18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 16 KÜLTÜR CUMHURİYET 20 OCAK 2011 PERŞEMBE [email protected] Mimarlar Odası’nın ‘Kent, Kültür ve Demokrasi’ forumlarından ikincisi Hatay’daydı ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Mimarların Hatay bildirgesi Kutluğ Ataman’a ödül Kültür Servisi Avrupa Kültür Vakfı’nın (ECF) verdiği Routes Prenses Margaret ödülünün bu yılki sahiplerinden biri yönetmen ve çağdaş sanatçı Kutluğ Ataman oldu. ‘Kişisel hikâyeleri oldukça kapsamlı politik sorularla bağlantılı hale getirme yeteneği’ sebebiyle seçilen Ataman ile birlikte Šejla Kameric de ödüle değer görüldü. Ataman ve Kameric’e ödülü 8 Şubat’ta Brüksel’de bulunan Flaman Kraliyet Tiyatrosu’nda takdim edilecek. Bağımsız uluslararası jüri tarafından seçilen her iki sanatçı da 25 bin Avro’luk ödülün sahibi olacak. Ayrıca sanatçılarla gerçekleştirilen bir görüşme ve işlerinin gösterimi, 9 Şubat’ta Brüksel’de ve 10 ve 11 Şubat’ta Rotterdam’da sergilenecek. Adalet ve Tepkiler… 12 Eylül faşist cunta döneminde Barış Derneği duruşmalarını izlerdim. Çoğu arkadaşım olan gazeteci, sanatçı, tutuklular, sanık bölümünde; aileleri, sevenleri dinleyici sıralarında; ben basın bölümünde… Konuşmasak, konuşamasak bile göz göze gelebilirdik. İşte, o göz göze gelinen anlarda, yüzlere yayılan gülümsemeyle yürekler ısınıverirdi. Kısacık bir an… Ama , “içerideki” ve “dışarıdaki” tutsaklar için, bir sonraki duruşmaya dek bir sığınak olurdu o sıcaklık, o aydınlık… Birkaç gün önce Silivri’de, gözden ırak, ulaşımı zor mu zor, o duruşma salonunda, Ergenekon duruşmasını beklerken ister istemez o günleri düşünüyordum. İki buçuk aylık aradan sonra gelen duruşma… Benden söylemesi (on yılda da bitmez bu duruşma!) Ailelerin, “Adalet”in, hukuk mu guguk mu olduğunu anlamak isteyenlerin, kâh kucaklarında bebekleriyle, kâh yıllara meydan okuyan dedelerle geldikleri duruşma… Çeşitli coğrafyalarından, bir gece öncesinden yola çıkıp otobüslerle Silivri’ye dayananlar… Farklı kentlerin barolarının, çeşitli kuruluşların temsilcilerinin hazır bulunduğu duruşma… İçeri girebilenlerin iki misli, üç misli bir kalabalık salonun dışında… Olsun giremeseler de dışarıdan varlıklarını hissettirecekler içeridekilere… İçerisi dolu. Tek boş yer yok. Gözüm Yıldız Kenter’e ve Genco Erkal’a takılıyor. Bu ülkeyi sevdikleri, bu ülkeden ve demokratik haklardan hâlâ umutlarını kesmedikleri, bir gün mutlaka kavuşacağımız daha adil, daha eşitlikçi bir toplum düzeni için burada olduklarını biliyorum. Ben böyle bir şey görmedim. Dev bir orkestra … Sessiz bir “Eller Senfonisi” çalıyor. Orkestra şefi de oradakilerin vicdanı! Ellerin dansı, ellerin isyanı bu… Ne kadar sürdü bilmiyorum. Bildiğim şu: O görüntü beni yaşamım boyunca asla terk etmeyecek. Sonra mahkeme heyeti salona girdi ve ellerin dansı ve isyanı durdu. 3 Çoğalan “hişt hişt” sesleri Sevgili Okurlar, günlerdir Hatice Tuncer’in haberlerinden, orada olup bitenleri okuyorsunuz. Ben yinelemeyeceğim. Adalet, hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi anlamına gelir; haklı ile haksızın ayırt edilmesini sağlar diye biliriz ya… Unutun. Duruşmaları izleyince, sakın gülmeyin ama içimden hâkim ve savcılara da acımak geldi. Onların yerinde olmak istemezdim. Hayır Mustafa Balbay’a “Cumhuriyet gazetesini neden bombaladın” ya da “Kaç kişi öldürdün”, “Domuz bağı yöntemini kullandın mı” diye sormadılar… Ama malum, deliller arasında, üniversitede hazırlanmış “Balbay’ın yazı dili” adlı tez ya da İlhan Selçuk’la telefon konuşmaları vb. var… Fazla uzağa gitmeye gerek yok: Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin telefon numarasının Mustafa Balbay’ın defterinde bulunması, derneğin de “Ergenekon” şüphelisi olmasına yol açabiliyorsa, artık gerisini siz düşünün! Bence, derneğin Ergenekon’a üye yetiştirdiği iddiası üzerine Milli Eğitim Bakanı’nı da Ergenekon kapsamında sorgulamak gerek… Aysel Çelikel dedi ya, tüm projeler MEB ile yürütülüyor. Bence Nimet Çubukçu’nun da evine sabaha karşı baskın yapmalı. Silivri’den ayrılırken gözümün önünde hâlâ ellerin dansı ve isyanı, kulaklarımda fısıltı halindeki seslenişler vardı. Fısıltılar, sessizliğin içinde büyüyor, büyüyordu. Her fısıltı “Ben de buradayım. Seninleyim! Yalnız değilsin” demekti… Her fısıltı bana Sait Faik’in “Hişt Hişt”ini çağrıştırıyor! Bir “Hişt hişt” sesi gelsin de nereden gelirse gelsin… Yeter ki gelsin! O ses, çoğalan “hişt hişt” sesleri, duruşma salonunda bir isme, futbol tutkunlarının doldurduğu Arena’larda “Yuh” seslerine dönüşebilir… “Hişt hişt”leri önemseyin. Minicik “hişt hişt” sesleri bakarsınız dev tepkiler olur, millet iradesi olur! [email protected] Şevval Sam’la İstanbul musikisi Kültür Servisi Şevval Sam, “Şevval Sam’la İstanbul Musikisi III” başlıklı konserle bugün saat 20.00’de İş Sanat Kültür Merkezi’nde olacak. Yıllardır televizyon ve radyoda belgeselmüzik programları yapan ve müzik kültürü hakkında yazdığı yazılar yazan İncilâ Bertuğ; Galatasaray Lisesi, İstanbul Radyo Evi, Sultanahmet Camii gibi bilinen sekiz farklı mekânı önceden kaydedilmiş görüntülerle anlatırken bu mekânlarla ilişkisi olan bestekârlara dair hatıra ve nüktelere de Şevval Sam eşlik edecek. imarlar Odası, mimarlık 1 ve kentleşmedeki sorunlarımızı yurt düzeyindeki oda birimlerinin de katılımıyla “yerinde” tartışma geleneğini sürdürüyor... Oda yönetimi, bu dönemde de farklı illerde “Kent, Kültür ve Demokrasi” buluşmaları düzenliyor. İlki 2010’un Ekim’inde Sinop’ta yapılan buluşmanın 2’ncisi 1718 Aralık’ta Hatay’da gerçekleştirildi. Bunu, Mayıs ve Ekim 2011’de de Van ve İstanbul’daki buluşmalar izleyecek. Akademisyen mimarlarımızın yanı sıra kültürsanat alanından konuşmacılarla birlikte yerel yöneticilerin, STK’lerin ve kamu kesiminden ilgi 2 lilerin de katıldıkları buluşmalardaki “forum”lar ise tüm oturumların değerlendirilmesine ortam hazırlıyor. Bu forumlardaki görüş ve önerilerin ışığında hazırlanan “Sonuç Bildirileri” de buluşmanın kamuoyuna çağrıları ile yetkililere “rehber” olabilecek önerileri kapsıyor. Hatay Buluşması’nın “Kent, Kültür ve Demokrasi Forumu”ndan üretilen “Sonuç Bildirisi” 4 Ocak’ta yayımlandı. “Toplum Hizmetinde Bir Mimarlık İçin” vurgusuyla düzenlenen bildiride, bu buluşmaların “yaşadığımız küresel krizin ülkemiz kent ve kültür yaşamına etkilerinin irdelenmesi”ne de olanak sağladığına dikkat çekiliyor. Bölgeden ve tüm Türkiye’den 400’ü aşkın katılımcının ortak beklentisi ise şöyle özetleniyor: “Antakyalılar (Asi’nin çocukları) kültürel kimliklerine, ortak gelecekleri için kentlerine ve kültürel, çevresel değerlerine, ‘kendileri’ne sahip çıkmalıdırlar!..” Sİ’NİN ÇOCUKLARI’ Bildirideki “Asi’nin çocukları” vurgulamasının derin bir anlamı var. Antakya’nın kutsal kitaplarda bile yer alan tarihsel uygarlıklarına “bereket kaynağı” olan Asi Nehri, yöre insanına kuşaktan kuşağa özgün kültürel zenginliğini sağlayan bir “ana” gibidir… Bu nedenle Asi’den beslenen onu yaşam kaynağı olarak kutsayan Antakyalıların, aynı zamanda “Asi’nin çocukları” olmaları, tarihsel M 1 Bir zamanlar Antakya ve Asi Nehri 2 Şimdiki Antakya ve Asi Nehri 3 Tarihi Antakya sokakları ‘A bir tanımlamadır. Nitekim bildirideki şu saptama da aynı “ana”nın yarattıklarını şöyle özetliyor: “Mezopotamya, Akdeniz ve Anadolu’nun birbirine açıldığı coğrafyada farklılıklarla bir arada yaşama geleneği; pagan kültüründen başlayarak tüm inançların bileşkesini oluşturan ortak geleneklerini hâlâ taşıması; Helenistik dönemin ilk kent planı biçimi olan Hippodamos’un ızgara planına göre kurulmuş olması ve tarihsel olarak bilimsanatfelsefe ile bağları nedeniyle kültürlerin uğrak yeri olan Antakya’ya ‘barış kültürünün başkenti’ olma özelliği kazandırıyor.” Peki, böylesine “görmüş geçirmiş”liğe rağmen yöredeki “yürek burkan” sorunların başında neler geliyor? Yine bildiriye göz atıyoruz: “Kıyıların hızla doğal güzelliklerini kaybetmesi, Habibi Neccar Dağı eteklerindeki taşocaklarının yol açtığı tahribat, Amik Ovası ve gölünün geleceğinin karartılması, tarihsel kent dokusunun korunamaması, yerel yönetim ve planlama bütünselliğinin sağlanamamış olması gibi birçok sorun, Hatay’ın geleceğine ilişkin kaygılarımızı arttırmaktadır.” AYGIDAN UMUDA.. Mimarların Hatay buluşması, bir bakıma işte bu “artan” kaygıların “umut”lu günlere dönüşebilmesi için izlenmesi gereken kültür ve imar politikalarının gün K deme getirilmesini de sağladı. Günümüzde hemen tüm kentlerimizin tarihte görülmemiş bir hızla “değişim” süreci yaşadıkları, ancak bunun rant ve spekülatif beklentilerle “kimlik tahribatı”na dönüştüğü anımsatılan bildiride, Antakya’nın ve “Doğu Akdeniz Bölgesi”nin (DAB) buna teslim olmaması için sahip olduğu önemli değerler de vurgulanıyor. Çünkü DAB’ın hemen tüm yerleşimleri, deniz kıyılarından iç kesimlere yayılan yapılı çevresiyle önemli benzerlikler taşıyor. Örneğin Adana’yı da etkileyen sokak dokusu; Mersin’e kadar uzanan taş mimari, DAB’ın bölgesel karakterini yaratmakta... Yanı sıra ekonomik sorunlar da benzerlik içinde… göç, işsizlik, ilkel çalışma koşulları, yoksulluk ve sağlıklı konutlarla çağdaş yaşam çevresine ulaşamamak gibi... Bildiri, bu kapsamlı bakışla öngörülen imar ve planlı gelişme önceliklerini de özetle şöyle ele alıyor: “DAB bütününde, özellikle çevre sorunlarına yönelik bir eylem planına acil gereksinim duyulmaktadır. Antakya’da ise tarihi dokuyu tahrip eden yasadışı ve uygunsuz yapılaşmanın, konut ihtiyacına seçenekler de sunularak önlenmesi, artık bir ‘insanlık’ görevidir.” Kültürel çevredeki yok oluş yüzünden kent hızla “belleksiz” kalmaktadır. Son yıllardaki kimi restorasyon ve koruma örnekleri ile denebilir ki “küllerinden yeniden doğmaya çalışan Anka kuşu”nu, çağlar boyu uygarlığa ve barışa katkılarına yakışır duyarlılıkta desteklemek, kimlikli çağdaşlaşmanın da güvencesi olacaktır... Ellerin dansı, ellerin isyanı Sanıklar içeri giriyor. Ortadaki boşlukta yerlerini alacaklar. O anda ortadaki boşluğu çevreleyen üç yanda bir dalgalanma… (Dördüncü yan, şimdilik boş, mahkeme heyeti salona girmemiş henüz.) O anda müthiş bir olaya tanıklık ediyorum. Adeta sessiz film izliyor gibiyim… O kalabalıktan çıt çıkmıyor. Ama tüm eller havada, ortadakilere el sallanıyor… Eller parmaklar şıkır şıkır şıkır dalgalanıyor… Çıt yok ama eller haykırıyor! Onlar, tutsaklar, sağa dönüyor, sağ tarafta eller coşuyor, sola dönüyorlar sol tarafta tüm eller isyana kalkışıyor… Arada bir fısıltı: “Balbay… Balbay…” … Balbay o yana dönüyor, eller şıkır şıkır… Bir fısıltı daha “Tuncay”… Tuncay o yana bakıyor, eller fışkırıyor, parmaklar uçuşuyor!.. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle