23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 4 HABERLER CUMHURİYET 26 OCAK 2011 ÇARŞAMBA Erdoğan, ‘Hayır diyen darbecidir’ dedi dava açılmadı, Çölaşan ‘Evet diyen gaflet içindedir’ dedi mahkum oldu GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU İşte ‘12 Eylül’ yargısı ANKARA (Cumhuriyet Bürorus) Ankara’da dün iki ayrı mahkemede görülen benzer davalarda iki farklı karar çıktı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında açılan dava Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görüldü. Erdoğan’ın “Hayır diyen darbecidir” sözleri nedeniyle davayı açan avukat Sedat Vural mahkemede, “Davalının beyanları kişilik haklarıma saldırı şeklindedir. Hukuka aykırıdır. Davalının sözlerinin hukuka aykırılığının mahkemece tespit edilmesini talep ediyorum” dedi. Söz alan Erdoğan’ın avukatı Muammer Cemaloğlu ise daha önceki savunmalarını tekrar ederek davanın reddini istedi. Cumhuriyet’in gündeme getirdiği ve Alevilere hakaret içeren davanın Erdoğan’ın savunmasında kullanılmasıyla ilgili de Cemaloğlu, “Müvekkilimin sözlerinin nasıl olduğunu, kastının ne olduğunu cevap dilekçemizde tekrar anlat 24 Ocak Kararları ve Halkın Hakları Hafta sonu Ankara’da düzenlenen “Halkın Hakları Forumu”na katıldığım için pazartesi yazımı yazamadım. Ama gelecekteki yazılarımı zenginleştirecek bir deneyim edindim: Forumda tartışılan konular, 31 yıldır bu ülkede halkın haklarına yönelik olarak süren acımasız ve kararlı saldırının ürettiği acı meyvelerle çok yakından ilgiliydi. ERDOĞAN: PKK İLE ERGENEKON İŞBİRLİĞİNE HAZIRLANIYOR Haber Merkezi Ukrayna’da oda ve borsa başkanlarına seslenen Başbakan Tayyip Erdoğan, seçim barajının düşürülmesi ve koalisyonların ekonomiyi tehdit edeceğini savundu. Erdoğan, TOBB tarafından Kiev’de düzenlenen toplantıdaki konuşmasında, popülizmin istikrar ve güvenin en ciddi düşmanı olduğunu söyledi. Bazılarının, ısrarla barajın iyice aşağı çekilmesi konusunu gündeme getirdiğini belirten Erdoğan, “Biz özellikle ülkemizin ekonomik yapısını bir tehdit altına sokmak istemiyoruz. Bakın bizim ülkemiz tek partili iktidarlarda hep tırmanmıştır. Koalisyon dönemlerinde de hep geri kalmıştır. Kaynağı tık. Basında yer aldığı şekliyle değildir” diye konuştu. Bunun üzerine Vural, Erdoğan’ın savunmasındaki ifadelerin daha vahim olduğunu kaydetti. Kararını “gerekbelirsiz her popülist harcama son derece yıkıcı sonuçlar doğurabilir” dedi. PKK ile ‘Ergenekon’un seçim öncesi işbirliği yapmak için harekete geçtiklerini savunan Erdoğan, “Seçim öncesinde, seçmenin tercihini etkilemeye dönük, milli hassasiyetleri kaşıyarak iç politikayı dizayn etmeye dönük girişimler olduğunu görüyoruz. Bunun ciddi işaretlerini alıyoruz. Terör örgütü ile çetelerin işbirliği yaptığına dair emareler var. ‘AK Parti yönetimden uzaklaşsın da Türkiye’ye ne olursa olsun anlayışı’ içindeler. Elbette güvenlik güçlerimiz bu noktada üzerlerine düşeni yerine getireceklerdir” diye konuştu. sel Çölaşan hakkında açılan dava ise dün Ankara 4. Sulh Hukuk Mahkemesi’nde görüldü. Yargıç Eyüp Sarıcalar, Tansel Çölaşan tarafından, 12 Eylül referandumunda çesiz” olarak açıklayan yargıç Zerrin Berke, davayı reddetti. Ankara Anakent Belediye Başkanı Melih Gökçek’in Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Başkanı Tan “evet” oyu kullananlarla ilgili olarak “gaflet, dalalet içinde olduklarına ilişkin” sözler söylediğini kaydederek, “Bu sözlerin, referandum öncesinde söylenmesi durumunda evet çağrısında bulunanlar ve evet oyu kullanılmasını isteyenler için eleştiri kabul edilebilecek ise de referandum sonucunda milli irade tecelli etmiş bulunduğundan söylenen sözlerin millet iradesini tahkir ve hakaret niteliğinde sözler olduğu” değerlendirmesinde bulundu. Çölaşan’ın avukatı Mutluhan Karagözoğlu ise “yargıç Sarıcalar’ın beyanının ihsası rey niteliğinde olduğunu” vurgulayarak, “Bu nedenle mahkeme hâkimini reddetmek için süre talebinde bulunuyoruz” diye konuştu. Yargıç Sarıcalar, Karagözlü’nün talebini reddederken davanın kabulüne karar vererek, Tansel Çölaşan’ın, Melih Gökçek’e 5 bin lira manevi tazminat ödemesine hükmetti. ‘Kapitalist gerçekçiliğin’ restorasyonu “Kapitalist gerçekçilik”, “toplumsal adaletsizlikleri” ortadan kaldırmaya yönelik her türlü dönüşüm projesini, kapitalizmin ufkunun içine hapseder, liberal demokrasiyi tek siyasi rejim olarak kabul eder. “Kapitalist gerçeklik” altında yaşayanlar, başka bir dünya olasılığını, hiçbir üretim tarzının ebedi olamayacağını unuturlar; tüm teknolojik “ilerlemelere” karşın, adeta 19. yüzyılın, sosyal demokrasi, sosyalizm öncesi toplumsal gerçeklik algısına geri dönerler. 24 Ocak kararları, tarıma, sanayiye, günlük yaşamda halka sunulan hizmetlere yönelik mali destekleri, elde edilmiş hakları, sendika, örgütlenme haklarını kısa sürede imha etti. Ülke ekonomisinin kaynakları özelleştirmelerle, uluslararası mali sermayenin denetimsiz kullanımına açıldı, o zamana kadar geçerli olan “sosyal devlet” (halkın refahından sorumlu devlet) anlayışına son verildi, sermayenin verimlilik ve rekabet ilkesine tabi bir devlet biçimi inşa edildi. Böyle bir Restorasyon kolay başarılamaz. Bu yüzden bu Restorasyonun programını Türkiye’ye getiren 24 Ocak kararları ancak bir askeri diktatörlüğün eliyle uygulamaya konulabildi. Bir kez önceki dönemin vatandaşlık ruhu, kapitalizme, emperyalizme direniş geleneği imha edildikten sonra, postmodernizmin, insanları kendi bedensel hazlarına odaklanmaya, hakikate ilişkin tüm tartışmaları, önerileri yadsımaya yönlendiren söylemi devreye girerek, bu acılı sürece uyum sağlayacak, bunu savunacak insanı inşa etmeye başladı. ÖNERGELERE GEÇİT VERMEDİ 10 YILLIK FAİLİ MEÇHUL DAVASI AKP ‘faili meçhul’leri reddediyor AKP’li milletvekilleri, son bir yıl içinde CHP ve BDP’nin faili meçhullerin araştırılmasına ilişkin hazırladığı yedi önergeye de hayır oyu vererek konunun Meclis gündemine taşınmasına engel oldu. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP iktidarı, CHP ve BDP’nin faili meçhullerle ilgili önergelerinin TBMM Genel Kurulu’nda ivedilikle görüşülerek araştırma komisyonu kurulması girişimlerine son bir yıl içinde 7 kez “hayır” dedi. CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, “İktidar faili meçhullerle hesaplaşmaktan korkmaktadır, samimi değiller” dedi. CHP ve BDP, TBMM’de faili meçhullerle ilgili araştırma komisyonu kurulması için çeşitli girişimlerde bulundu. Bu girişimler ve sonuçları şöyle: 3 Şubat 2010: BDP’nin “JİTEM ve DoğuGüneydoğu bölgesinde yaşanan faili meçhul cinayetler/kayıplar”la ilgili önergesinin görüşülmesi istemi AKP oylarıyla reddedildi. 6 Nisan 2010: CHP grubunun faili meçhul cinayetlerle ilgili araştırma önergesinin TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmesine ilişkin önergesine AKP “hayır” dedi. 20 Nisan 2010: CHP’lilerin “kanlı 1 Mayıs” olarak anılan 1 Mayıs 1977 katliamının araştırılması için verdiği önergenin görüşülmesi istemi AKP oylarıyla reddedildi. 22 Haziran 2010: CHP, önergesinin görüşülmesi için bir kez daha girişimde bulundu. AKP sözcüsü Ayhan Sefer Üstün “Biz aslında öneriyi önemsiyoruz, ama Meclisimizin tatile girmesine az bir zaman kaldı. Tatilden sonra geleceğiz ve bu faili meçhul cinayetlerle ilgili komisyonu kuracağız” dedi. 20 Ekim 2010: CHP “tatilden sonra” bir kez daha önergenin görüşülmesi için girişimde bulundu. Ancak, yine AKP oylarıyla reddedildi. 3 Kasım 2010: CHP’nin önergesi yine reddedildi. 25 Kasım 2010: BDP’nin önerisi bir kez daha reddedildi. CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, AKP’nin “faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması” konusunda samimi olmadığını vurgularken şu görüşleri dile getirdi: “Diyarbakır mitinginde ‘Ape Musa’nın acısını unutmadık’ diyen Başbakan’ın partisi neden önerimize ret oyu kullanıyor merak ediyoruz. Başbakan, son olarak Uğur Mumcu cinayetinin faili meçhul kapsamına girmeyeceğini söylüyor. Herhalde tetikçileri kastediyor. Bugüne kadar bu faili meçhul cinayetlerin araştırılması, soruşturulması, yargılanması yapılamadı. Mahkemelerin önü tıkanmıştır. Faili meçhul bırakılan bu siyasi cinayetler yargısal süreçte boğulmuştur. İktidar faili meçhullerle hesaplaşmaktan korkmaktadır.” Fotoğraf: AFP Jandarmada kayıp, davada sır oldular MAHMUT ORAL Restorasyon ve düş kırıklığı Restorasyonun ürettiği insan, “değişim”den yanadır, “satüko”ya karşıdır; ama kapitalizm içinde kalmak koşuluyla. Çok demokrattır, devlete karşı bireysel özgürlükleri savunur, ama tüm özgürlükler sermayenin özgürlüğüne tabi kalmak koşuluyla. Bu özgür, demokrat birey bürokrasiye karşı yaratıcılığı, özgünlüğü savunur; ama bu yaratıcılık, özgünlük pazarlanabilir metalar üretebildiği, sermayenin rekabet gücünü ve verimliliği arttırabildiği sürece… Bu yeni insan ulus devlete karşı olduğu için, “farklılıkları”, “öteki”nin (“başka”nın) özgünlüğünü “yadsıyan”, vatandaşlık kurumuna da karşıdır. Toplumdaki tüm “başka”ların (“öteki”lerin) haklarının ve özgünlüklerinin tanınmasını savunur; ama sermayenin, “Büyük Başka/Öteki” (yasa koyucu) olarak kalmaya devam etmesi koşuluyla. Bu yeni birey, mutlak hakikatlere, büyük projelere, büyük söylemlerin, bireysel özgürlükleri sınırlayan “ilkelerine” de karşıdır. Önemli olan bireysel hazlar ve özgün perspektiflerdir; sermayenin projesi tek büyük söylem, tek mutlak hakikat olarak kalması koşuluyla. Bu yeni insan, Restorasyon sürecini ilerici ve devrimci, karşı çıkanları, haklarını korumaya çalışan emekçileri, sosyalistleri gerici, tutucu ilan etti, hem de hiç utanmadan, sosyalizmin tarihinden çaldığı kavramlarla, simgelerle… Böylece, toplumda, neoliberalizmden başka hiçbir ekonomik modeli, sermayenin verimlilik ve rekabet ilkesinden başka hiçbir ahlaki ilkeyi, sermayeden başka hiçbir “hakikati” kabul etmeyen, totaliter bir egemenlik yerleşti. Daha sonra, terorizme karşı savaş retoriği, siyasal İslamın, AKP hükümetinin iktidarı, totaliter egemenliğin otoriter özelliklerini de güçlendirmeye başladı. Kamusal alanlar sermayenin kullanımına açıldıkça vatandaşlık kurumunun maddi temeli çöktü: Vatandaşların eşitliği ilkesi, yerini tüketicilerin eşitliğine, özgürlük ise tüketim ve kâr yapma özgürlüğüne indirgendi. Bu dünyada vatandaşların verdikleri vergilere dayanan sosyal hizmetlerin yerini de hayır kurumlarının sadaka sistemleri almaya başladı. Devlet sosyal hizmetlerden çekilirken oluşan boşluğu sivil toplum örgütleri, siyasal İslam, bu totaliter rejiminin sadaka düzeninin kurumları olarak, doldurmaya başladılar. Restorasyonun, bedensel hazlarının tatminine, tüketim nesnelerine odaklanmış bireyi şimdi, özgürleşemediğini, dahası, sermayenin soğuk hakikatine, ahlakına, yıkımına karşı bir tepki olarak canlanan dini hakikatlerin ve ahlakın bireylerinin, yaşam alanına tecavüz etmeye başladığını görerek dehşete düşüyor. Sermayenin, emekçilerin, barınma, sağlık, eğitim, ulaşım gibi haklarına, özelleştirmeler yoluyla yönelttiği saldırılar artık tepki çekiyor, direniş, haklar mücadelesi yaratıyor, sosyalistlerin toplumsal saygınlığı yeniden artıyor. Bu koşullarda sermaye de bu tepkiye direnebilmek için dayanacak bir “büyük söylem” ararken, dini “hakikat rejimiyle” uzlaşmaya başlıyor. Restorasyonun birey, tarihin çöplüğüne her gün biraz daha yakınlaşıyor. erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com ‘Kimse birbirinin yüzüne bakamaz’ Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Genel Kurulu’na dün hitap eden Gül, daha sonra parlamenterlerin sorularını yanıtladı. Türkiye’de demokratik standartları, hukuk standartlarını yükseltmek için çok köklü reformlar yapıldığını belirten Gül, “Şüphesiz ki daha yapacaklarımız var” dedi. Gül, KCK davası ve Kürtçe savunma yapılamamasına ilişkin soruyu şöyle yanıtladı: “Demokratik hak ve hukuk ne kadar genişletilirse terör o kadar izole edilir. Türkiye bu politikaya güvendiği için, son yıllarda cesur işler yapıyor. İnsanlar gerçekten Türkçe bilmiyorsa, başka dil biliyorsa o dilde savunma yapabilirler.” Gül, geçen yıl 6 gazetenin kapatılması nedeniyle Türkiye’nin AİHM tarafından mahkum edildiğini söyleyen bir parlamentere, bunları ilk kez duyduğu yanıtını vererek, “Bilmiyorum bilginiz doğru mu? Eğer eminseniz belgeleri bize verin takip edelim” dedi. 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarına ilişkin bir soru üzerine ise “soykırım” sözünü doğru bulmadığını söyleyen Gül, “Tarihimizde soykırım yapıldığını kabul etmiyoruz. Bunu kabul edenlere açık bir çağrıda bulunuyoruz, ‘gelin ortak bir komisyon kuralım. Arşivlerimizi açalım, bu komisyon çalışsın ve neyse kabul edelim’ diyoruz. Tarihle beraber yaşarsak, Avrupa’da kimse birbirinin yüzüne bakamaz” dedi. DİYARBAKIR Kapatılan HADEP’in Silopi ilçe yöneticileri Ebubekir Deniz ile Serdar Tanış’ın kaybolmalarının üzerinden tam 10 yıl geçti. Dosyada 10 yıldır alınan gizlilik kararı kaldırılmazken, mağdur avukatlarına ve ailelerine hiçbir bilgi verilmedi. 25 Ocak 2001’de Serdar Tanış, amcası Eyüp Tanış ile birlikte Silopi PTT binasının önünde yürürken yeşil renkli, Fiat marka bir aracın içinde bekleyen üç kişi tarafından durduruldu. Araçtakiler “Biz güvenlik görevlisiyiz. Bizimle birlikte Emniyet’e kadar geleceksiniz” deyince Tanış ve Deniz, daha sonra karakola gideceklerini belirtip, araca binmeyi reddetti. Tanış ve beraberindeki yakını ardından parti binasına döndü. Kısa süre sonra Tanış’ın cep telefonu arandı. Bir süre konuştuktan sonra telefonu kapatan Tanış, parti binasında bulunanlara “Jandarma karakolundan çağrılıyoruz” diyerek yanına ilçe sekreteri Ebubekir Deniz’i de alarak parti önünde bekleyen Ömer Sansür’ün mini büsüyle ilçe jandarma karakoluna gitti ve bir daha kendilerinden haber alınamadı. Aradan geçen 10 yıl içinde kayıpların bulunması için yakınlarının yaptıkları başvurular sonuçsuz kaldı. Açılan soruşturma dosyasına konulan gizlilik kararı yüzünden, mağdurlar ve avukatları bilgi ve belgelere ulaşmakta zorluk yaşamaya devam ediyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ise olayın aciliyeti nedeniyle iç hukuk yollarının tükenmesini beklemeden ailelerin başvurusunu kabul etti. Yargılama sonucunda Türkiye 170 bin Avro tazminata mahkum oldu. Ancak AİHM’nin kararı bile Türkiye’de yürütülen soruşturmanın hız kazanmasına yardımcı olmadı. HADEP İlçe Başkanı Serdar Tanış ve ilçe yöneticisi Ebubekir Deniz’in çağrıldıkları jandarma karakoluna gittikten sonra kaybolmalarının sorumlusu olarak gösterilen dönemin Şırnak İl Jandarma Alay Komutanı, halen Ergenekon davasından tutuklu olarak yargılanan emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, konuya ilişkin hiç sorgulanmadı. Türkler davası AİHM yolunda Öldürülen eski DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in kızı Nilgün Soydan, davanın zamanaşımına uğramasına tepki göstererek ‘Babam ölmeden önce korunmadı ama katili korundu’ dedi İstanbul Haber Servisi 30 yıl önce katledilen Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) eski genel başkanlarından Kemal Türkler’in kızı Nilgün Soydan olayın tanığı olmasına karşın davanın özellikle zamanaşımına uğratıldığını belirterek “Bu davayı zamanaşımına getirmek için ellerinden geleni yaptılar. Bizi AİHM’ye gitmeye mecbur bıraktılar” dedi. Ailenin avukatı Rasim Öz, davanın zamanaşımından düşürülmesi nedeniyle kararı temyiz edecek ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuracak. DİSK’in kurucu ve ilk genel başkanı Kemal Türkler cinayeti davasının “zamanaşımı” gerekçesiyle düşmesinin ardından tepkiler devam ediyor. Türkler’in avukatı Rasim Öz, kararı Yargıtay’a götürerek temyiz ettireceklerini belirtti. AİHM’ye başvuracaklarını anlatan avukat Öz, “Kemal Türkler’in unutulmasına asla izin vermeyeceğiz. Bu davanın böyle sonuçlanmaması için elimizden gelen ne varsa kullanıp, tüm yasal yolları değerlendireceğiz” diye konuştu. Kemal Türkler cinayetinin görgü tanığı kızı Nilgün Soydan ise yargının bu davada tarafsız davranmadığını savunarak kendilerini AİHM’ye gitmeye mecbur ettiklerini ifade etti. Soydan şunları kaydetti: “Sorun yerel mahkeme ile Yargıtay’ın verdiği iki farklı karardan önce bir davanın 30 yılda sonuçlandırılamamasıdır. Dava sürecinde 30 duruşma boyunca hiçbir işlem yapılmadı. Hâkimlere dosya verilirken bile bir işlem yapılmadı. Etkili başvuru hakkımızı aramamıza engel oldular. Babam ölmeden önce korunmadı ama katili babamı öldürdükten sonra korundu. Dava sürecinde yaşananlar ile ilgili ne Adalet Bakanlığı ne HSYK hiçbir işlem yapmadı. Bu davayı zamanaşımına getirmek için ellerinden geleni yaptılar.” Türkler, 22 Temmuz 1980’de Merter’deki evinin önünde öldürülmüştü. Cinayetle ilgili ilk dava 1981 yılında Ankara Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’nde açıldı. İlk karar 7 Nisan 1987’de çıktı. Abdülsamet Karakuş ve Aydın Eryılmaz adlı tetikçiler 12’şer, olayda kullandıkları aracı gasp etmekten de 20’şer yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. 1999’dan bu yana Türkler’in katil zanlısı olarak yargılanan Ünal Osmanağaoğlu’na 2003, 2007 ve 2009 yılında verilen 3 beraat kararı Yargıtay’da bozuldu ve her defasında yeniden yargılama yapıldı. En son olarak ise 2010 yılında dava zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırıldı. Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan’a tazminat ödeyecek ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu aleyhinde açtığı iki davada toplam 10 bin lira manevi tazminat kazandı. Kılıçdaroğlu, Ordu mitingindeki, “Sen 1 milyar dolara ülkeyi pazarlamaya kalkıyorsun sonra kalkıp ihanetten bahsediyorsun. Sen ülkeye ihanet ettin” sözleri nedeniyle 6 bin lira, Erdoğan ile Yaşar Büyükanıt arasındaki gizli Dolmabahçe görüşmesine ilişkin eleştirileri nedeniyle de 4 bin lira tazminat ödeyecek. Nilgün İpekçi Soydan C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle