18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER CUMHURİYET 4 OCAK 2011 SALI EVET / HAYIR OKTAY AKBAL 2010’dan 2011’e Türkiye... 2011 yılının en önemli siyasal olayı kuşkusuz haziran ayında yapılacak olan genel seçimlerdir. Bu seçimler AKP’nin sonsuz ve sınırsız gücünün tescil edilmesinin ya da Türk demokrasisinin olgunlaştığının göstergesi olacaktır. ONUNCU KÖY BEKİR COŞKUN Yalanlar Bağırmakla Yok Olmaz! “Ne zaman bir siyasal söylev duysam, bir insanca ses olmadığını korkuyla hissederim. Hep aynı sözcükler, hep aynı yalanlar...” Albert Camus böyle söylemiş ya da yazmış... Ben de defterime not etmişim. Ne zaman mı? Belli değil, son on yılda belki!.. Oysa hangi ülkede, hangi zamanda olursa olsun bir siyaset adamı, bir devlet sorumlusu meydanlara çıkıp söylevler söylemişse Camus’nün bu sözünü anımsarım!.. Bu ülkeyi yönetmeye kalkışanların yazgısı bu, yalana sığınmak, boş sözcüklerin gürültüsü içinde yığınları aldatmak... Ne zamana kadar mı? Kiminde beşon yıl, kiminde daha uzun bir süre... Halklar, aldatılmayı sever. Kalkıp gerçekleri araştırmak zor iştir. Yorgunluk, korku, çeşitli baskılar altında olacağına tepedekilerin dediklerine uymak daha kolay! Dr. Alev COŞKUN 010 yılı, toplumsal ve siyasal gelişmeler açısından Türk siyasal yaşamında özel bir yer alacaktır. Halkın çok büyük bir çoğunluğunun içeriğini tam anlamadığı bir halkoylaması, TSK’ye karşı sistemli saldırıların muvazzaf subayların tutuklanmasına kadar giden düzeyi, Ergenekon davası yanında yeni davalar, yasadışı dinlemeler, emekçi dünyasına yapılan baskılar, Kürt açılımının daha sonra milli birlik açılımına dönüşmesi sonunda, anayasanın temel ilkelerini aşan istemlere konu olması, CHP’nin bir yıl içinde iki kez kurultay yapması ve üst yönetim yapısının tamamen değişmesi, üniversite gençliğine karşı polisin orantısız güç kullanması, WikiLeaks belgelerinin doğrudan Başbakan Erdoğan’ı hedef alması, Türk ekonomisinin krizden kurtulamaması, 2010 yılına vurulan damgalardır. Tarihe not düşmek için konuları kısa başlıklarla ele alacağız. 2 Ben elli yıldır çok politikacı söylevi dinlemişimdir! Kimi güzel anlatır, yumuşak bir sesle, kimi de bağırdıkça bağırır, sanır ki sesinin gümbürtüsü daha etkileyicidir. Hitler, Mussolini gibiler bağırtıcıların önde gelenleriydi. Gözleri, kulakları, ağızları seslerinin gürültüsüyle karmakarışık olur, dinleyenler şaşkına dönerdi. Halkı çılgınlaştırmanın yolu büyük gürültülerle konuşmaktı. Bağır, sustur. Bağır, karşındaki korkuyla sinsin... İsmet Paşa’nın söylevlerinde ağırbaşlı bir aydın kişinin sesini duyardım. Ecevit meydanlarda yavaş bir sesle düşüncesini açıklardı. Usta politikacı bilir, bağırmakla hiçbir şey çözümlenmez, kazanılmaz. Ama acemi politikacı ses gücüyle üstünlük kurmanın peşindedir... Bu yazıyı yazarken yandaki odadan bir bağırtılı sesler geliyor. Başbakan’mış, Anadolu’nun bilmem hangi ilçesinde bir yeri açan!.. Neler diyor, ne istiyor, ne anlatıyor, hepsi sesinin gümbürtüsünde yitip gidiyor... Meydandaki insanlar alkışlıyor, gülüyor, bağırıyor ama Başbakan’ın dediklerini anlamadan... Bir dostu, bir seveni, bir yakını yok mu, o bağırmakla, ona buna gerekli gereksiz saldırmakla başarılı olamayacağını kendisine anlatan biri yok mu? Albert Camus hep aynı sözcükler, hep aynı yalanlar derken kendi ülkesini de, bütün acemi politikacıları da anlatmış. Evet, yalnız bizde değil, her yerde aynı çirkinlik, aynı aldatmaca, aynı yalanlar... Ölçü şu; kim daha çok bağırıyorsa o kadar çok yalandır söyledikleri!.. İşte, işin gerçeği... riya Öz, M. Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın aleyhine açtığı dava sonuçlandı. Eşi bir başka ülkede görülemeyecek bir durum ortaya çıktı. İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi, sözü geçen savcılara, İlhan Selçuk’un kişilik haklarını zedeledikleri gerekçesiyle kınama cezası verdi. Ayrıca 17 Nisan 2009’dan bugüne tutuklu olan Prof. Dr. Haberal’ın tazminat davası açtığı 9 hâkim, 1500’er TL tazminat ödemeye mahkum edildi. Balyoz davası sanıklarından eski 1. Ordu Komutanı E. Org. Çetin Doğan ve E. Tümgeneral Süha Tanyeri 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görev yapan 3 yargıca karşı 120.000 TL’lik manevi tazminat davası açtı. Bu kişisel tazminatlardan çekinen siyasal iktidar bu gibi tazminatların devlet tarafından ödenmesini öngören bir düzenlemeyi ‘torba yasa’ya koydu ve Meclis’ten geçirmek istiyor. Referandum 12 Eylül 2010 Pazar günü anayasa referandumu yapıldı. Bütün demokrasilerde kabul edilen evrensel ilkeye göre halkoylamasına sunulacak yasa metninin somut ve açık olması gerekirken, anayasanın birbiri ile ilgilisi olmayan 27 maddesi değiştirilerek referanduma sunuldu. Başbakan Erdoğan konu için yaptığı açıklamada, “Bir hap yapıp halka sunacağız” diyerek aslında siyasal tarihe geçecek bir itirafta bulundu. Büyük kitleler referandumda neye, niçin ve ne gerekçelerle oy kullandıklarını tam bilemediler. Siyasal iktidar her türlü olanağı devreye soktuğu için “orantısız siyasal güç kavramı ve uygulaması” bu referandumda tam anlamıyla gerçekleşti. Sonuç, yüzde 58 evet, yüzde 42 hayır oldu. Belirtmeliyiz ki, en üst düzeyde devreye sokulan “maddi, manevi ve siyasal” güç karşısında referandumda ortaya çıkan yüzde 42 hayır oyu çok önemlidir. Yarıya yakın bir toplum katmanının verdiği hayır oyu bu kitlenin “kuşku” içinde olduğu ve kafalarında AKP’nin uygulamaları bağlamında “soru işaretleri” bulunduğunu açıkça göstermektedir. Türkiye Cumhriyeti 88 yıllık çağdaşlaşma tarihinin en zor günlerini yaşamaktadır. “Kürt açılımı” adı verilen açılımın içeriği siyasal iktidar tarafından doldurulamadığı için, konu paramparça olmuş ve kaosa dönmüştür. Bu konuda adeta her kafadan bir ses çıkar duruma gelinmiştir. Kasım 2010’da Demokratik Toplum Kongresi’nde özerk Kürdistan’ı hedefleyen bir taslak oluştu. Bölünme tartışmaları güçlendi. Bir zamanlar “Kürt realitesi”ni konuşan, TSK’ye zıt mesajlar vermeye özen gösteren Başbakan son MGK bildirisiyle, geriye dönüş yapmak zorunda kalmış, adeta açılım konusunda yaptığı hataları kabul eder duruma gelmiştir. mu her vesile ile somut olarak ortaya çıkmaktadır. Örneğin, Başbakan Erdoğan’ın 14 Mart 2010’da Abdi İpekçi Spor Salonu’nda Roman vatandaşlarla bir araya geldiği etkinlikte, “parasız eğitim istiyoruz” gibi çok masum bir pankart açan üç üniversite öğrencisi gözaltına alındı. Bu öğrencilerden 2’si hâlâ tutukludur ve haklarında “terör örgütü üyesi olmak ve propagandası yapmak” suçlarından dava açılmış bulunuyor. Üniversite rektörleri ile Dolmabahçe’de yapılan toplantı sırasında, barış içinde bildirilerini okumak isteyen üniversite gençliğine karşı polis orantısız güç kullandı. Üniversitelilere biber gazı sıkıldı, cop kullanıldı, tekme tokat dayak atıldı. Bir genç üniversiteli kız, polisin tekmeleri yüzünden çocuğunu kaybetti. Başbakan Erdoğan Meclis’te bu gençleri ellerinde “molotofkokteylleri” ile yürüyen teröristler olarak niteledi. Olay diğer üniversitelere sıçradı, üniversitelerde AKP politikacılarına karşı yumurtalı protestolar yoğunlaştı. Özgürlüklere karşı höşgörüsüzlüğe ilginç bir örnek de Haliç’te Yaşayan Simonlar adıyla kitap yazan bir emniyet müdürünün, tutuklanıp içeriye atılmasıdır. Oysa o kitaptaki vahim iddiaların incelenmesi gerekirdi. İstanbul Kültür Başkenti Olmaktan Kurtuldu… Yeni yıla girildiği anda sevinçten havaya zıplayan turistler bir süre yere inemediler. Havada kaldılar… Çünkü alttan en az otuz el onları havada tuttu. Ve gazetelere göre turistler aşağı inip de yeni yıla adım atmak için polisten yardım istediler: “Help… Help…” Alttakiler bunu mutluluk ifadesi ve “Hep… Hep…” olarak algıladıkları için, otuz el oldu altmış… Nerede?... “2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul”da… Yeni yıla “2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul”da girmeye gelen yabancı medya mensupları, kalabalığın ortasında, ışıklandırılmış meydanda ve ayakta turistlere nasıl tecavüz edilmek istendiğini teknik olarak çözemediler aslında. Oysa bu sadece teknik bir ayrıntıydı… Olmaz diye bir şey olmaz “2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul”da… Nitekim yirmisi çiçekçi, yetmişi kestaneci, ellisi mısırcı, otuzu Noel Baba kılığında olmak üzere iki bin polis görevliydi. “2010 Avrupa’nın Kültür Başkenti İstanbul” orta yerinde turistlere tecavüz edilmesin diye… Turistleri tecavüzden kurtaran ise eczacı oldu. Zaten bir tek o gerçek eczacıydı… Birisi gidip tecavüzcüleri araştırsa ya; onlar “en az üç çocuk” kapsamındadır… Sevgisiz, ilgisiz, bakımsız, eğitimsiz, özensiz, terbiyesiz büyütülmüştür onlar, eminim… Büyüdüklerinde işte ancak bu kadar adam olabildiler. “Doğurabildiğin kadar doğur, alt sınır en az üç” diyen... Öte yandan çocukları eğitmek için yaşamını veren Türkan Saylan gibi yüce kadınları “suçlu” sayıp kovalayan “2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul” işte böyle turistlere tecavüz etkinlikleri ile yeni yıla girebildi. Zaten turistler yere indiklerinde İstanbul “2010 Avrupa Kültür Başkenti” olmaktan çıkmıştı… Sene artık 2011 idi… [email protected] Yasadışı dinlemeler 2010 yılında da sürdü; hatta ne kadar acı ve ilginçtir ki, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’in bile dinlendiği ortaya çıktı. Buna paralel, Balyoz planı iddialarıyla ilgili olarak eski kuvvet komutanları (Hava K.K. Org. İbrahim Fırtına, Deniz K.K. Oramiral Özden Örnek, 1. Ordu Komutanı Org. Ergin Saygun) gözaltına alındı, savcılık soruşturmalarının ardından serbest bırakıldılar. Ayrıca emekli subaylar, Org. Çetin Doğan, Korg. Engin Alan, Tümamiral Semih Çetin, Tuğamiral Turgay Erdağ ve Tümgeneral Süha Tanyeri ve Albay Dursun Çiçek tutuklandılar. Bu derece yüksek rütbeli TSK mensubunun tutuklanması ilk kez görülüyor... TSK’ye kaşı sistemli stratejik savaşın ilginç bir göstergesi, TSK’de terfilerin görüşüldüğü günlerde yaşanan gelişmelerdir. Temmuz ayının son haftasında, İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkamesi, beş ay sonra başlayacak Balyoz isimli davayla ilgili olarak büyük çoğunluğu halen görevde bulunan subaylar da dahil olmak üzere 102 TSK mensubu hakkında tutuklama kararı aldı. YAŞ toplantılarının başlamasına birkaç gün kala verilen bu tutuklama kararlarıyla, sözü geçen subayların terfileri sakatlandı. Bu kararlarla ilgili olarak basında “müthiş bir zamanlama, özenli bir tutuklama örneği, tutuklama mühendisliği” başlıklarıyla yorumlar yapıldı. Böylece, KKK’ye atanması beklenen 1. Ordu Komutanı Hasan Iğsız, hakkında “savcılık tarafından soruşturma açılan bir kişi” olduğu için emekli edildi. Ergenekon davasında olumlu bir gelişme olmadı, Prof. Haberal, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan ve İP Genel Başkanı Doğu Perinçek’in tutuklulukları sürdü. Ancak, Cumhuriyet gazetesinin başyazarı İlhan Selçuk’un Ergenekon iddianamesini hazırlayan cumhuriyet savcıları Zeke Siyasi partiler Siyasal partiler açısından 2010 yılında hızlı devinimler yaşandı. Saadet Partisi’nde bölünme oldu ve Numan Kurtulmuş’un yeni bir parti kurmasıyla sonuçlandı. CHP 2010 yılında iki kurultay yaptı. Birisinde CHP’nin 1992 yılından bugüne son 18 yıldır genel başkanlığını yapan Deniz Baykal görevinden ayrıldı, ikinci kurultayda ise CHP’nin üst düzey yönetici kadroları yeniden oluştu. WikiLeaks internet sitesinin açıkladığı belgelerde, Türkiye ile ilgili son derece önemli ve çarpıcı ifadeler yer aldı. Bu belgelerle “iki kaynaktan duyduğumuza göre Başbakan Erdoğan’ın İsviçre bankalarında 8 gizli hesabı vardır” iletisi önemli etkiler yarattı. Ünlü Ekonomist dergisinin her yıl yaptığı Demokrasi Endeksi sonuçları aralık ayında yayımlandı. 167 ülkeyi kapsayan araştırmada demokrasi standartları açısından Türkiye’nin 89. sıraya düştüğü, otoriterliğe çok yakın mesafedeki “Melez Rejim” kriterleri içinde yer aldığı açıklandı. Melez rejimlerin en önemli niteliği, siyasal iktidarın belirgin baskısı ve yargı bağımsızlığının olmaması ve yaygın yolsuzlukların görülmesidir. Uluslararası bu endekste Türkiye’nin bu düzeyi aslında utanç vericidir. Bu yazıda, dış politika ve ekonomi konularına girmeyeceğiz. 2010 yılı gazetemiz yönünden çok acılı geçmiştir. Gazetemizin başyazarı, aydınlanma bilgesi sevgili İlhan Ağabey (Selçuk), dünya ölçeğinde karikatür sanatçısı sevgili Turhan Selçuk ve Vaziyet köşesinin yazarı sevgili Deniz Som’u kaybettik. 2011 yılının en önemli siyasal olayı kuşkusuz haziran ayında yapılacak olan genel seçimlerdir. Bu seçimler AKP’nin sonsuz ve sınırsız gücünün tescil edilmesinin ya da Türk demokrasisinin olgunlaştığının göstergesi olacaktır. Basın tutuklamaları Basın kuruluşlarının yaptığı açıklamalara göre 50’den fazla basın emekçisi cezaevlerinde tutukludur. Tutukluluk, artık Türkiye’de ceza yerine geçmiş bulunmaktadır. Siyasal iktidarın özgürlüklere karşı tutu Azerbaycan’da Atatürkçü Düşünce Derneği Prof. Dr. Coşkun ÖZDEMİR Baku’da 2009 yılında kurulmuş olan Atatürkçü Düşünce Derneği, bu yıl Türkiye’den Talatpaşa Komitesi ile birlikte ADD’yi Azerbaycan’a davet etti. Bu önemli ziyaret ve buluşma 2629 Kasım tarihleri arasında 50 kişilik bir grupla gerçekleştirildi Ankara’dan, İzmir’den katılımlar vardı. Türkiye Gençlik Birliği’nden gençler de aramızda idiler. Organizasyonu Türkiye’den sözcü Cüneyt Akalın üstlenmişti. Baku’da organizasyondaki bazı aksamalara karşın candan bir konukseverlik ve dostlukla karşılandık ve ağırlandık. Dört gün süren gerçekten çok yararlı bir beraberlik yaşadık. Ziyaretin ikinci gününde düzenlenen bir konferansta, her iki ülkeden konuşmacılar çeşitli ortak konulara değindiler. Azerbaycan dilini anlamakta pek zorluk çekmedik. Baku’daki dernek başkanı İslam Aliyev ve tüm konuşmacılar, Türkiye’ye, Atatürk ve onun dünya görüşüne büyük bir yakınlık duyduklarını, onun görüşlerini, onun ideallerini benimsediklerini ifade ettiler. Ev sahibi konuşmacılar, bir millet saydıkları bu iki ülkenin tam bir anlaşma ve dayanışma içinde olmasını amaçladıklarını dile getirdiler. Ziyaret boyunca Azerbaycan’ın yakın tarihi ve Türkiye ile olan ilişkileri ve iki ülkenin sorunları ayrıntılı bir şekilde konuşuldu ve tartışıldı. Ermeni soykırımı iddiaları sık sık gündeme geldi. Bunun bir emperyalizm yalanı olduğu konusunda tam bir görüş birliği vardı. Bu vesile ile Rauf Denktaş ve Doğu Perinçek isimleri sık sık anıldı. Görüştüğümüz tüm Azerbaycanlılar Dağlık Karabağ işgali ortada dururken Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Ermenistan’a gidişini, imzalanan protokolleri, bir maç nedeni ile bayraklarının yasaklanmasını ve Türkiye’de bir grup aydının soykırım(!) nedeni ile özür dileyen bildiri yayımlamalarını tepki ve üzüntü ile karşılıyorlardı. 1918’de Gence’de kurulmuş olan cumhuriyet, Nuri Paşa idaresindeki kuvvetlerin bini aşan şehitle sonuçlanan hazin maceraları, Türk şehitliği ve 1992’de Rus ordusu ile çatışmada Azerbaycan’ın uğradığı büyük katliamın anısına dikilmiş olan anıt, ziyaret ettiğimiz yerler arasında idi. Baku’da güzel bir Atatürk heykelinin yer alması da bizim için kıvanç verici oldu. Onların Türklükle ve Atatürk’le ilgili değerlendirmeleri ilgi çekici idi. Türk olma bilinci ve bu kimliği algılama ve benimseme aşamasına özellikle Atatürk’ün söylemleri ile ulaştıklarını belirtmeleri, bizim için kıvanç veren bir olgu idi. Baku’nun geniş caddeleri, meydanları, parkları ve estetik yapı ve binaları ile güzel bir şehir olduğunu gördük. Hazar Denizi kıyısında uzanan büyük, ferah ve iç açıcı park, dünyanın sayılı güzelliklerinden biri sayılmalı. Bu şehri önceki yıllarda görmüş olan arkadaşlarımız, bu defa büyük bir gelişmeye tanık olduklarını söylediler. Büyük bir petrol gelirine sahip olan Azerbaycan’ın parlak bir geleceği olduğunu düşünmek yerinde olur. Ancak tıpkı Türkiye gibi bu memleketin de çok çeşitli sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik sorunlarla karşı karşıya olduğu, gerçek bir demokrasiye ve çağdaşlığa ulaşabilmek için büyük çaba ve mücadelelere gerek duyulduğu yadsınamaz. Azerbaycan’ın türban ve benzeri sorunları olmadığını fark ettik. Güzel ve zarif giyimli gençler, kadın ve erkekler çoğunlukta idi. Baku’daki AGİT Büyükelçisi Bilge Cankorel’in eşi ve Azerbaycan’da saygı ile anılan Kazım Karabekir Paşa’nın torunu, kuzinim İclal Cankorel, ülkede eğitim düzeyinin iyice yüksek olduğunu ve üniversite öğrencilerinin çok yetenekli, çalışkan gençlerden oluştuğunu anlattı. Nâzım Hikmet’in yurtdışına çıktıktan sonra ilk kitabı burada basılmıştı. Baku’nun övülen filarmoni orkestrasını, bale, opera ve tiyatrosunu ve ünlü müzelerini topluca izleme fırsatımız olmadı. Unutamayacağımız dostluklar kazandık, dostlar edindik. Onlar kardeş demeyi tercih ediyorlar. Çok sevimli, çok candan insanlar tanıdık. Ayrılışımız zor oldu. Bu güzel ilişkilerin süregeleceği ve bunun her iki ülkenin gelişimine katkıda bulunacağı umudu ve dileği ile yurdumuza döndük. [email protected] C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle