin askeri yönü ağırlık taşıyor, görüşüldükten sonra hükümetçe karar altına alınması, Meclis’in onaylaması, ondan sonra yazılı olarak gelmesi gereken bir işlemdi. Bunlar yapılamadı; çünkü 1 Aralık Cumartesi günü öğleden sonra bunun yazılmasına başlandı ve pazar günü, ertesi gün öğleye doğru bu karar bana geldi. Hafta sonu nedeniyle Cumhurbaşkanı Abant’a gitmişti, Başbakan Niğde’ye. Bakanların da bir kısmı İstanbul’da, bir kısmı Ankara’da veya Ankara dışındaydılar. Bakanlar Kurulu zaten toplanamazdı, toplanmadı da. Dolayısıyla böyle bir görüşme yapılmadan, müzakere yapılmadan bu direktif imzalanmamış olarak, sadece Başbakanlık Müsteşarı’nın imzası ile önüme geldi. Bazı yönleriyle kabul edilebilir gibi değildi. Tabii, işin o kısmı burada söylenecek değil, hâlâ gizliliğini muhafaza eden bir belgedir. Ama o belgenin imzasız geldiği, bütün ilgililerce bilinmektedir. Bu beni karara götüren son durum olmuştur.” HAYAL ve GERÇEK KÜRŞAT BAŞAR Suçları Neydi? ‘Türk Beşleri’ olarak adlandırılan ünlü bestecilerimizle ilgili tartışmayı sanıyorum bir televizyon programında söyledikleriyle Özdemir Erdoğan başlattı. Erdoğan, genellikle herkesin beklemediği şeyler söylemeyi sever. Kendi düşüncelerini bazen kimsenin hoşuna gitmeyecek de olsa biraz muzır bir ifadeyle dile getirmekten keyif alır. Özdemir Erdoğan’ın, ‘Türk Beşleri’nin aslında pek de bir şey yapmadığını söylediği bir programın ardından Fatih Altaylı ve Murat Bardakçı da benzer görüşleri dile getirdiler. Pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da aslında müzikle çok fazla ilgisi olmayan insanlar da tartışmaya dahil oldu ve durup dururken Türk Beşleri olarak adlandırılan klasik bestecilerimiz de önüne gelene saldırma modasından nasibini aldı. Özellikle Türk Beşleri yerine “Türk Leşleri” gibi garip bir ifade üzerine de bazı sanatçılar bu konuşmaları yapanları protesto etti. Dönemin İkinci Ordu Komutanı, savaşa katılmanın kazandıracağı hiçbir şey olmadığını vurguladı 3. tanık Orgeneral Yavuz orumtay’dan sonra, o güne kadar tam yedi yıl hiçbir yerde ve hiçbir medya kuruluşunda konuşmayan, ancak Körfez Savaşı’nda Kuzey Irak’a gönderilecek Silahlı Kuvvetler’in komutanlığını yapması kararlaştırılan, İkinci Ordu Komutanı Orgeneral Kemal Yavuz’un tanıklığı başladı. Öyle bir tanık ki, Özal’ın Kuzey Irak’a girip MusulKerkük’ü aldıktan sonra ta Basra Körfezi’ne kadar uzanmayı düşlediği serüvenle ilgili bir numaralı bilgi sahibi. Emekli Orgeneral Yavuz, “Ben daha çok o gün Sayın Komutanımın (Torumtay’ın) anlattığı olayın ordu bazındaki yönünü müsaade ederseniz anlatayım” dedikten sonra açıklamalara başladı: “Aslında bugünkü, şu an içinde bulunduğumuz durum, bundan 7 sene önce yapılan bizim değil Amerika’nın veya Amerika ile birlikte yapılan harekâtın sonuç almadığının bir açık delilidir. 7 sene önce yapılmış olan hataların, siyasi, askeri hataların sonunda bugün tekrar aynı noktaya gelinmiştir. Bunu Amerikalılar da Abramowich de gayet açık olarak söylediler. Olaya bizim müdahalemiz çok değişik bir renk katmazdı; ama Sayın Komutanın belirttiği gibi çok ciddi problem yaratırdı. Ben bunu açıklayıcı tarzda Sayın Cumhurbaşkanımızla, rahmetli Cumhurbaşkanımızla bir konuşmamı burada anlatmak isterim sizlere. Başlangıçta da bu benimle ilgili bir konuşma olduğu için özür dilerim. Şimdi, nisan başıydı. Nisan başında, biliyorsunuz Saddam’ın kuzeye doğru yaptığı askeri harekât yüzünden o bölgedeki insanlar yoğun halde bizim bölgemize doğru hareket ettiler. Bunu üçbeş gün öncesinden biz tespit ettik, ilgili yerlere bildirdik, mutlaka hükümete de bildirilmiştir. O dönem içerisinde bunların hudutlarımızdan içeri alınıp alınmaması meselesi bahis konusuydu. Bu konuda gerek askeri, gerek sivil unsurlar arasında bazı görüşmeler oldu. Bana intikal eden bilgilere göre o dönemde de askerler, bu mültecilerin hudut içerisine alınmasının çok ciddi sorunlar yaratacağını ve o dönemde çok büyük ölçüde gerilemiş olan PKK tehdidinin gelişmesine sebep olacağını belirterek hududun dışında tutulması, hudutta tutulması gerektiği konusunda ısrarlıydılar. Ama tabii o ayrı bir konudur, anlatılmasında da, kamuoyunun doğru olarak bilmesinde de yarar vardır, ama şu andaki konumuzun dışındadır o konu. Yetkisiz bazı müdahalelerle o zaman hükümetin vermiş olduğu kararlar değişti ve bunların hudut içerisine alınmasına karar verildi. Hatta o dönemde başlangıçta bir bayram arifesiydi. Genelkurmay Başkanlığımızdan bize gelen emirde ‘Bu işi mülki makamlar yürütecektir’ ifadesi vardı. Biz de başlangıçta bu işin mülki makamlar tarafından yürütülmesini bekledik. Ama bildiğiniz şekilde olay beklenenden çok daha büyük bir olay oldu. Kaymakamlarımızın tartaklanmasına, dövülmesine kadar varan bir durum hasıl olunca, Silahlı Kuvvetler ister istemez işin içine girdi ve mültecileri misafir etmeye çalıştılar.” T Aslında Türk Beşleri denilen Adnan Saygun, Cemal Reşit Rey, Necil Kazım Akses, Hasan Ferit Alnar uluslararası başarılara imza atmış, ödüller almış besteciler. Türk geleneksel müziğini, bu toprağın seslerini, çoksesli müzikle birleştirme konusunda çalışmalar yapmış insanlar. Eserlerinin kimisini beğenebilirsiniz kimisini beğenmeyebilirsiniz ama sonuç olarak dönemin birçok bestecisi gibi onlar da farklı seslerin arayışlarına yönelirken kendi doğup büyüdükleri yerlerin sesini uluslararası müzik dünyasına taşımaya çalışmışlardı. Ulvi Cemal Erkin’in Piyano Konçertosu ve Köçekçe’si, Saygun’un Yunus Emre Oratoryosu, Atatürk’ün siparişiyle yazdığı ilk Türk operası sayılan Öz Soy operası, Ferit Alnar’ın, Kanun Konçertosu ve Çello Konçertosu, Akses’in Bir Divandan Gazel, Ankara Kalesi, Minyatürler gibi eserleri hem kendilerinden sonraki bestecilere bir bakış açısı getirmek hem uluslararası alanda Türk geleneksel temalarını tanıtmak açısından çok önemli ve değerli girişimlerdi. Cemal Reşit Rey’in, klasik müziği, geniş kitlelere sevdirebilecek operetleri, Lüküs Hayat gibi bugün bile hâlâ kapalı gişe oynanan eserleri bu ağır eleştiriyi hak ediyor mu gerçekten? Sözünü ettiğimiz bu besteciler, yokluk dönemlerinde yetişmiş, Paris, Viyana, Prag, Varşova gibi kentlerde dünyaca ünlü bestecilerle çalışmış, eserleriyle ödüller, unvanlar almış değerli bestecilerdi. Besteleriyle ilgili eleştirilerde dönemin müziğini, dönemin ruhunu ve arayışlarını da göz önünde bulundurmak, dönemin bestecilerinin neler yaptığına da bakmak gerekir. Bütün hayatını bu ülkenin müziğini bir adım daha öteye götürmek için çalışarak geçirmiş insanlara karşı bu kadar hoyrat olmak, meyhane muhabbetlerini ciddi tartışmalar ve eleştirilermiş gibi uluorta televizyonlarda dile getirmek onlara saygısızlığın yanında aslında söyleyenlerin kendilerine yaptığı bir saygısızlık oluyor. [email protected] Çekiç Güç’ün bölgeye gelmesi, hudutların açılması sonrası yaşanan mülteci sorunu, Türk komutanları bir hayli olumsuz düşünmeye sevk etmişti. Genelkurmay’dan açıklama ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Genelkurmay Başkanlığı, bir gazetede, bazı askeri şahısların da karıştığı iddia edilen kaçakçılık olayına ilişkin açıklama yaptı. İnternet sitesinde yer alan açıklamada şöyle denildi: “Yapılan ilk incelemede, söz konusu haberde belirtildiği şekilde askeri savcılığa konuya ilişkin herhangi bir dosya gönderilmediği ve ifade alınması konusunda da bir talimat yazılmadığı tespit edilmiştir. Ayrıca şu ana kadar, Genelkurmay Başkanlığı’na da herhangi bir bilgi veya belge intikal etmemiştir. İncelemeler devam etmekte olup, yeni bir bilgiye ulaşıldığı takdirde kamuoyuyla paylaşılacaktır.” ABD’lilerden bilgi aldı ama... nuru ve dürüstlüğü övünülecek bir kişi olan emekli Orgeneral Kemal Yavuz, Özal gerçeğine, anlatımlarıyla bir darbe vurdu. İşte, Kemal Yavuz Paşa’dan TV’de milyonlarca izleyecinin dinledikleri: “Şimdi, benim anlatmak istediğim konu, Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu mültecileri ziyaret etmek üzere geldikleri olay. Aşağı yukarı nisanın ikinci haftası içerisindeydi sanıyorum; bu mültecilerin bir kısmı, yine Sayın Cumhurbaşkanı’nın emirleriyle Silopi’nin güneyinde, Silopi ile Habur arasındaki göç misafirhanesine alınmıştı; 45 bin kişilik bir mülteci grubu oradaydı. Sayın Cumhurbaşkanı teşrif ettiler, Diyarbakır’a geldiler. Oradan Bölge Valisi Sayın Kozakçıoğlu, o dönemdeki Asayiş Bölge Komutanı Sayın Hikmet Köksal ile beraber karşıladık kendilerini. Helikopter ile Silopi’ye geldik ve mültecilerin bulunduğu yere geldik. Sayın Cumhurbaşkanı’na büyük bir gösteri yaptılar. Sayın Cumhurbaşkanı orada ufak bir konuşma yaptı kendilerine. Ve ondan sonra o bölgedeki gümrük müdürünün, o binada bulunan gümrük müdürünün odasında toplandık. Aşağı yukarı 15 kişilik bir sivilasker grubu vardı bölgenin sorumluları olarak. Sayın Cumhurbaşkanı, geçti masaya oturdu. Birdenbire iki Amerikalı general ortaya çıktı. Bunlardan birisi Çekiç Güç’ün komutanı, diğeri komutan yardımcısıydı. Çekiç Güç’ün Komutanı da Tümgeneral Şalikaşvili idi. Sonradan Amerikan Müşterek Kurmay Başkanı da oldu. Sayın Cumhurbaşkanı onlara karşılarındaki koltukta yer gösterdi ve onlara dönerek İngilizce olarak onlarla konuşmaya O YARIN: MUSUL KERKÜK TARTIŞMASI SÜRÜYOR C MY B C MY B başladı. Bölgedeki durumu sordu, onların tavsiyelerini aldı, kendisi bazı tavsiyelerde bulundu. Aşağı yukarı 2025 dakikalık bir konuşma oldu bu. Ondan sonra ‘Teşekkür ederim’ dedi, ellerini sıktı, onlar kapıdan çıkınca da Sayın Cumhurbaşkanı ayağa kalktı: ‘Mesele anlaşılmıştır, hadi gidebiliriz’ dedi. Ben büyük bir şaşkınlık içine düştüm. Yani, orada bölgenin sorumlu Ordu Komutanı, Asayiş Kolordu Komutanı, Bölge Valisi, hepimiz varız. Biz Sayın Cumhurbaşkanı’na bilgi vermek için oradayız. Ama Sayın Cumhurbaşkanı iki Amerikalı ile konuştuktan sonra ‘Mesele anlaşılmıştır’ dedi. Ben böyle bir şey beklemiyordum, gayriihtiyari döndüm yanımdaki Hikmet Paşa’ya dedim ki: ‘Paşam bu nasıl iştir, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı buraya kadar geliyorlar, bütün bölgenin mülki ve askeri yetkilileri burada olduğu halde onlardan herhangi bir bilgi almak ihtiyacını duymuyorlar, iki tane Amerikalı general ile konuşuyorlar ve mesele anlaşılmıştır diye gidiyorlar; bu nasıl iştir’ dedim. Bilmiyorum, belki heyecanlandığım için yüksek sesle söylemiş olmalıyım ki, bir ses duydum: ‘Kemal Paşa sen ne diyorsun’ dediler. Döndüm baktım, Sayın Cumhurbaşkanı masanın etrafını dönmüş, kapı tarafında ayakta duruyor. Yaklaştım, ‘Bir şey mi buyurdunuz Sayın Cumhurbaşkanım?’ dedim. ‘Sen ne düşünüyorsun bu durumda?’ dedi. Dedim ki: ‘Sayın Cumhurbaşkanım, gerek Çekiç Güç’ün bölgeye gelmesi, gerek hudutların açılması suretiyle mültecilerin bölgeye girişi kanaatimizce çok yanlış olmuştur. Çünkü, bu mültecilerle yüzlerce PKK mili tanı, binlerce silah ve çok miktarda mühimmatın bölgeye girmesi artık önlenemez hale gelmiştir. Çekiç Güç’ün bölgeye gelmesinin çok ciddi sorunları önümüzdeki dönemlerde görülecektir’ dedim. Kendisi şöyle dedi: ‘Ben size zamanında söylemiştim. Amerikalılar güneyden girdiği zaman biz de kuzeyden girseydik, hem bu meseleler bahis konusu olmazdı, hem de Musul, Kerkük bugün elimizde olurdu.’ Ben bu sözden çok üzüntü duydum. Birçok konuda üzüntü duydum. Bir kere, kendisinin naçizane çok takdir ettiğim bir Genelkurmay Başkanıma karşı geçmiş kısa dönem öncesinde yapılmış olan haksızlığa karşı üzüntü duydum. İkincisi, onu aşarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı yapılan haksızlıklara karşı üzüntü duydum. Onu da aşarak Türk milletine karşı yapılan bir haksızlık vardı, ondan üzüntü duydum. Ve kendisine şöyle bir sual sordum: ‘Sayın Cumhurbaşkanım, siz bizim hududumuzdan Kerkük’e kadar olan mesafeyi harita üzerinden ölçtünüz mü?’ dedim. Yüzüme baktı, cevap vermedi, herhalde ölçmemişti. ‘Ben’ dedim, ‘ölçtüm; 200 kilometre kuş uçuşu mesafe var.’ Eğer Sayın Genelkurmay Başkanım bana emir verselerdi, ben bu mesafeyi zırhlı birliklerimle 45 günde giderdim. Ama, bir bölgeyi işgal etmek o kadar önemli değil, ondan daha önemli bir şey var; o bölgede kontrolü idame ettirmek ve sürdürmek. Tunceli’de de tabelalar iki dilli TUNCELİ (Cumhuriyet) Tunceli Belediyesi hizmet binasındaki birimlerin Türkçe adlarının altına, ‘Zazaca’sı da eklendi. Belediye Başkanı Edibe Şahin, “Bütün çalışmalarda toplantılarımızı, faaliyetlerimizi, halk toplantılarımızı kendi anadilimizde yapıyorduk” dedi. Tunceli’nin okumayazma oranı en yüksek il olarak bilindiğini belirten Şahin, “Ancak yine de birçok insanımız Türkçeyi bilmemekte. Bizler hizmet sunarken de kendi dilimizde anlatmaktaydık” diye konuştu. Şantaj yapan 5 kişi yakalandı İstanbul Haber Servisi İstanbul’da, “Elimizde cinsel içerikli fotoğraflarınız var” diyerek 2 işadamından 1 milyon dolar para istedikleri öne sürülen 5 kişi gözaltına alındı. Ortak oldukları bildirilen müteahhitler, kendilerini arayan kişilerin, “Elimizde cinsel içerikli fotoğraflarınız var” diye şantaj yaptığını belirterek şikâyetçi oldu. Düzenlenen operasyonda Cemal T, Hikmet E, Hasan Ş, Yavuz Ö. ile Aytekin E. gözaltına alındı. Şantiye işçisi donarak öldü ISPARTA (AA) IspartaAntalya karayolu Ağlasun Kavşağı’ndaki Karayolları şantiyesinde çalışan kamyon şoförü 62 yaşındaki Hüseyin Arat önceki akşam geç saatlere kadar alkol aldı. Sabah saatlerinde arkadaşları tarafından şantiye yakınlarında yerde yatar vaziyette bulunan Arat’ın donarak öldüğü belirlendi. Herhangi bir darp izi bulunmayan Arat’ın cesedi, kesin ölüm sebebinin tespiti için Antalya Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. GİRESUN (AA) Giresun’un Doğankent ilçesinde yapımı devam eden HES inşaatı tünel çalışmaları sırasında beton dökümü yapan işçilerin üzerinde bulunduğu inşaat kalıbı çöktü. Olayda kalıp üzerinde bulunan işçilerden 5’i yaralandı. Durumları ağır olan iki işçi Giresun Prof. Dr. İlhan Özdemir Devlet Hastanesi’ne sevk edildi. HES inşaatında kaza: 5 yaralı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle