23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 OCAK 2011 SALI 4 HABERLER İlk olarak Cumhuriyet’in ortaya çıkardığı hâkim adaylarının fişlenmesine YARSAV da tepki gösterdi: DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Evet, Gidiş Tam Oraya İlkokul yıllarına dayanan gazete okurluğum ortaokuldan itibaren düzenli hale geldi. O zamanlarda gazete okumak bir gereksinimi gidermenin ötesinde bir keyifti. Ama bu işi meslek olarak seçince, bu keyif bir zorunluluğa dönüştü Yine de azımsanamayacak sayıda yazarı okumaktan keyif alırım. Dostum Mine Kırıkkanat bunların önde gelenlerindendir. Mine’nin pazar günkü yazısını atladıysanız, mutlaka okumanızı salık veririm. Her defa olduğu gibi üslubu keyif veren yazı, ayrıca yaşamsal bir konuya dikkat çekiyor. Malum, İslamofaşizm Türkiye için artık tehdit olmaktan çıktı. Biliyorsunuz, tehditler tehdit olmaktan çıkıp hayata geçtikleri zaman onlar karşısındaki tavır da değişir. Artık onları önlemenin yöntemlerini aramak yerine, yerleşmelerini, pekişmelerini kolaylaştıracak çareler peşinde koşarlar yöneticiler. İçinde bulunduğumuz İslamofaşist dönemde de öyle oluyor. İşte Mine Kırıkkanat da pazar yazısında, bu rejimi pekiştirmek için tutulan yollardan birini, yanında garnitür olarak sunulması muhtemel “AB’de de aynı uygulama var” yalanına değinmeyi de unutmayarak, dikkatimize sunuyordu. Yazı TBMM’de sırasını beklemekte olan “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanun Tasarısı” ile ilgiliydi. Bu yasaya göre hukuk uyuşmazlıklarında konuyu arabulucular “mediatör” çözebilecekler. Bunun için, arabuluculuğa soyunacak olan kişinin yüksekokul mezunu olması ve 100 saat eğitim alması yetecek. Yani herhangi bir yüksek eğitim kurumundan, mesela Güzel Sanatlar Akademisi Resim veya Konservatuvar Müzik bölümünden mezun olmak ve yüz saat eğitim almak yetecek. Amacın ne olduğunu sanırım hemen anladınız. Bütün mesele, imam hatip ve ilahiyat mezunlarını belirli alanlarda yargıçların yerine ikame etmek ve İslamofaşist yönetimin, mahalle baskısı, polis baskısı, yürütmeye bağımlı yargı zulmü, satın alınmış, sindirilmiş, bastırılmış medya karanlığıyla donatılmış ortamının İslami yönünü iyice güçlendirmek. Şimdi sorarsanız, bunun yargının ağır olan yükünü hafifletmeye yönelik bir önlem olduğunu, Prudhomme mahkemeleri şeklinde AB’de de uygulandığını söyleyecekler. Söylerler tabii, bu kadar her şeye inanmaya hazır avanak bolken... Örneğin, bakkala telefon ederek bira ısmarlama yasağının da ileri demokraside, salt çocukları korumaya yönelik olduğunu da ileri sürebilirler. Mine’nin dikkati çektiği tehlikeye değinirken, bunun önlenmesi halinde yargı bağımsızlığı önündeki engellerin kalkmış olacağını söylemek değil amacım. Merhum yargının bağımsızlığı da onunla birlikte sizlere ömür; can çekişmekte olan mekanizma ölümcül darbeyi 12 Eylül 2010 referandumunda yedi. Yargı ile ilgili olarak, başka bir dostumun, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin eski yargıcı Rıza Türmen’in, Putin Rusyası’nın bağımlı yargısından söz eden “Hukuk devleti nasıl olunmaz” başlıklı yazısının son bölümüne birlikte göz atalım: “...Oysa bir üçüncü yol daha var. İktidar bir yandan yargıçların atama, terfi, nakil bakımından bağlı oldukları yüksek yargıçlar kurulunu ele geçirirken öte yandan Anayasa Mahkemesi gibi yüksek yargı organlarına kendine yakın kişileri atar. Böylelikle artık iktidarın yargı üzerinde baskı kurmasına ya da yargıyı doğrudan kendine bağlamasına gerek kalmaz. Bu tür yöntemlerle iktidar çizgisine çekilen yargının iktidarın istemediği kararları vermesine zaten olanak yoktur. Sayın Putin’e bu üçüncü yolu tavsiye ederim...” Dostum değerli hukukçu Rıza Türmen’in bayıldığım yazısını okurken, saflığına da çok güldüm. Ne diye zahmet etmiş ki?.. O konuda Putin’in kendisine “bana bak!..” diyerek, tavsiyede bulunacak çok daha etkin ve yetkin bir dostu zaten vardı... İleri demokrasiye uygun mu? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV), hâkim adaylarının kumara ve içkiye düşkünlüğünün olup olmadığı konusunda fişlenmesine sert tepki gösterdi. Topyekun bir dinleme, izleme ve fişleme ülkesine dönüşüldüğünü belirten YARSAV, “Bu durum getirildiği söylenen ‘ileri demokrasiye’ uygun mu” diye sordu. YARSAV’dan dün yapılan açıklamada, topyekun bir dinleme, izleme ve fişleme ülkesine dönüşen ülkede, anayasa değişiklik sürecinde iktidar çevrelerinin kampanyasında kullandığı söylemlerden birisinin de anayasanın 20. maddesine eklenen fıkrayla ilgili olarak “fişlemeye son verileceği” vaadinin hatırlarda olduğuna dikkat çekildi. Açıklamada, o tarihlerde yapılanın aslında fişlemeye son değil, fişlemeye anayasal dayanak sağlamak olduğu yolunda yaptıkları uyarıların Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in yaptığı açıklamayla net olarak gerçeklik kazandığı vurgulandı. Yapılan anayasa değişikliğinin, yö BAKANLIK: ÖNCEKİ HÜKÜMETLER DE FİŞLEDİ Adalet Bakanlığı, dün yaptığı yazılı açıklamada, hâkim ve savcı adaylarına ilişkin bilgi ve değerlendirme notlarının tutulması ve uygulamasının 1934 yılında çıkarılan Hâkimler Yasası ile başladığı belirtilerek “Bu uygulama günümüze kadar görev yapmış hükümet ve bakanlar döneminde rutin olarak devam ettirilmiştir. Önceki hükümetler döneminde de var olan bir uygulamanın mevcut hükümetle bağlantı kurularak son yıllarda başlatıldığı yönündeki iddialar hiçbir şekilde gerçenetmeliklerle yargıç ve cumhuriyet savcısı adaylarının fişlenmesi gerçeğini değiştirmediğine işaret edilen açıklamada, “Adalet Bakanlığı’nın 2004 yılında çıkardığı yönetmelik hükümleri uyarınca numaralandırılarak ve yönetmeliğe örnekleri eklenen gizli fişlerle aday yargıç ve cumhuriyet savcıları fişlenmektedirler. Bu işlemlerde yani fişlenmelerinde araç olarak da, en yakınında bulunanlardan objektif olup ği yansıtmamaktadır” denildi. Açıklamada, hâkim ve savcı adaylarına ilişkin bu bilgilerin, hâkimlik mesleğine mensup kişilerce doldurulduğu ve staj sürelerinin sonunda HSYK’ye sunulduğu kaydedilerek “2002 yılından bu yana yüksek kurulca alkole düşkünlüğünden veya giyim tarzından dolayı mesleğe kabul edilmeyen veya bakanlığımızca bu gerekçelerle görevine son verilen hâkim ve savcı adayı bulunmamaktadır” görüşü dile getirildi. kabullerine engel olmasa bile, bütün meslek yaşamları ve kariyerleri sürecinde birer veri tabanı niteliğinde varlıklarını sürdürmektedirler. Bu durumun kanuna uygun olduğu söylemlerine karşı ise, evrensel hukuka uygun mu? Anayasanın 12. ve 13. maddelerinde ruhunu bulan temel hak ve özgürlüklerin yasa ile sınırlandırılmasının hakkın özüne dokunamayacağı yolundaki kurala uygun mu? Getirildiği söy olmadığı kuşkulu, fişlemenin doğasına uygun ve gizlice alınan bilgiler kullanılmakta, temel bir insan hakkı olan özel yaşamları dahi mercek altına alınarak fişlenmektedirler” görüşü kaydedildi. Bu süreçte adayların görev yaptığı bölgelerdeki hâkim ve savcıların da adeta birer “muhbir” gibi bilgi vermesinin beklendiği belirtilen açıklamada, şunlar kaydedildi: “Bu fişlemeler adayların mesleğe lenen ‘ileri demokrasiye’ uygun mu? Soruları akla gelmektedir ki, bu soruların yanıtının kamuoyunu tatmin edecek biçimde verilmesi gerektiği kanısını taşıdığımızı kamuoyuna saygı ile duyururuz.” Hâkim adaylarının fişlendiği konusunu ilk olarak Cumhuriyet gündeme getirmişti. 25 Eylül 2010 tarihinde “Fişleme sürüyor” başlığıyla birinci sayfadan verilen haberde, “AKP hükümetinin ‘Artık fişleme olmayacak’ yönündeki açıklamalarına karşın, 2004’te çıkarılan hâkim ve savcı adaylarının meslek öncesi eğitimlerine ilişkin yönetmelik hâlâ yürürlükte. Hâkim adayları için düzenlenen ‘gizli fiş’lerde, adayların ‘giyimi’ ile ‘kumara veya içkiye düşkünlüğü’ sorgulanıyor” denildi. 27 Eylül’de yine birinci sayfadan verilen “Ayrıntılı bilgilenmeye aşırı merak” başlıklı haberde ise, yasada olmamasına karşın bazı baroların hâkim adayları için kullanılan fişleri stajyer avukatlar için de uyguladığı belirtildi. CHP’DE ADAYLIK SÜRECİ BAŞLADI İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN BAKAN AHMET DAVUTOĞLU: Seçim istifaları 10 Ocak’a kadar bitecek CHP Merkez Yönetim Kurulu Toplantısı’nın ardından Genel Sekreter Tamaylıgil “CHP’nin iktidar koşusu başladı. Tasfiye yok seçim var” dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Merkez Yönetim Kurulu, milletvekili genel seçiminde aday olacak il ve ilçe başkanları ile yöneticilerinin 10 Ocak’a kadar istifa etmesi kararı aldı. Genel Sekreter ve Parti Sözcüsü Bihlun Tamaylıgil, “Bu tasfiye süreci değil. Beraber çalışmanın programlanmasıdır” dedi. CHP MYK’nin ardından açıklamalar yapan Tamaylıgil, laiklikle ilgili başlatılacak olan anket çalışmasını “Affedilmez bir hata. Bunu dile getirenlerin de bu hatadan dönmelerini temenni ediyorum” diye değerlendirdi. Tamaylıgil, seçim sürecine başladıklarını ifade ederek, “Önümüzdeki seçimlerde adaylığı düşünen il ve ilçe başkanları ve yönetim kurullarındaki arkadaşların 10 Ocak 2011’e kadar istifalarının gerçekleşmesi tavsiye kararı alındı. Artık CHP, halkın iktidarını kurma çalışmalarına başlamıştır. İktidar koşusu başladı” dedi. Tamaylıgil, “10 Ocak erken bir tarih değil mi? Bu bir tasfiye süreci mi olacak” sorusu üzerine de, “Kesinlikle bir tasfiye yok. CHP’nin tüm örgütü, vekiller, MYK, PM üyeleri iktidar için mücadele edecek. Seçim süreci var” yanıtını verdi. CHP MYK’nin bu kararı ile “görevden alma” tartışmaları da çözülmüş oldu. İstanbul ve Ankara il başkanlarının seçimler sürecinde aday olmaları beklenirken bu isimlerin istifaları bekleniyor. Tamaylıgil, torba yasanın da “çuval”a dönüştüğünü ifade ederek, “Belli başlıkların yanında iktidarın kendi istekleri var. Temel yasa hükmünde işlem yapılmaya başladı. Hukuken yapılacak adımları değerlendireceğiz” dedi. Türkiye ‘akil ülke’ rolünü benimsemeli Büyükelçileri ‘itfaiye eri’ne benzetip şehir planlamacısı gibi olmalarını isteyen Davutoğlu, Türkiye’nin de sorun çözen bir ülke konumuna gelmesi gerektiğini söyledi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türk diplomatların da artık sadece krizden krize koşturan itfaiye eri olmakla kalmayıp, kriz çıkmadan bunu hissedebilen şehir planlamacısı olması gerektiğini söyledi. Türkiye’nin yaklaşık 180 büyükelçisini bir araya getiren 3. Büyükelçiler Konferansı’nın açılışında konuşan Davutoğlu, yeni vizyoner diplomasi çerçevesinde Türkiye’nin dünyadaki gelişmeleri bekleyip, yeni düzen oluştuktan sonra bunlara tepki veren bir ülke olamayacağını belirtti. Davutoğlu, “Eğer yeni bir düzen kurulacaksa o düzenin temel taşını atan ülkelerin başında geleceğiz. Buna hakkımız var, buna tecrübemiz var, buna gücümüz de yeter. Çünkü bunun bedelini Birinci Dünya Savaşı’nda yaşadık. Eğer bir düzensizlik varsa, bu düzensizliği ilk sorgulayacak ülkelerin başında geleceğiz. Bu kadar iddialı bir söylem dile getirdiğimizde hemen tepki veriliyor; ‘Gücünüz yeter mi?’ Evet, yeter” dedi. bir gün uluslararası toplum bir akil ülkeler grubu oluşturmuş olsaydı, onun başına ülkemizin yerleştirilmesi gerekirdi’ imajının bütün dünyaya duyurulması. Sizler ve bizler bu akil ülkenin temsilcileri olarak onur duymalıyız.” ‘Vizyoner diplomasi’ Vizyoner diplomasi ile sadece tepki vermeyip çözüm ve vizyon üreteceklerini belirten Davutoğlu, Türk diplomatları için Hariciye içinde yerleşmiş bir tanım bulunduğunu, Türk diplomatının bir itfaiye eri gibi olduğunun ve birçok kriz alanında koşmak durumunda kaldığının anlatıldığını anımsatıp, buna örnek olarak Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Ertuğrul Apakan’ın, Mavi Marmara saldırısının hemen ardından sabah 5’te uyandırılması ve BM Güvenlik Konseyi’nin acil toplantıya çağrılması sürecini anlattı. Bakan Davutoğlu artık yeni bir döneme girildiğini belirterek şunları kaydetti: “Artık sadece krizleri engelleyen, krizlere tepki veren bir diplomasi ile yetinemeyiz. Şimdi rahatsızlık doğuran ve uluslararası toplumda ‘Türkler ne yapmak istiyor’ sorusunu sorduran anlayışın sebebi bununla yetinmememiz. Hayır bununla yetinmeyeceğiz, bunu çok açık ifade etmek istiyorum. Son 8 yıl içinde bununla yetinmeyeceğimizi gösterdik. Bununla yetinmemiz tarihin akışının gerisinde kalmamız anlamına gelir. Bu dünya statik değil, dinamik bir dünyaya dinamik tepkiler vermemiz lazım. Eğer dünya sürekli değişiyorsa biz de statik olamayız. Bizim yapmamız gereken, zihninizdeki dünya resmini bu yıllık toplantılarla değerlendirmek.” [email protected] ‘Hizmetleri devredin’ Sur’un BDP’li belediye başkanı Demirbaş: Eğitim yerele devredilsin DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Diyarbakır merkez Sur ilçesi Belediye Başkanı BDP’li Abdullah Demirbaş, eğitimin yerel yönetimlere devredilmesini istedi. Belediyede çokdilli uygulama yapan Demirbaş, “Sağlık, ulaşım ve benzeri gibi hizmetlerin de devredilmesini istiyorum. Ama özellikle eğitimin yerellere devredilmesi gerektiğine inanıyorum” dedi. Diyarbakır’da “çokdilli” belediyeciliğe geçip, belediyedeki birimlerin tabelalarını Türkçe, Kürtçe ve İngilizceye çeviren merkez Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün geçen hafta kente yaptığı ziyaretin çok önemli olduğunu söyledi. Demirbaş, Cumhurbaşkanı Gül’ün açıklamalarının siyaseten beklentilerine yanıt olmadığını belirterek, merkezi yönetimin yürüttüğü, başta eğitim olmak üzere birçok hizmetin yerel yönetimlere devredilmesini istedi. Demirbaş, şöyle devam etti: “Sağlık, ulaşım ve benzeri gibi hizmetlerin de devredilmesini istiyorum. Ama özellikle eğitimin yerellere devredilmesi gerektiğine inanıyorum. Bu temelde sorunların daha çabuk, daha kolay, daha etkili ve verimli bir şekilde çözüleceğini düşündüğüm için söylüyorum. Aynı zamanda anadil problemi ve anadilde eğitim problemi de böylece çözülmüş olacaktır. (...) Zaten resmi dil Türkçe ile ilgili bir sorunumuz yok. Yani biz de resmi dilin Türkçe olduğunu kabul ediyoruz.” [email protected] DP’DE KONGRE YAKLAŞIYOR Genel başkan hâlâ belirsiz SELDA GÜNEYSU ‘Sürekli barış’ BÜLENT ARINÇ FENER RUM PATRİĞİ BARTHOLOMEOS’U PATRİKHANEDE ZİYARET ETTİ Ahmet Davutoğlu, bu nedenle sürekli barışa atıfta bulunduklarını, Yurtta sulh dünyada sulh ilkesini yüksek sesle tekrarladıklarını belirterek bu dönemde Türkiye için biçtikleri yeni rolü şu sözlerle aktardı: “Bu rol ‘akil ülke’ rolüdür, dünyada, küresel olaylarda sözü dinlenen, olayları önceden gören, o olaylara tedbir oluşturan, o olaylar için alternatif çözüm üreten akil bir ülke. Çevre bölgelerde daha kriz çıkmadan krizi hissedebilen, hassas ayarlı bir diplomasi ile çözüm getirebilen bir ülke. Mesela BM için ya da başka örgütler için akil adamlar heyeti oluşturulur, biz de şunu istiyoruz, ‘Eğer ANKARA Demokrat Parti’nin (DP) 10. Büyük Olağan Kongresi’ne sayılı günler kala yeni genel başkanın kim olacağı tartışmaları sürüyor. Genel Başkan Hüsamettin Cindoruk tarafından adaylığına yeşil ışık yakılan eski başbakanlardan Tansu Çiller sessizliğini korurken TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun siyasete katılmak istemediği bildirildi. DP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Özal’ın da kongrede resmen adaylığını açıklayacağı dile getiriliyor. DP’nin 10. Büyük Olağan Kongresi, 15 Ocak’ta gerçekleştirilecek. Edinilen bilgiye göre, Cindoruk’un yeşil ışık yaktığı Çiller büyük bir olasılıkla aday olmayacak. Bu durumda en güçlü aday Cindoruk görünüyor.Cindoruk’un adaylık için geçen günlerde Hisarcıklıoğlu’na da teklif götürdüğü, ancak Hisarcıklıoğlu’nun bu teklife ret yanıtı verdiği belirtiliyor. Daha önce “Cindoruk aday olursa, adaylığımı açıklamam” diyen Özal’ın da adaylığını açıklayacağı dile getiriliyor. Ergenekon davası sanığı Mehmet Haberal’ın aday olup olmayacağı da netlik kazanmadı. Bartholomeos: Ruhban okulu açılsın İstanbul Haber Servisi Fener Rum Patrikhanesi’ni ziyaret eden Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Yüzlerce yıldır bu ülkede yaşayan vatandaşlarımızın haklı taleplerini yerine getirmeyi hükümet olarak bir görev sayıyoruz” dedi. Fener Rum Patriği Bartholomeos ise yeni Vakıflar Kanunu’nun, yüzde 100 tatminkâr olmamasına rağmen cemaatlere bazı yeni imkânlar sağladığına dikkat çekerek “Biz bu hususta daha yeni ve daha ileri adımlar atılmasını, tabii ki ruhban okulumuzun açılmasını bekliyoruz” diye konuştu. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç dün sabah Fener Rum Patrikhanesi’ni ziyaret ederek Fener Rum Patriği Bartholomeos ile yaklaşık 1 saatlik görüşme yaptı. Çıkışta Bartholomeos ile birlikte gazetecilere açıklama yapan Arınç, vakıflar konusu itibarıyla ve farklı inanç gruplarının Türkiye’de daha huzurlu ve mutlu yaşaması için bir bakan olarak sorumluluk yüklendiğini belirterek “Yeni Vakıflar Kanunu ile yeni düzenlemeler yapıldı. Bu düzenlemeler çerçevesinde hakları vermek konumundayız, bu konuda siyasi irademiz güçlüdür” dedi. Patrik Bartholomeos ise yeni Vakıflar Kanunu’nun, yüzde 100 tatminkâr olmamasına rağmen cemaatlere bazı yeni imkânlar sağladığını belirterek “Biz bu hususta daha yeni ve daha ileri adımlar atılmasını, tabii ki ruhban okulumuzun açılmasını bekliyoruz” dedi. Fotoğraf: AA C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle