18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 OCAK 2011 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan, yüksek yargı yasa tasarısını sert bir dille eleştirdi: 5 POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA Tek amaç kadrolaşma İLHAN TAŞCI İleri Demokrasi mi, Geri Demokrasi mi? Unutkan bir toplumuz... Aynı zamanda sorgulamayan bir toplum... Birkaç gündür faili meçhul cinayetleri tartışıyoruz; Uğur Mumcu’nun Gaffar Okkan’ın, Hrant Dink’in neden öldürüldüklerini. Silivri’deki duruşmalarda “78 kelle” aldığını söyleyen Albay Arif Doğan, ayrıca JİTEM’in kurucusu olduğunu da öne sürüyor. Ama o dışarıda, kitap bile yazmış! Önceki gün Uğur Mumcu ve Gaffar Okkan’ın anma törenlerini izlerken Türkiye’nin son 40 yılını düşündüm... 12 Eylül öncesi işlenen cinayetleri, katliamları, 90’lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetleri. Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu, kendisine gönderilen bombalı paketle katledilmişti. 12 yıl sonra aynı yöntemle Bahriye Üçok öldürülmüştü. Öteden beri Türkiye’de işlenen faili meçhul cinayetlerin salt tetikçilerinin bulunduğunu, katliamların, faili meçhullerin arkasındaki “büyük patron”un ortaya çıkarılmadığını yazıp çizdim. Trabzon’da Rahip Santoro cinayetini 1516 yaşında bir çocuk tek başına işleyebilir miydi? Toplumun “hayalet silah” dediği İsrail yapımı “Glock” marka tabancayı, parçalanmış bir ailenin çocuğu 1015 bin lira vererek satın alabilir miydi? Rahip Santoro Trabzon’da sevilen bir kişiydi, 16 yaşındaki çocuğu tanıyordu. Birkaç kez kilisenin camlarının kırıldığını, görgü tanıklarının sindirildiğini cinayetin ardından öğrendik. Tüm bunlar olurken uçan kuştan bile haberi olan devletin sivilasker istihbarat birimleri ne yapmıştı? Bir din adamının öldürülmesi kimi vicdanları sızlattı ama insan yüreği taşımayanlar “iyi oldu” diye yazılar bile yazdı. Türkiye’nin gerçek aydınları, yurtseverleri, sosyalistleri dün de kaygılıydı, bugün de. AKP’nin izlediği tüm politikaları destekleyen, eleştirmeyen, ne yaparsa yapsın destek veren kesim, hem sivil hem de askeri vesayete karşı çıkanları neredeyse “vatan haini” olarak gösteriyor. Türkiye’de işlenen faili meçhul cinayetlerin bazıları birbirine çok benzer... Rahip Santoro cinayeti ve Hrant Dink’in öldürülmesi... Hamit Fendoğlu ve Bahriye Üçok’a gönderilen bombalı paketler... Devlet içinde adı belli bir güç var, Susurluk sürecinde kendini gösterdi ama bir sonuç alınamadı. Dink’in avukatları Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdular, jandarma ve polis görevlilerinin hakkında verilen “takipsizlik kararının” kaldırılması için. Başsavcılık, jandarma komutanlığı görevlileri hakkında soruşturmanın yürütüldüğünü belirterek, polis görevlileri hakkında soruşturma açılmasına gerek olmadığına karar verdi. Türkiye’de yaşananları toplum nasıl izliyor acaba? Bu olup bitenlerle pek ilgili değil... Ölüm yıldönümlerinde birkaç bin kişiyle yürünüyor, sonra unutulup gidiyor. CHP, Türkiye’de tüm faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması için TBMM’ye kaç önerge verdi? Bu önergeler niçin AKP tarafından reddedildi? Gerçekten Türkiye “ileri demokrasi”ye mi gidiyor yoksa “geri demokrasiye” mi? Bir başbakan yardımcısı “seks ve alkol” üzerine konuşuyor, sabah akşam televizyonlarda “sigaranın zararları” üzerine reklam yapılıyor. Acaba “sigaranın zararları” mı yoksa “alkolle sigara içildiği için” içkinin zararları mı anlatılıp Türkiye giderek bir başka yöne çekilmek isteniyor? Bu ülkede din pazarlamacılarının, yobazların, vurguncuların, ihaleye fesat karıştıranların üzerine gitmek, tam bağımsızlığı savunmak, neoliberal ekonomik politikaları eleştirmek, suç. Pankart açan öğrenciyi sekiz yıl ağır hapis cezasıyla yargılamak ise “ileri ve özgürlükçü demokrasi” olarak halka yutturuluyor. Antiemperyalist, tam bağımsızlıktan yana olan üniversiteli gençler fişleniyor... Demokrasi, özgürlük ve barış herkes içindir... Tüm faili meçhul cinayetler aydınlatılmalı, özgürlükçü ve eşit bir sivil anayasa mutlaka yapılmalıdır. Türkiye’nin tüm sorunları sınıfsaldır... Bu ülkenin işçi sınıfının aydınına gereksinimi var... İktidar yalakalarına değil! Faili meçhul cinayetleri yazıp, çizip konuşurken Bitlis’in Mutki ilçesinde toplu mezarlarda 20 insan iskeleti çıkıyor. Türkiye’de yurttaşlık bilinci gelişmiş olsa yer yerinden oynardı. Ses yok soluk yok!.. Ölüm çukurlarını, faili meçhul cinayetleri, katliamları umursamayan bir toplum... Diyarbakır’da “Ben Hıristiyanım” diyen 11 yaşındaki H.B’yi “kelimei şahadet” getirmediği için döven öğretmen Asım D. hakkında açılan soruşturma ise bitmiş... Öğretmen “suç sübut bulmamıştır” gerekçesyle aklanmış. Oh ne iyi!.. Yaşasın “ileri demokrasi”!.. ANKARA YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan, Yargıtay ve Danıştay’ın yeniden yapılandırılmasına ilişkin tasarının iktidarın vesayetini güçlendirdiğini belirterek “Tasarı, yargıyı ele geçirme planının önemli bir halkası. Yüksek yargı seçimlerine bu yapılanların yansıyacağı kuşkusuz” dedi. Tarhan, bu düzenlemelerin topluma maliyetinin ağır olacağı uyarısında bulundu. YARSAV Başkanı, Yargıtay ve Danıştay başta olmak üzere yüksek yargının yeniden dizaynına ilişkin yasa tasarısını değerlendirdi. Tarhan, iktidarın “yüksek yargı vesayeti” söylemine gönderme yaparak “250 yüksek yargıç vesayetini 400’e çıkarınca rahatlayacaklar mı acaba” diye sordu. Yargıç ve savcının, verilen kararların nitelikleri gibi sorunların hâlâ Gerçeker bugün Erdoğan’la görüşecek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bugün saat 12.30’da Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker ile Başbakanlık Resmi Konutu’nda bir araya gelecek. Yargıtay ve Danıştay’da daire sayısının arttırılmasını öngören yasa tasarısı bugün TBMM’de görüşülecek. Yargıtay ve Danıştay tasarı hakkındaki görüşlerini Meclis’e sunacak. Gerçeker, Yargıtay ve Danıştay’daki daire sayılarının arttırılmasıyla ilgili Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin ile de görüşmüştü. sorunlarıyla karşılaşılacak. Sırf kadrolaşma anlayışıyla yapılan bir çalışma bu. Yüksek yargı seçimlerine de bu yapılanların yansıyacağı hiç kuşkusuz” görüşünü dile getirdi. lığı seçimine bunun yansıtılacağını düşünüyoruz” dedi. Tasarıda yargıçlara tazminat davası açılmaması, bu tip davaların devlete açılması yönünde hüküm olduğunu anımsatan Tarhan, “Özel bir olay için yasa tanzim edilmiş. Mevcut görülmekte olan bir davaya yasayla müdahale ediliyor, davanın tarafını değiştirecek bir müdahale var” diye konuştu. Referandum sürecinde bu gelişmelerin yaşanacağı uyarısında bulunduklarını anımsatan Tarhan, “Yargı reformu adına çok kötü performans gösteri görmezden gelindiğini anlatan Tarhan, “Birinci sınıfı hâkim ve savcıları yüksek yargıya aktarınca, istinaf mahkemelerine aktarınca tabandaki yereldeki sorunları kim çözecek? Yerelde yaşanan tıkanma nasıl aşılacak” dedi. YARSAV Başkanı Tarhan, 11 bin 500 yargıç ve savcı bulunduğunu anımsatarak “Bunlardan iki bini bu yıl içerisinde askere gidiyor. Kürsüde 9 bin yargıç kalacak. Birinci sınıf hâkim ve savcı olanlar sınırlı zaten. Yüksek yargıya bir kısmını aktarınca nitelik ‘İntikamcı yaklaşım’ Hükümetin kadrolaşma konusundaki yaklaşımlarını iyi bildiklerini, HSYK’nin uygulamalarına bakıldığı zaman “intikamcı ve rövanş alınması gibi bir yaklaşım” içinde olduğunun görülebileceğini vurgulayan Tarhan, “Tavırlarının süreceğini, Yargıtay Başkan yor yargı yöneticileri, Adalet Bakanlığı. Sonuçlarının topluma maliyeti ağır olacak, bizim endişemiz budur” dedi. YARSAV’dan yapılan yazılı açıklamada Anayasa Mahkemesi’nin kuruluşu ile ilgili tasarının yasalaşması durumunda yargı kurumları arasında çatışma olacağı, bu çerçevede düzenlemenin yeni anayasa sürecine kadar bekletilmesinin doğru olacağı belirtildi. YargıSen Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu da Yargıtay Yasası’nda yapılan değişiklikle, özel Yargıtay daireleri kurulduğunu, işlerin hızlandırılmasının göstermelik gerekçe olduğunu belirtti. Eminağaoğlu, “Yargıtay’ın çekirdeği, 1920’deki Sivas Geçici Temyiz Mahkemesi olup, sistemin hukuk çerçevesinde işleyebilmesi için, tasarı yasalaşırsa Sivas Geçici Temyiz Mahkemesi kurularak işe başlanmaladır” dedi. KANADOĞLU VE AYDIN: Başkanlık sistemine geçiliyor MERSİN/TRABZON (Cumhuriyet) Onursal Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ve eski İstanbul Barosu Başkanı Muammer Aydın, AKP hükümetinin, kapsamlı bir anayasa değişikliğiyle “başkanlık sistemi” kurmak istediğini belirttiler. Mersin’de düzenlenen “Uğur Mumcu’dan Günümüze Adalet ve Demokrasi” konulu panele konuşmacı olarak katılan Kanadoğlu, 12 Eylül’deki referandumdan sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) Adalet Bakanlığı’na bağlı bir genel müdürlük haline geldiği benzetmesini yaptı. Hükümetin gündeminde kapsamlı bir anayasa değişikliği olduğunu vurgulayan Kanadoğlu şöyle konuştu: “Amaçlarının tek kişi üzerinden anayasa değişikliği yapmak olduğu açık. Başkanlık sistemi doğrudan doğruya bir sistem değil, aksine bir rejimdir. Ama bunun da iki koşulu vardır. Birincisi; bağımsız bir yargı ister, ikincisiyse; siyasi partilerde disiplin ister. Bu nedenle doğrudan doğruya yasamanın kimlerden oluşacağını karara bağlayan, kimlerin milletvekili seçileceğini, kimin hangi sırada yer alacağını bir siyasi partinin genel başkanı tayin ediyorsa yargı bağımsızlığı tamamen ortadan kalkmışsa ve böylesi bir ortamda başkanlık sistemi hayata geçirilmek isteniyorsa bunun Türkiye’yi nereye götüreceği bellidir. Bunun adı asla ama asla ‘ileri demokrasi’ olamaz.” Trabzon’da Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nce düzenlenen Uğur Mumcu’yu anma toplantısına katılan Muammer Aydın da AKP’nin daha özgürlükçü bir ülke vaat ettiğini, ancak daha baskıcı bir ülke yarattığını ifade ederek “Cumhuriyete ve Atatürk’e inanan insanların yaşamlarını kısıtladılar. Yasama ve yürütmeyi ele geçiren anlayış, yargıyı da ele geçirmiş, yasamayürütmeyargının yerini, yasamayürütmeAnayasa Mahkemesi aldı” dedi. Aydın, yeni anayasa ile Recep Tayyip Erdoğan’ın başkan olduğu bir sistemin yaratılmaya çalışıldığını savundu. ‘Faili meçhul kalmamalı’ Kılıçdaroğlu, CHP grubunda yaptığı konuşmadan sonra gazetecilerin sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu, “Hakikatler Komisyonu” kurulması konusunun CHP içinde tartışma yaratıp yaratmadığına ilişkin soru üzerine “Hayır. Faili meçhullerin aydınlatılmasını istiyoruz. Parlamentoda kaç sefer önerge verdik faili meçhuller aydınlatılsın diye. Faili meçhul ister sağcı, ister solcu olsun, geçmişte de oldu, günümüzde de var. Demokrasiyi güçlendirmek, hukuku egemen kılmak istiyorsak faili meçhullere karşı mücadele etmek lazım” açıklamasını yaptı. Kılıçdaroğlu, bazı Ergenekon tutuklularının milletvekili adayı gösterilmesiyle ilgili tartışmalar konusunda ise “Öyle bir şey yok” dedi. (NECATİ SAVAŞ) AKP’ye Hizbullah soruları ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Tayyip Erdoğan’a “Senin milletvekillerin Batman ve Van’da Hizbullah’ın derneğine gittiler mi? Hizbullah’a neden ‘terör örgütü’ demiyorsun” sorularını yöneltti. Kılıçdaroğlu, dünkü grup toplantısında şu konulara değindi: Mumcu’nun kalemi yerde: Devlet 18 yıldır verdiği namus sözünü tutmadı. Bizim için tetiği çekenler önemli değil, tetiği çektiren eller kimindi? Mumcu etkili olduğu için vuruldu, yürekli olduğu için vuruldu. O halkın temiz duygularını sömürenlerin, etnik siyaset yapanların, sahte Atatürkçülerin maskesini ortaya çıkarmıştı. 12 Eylül’den sonra ülkeyi bugüne getirenlerin gerçek yüzünü Uğur Mumcu göstermişti. Bunları yaparken bir arkadaşı vardı: Kalemi. Arkasından ağıtlar yaktık. O kalem hâlâ yerde. O kalemi alıp bayraklaştırmak hepimizin görevi. Hizbullah’a gittiniz mi: PKK terörüne de, Hizbullah terörüne de karşıyız. “Hizbullah’la beraber gidiyorsunuz, bölgede öyle bir algı var” deyince Başbakan esti üfürdü. İnançlı adam küfreder mi? Başbakan’a soruyorum: Senin milletvekillerin Batman’da ve Van’da Hizbullah derneğine gittiler mi gitmediler mi? Polis şimdi o gidilen dernekleri basıyor, acaba kaçakları bulabilir miyiz diye. O kaçakları kim bıraktı? Kim takip etmedi, kim kol kanat gerdi? Başbakan Hizbullah’a neden “terör örgütü” demiyor. İnsanları domuz bağı ile bağlayıp gömüp üzerinde yemek yemek hangi inanca sığar. Yargıyı ele geçirme: 250 hâkim fazla 150’ye düşürelim diyorlardı. Şimdi ise 250 hâkim az 387’ye çıkaralım diyorlar. Neden çünkü o zaman zemin farklıydı şimdi farklı. Anayasaya evet deyip pişman olanlara sesleniyorum: Yargıda alınacak yanlış bir karar kamu vicdanını yaralar. Kayseri ve Silivri’ye bakın. Tarafsızlığı tartışılan ve tarafsız olmadığı için ceza verilen bir yargıç düşünün. Onurlu bir yargıç o görevde kalmaz ve ayrılır. Siyasi irade karar verecek ve yargı bu kararı onaylayacak süreci başlamak üzere. Yargının sorunlarını kullanıp yargıyı ele geçireceksiniz. [email protected] Faks numaramız: 0212 343 72 69 MHP GENEL BAŞKANI DEVLET BAHÇELİ: AKP, CHP ve PKK, aynı paralelde yürüyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, faili meçhul cinayetlerin araştırılması için “Hakikatler Komisyonu” kurulması önerisini tartışmaya açan CHP’yi, “AKP ve PKK paralelinde” hareket etmekle suçladı. Bahçeli, CHP ile AKP’nin seçim sonrasına dönük “koalisyonun altyapısını oluşturduğunu” savundu. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında AKP ile CHP’nin aslında birbirini tamamlayan iki parti olduğunu ileri sürerek, “Tek başına iktidar şansını elde edemeyecek olan bu iki parti, seçimden sonra koalisyon kurmanın altyapısını şimdiden oluşturmaya kendilerini adamışlardır” dedi. Bahçeli, “Hakikat Komsiyonu” kurulmasıyla ilgili önerinin de bunun yansıması olduğunu ifade etti. Bahçeli, “Artık önümüzdeki süreçte AKP, CHP ve PKK’nin tavırlarında paralellik olacağınız söylememiz yanlış olmayacaktır” dedi. BDP Eşbaşkanı Kışanak, ‘Başbakan’ın tek derdi mutlak iktidarlığını sürdürmek’ dedi Erdoğan’ınki diktatörlük hevesi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, CHP’nin de tartışmaya açtığı “Hakikatler Komisyonu” konusunda Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Bu siyasi bir proje, İmralı istiyor” diye eleştirmesine “Bu doğru projedir, bunu PKK, BDP, CHP kim istiyorsa doğru istiyor” sözleriyle tepki gösterdi. Bütün emniyet birimlerinin Başbakan’ı TT Telekom Arena’da ıslıklayanların peşinde olduğuna işaret eden Kışanak, “Ama o Başbakan’ın vicdanında, binlerce faili meçhulun peşine polisi takmak yok. Başbakan’ın tek derdi, koltuğu, mutlak iktidarlığını sürdürmek. Bunun adı da diktatörlük hevesidir” diye konuştu. Kışanak partisinin grup toplantısındaki konuşmasına Hrant Dink’i anarak başladı. Önceki gün de gazetemiz yazarı Uğur Mumcu’nun katledilişinin yıldönümü olduğuna dikkat çeken Kışanak, 1993’ün “peş peşe siyasi cinayetlerin, kuşkulu ölümlerin yaşandığı” bir yıl olduğuna dikkat çekti. Kışanak, 1993 ve sonrasındaki olaylar, faili meçhuller, köy yakmaların failleri ortaya çıkarılamadan Türkiye’nin aydınlığa kavuşamayacağını söyledi. Barış çabalarının sonuç vermesi için “Hakikatleri Araştırma Komisyonu’nun hayati önemde olduğuna” inandıklarını belirten Kışanak, “Sayın Başbakan kim istiyorsa, doğru istiyor. Eğer siz istemiyorsanız yanlış yapıyorsunız. Bunu PKK de, Öcalan da CHP de istiyorsa doğru istiyor. Bu ülkeyi çatışma kaosa terk etmek istemeyenlerin çabasıdır. Buna destek verin” diye seslendi. ZEYBEK’İN SEÇİLMESİYLE İSTİFA ETMİŞTİ Yılmaz siyaseti bırakıyor DP’de çözülme sürüyor ÖMER ŞAN ‘Islıklayanın peşine düştüler’ Bütün emniyet ve güvenlik birimlerinin Erdoğan’ı “ıslıklayanları bulma peşinde” olduğuna dikkat çeken Kışanak, Başbakan’ın vicdanında, adalet duygusunda, binlerce faili meçhulün katilleri için polisi harekete geçirmenin olmadığını ifade etti. Kışanak, “Bu cinayetleri kim işledi, arkasında kim var, bulun diye bir derdi yok. Başbakan’ın tek derdi, Başbakanlık, koltuğu, mutlak iktidarlığını sürdürmek. Bunun adı da diktatörlük hevesidir” dedi. RİZE Demokrat Parti (DP) Genel Başkanlığı’na Namık Kemal Zeybek’in seçilmesi sonrası istifa eden Rize Milletvekili Mesut Yılmaz’ın ardından DP Rize İl Yönetimi ile bazı ilçe teşkilatları da DP’den ayrıldı. Yılmaz’ın bu yıl siyasi arenada yer almayacağı belirtildi. Bağımsız olarak milletvekili seçilen, Foto filmci polise tepki BDP Milletvekili Bengi Yıldız, Mezopotamya Yakınlarını Kaybedenler Derneği’nce (MEYADER) Batman’da düzenlenen protesto yürüyüşü sırasında Emniyet Müdürlüğü Foto Film Şubesi’nde görevli sivil polislere tepki gösterdi. Yıldız, “Toplanmayacak mıyız? Herkesi fişliyorsunuz, çıkın” dedi ve sivil polisleri, iterek alanın dışına çıkardı. ancak ANAP ve DYP’nin DP çatısı altında birleşmesinden sonra DP’ye katılan Mesut Yılmaz, son DP Genel Kurulu’nda, Namık Kemal Zeybek’in genel başkan seçilmesinin ardından partiden istifa etti. Yılmaz’ın istifasının ardından DP Rize İl Başkanı Arif Kopuz, beraberindeki 23 il yönetim kurulu üyesi, Çayeli, Pazar ve İyidere ilçe örgütlerinin yönetim kurulları ile birlikte DP’den istifa ettiklerini açıkladı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle