18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 OCAK 2011 ÇARŞAMBA 6 Uğur Mumcu’nun yazıları hâlâ güncel... Bugün, hiç kimse, şiddet yöntemlerini çözüm yolu olarak görmemelidir. Ne PKK, ne Kürt aydınları, ne de güvenlik güçleri... İnsan hakları, herkes için geçerlidir. Hem yöre halkı için geçerlidir, hem güvenlik güçleri için. Kürt genci de bu ülkenin yurttaşıdır, görev yapan subay da, asker de, polis de, jandarma da! “Şiddet, şiddeti doğurur, rüzgâr eken fırtına biçer.” Bunlar, herkes için geçerli ilke ve kurallardır. Önemli olan, Kürt halkını Türk halkına, Türk halkını da Kürt halkına düşman eden emperyalist siyaset ve bu siyasetin ardında yatan çıkarların bilinmesidir. (Milliyet, 15 Nisan 1992) Bugün Kürt sorunu, azınlık şovenizmi, ayrımcılık ve terör ile değil; demokrasinin yerleştirilmesi ve insan haklarının, Edirne’den Ardahan’a kadar, her yerde uygulanması ile çözülür. (Cumhuriyet, 5 Aralık 1989) DİZİ ‘ Oh ne kolay!.. Çek bir besmele, gelsin paralar... Finans kuruluşları, şirketler ve bu finans kuruluşları ve şirketler aracılığı ile kazanılan milyarlar... Elhamdülillah Müslümanız!.. Elhamdülillah milyarderiz!.. Bir kolumuz siyasette, öbür kolumuz ticarette, ayaklarımız da tarikatlarda... Bir üçgen bu... Ticaret, siyaset ve tarikat üçgeni... Bunlar dindarın sahtecileridir. Zavallı yoksul Müslüman yurttaşların kanlarını emenler de bunlardır. İnanç sömürücüleridir bunlar... (Cumhuriyet, 1 Mart 1987) Bugün türban, yarın cilbab, öbür gün fes... Çağdaş uygarlık yolunda çarşaf ve türbanla “güzel, güzel” ilerliyoruz! (Cumhuriyet, 6 Aralık 1988) Kudüs Ordusu’nun suikastta parmağı olduğuna ilişkin raporu görmezden geldiler İran umursamadı Umut Operasyonu düzenlendiği dönemde ülke geneline yaygınlaştırılarak Ankara, İstanbul, Antalya, Aydın, Bursa, Çanakkale, Çorum, Diyarbakır, Edirne, Eskişehir, Gaziantep, Hatay, Kayseri, Kocaeli, Konya, Kütahya, Malatya, Ordu, Sakarya, Tekirdağ, Osmaniye olmak üzere 22 ilde çalışmalar yapılmıştı. 625 Haziran 2000 tarihleri arasında düzenlenen operasyonlar sonucunda 208 kişi yakalanarak gözaltına alınmış; bunlar arasında 8 öğretmen, 4 memur, 2 işçi, 6 imam ve 1 özel güvenlik görevlisi olmak üzere toplam 21 kamu görevlisi de bulunuyordu. Emniyet birimlerinin hazırladığı konuya ilişkin raporun sonunda, operasyonun sonucuna ilişkin şu değerlendirmelere yer verildi: “Tüm ülke genelinde terör örgütü Selam (Tevhid) grubunun faaliyet ve kadrolarının deşifresi ile faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasına yönelik olarak sürdürülen bu çalışmalar kapsamında, anılan örgütün ‘mal ve para hareketlerinin takibi ile örgütle irtibatı olan vakıfdernekşirket ve bunun gibi kuruluşların çok yönlü tetkik edilmeleri’ kapsamında; daha önce Hizbullah terör örgütüne yönelik gerçekleştirilen son operasyonlarda uygulanan çalışmalar paralelinde olmak üzere, İçişleri Bakanlığı koordinesinde özel çalışma grupları oluşturulmuş ve söz konusu çalışmalara hız verilmiştir. ’ Amerika’nın ekonomik çıkarlarına ideolojik kılıf ve stratejik gerekçe bulan savaş teorisine “Pentagonizm” adı veriliyor. Pentagonizm, şimdi Ortadoğu’yu “Amerikancıİslamcı rejimler” ve “Amerikancı olmayan rejimler” olmak üzere ikiye bölmüştür. Çağdışı Arap şeyhlikleri Amerika’nın Ortadoğu’daki yeni müttefikleridir. Türkiye de şimdi bu Amerikancıİslamcı şeyhliklerin yanında Ortadoğu’nun despot rejimlerine karşı kullanılmak isteniyor. Pentagonizmin Ortadoğu’daki yeni stratejisi budur. Türkiye, büyük bir hızla, Amerika’nın Ortadoğu’daki petrol bekçiliğine itiliyor. Ortadoğu, artık eski Ortadoğu olmayacak. Bu yeni Ortadoğu dengelerinde Türkiye’ye yeni roller verilecek. Türkiye’nin siyasal rejimi ve geleceği de verilecek bu rollerle biçimlenecek. (Cumhuriyet, 24 Ağustos 1990) AVRUPA GÜRAY ÖZ ‘Güzel Huzursuzluk’ Siyaset meydanının gerginleşmesinin, artan öfkenin, nesnel ya da öznel bir nedeni olmalı. Belki de her ikisi birden gerilen havada pay sahibidir. Gençleri biraz korkuyla, biraz bunca yıla ve başka türlü görünme manevrasına rağmen, değişemeyen tıynet nedeniyle hırpalayan, coplayan, gazlayan öfke böyle bir öfkedir. Gerginliği artık havada hissedebiliyoruz. Yaklaşan seçimlerle ilgili büyük plan ve projelerin, şu sıralarda tamamlanma aşamasına gelmiş uygulamaların verdiği telaş da olabilir iktidardaki belirgin sinirliliğin, gerginliğin nedeni. “Acaba seçimlerde ters bir durum ortaya çıkar mı? Acaba bunca çaba boşa gider de duraklama devrinden çıkarmaya çabaladığımız oylarımızda bir gerileme yaşar mıyız?” Sanki böyle bir telaştır gerilen sinirlerin nedeni. Gerginliğin bir de öteki tarafı var; muhalefet tarafı. Orada da sanki şu türden düşünceler uçuşup durmaktadır: “Bir rüzgâr esiyor, ama acaba biz yelkenlerimizi bu rüzgârla doldurabilecek miyiz? Bir gün bir şey, öteki gün başka bir şey söylememizin nedeni rüzgârın yönünü saptamakta zorlanıyor olmamızda yatıyor olabilir mi? Dünyadaki tüm sosyal demokratları yüzyılın sonunda kendine boyun eğdirmiş liberalizme biz de mi boyun eğelim, yoksa gelir dağılımını iyileştirme ana doğrultusunda kadim sosyal demokrat politikalara mı ağırlık verelim?” Zor sorular, sosyal demokratların yanıtlarını bugüne kadar içtenlikle veremedikleri sorulardır bunlar. Seçimler yaklaştıkça gerginliğin, tarafların iç huzurunu alabildiğine hırpalayan sinir bozukluğunun yükseleceğini ve kopma noktasına geleceğini tahmin edebiliyoruz. İktidarın da muhalefetin de artık hesaba katmak zorunda olduğu, eskiden beri var olsalar da su yüzüne çıkmış, “eh artık biz de buradayız ve meşruyuz” diyen güçler de var üstelik piyasada. PKK artık adıyla sanıyla politikanın aktif bir unsuru haline getirilmiş durumdadır. Hizbullah liderleri hapishaneden çıkarılınca, Türkiye’nin nereye doğru gerilediği ortaya çıkıvermiş ve bu geriliğin “buraların egemeni benim” diyen Gülen hareketinin yanı sıra küçümsenmeyecek bir gücü temsil ettiği de anlaşılmıştır. Gerginliğin bir nedeni de hem iktidar hem muhalefet için bu yeni durum olabilir mi? Başka yeni bir durum daha var. Üzerine 12 Eylül 1980’de ölü toprağı serpilmiş, darbenin, tankın, tüfeğin, işkencenin zorbalığıyla susturulmuş gençlerin, “ne olup bittiğini artık biz de bilmek istiyoruz, bizim de sözümüz var” diye ortaya çıkmaya başlamasıdır. Siz bakmayın iktidar sahiplerinin “bunlar marjinallerdir, bunlar üç beş serseridir” küçümsemelerine. Gerçekte küçümsemiyor, korkuyorlar. Sokakta gösteri yapan gençlere, hak arayan işçilere, cesaretle siyaset erbabının karşısına çıkan memura copla, gazla, bir hışımla polisi göndermelerinin nedeni budur; “daha küçükken ezelim” diyorlar. Sokakta gösteri yapmasa da kafasındaki soruları sorma cesaretine sahip Üniversite Konseyi üyesi gençler arasından birilerini de izlemeye, gözlemeye başlamalarının nedeni de bu korkudur. Bakalım ne olacak? İktidar ve muhalefet daha güçlü bir şekilde seçimlerden çıkmak için öfkenin zirvelerini zorlarken, gençler bir şeyleri fark etmenin ortaya çıkardığı huzursuzluğun yüreklerini kıpırdattığını hissediyorlar. Bir zamanlar Mümtaz Soysal Hoca’nın dediği gibi “güzel huzursuzluk”tur bu. Ve sonunda niteliğin, aritmetik nicelikle ilgisi olmadığının diyalektik bilgisine ulaşmamızı sağlayacak olan da bu güzel huzursuzluktur. eposta: [email protected] Sadettin Tantan: Türkiye yeniden inşa edilmeli, kirli bilgilerle yok ediliyoruz Belgelerdeki bağlantılar Yapılan istihbari ve operasyonel çalışmalar sonucu, söz konusu suikastları gerçekleştiren teröristlerin İranlı bazı şahıslarla doğrudan irtibatlı olarak bu eylemleri gerçekleştirdikleri, irtibatlı olunan İranlı şahısların ise; İran gizli servisi Savama ve İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Ordusu isimli teşkilatlara mensup oldukları anlaşılmıştır. Bu temelde, önceki yıllarda ülkemizdeki İranlı şahıslara yönelik olarak gerçekleştirilmiş kaçırma ve öldürme eylemlerinin Savama mensupları tarafından yönlendirilmek ve/veya bizzat katılmak suretiyle gerçekleştirildiği, gazeteciyazar Uğur Mumcu suikastı ve diğer büyük suikastların ise daha çok Kudüs Ordusu’na mensup şahısların plan ve yönlendirmeleri neticesinde icra edildiği anlaşılmıştır. Bu meyanda son yıllarda İran’da gazeteciyazar ve bazı devlet adamlarına dahi gerçekleştirilen suikastların, kendi istihbarat servislerince yapılmış olduğunun ortaya çıkartılması ve ülkemizde 17 Ocak 2000 tarihinde gerçekleştirilen Hizbullah operasyonu sonucu elde edilen ve terör örgütü Hizbullahİ.İ.C. istihbarat birimlerinin bağlantılarını gösteren bilgi ve belgelerin yer aldığı dosyamızın İran Cumhurbaşkanı Hatemi’ye sunulması teklifimizin söz konusu ülke Dışişleri makamlarınca kabul edilmemesi ve ‘güvenlik işbirliği görüşmeleri kapsamında bu dosyanın doğrudan ilgili birimlere verilmesi’ yönündeki teklifleri de bu yöndeki çok yönlü değerlendirmelerimize ışık tutmaktadır. ‘Örgütlerin tümü taşeron’ Yine Umut Operasyonu’na dönersek. Sizin kararlılığınız olmasaydı, istihbarat birimlerini olaya katmasaydınız faili meçhuller çözülebilir miydi? Silahlı ve silahsız örgütler nereden bakarsanız bakın aynı işleyen bir yapı içerisindeler. Hepsi iç içe işleyen, beslendikleri kaynaklar, destekler, akışkanlıklar bazen birbirlerine destek vermeleri, bu konuda istihbarat toplarsanız sonuca varabilirsiniz. Birbirlerine bağları olur mu? Bazen birbirlerini taşeron olarak koruyabilir, birbirlerine destek verebilirler. Aynı ülke içerisinde dolaştıkları için birbirleri ile çatışma içerisinde de olabilirler. Bütün faili meçhullerde, bütün diğer operasyonlarda eğer bir irade koymasaydık, hiçbirisi çıkmazdı. Biz sumen altındaki bütün dosyaları bizzat takip ederek ortaya çıkardık. Yani bizim o zamanki yaptığımız devletin arşivlerinde var olanı, sumen altında savcılıklarda, bakanlıklarda bekleyen dosyaları ortaya çıkarmaktı. Orada siyasi irade çok önemliydi. Daha önce de çözülebilirdi belki... Çözülürdü. Tabii çözülürdü. İstihbarat yetkilileri ne söylediler geçmişte hatırlayınız... “Bizim faili meçhullerle ve Hizbullah’la ilgili hiçbir bilgimiz yok” dediler. O zaman hükümetlerin sorması lazım. Çünkü bir savaş içerisindesiniz. İstihbarat teşkilatında ya da hukuki alanda bir eksiklik varsa, çağın gereklerine uygun yasal yetkilerle donatılmamışsa, çağın gereklerine uygun altyapılarını yapmanız lazım. Mezhepsel ayrıştırma destekleniyor Anlatımlarınızdan cinayetlerin dış destekli olduğu belli oluyor. Sizden önceki dönemde, bu ülkelerle kötü olmamak amacıyla faili meçhullerin üstüne gidilmemiş olabilir mi? Yok zannetmiyorum. O kadar da değil. 1990’lı yıllara değin Terörle Mücadele Kanunu yoktu. O günlerden bugünlere kadar baktığınız zaman teknolojik altyapı yoktu. Bütün teşkilatları; jandarması, polisi, Milli İstihbarat’ı gece gündüz çalışarak büyük ter akıtmıştır. Burada tepedeki siyasette ve tepe bürokraside büyük bir körlük vardır. Cinayetleri gerçekleştiren Kudüs Ordusu’nu, taşeron bir örgüt olarak mı tanımlıyorsunuz? Bütün bu örgütlerin hepsinin, PKK de dahil olmak üzere taşeron oldukları ortadadır. Doğrudan İran’a mı bağlıdırlar, yoksa farklı odaklar da kullanılır mı? Ben bu örgütlerin orada eğitim alıp onlar tarafından veya başka istihbarat güçleri tarafından kullanıldığını tahmin ediyorum. Türkiye’deki silahlı ve silahsız bütün örgütlerin hepsi Batı desteklidir. Çıkış yerleri farklı olabilir. Cemaatlerin de mezhepsel ayrıştırma sistemlerinin de Batı tarafından desteklendiği açık ve nettir. Türkiye bu saldırılara karşı ne yapmalıydı, ne yapabilir? Yapılması gereken tek şey; suçlu yakalama açısından değil, kendi evladını koruyabilmek açısından Türkiye yeniden inşa edilmelidir. Temel altyapıları bakımından. Herkes görevinin bilinci içerisinde olmalı, toplumun da bu görev bilinci içerisinde o göreve sahip çıkması lazım. Batı bütün bu teşkilatlarını sürekli denetime tabi tutar, araştırır, sorguya tabi tutar, verdiği bütçenin hesabını ister, hiç onu bırakmaz. Siz de istihbarat teşkilatlarını büyük gizlilik içerisinde hem adli soruşturmaya hem de meclis araştırmasına tabi tutabilirsiniz. Böyle yapınca orada hukuki aksaklıklar varsa ortaya çıkacaktır. Personel aksaklığı varsa ortaya çıkacaktır. Niteliksizlik varsa ortaya çıkacaktır. Geçmişten bugüne kadarki görevlilerin verdiği raporlar işleme sokulmamışsa, oradaki Türkiye’ye ait olmayan yapılar ortaya çıkacaktır. Siz o zaman hukuk zemininde yeni bir inşa hareketine başlayacaksınız. Yani bütün altyapılarınızı bilgi ağı üzerine inşa edeceksiniz. Çağ bilgi çağıdır, gerçek bilgiye ulaşamıyoruz. Kirli bilgilerle yok ediliyoruz. Çağ bilgi çağıdır, bilgi savaşları çağıdır, enformasyon savaşları çağıdır. Türkiye’nin bilgi güvenliği bakımından hiçbir altyapısı yoktur. Bilgi güvenliği de son derece önemlidir. Sizin, halkınızı bilinçlendirecek altyapınızı yapmanız gerekiyor. Eşzamanlı operasyon Cemevine saldırıda 20 kişi gözaltında Başakşehir’deki cemevinin taşlanması ve otobüslerin yakılmasına yönelik düzenlenen operasyonda 20 kişi gözaltına alındı. İstanbul Haber Servisi Başakşehir’deki cem evinin taşlanması ile belediye otobüslerinin yakılması olaylarına karıştıkları ve terör örgütü PKK üyesi oldukları öne sürülen 20 kişi yakalandı. Başakşehir Şahintepe Mahallesi’nde bulunan cem evinin taşlanması ve belediye otobüslerinin yakılması olaylarına yönelik çalışmalarını sürdüren istihbarat ve terörle mücadele şube müdürlükleri ekipleri, bazı adreslere eş zamanlı operasyon düzenledi. Operasyonda, terör örgütü PKK üyesi oldukları iddiasıyla 20 kişi gözaltına alındı. Bu kişilerin üzerlerinde ve bulundukları adreslerde yapılan aramalarda, çok sayıda örgütsel doküman ile molotofkokteyli yapımında kullanılan malzemeler ele geçirildi. Poliste sorguları süren bu kişilerin, Başakşehir Şahintepe Mahallesi’nde bulunan cem evinin taşlanması ve bazı belediye otobüslerinin yakılması olaylarına karıştıkları iddia edildi. Emniyet yetkilileri soruşturmanın çok yönlü sürdürüldüğünü bildirdi. İran tansiyonu yükseltiyor Devletimiz ve görevlilerini İslam düşmanı ilan edebilmek ve dini inancında samimi halkımızı bunlara inandırabilmek için hiç şüphesiz bazı dayanak ve delillere ihtiyacı olan radikal hareketler, ülkemizdeki gerek şahıslardan kaynaklanan, gerekse suiistimale müsait olan bazı dini nitelikli konuları sık sık gündeme getirerek ve istismar ederek, bu emellerine ulaşmaya çalışmışlardır. Söz konusu kesimler bu noktada, içinde bulunulan devlet ve yöneticilerinin, kâfir ve İslam düşmanı olduğuna halkımızı inandırdıkları ölçüde mütedeyyin kitleleri kendi saflarına çekebileceklerinin bilincinde hareket etmişlerdir. Ülkemizde 1990 yılından günümüze kadar olan süreçte, başta araştırmacı gazeteciyazar Uğur Mumcu olmak üzere aydınlarımıza yönelik olarak gerçekleştirilen suikast eylemleri tahlil edildiğinde; tüm eylemlerin kamuoyunda laiklik konusunda hassasiyeti ile bilinen kesimler arasında yer alan şahıslara yönelik olarak yapılmış olması dikkat çekmektedir. Bu tür eylemlerle İran İslam Cumhuriyeti, ülkemiz kamuoyundaki tansiyonu daha fazla yükseltmeyi ve laikliğe karşı hassas kesimleri irtica konusunda daha fazla tahrik etmek suretiyle, ‘devletimizin irtica konusunda mütedeyyin halk kitlelerini de rahatsız edebilecek boyutta radikal tedbirler alması’ sonucunu hedeflemiştir. hedefin bu olduğu değerlendirilmektedir. Özetle bu temelde gerçekleştirilen suikastlar ile; eylem sonucu tahrik, laikantilaik kutuplaşması, gerginlik ve tansiyonun yükseltilmesi, duygusal ve aşırı önlem paketlerinin icraata konulması, mütedeyyin vatandaşlardaki rahatsızlığın arttırılması, bu ortamdan istifade ile dini radikalizme kayışın hızlandırılması hedeflenmiş ve hedeflenmektedir.” Radikalizme kayış hızlanacak İran tarafından hedeflenen bu amaç gerçekleştirildiği takdirde, yapılan uygulamalardan rahatsız olan mütedeyyin halk kitleleri, ülkemizde faaliyet gösteren İran referanslı radikal dini örgüt ve grupların ‘kâfir TC’ türü propagandalarına daha açık hale gelecek ve ülkemizdeki geleneksel İslami anlayıştan radikalizme kayış daha da hız kazanacaktır; amaçlanan BİTTİ C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle