18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 OCAK 2011 ÇARŞAMBA EKONOMİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] 13 ‘Daha da gelmem’ diyen AKP yeniden Davos yolcusu ‘One minute’ krizinin ardından Türkiye hükümet düzeyinde Davos yolunda. Zirveye bu yıl Başbakan Yardımcısı Babacan ve Maliye Bakanı Şimşek’in katılması bekleniyor. Ekonomi Sevrisi İki yıl önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres arasında yaşanan gerginlik yüzünden Erdoğan’ın “Daha da Davos’a gelmem benim için bitmiştir” sözlerinden sonra Türkiye bu yıl hükümet düzeyinde yeniden zirveye katılmaya hazırlanıyor. Erdoğan, kendisine Peres’ten daha az söz hakkı tanındığı gerekçesiyle Davos zirvesini protesto etmiş, hükümet üyeleri Başbakan’ın bu çıkışının ardından geçen yıl zirveye katılmamıştı. Geçen yılki zirvede Türkiye’yi sadece Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz temsil etmişti. ‘One Minute’ krizinin ardından iki yıl geçti, hükümet Davos yolunu tutuyor. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek zirveyi programlarına aldı. İki bakan son dakikada değişiklik olmazsa Davos’a gidecek. Türkiye’den en geniş katılım ise 20’ye yakın isimle iş dünyasından olacak. Bu yıl 41. kez düzenlenen zirvenin başlığı ‘Yeni gerçek için ortak normlar’. Zirvenin açılışını bugün yapılacak ve 30 Ocak’ta son bulacak. EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN Merkez Bankası’ndan Yeni Adımlar Merkez Bankası son bir hafta boyunca peş peşe iki kararı uygulamaya koydu: Önce geçen hafta sonunda politika faizi olarak değerlendirdiği bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını yüzde 6.50’den yüzde 6.25’e düşürdü. Daha sonra, bu hafta başında da yasal (zorunlu) karşılık oranlarını mevduatın vadesine göre 1 ile 4 puan arasında yükseltti. Günlük ekonomi yazınında ilk kararın “piyasa oyuncuları arasında şaşkınlıkla karşılandığı” ifade edildi ve Merkez Bankası’nın “ateşle oynadığı” yorumları dile getirildi. Pazartesi günü alınan ve zorunlu karşılık oranlarının yükseltilmesine yol açan ikinci dizi kararlar ise artık beklenilen adımlar niteliğindeydi. TCMB bu iki dizi karar ile ne yapmak istiyor? TCMB’nin niyeti gerçekten “piyasa oyuncularını zaman zaman şaşırtmak” mı? Alınan kararlar gerçekten sürpriz mi? Söz konusu kararlar ile TCMB’nin piyasaya sürpriz hazırlamakta olduğunu düşünmek aslında doğru bir yaklaşım değil. Zira TCMB’nin son dönem vermekte olduğu mesajlar göz önüne alındığında, Merkez Bankası’nın 2011 yılında Türkiye ekonomisinin önündeki en acil kırılganlık tehlikesi olarak cari işlemler açığındaki büyümeyi ve daha genel olarak da finansal istikrarsızlık tehdidini görmekte olduğunu gözlemekteydik. Merkez Bankası, başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerin 2011 yılı boyunca küresel mali piyasalara sunmaya hazırlandıkları likit para miktarının büyüklüğüne bakarak, bu aşırı likiditenin Türkiye benzeri yüksek faiz ile çalışan gelişmekte olan ekonomilere akacağını düşünmekteydi. Türkiye gibi sermaye piyasaları görece olarak sığ ve henüz olgunlaşmasını tamamlamamış olan ekonomilere yönelmesi beklenen bu tür spekülatif nitelikli sıcak para akımlarının, finans piyasalarında çalkantılar yaratması ve her sermaye girişçıkışıyla birlikte faiz oranlarında ve döviz kurlarında aşırı oynaklığa neden olması kaçınılmaz tehdit unsurları olarak değerlendirilmekteydi. Dolayısıyla Merkez Bankası’nın faizleri düşürme kararının, yurtdışı sıcak paranın getirisinin düşürülmesine ve böylelikle TL’nin dış piyasalardaki cazibesinin azaltılmasını sağlamaya yönelik olduğu görülmektedir. Finansal istikrarsızlık tehdidinin ana kaynağı olarak görülen cari işlemler açığının makro ekonomik dengeler açısından anlamını bir kez daha değerlendirelim. Makro ekonominin temel dengesi, dış açık büyüklüğünün bir özdeşlik olarak yurtiçinde tasarruf ve yatırım arasındaki eşitsizliğe denk olduğunu gösterir. Yani, dış açık (cari işlemler açığı), özdeşlik olarak, yurtiçinde tasarruf birikiminin yatırım harcamalarını karşılayamadığını, bu yüzden de dış finansman yoluyla dış tasarrufların kullanılmakta olduğunu belirtir. Ancak Merkez Bankası’nın ulaşmak istediği hedef açısından bu noktada bir çelişki ortaya çıkmaktadır. Yurtdışı sıcak para girişlerini yavaşlatmaya yönelik olarak faizlerin düşürülmesi kararının bir yandan dövizdeki ucuzlamanın önüne geçerek ithalat talebinin azaltılmasına ve böylelikle dış açığın geriletilmesine hizmet edeceği düşünülmektedir. Öte yandan ise faizlerin düşürülmesi yurtiçinde talebin yükselmesine ve dolayısıyla tasarrufların gerilemesine neden olabilecektir. Bu da mevcut tasarruf yatırım açığının, yani özdeşlik olarak cari işlemler açığının, daha da büyümesi demektir. Dolayısıyla cari açığın sadece faizlerin düşürülmesi ile değil, yurtiçinde kredi talebini dizginleyecek bir ikinci tedbir ile kontrol altına alınması gerekli durmaktadır. Bu “ek tedbir” çeşitli biçimlerde olabilir: Örneğin sermaye hareketleri üzerine kısıtlamalar getirilebilir; veya bir finansal işlem vergisi konularak yurtdışından gelecek fon akımlarının maliyeti yükseltilebilir. Merkez Bankası bu olası iki politika aracını, “kendi müdahale araçları arasında olamayacağını” düşünerek uygulamayacağını belirtmekte ve kredi maliyetlerini arttırmak için zorunlu karşılık oranlarını kullanmayı tercih edeceğini açıklamaktadır. Sermaye akımları ve iç kredi talebinin kontrolü hedefi sadece faiz ve zorunlu karşılık oranlarının “uygun” bir bileşeninin kullanılmasıyla başarıya ulaşabilir mi? Bu soruya yanıt vermek için henüz çok erken gözükmektedir. Ancak Merkez Bankası’nın attığı adımların kuramsal olarak “doğru” olduğunu; bu adımların yetersiz kalması halinde ise daha sert tedbirlerle desteklenmesi gerektiğini savunmak, bizce daha sağlıklı bir politika arayışı olacaktır. İlk faiz arttırımı Garanti’den Ekonomi Servisi Merkez Bankası’nın munzam karşılıkları arttırmasının ardından kredi faizlerini arttırması beklenen bankalar adına ilk adım Garanti Bankası’ndan geldi. Banka, kredi faiz oranlarını 45 baz puan arttırdı. Garanti’den yapılan açıklamada, zorunlu karşılık oranlarındaki artış nedeniyle, konut, oto ve destek kredilerine uygulanan faiz oranlarında artışa gidildiği belirtildi. Banka, konut kredilerinde 60 ay vade için uygulanan faiz oranı aylık yüzde 0.95’ten yüzde 0.99’a çıkardı. Konut, oto ve destek kredilerinde uyguladığı faiz oranlarını da aynı seviyelerde arttırdı. Garanti’nin attığı bu adıma diğer bankaların da katılması bekleniyor. Yılmaz, faiz indirimi ve munzam karşılıkların yükseltilmesiyle ilgili eleştirileri cevapladı: Kırbaç cezası vermiyoruz Merkez yıl sonu enflasyon tahminini yüzde 5.9’a çıkardı. Yılmaz son dönemdeki eleştirilerle ilgili, “Piyasayı cezalandırma niyetinde değiliz” dedi. Ekonomi Servisi Merkez Bankası (TCMB) yılın ilk enflasyon raporunda 2011 sonu için yüzde 5.4 olan enflasyon öngörüsünü yüzde 5.9’a çekerken, krediler ve iç talep üzerinde sıkılaştırıcı politikaların sürdürüleceğini vurguladı. TCMB Başkanı Durmuş Yılmaz, Enflasyon Raporu sunumunda yaptığı konuşmada, 2011 içinde yapılacak parasal sıkılaştırmanın etkisiyle kredi genişleme hızının yüzde 2025 civarı azalacağını varsaydıklarını ve buna paralel enflasyonun 2011 sonunda hedefe yakın gerçekleşmesini beklediklerini söyledi. 2011 içinde uygulamayı öngördükleri parasal sıkılaştırmanın birçok farklı bileşimle gerçekleştirilebileceğini vurgulayan Yılmaz, “Daha düşük faiz, daha yüksek zorunlu karşılık, en uygun seçenek. Kredi genişlemesini yavaşlatmak için zorunlu karşılıkları kullanıyoruz. Zorunlu karşılık kararları ile piyasadan 22.5 milyar TL çekilecek” dedi. Yılmaz, son dönemde aldıkları faiz indirimi ve munzam karşılıkların yükseltilmesine ilişkin kararlarına yönelik eleştirilere cevaben şunları kaydetti: “Biz kırbaç cezası vermiyoruz. Ancak bulunduğumuz konjonktürde bankacılık sistemimizin güçlü yapısı, hane halkımızın düşük borçluluk oranı ve TCMB’nin son dönemde aldığı politikalar sayesinde faizlerin önemli ölçüde düşmesi, kredi iştahını arz ve talep tarafından arttırıyor. Bugün için ekonomide bir ısınma söz konusu değil, ama ilerisi için bu bir işaret. Aldığımız tedbirler buna yönelik. Sürdürülebilir, ekonominin potansiyel büyümesine paralel bir borçlanma, kredi piyasası ve bir büyüme oranı. Bu kararlar elbette banka kârları azaltacak. Bunu ceza olarak algılamamak, ilerisi için sürdürülebilir olarak değerlendirmek gerekir.” IMF: İstikrar için risk var Ekonomi Servisi Uluslararası Para Fonu (IMF), Avrupa finansal kurtarma fonunun büyüklüğünün arttırılması gerektiğini ve Avrupalı bankaların piyasa güveninin sağlanmasına yardımcı olmak için titiz stres testlerine ihtiyacı bulunduğunu açıkladı. IMF, güncellediği Küresel Finansal İstikrar raporuna göre finansal sektörde iyileşme sağlanmasına ve ilerleme kaydedilmesine rağmen, düzenleyici reformları, mali ve bankacılık sektöründeki kırılganlıkları giderecek politikaları uygulamadaki eksiklikler nedeniyle küresel finansal istikrar için riskler sürüyor. Avrupa istikrar fonunun daha fazla cephaneye ihtiyacı bulunduğuna da işaret eden IMF, küresel ekonomi için büyüme tahminini ise yüzde 4.2’den yüzde 4.4’e çıkardı. Bin kişiyi işe alacak Ekonomi Servisi Teknosa, bu yıl 30 mağaza açarak bin kişilik istihdam yaratacak. Teknosa’nın yıllık değerlendirme toplantısında konuşan Teknosa Genel Müdürü Mehmet Nane, 2011’de ciroda yüzde 20 artış hedeflediklerini belirterek, bu hedefi gerçekleştirmek için 30 milyon dolarlık yatırım bütçesi belirlediklerini söyledi. Nane, Teknosa’nın 2010’da yüzde 13 artışla 1.4 milyar lira ciro elde ettiğini belirtti. Iğdır ve Ağrı’da mağaza açacaklarını dile getiren Nane, yeni açılacak 57 alışveriş merkezinin çoğunda yer almayı ve yıl sonuna kadar bin kişiye istihdam sağlamayı hedeflediklerini ifade etti. Toplantıda konuşan Sabancı Holding Perakende Grup Başkanı ve Teknosa Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Dinçer ise, yeniliklerle sektörü büyütmeye, istihdam yaratmaya ve topluma değer katan projelere devam edeceklerini ifade ederek, 2011’de Teknosa’nın 11. liderlik yılını kutlayacaklarını belirtti. TNAP’ın tanıtımına 7 internet servis sağlayıcısı şirketin yöneticisi katıldı. Rakipler içerik için birleşti Ekonomi Servisi Türkiye’nin 7 internet servis sağlayıcısı, internet trafik yükünü paylaşmak, trafik hızını, güvenliğini ve kalitesini arttırmak, İstanbul’un internet üssü olması ve yurtdışındaki içeriğin Türkiye’ye çekilmesi amacıyla Türkiye Network Altyapı Platformu (TNAP) çatısı altında bir araya geldi. İnternet alanında rakip olan firmalar TNAP’da birleşti. Koçnet, Borusan Telekom, Doğan Telekom, Global İletişim, Grid Telekom, Superonline ve TürkNet’in bir araya gelerek kurduğu TNAP ile, kapasitesi 200 GB olan 100 kilometrelik fiber optik altyapı sayesinde işletmeciler birbirlerinin ağlarında barındırdıkları web siteleriyle hizmetlere doğrudan ve hızlı erişim sağlayabilecekler. Koçnet Genel Müdürü Mehmet Ali Akarca, “TNAP’ın kurucusu olan 7 operatörün barındırdığı web sitelerinin Türkiye’deki internet içeriğinin yüzde 90’ına daha hızlı erişme imkânı sağlanıyor. Bundan sonraki amacımız, yurtdışında barındırılan Türkçe ve yabancı içerikleri de Türkiye’ye alabilmek” dedi. ABD’den Türkiye’ye iş konseyi tepkisi Konseyin, hazırlanan stratejik çerçevenin önemli bir kritik unsuru olduğunu belirten Fernandez, bir yılda üç kez ziyaret ettiği halde üyelik konusunda yol alınmadığını söyledi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) ABD yönetimi Türkiye’den, ekonomik ilişkileri geliştirmek için iki yıl önce kurulması kararlaştırılan TürkAmerikan İş Konseyi’ne atanacak Türk temsilcilerin isimlerinin daha fazla geciktirilmeden belirlenmesi talebinde bulundu. Ankara’da temaslarda bulunan ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcı Jose Fernandez, bir grup gazeteciyle yaptığı değerlendirmede, “İş konseyi, işbirliği için hazırladığımız stratejik çerçevenin önemli ve kritik bir unsuru. Konseyin ABD ayağını oluşturacak ABD şirketlerini kısa sürede belirledik. Ekimde Başbakan Yardımcısı Ali Babacan isimleri kısa sürede açıklayacaklarını bildirdi. Bu bizi cesaretlendirdi. Burada olmamın nedenlerinden biri de bu konseyin üyelerinin belirlenmesini ve açıklanmasını kolaylaştırmak ve desteklemek amaçlıdır. Türk tarafında neden yavaşlık yaşanıyor bilmiyorum, ama kısa sürede belirleneceğini umut ediyorum. Bu bir yıl içindeki üçüncü Türkiye ziyaretim. Bu kez ABD’ye dönerken somut öneriler götürmek istiyorum” dedi. İran’a yönelik uluslararası yaptırımların uygulanmasından da sorumlu olan Fernandez Türkiye’nin yaptırımlara uyumu konusunda, “Türkiye BM yaptırımlarına uyacağını açıkladı. Yaptırımlar etkili oluyor. Yaptırımların İran hükümetini masaya geri getireceğini umuyoruz” dedi. [email protected] B İLGİ TOPLUMUNA DOĞRU / ÖZLEM YÜZAK Çalışabilir kadın nüfusunun sadece yüzde 22.7 olduğu bir ülkeden bahsediyoruz. Çalışan her 100 kadının 58’inin sosyal güvencesinin olmadığı, yetişkin her 10 kadından 2’sinin hâlâ okuma yazmasının bulunmadığı bir ülkeden. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği endeksinde 134 ülke arasında sondan 9. olan ve bunu 10 yıldan beri ısrarlı bir şekilde koruyan bir ülkeden... Bunlara bir de küresel bir veriyi ekleyelim isterseniz: Kadın istihdamındaki her 5 puanlık artış, yoksulluğu yüzde 15 azaltıyor... Hepsini alt alta dizdiğimizde, kadın istihdamını arttırma yolunda atılan her öneriyi tartışabiliyor olmamız gerekmiyor mu? Buna esnek çalışma modeli niye dahil olmasın ki? Aslında uzun süreden beri uykuya yatırılmış olan esnek çalışma konusu 2 hafta önce TÜSİAD’ın ‘Çalışma Hayatında Kadın’ temalı konferansında yeniden gündeme geldi. Hatta konferansın düzenlendiği Çırağan Sarayı’nın önünde toplanan Sosyalist Feminist Kolektifi (SFK) üyesi bir grup kadın, el Esnek Çalışmayı Neden Tartışmıyoruz? lerinde “Esnek çalışmaya hayır” yazılı pankartlarla sessiz protesto gösterisi yaptı. Aslında TÜSİAD’ın da SFK’nin de ortak buluştuğu nokta, kadın istihdamının arttırılması... Peki neden kimileri esnek istihdama karşı çıkarken kimileri bunun işsizliğin azaltılmasında ve özellikle de kadınlar açısından önemli bir kazanım olacağını savunuyor? Esnek çalışma saatleri ve yarı zamanlı çalışma sisteminin yaygınlaşması halinde kadınların işgücüne katılımının arttığı bilinen bir gerçek. 1967’de Almanya’nın başlattığı esnek çalışma saatleri sisteminin 1970’li yıllarda Belçika, İrlanda, Avustralya, İngiltere, İtalya, Fransa ve ABD’de yaygın halde uygulanmaya başlandığı görülüyor. Sistemin çalışan açısından en önemli avantajı, özel hayatındaki düzeni aksatmadan iş hayatına adapte olabilmesi. Esnek çalışma saatleri sistemiyle özellikle yoğun üretim dönemlerinde fazla mesai maliyetlerinden tasarruf edilebildiğinden, işveren açısından da uygulanabilir kabul ediliyor. Sistem özellikle kadın istihdamı oranının düşük olduğu ülkelerde, kadınları evden çıkarıp işgücüne katabilmek için önemli bir model olarak gözleniyor. Hollanda, 1980’li yıllarda yüzde 35 ile OECD ülkeleri içinde kadın istihdamından en düşük payı alırken esnek çalışma sisteminin getirilmesi ve yeni vergi reformuyla 2000’li yıllarda bu oranı yüzde 70’lere çıkarmayı başarmış. En önemli sorun, esnek çalışmada sosyal güvencenin korunacağı garantisinin verilmesi. O halde esnek çalışma modelini baştan reddetmeden ‘güvenceli esnek’ tartışması neden başlatılmıyor? Neden bununla ilgili yasal düzenlemeler üzerinde öneriler geliştirilmiyor? Okan Üniversitesi Finansal Riskleri Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin (OKFRAM) yaptığı bir çalışmaya göre 2011’de esnek çalışma saatleri ile kadın işgücü oranının 5 yıl içinde yüzde 40 düzeyine çıkması mümkün. OKFRAM Müdürü Doç. Dr. Dilek Teker işsizlik oranlarının belirgin bir şekilde düşmesi için radikal çözümler gerektiğini belirterek, “Bunların birçoğu mevcut çalışma sisteminin devam yükünün düzenlenmesiyle ilgili. Bu da sosyal güvenlik ve vergi sisteminin tümünü kapsayan bir konu. Burada değinilmesi gereken kritik nokta ise kadın istihdamı...” diyor. Öte yandan Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO), “Küresel İstihdam Eğilimleri 2011” raporuna baktığımızda, işsizliğin giderek kronikleştiğini görüyoruz. Rapora göre dünya genelinde birçok ül kedeki hızlı ekonomik toparlanmaya karşın küresel işsizlik oranları, 2010 yılında önceki yıla göre değişmedi. Resmi küresel işsizlik oranı, 2009 yılına göre neredeyse hiç değişmeden, 2010 yılında 205 milyonda kalmayı sürdürdü. ILO’nun tahminlerine göre 2011 yılında da küresel işsizlik oranı, geçen yıla göre yüzde 1’den daha az azalarak, 203.3 milyon kişi olacak. Raporda, küresel büyümenin, özel tüketimin, yatırımın, uluslararası ticaretin 2010 yılında toparlanma yaşadığı hatta kriz öncesi seviyeyi geçtiği, buna karşılık istihdam piyasasında benzer bir toparlanmanın olmadığına dikkat çekildi. Belli ki işsizlik daha uzun süre sadece Türkiye’nin değil, tüm dünyanın en temel sorunlarından biri olmayı sürdürecek. Olağanüstü durumlar ise hepimizin bildiği gibi olağandışı çözümler gerektiriyor. Uzlaştırıcı politikaların devre girmesi işte bu noktalarda önem kazanıyor. Emeğin sömürülmesine izin vermeden bunu tartışmaya açmakta ne sakınca olabilir ki? HalkalıTemapark’ta imzalar atıldı Ekonomi Servisi TOKİ İstanbulHalkalı’da yaptıracağı Tema Park’ın ihalesi sonuçlandı. TOKİ, 405 milyon 275 bin lira ile ihalede en yüksek teklifi veren Mesa Mesken ve KanturAkdaş İş Ortaklığı’nın teklifini uygun buldu ve sözleşme imzaladı. Bir milyon 500 bin metrekarelik arsa üzerine konut, alışveriş merkezi, sinema, outlet, hipermarket, otel, kongre merkezi, fuar alanı, hastane, okul yapılacak. Yeşil İnşaat ile Y Gayrimenkul birleşti Ekonomi Servisi 14 bin konutluk Innovia projesinin sahibi Yeşil İnşaat Yapı Düzenleme ve Pazarlama ile Y ve Y Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı birleşti. Yeşil İnşaat bundan sonra faaliyetlerine Y ve Y GYO çatısı altında devam edecek. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle