18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 OCAK 2011 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN 2 BİN YILLIK ESER MÜZEYE TESLİM EDİLDİ ‘Aksırıncaya, Tıksırıncaya Kadar...’ Son zamanlarda sürekli vatandaşları kamplara böldüğünden kimilerince “Bir Bölen” olarak nitelenen Tayyip Erdoğan, kendi yaşam biçimini zorla kabul ettirme çabalarına karşı çıkanları suçlarken, “aksırınca tıksırıncaya kadar içiyorlar” buyurdu. Başbakan şiire ve edebiyata çok düşkün görünüyor, ama her yarım bilgi sahibi gibi sıkça yanlışa düşüyor. Nitekim, yaptığı benzetme de, Tevfik Fikret’in “Hanı Yağma” şiirinden alınmıştır. Alınmıştır alınmasına da bu alıntı maksada uygun olmamış. Çünkü Tevfik Fikret “Hanı Yağma”sında içki içenleri değil, halkın ekmeğine göz dikenleri, rüşvet yiyenleri, ihaleye fesat karıştırarak, resmi evrakta sahtekârlık yaparak, yakınlarını kayırarak, yoktan servet yapanları kastetmektedir. Başka bir deyişle, “Hanı Yağma” şiirinde kastedilen, kendi günahının kefaretini yüklenip, haram içenler değil, yoksul halkın lokmasını çalarak haram yiyenlerdir. Dilerseniz hep birlikte okuyalım şiiri: “Hanı Yağma Bu sofracık, efendiler ki iltikaama muntazır Huzurunuzda titriyor şu milletin hayatıdır Şu milletin ki mustarip, şu milletin ki muhtazır Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır Yiyin efendiler yiyin, bu hanı iştiha sizin Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir Şu nadii niam, bakın kudumunuzla müftehir Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir Yiyin efendiler yiyin, bu hanı zisafa sizin Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay Yiyin efendiler yiyin, bu hanı iştiha sizin Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar Gururı ihtişamı var, sürurı intikaamı var Bu sofra iltifatınızdan işte ab ü tab umar Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar Yiyin efendiler yiyin, bu hanı canfeza sizin Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini Bütün ferağı halini, olanca şevki balini Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini Yiyin efendiler yiyin, bu hanı iştiha sizin Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak Yiyin efendiler yiyin, bu hanı pürneva sizin Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin” Maalesef dili çok eski olan Fikret’in günümüz diline çevirileri olmasına karşın, (ki örneğin Sait Maden’in çevirisi son derece ilginç. Google’da bulabilirsiniz.) herhangi bir anlam kayması kuşkusunu önlemek amacıyla, özgün şekliyle aktardım. Evet Sevgili okurlarım şiiri okudunuz. Şimdi söyler misiniz bana, bu şiir, içenler için mi yazılmış, yoksa halkın kanını emenler ve yiyenler için mi? Görüyorsunuz olur olmaz alıntılar, uymayan benzetmeler, olmadık, belki söyleyenin de hiç istemediği hatta isteğinin tam tersine, çağırışımlar yapıyor. Evet bir kez daha okuyun şiiri ve söyleyin Allah aşkına Fikret bu şiiriyle kimleri kast ediyor? “İçenleri mi?” Yoksa?.. [email protected] Paha biçilmez heykeli polise satmaya çalıştı DENİZLİ (Cumhuriyet) Denizli’de alıcı gibi davranan polislere, mitolojide Zeus’un ikiz çocuklarından kahramanlığı simgeleyen “Kastor” ya da “Polluks”a ait olduğu belirlenen 2 bin 100 yıllık paha biçilemeyen bronz heykeli satmaya çalışan 1 kişi gözaltına alındı. Heykele el konulurken zanlı tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Bir ihbarı değerlendiren Denizli İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri, çiftçi H.A’nın (40) elindeki bir tarihi eseri yurtdışına satmak için müşteri aradığını belirledi. Alıcı görünümündeki polis ekipleri, kaçak kazı sonucu bulduğu bronz heykeli yurtdışına 1 milyon dolara satmak istediği ileri sürülen H.A. ile irtibata geçti. Belirlenen buluşma yerindeki pazarlığın ardından gerçek kimliğini açıklayan polisler H.A’yı gözaltına aldı. H.A’nın yanındaki, Helenistik döneme ait 75 santimetre boyundaki bronz heykele el konuldu. Pamukkale Üniversitesi FenEdebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Celal Şimşek ele geçirilen heykel için “Dünyada az rastlanır bir eser, Avrupa’daki müzelerde bile bu tür bronz eser nadir görülür. Böyle bir esere fiyat biçilemez” dedi. Heykel, Denizli Müze Müdürlüğü’ne teslim edildi. DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Ruhları Esir Almak…(97) “Kavak ağacına, zımparaya, oyma bıçağına, yan yana istiflenmiş boy boy tahtalara sırayla ve de tek tek ‘merhaba’ dedim, ‘tanıştığımıza çok memnun oldum!..’ Gardiyan, hayret ve biraz da dehşetle, “Ne yapıyorsun Balbay” diye sorunca, ‘ortak çalışma alanındaki arkadaşlarla selamlaşıyorum’ yanıtını verdim… Çünkü, sırf insan yüzü görelim diye katıldığımız çalışma atölyesine normalde orada olması gereken tutukluları getirmemişlerdi… Sırf biz görmeyelim diye!..” Aradan geçen 67 günün ardından yeniden “hızlandırılmış” ve de özel yetkili Silivri mahkemesi duruşma salonundayız… Yani, hızlandırılmış ve hiç bitmeyecek olan mahkemede!.. Neredeyse 2 yıldır süren Ergenekon 2. Davasında, bugüne dek yalnızca 22 kişi sorgulanabildi.. Tutuklu, tutuksuz 50’nin üzerinde sanık daha sorgulanmayı bekliyor... Bu hesapla yalnızca sorguların bitirilebilmesi için en az 46 yıl gerekiyor!.. Hıza bakın!.. Bu kadar “hız” fazla gelmiş olmalı ki; 196 sanıklı “Balyoz davası” da Silivri’ye yıkıldı... Bundan böyle birkaç günlük duruşmalardan sonra her dava arası 2 aylık sürelere ulaşacak!.. Adalete bakın!.. Silivri mahkemesinin duruşma salonunda, birkaç dakika görebilme bahtiyarlığına eriştiğimiz Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’la “hızlandırılmış” bir şekilde konuşmaya çalışıyoruz!.. Balbay anlatıyor, yakınları, arkadaşları, Baro, TBMM ve gazeteciler cemiyetlerinden gözlemciler, birilerinin adına yüzümüz kızararak dinliyoruz... Balbay, nasıl bir “tecrit” içinde yaşadıklarını, ruhlarının nasıl esir alınmak istendiğini acı örnekleriyle sıralıyor... Tam 13 kilo vermiş... Ben “Fena görünmüyorsun” deyince, “Sürekli koşuyorum” diyor... Koşulları bildiğim için hayretle “nasıl yani, nerede” diye sorunca yanıtlıyor: Havalandırmada tabii!.. 5 adıma 14 adım... Önceleri çok zorlandım, ama şimdi koşuyorum... Ayrıca yukarıya doğru hiçbir kısıtlama yok. Zaten orası gökyüzü, istediğin kadar zıpla, serbest!.. Utanıyorum… Balbay ikinci kitabını da bitirmiş!. Yine iki elini kullanarak bir gün önce tamamlamış kitabını. Bu defa Silivri Zulümhanesi’nde yaşananları “şiirsel” bir dille anlatmış. Hani “La Fontaine’e mektuplar” vardı, işte o dili kullanmış. Ellerine baktım, parmakları mürekkep lekesi içinde ve nasır tutmuştu... Boğazımda bir yumru, gülümsedim: Hizbullah’a internet, Balbay’a nasır!.. Balbay, nasıl bir psikolojik terör altında ezilmek istendiklerini anlatıyor: Artık ortada duruşma, mahkeme, hukuk, insan hakları kalmamıştır... Hukuk Silivri’den firar etmiştir!.. Sorgularda Ergenekon davasını ilgilendiren konular dışında konuşmak serbest!.. Zaten amaç da bu... Yarın, bir başka sanık yine bambaşka bir konuda saatlerce sorgulanacak ve bizlerin sinir sistemi yüz bininci kez bir kez daha sınanacak!.. Ama aldanıyorlar, bizi yıkabileceklerini sanıyorlar, tam tersine bileniyoruz… Tuncay Özkan’la kucaklaşıyoruz... Her zamanki dik duruşuyla ve de gülümseyerek Balbay’ı tamamlıyor: Boyun eğdirmek, ruhlarımızı esir almak için her yolu deniyorlar. Umutsuzluk içinde aman dileyeceğiz sanıyorlar. Tam tersine; hazırlanıyoruz!.. Biriktirdiklerimizle birlikte halkla kucaklaşacağımız günü bekliyoruz… Bu halk için, bu ülke için dimdik duranlara, zulme boyun eğmeyenlere çok borcumuz var, çok... Şimdi görev muhalefet partilerinde!. Silivri’deki yurtseverler genel seçimde aday gösterilmelidir... Milyonların dileği budur… eposta: [email protected] Prof. Nalbantoğlu yaşamını yitirdi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu)Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin (ODTÜ) emekli öğretim üyelerinden Sosyolog Prof. Dr. Hasan Ünal Nalbantoğlu dün vefat etti. Nalbantoğlu’nun cenazesinin bugün saat 10.00’da ODTÜ Mimarlık Amfisi’nde yapılacak törenden sonra, Kocatepe Camisi’ne götürüleceği, burada öğleyin kılınacak namazın ardından ÇankırıSabanözü’nde toprağa verileceği bildirildi. Ucube!.. Çıkmaz Sokakta!.. PERİHAN ERGUN Geçen haftanın sarsıcı, şaşırtıcı, sporsevenlerin güvendirici davranışlarını, tüm değerleriyle anlatmak istememe karşın kısaca tek sayfaya sığdırmaya çalışacağım. Önce uyku kaçıran, iç karartan, değerli yontucu Sayın Mehmet Aksoy’un Ermeni soykırımını simgeleyen anıta karşı Kars’ta yapmak lütfunda bulunduğu henüz tamamlanmamış olan İnsanlık Anıtı’nı Sayın Başbakan’ın ucube sözcüğüyle aşağılamasına geçen yazımda değindimse de tekrarla içimi karartan üzüntümü kısa da olsa gidermeyi deneyeceğim.. Bu anıt Kars’ın bir önceki AKP’li belediye başkanınca tüm idari işlemlerden geçirilip izin alınarak yaptırılmaya başlanmıştı. Daha sonra o başkan CHP’ye geçince, her yerde olduğu gibi demokrasi anlayışı sözde kalan AKP iktidarınca “tu... kaka!..” oldu. Bir insanın plastik ve fonetik sanatlara uzak olması kınanamazsa da bu ürünlere saygılı olması terbiye gereğidir. Hele bu kişi o topluma örnek olması gereken bir yükümlülük taşıyorsa yargılamalarını ağzından çıkarırken birkaç kez düşünmek zorundadır. Hele bir iktidar her fırsatta, biz gerçek demokrasiyi getirdik, diye övüncül olmuşsa bunu yerine getirmesi, özellikle de bir toplumun çağdaşlık simgesi sanat ürünleriyse, öncelikli görevi olmalıdır. Bu yetmezmiş gibi, liderine tapmak güdüsüyle şu andaki Kars Belediye Başkanı “Bizim öyle sanatla heykelle uğraşacak halimiz yok. En önemli işimiz altyapı gereksinmelerini yerine getirmektir” demez mi? Bu da tek kişilik yönetim nitelemesinin ‘İmam cemaat misali’ tam yansıması oluyor. Partinin laf ebesi Sayın Arınç, Sayın E. Günay’ın ucube yanlışını düzeltme çabasında düştüğü duruma “Allah kimseyi bu hale düşürmesin” diyerek, RTE’nin tek şefliğini onayladıklarını belirtmiş olmadı mı? Gene geçen haftanın kamuoyunu ve köşe yazarlarını etkileyen olayı, GS Kulübü’nün Aslantepe’deki yeni stadının açılışında meydana gelen Başbakan’a ıslıklı tepki olayıydı. Bu tepkiyi tüm çağdaş demokrasilerde olduğu gibi Başbakan’ın da doğallığıyla kabul etmesi gerekirken yanındakilerle birlikte stadı terk etmesi yetmedi. Bunun nedenlerini düşünmesi gerekirken, o günden bu yana her konuşmasında kendisine ıslıkla tepki gösteren binlerce kişiyi yakışıksız sözlerle aşağılayarak, öfkesini sürdürüyor. Öyle ki, devletin asli görevi olan şehircilikte her türlü gereksinimin sağlanması kuralını da dikkate almayarak, sanki kişisel bağışıymış gibi stada harcanan parayı, başa kakarcasına söylerken bir de “Henüz onlara kullanma iznini vermedik” diyebiliyor. Hemen benim evimin altındaki Âşıklar Meydanı’na yapılan aralıksız yeni tesislerle genişletilen ve kendi isminin konduğu Kasımpaşa Kulübü’ne tahsisli stadı da hiç aklına getirmiyor. Bu olay onur kırıcı da olsa, Başbakan’ın 12 Eylül referandumunda halka vaat ettiklerini, sağduyu ile elini şakağına koyarak, başta demokrasi gereği toplumun tepkisi de bu kapsamdadırbir uyarı olduğunu kabullenerek nedenlerini düşünüp kendine çekidüzen vermesi gerekmektedir. Kural dışı olarak, Silivri zulümhanesi içindeki mahkemenin 17 Ocak günlü duruşmasında Sevgili Balbay, Tuncay Özkan ve öteki tutuklulara destek için İstanbul dışından, İzmir Gazeteciler Başkanı başta olmak üzere birçok yöreden gazeteci, 8 ilin baro başkanı ve yüzlerce yurttaş, mahkeme salonuna sığamamak ve dışarıda kalmak pahasına da olsa Silivri’ye sabahın erken saatlerinde akın etti. Savunmalarında yazık ki iki ay arayla da olsa her duruşmada Mahkeme Başkanı’ndan ne ile suçlandıkları sorusunu cevapsız kalacaklarını bilmelerine karşın gene sordular. Avrupa ülkelerinin gazetelerinde bile CMKnin 102. maddesine göre iktidarın oy yatırımı amacıyla salıverilen ve liderlerinin yurtdışına kaçmasının önlenemeyişinin kınandığı, 188 kişinin domuz bağıyla, birçoğunun da vurularak öldürücüsü Hizbullah’ın kınanası durumu ortadayken, ülkede Atatürk Aydınlanmasının söylemcisi olan aydınlarımızın bu zulümhanede tutuklu kalması en büyük günah değil mi? Bu ne mene hukuk? İslamın liderliğine soyunurlarken, secdeye başlarını bu günahlarla koymayı içlerine nasıl sindiriyorlar? Elbet bir gün onlara reva görülen bu haksızlığın hesabı sorulacaktır. Bunun bir hak ve adalet gereği olduğu biline! Ayrıca; ocak ayı cumhuriyet savdalılarının acılı günlerini içerir. Çünkü; kalemleriyle Aydınlanmayı sürdüren Sayın Muammer Aksoy, Uğur Mumcu, Hrant Dink ve Metin Göktepe’nin katledilişinin acılarını yaşatır. Tek tesellimiz ışıklar içinde yattıklarına inanmamızdır. HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] BULMACA ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Temponun 1 orta ağırlıkta olması gerektiğini 2 belirten müzik 3 terimi. 2/ As 4 ya’da bir ülke... Bir masal kuşu. 5 3/ Sokakta bu 6 lunan ve sahibi 7 bilinmeyen eşya... Pantolonun 8 apış arasına ge 9 len yeri. 4/ Rüt1 2 3 4 5 6 7 8 9 besiz asker... Bir yapının iç duvar kaplama 1 K Ö M Ü Ş R A K sı. 5/ Macar mutfağına 2 A Ğ I A K A L A özgü, sığır etinden ya 3 Ş E R G İ L A Ş pılan bir tür kebap... 4 K R O B O T K Telli bir çalgı. 6/ Şid 5 A S A E R İ K A detli belirtilerle baş6V E Ü O K A R layıp kısa sürede ağır7 AM İ L A Z M İ laşan hastalıklar için D E K kullanılan sözcük... Bir 8 L A D E N gıda maddesi. 7/ Elek 9 H A Ş İ M O T O trik direnç birimi... Şubat ayında, önce havada, sonra suda ve en sonra toprakta oluştuğu varsayılan sıcaklık yükselişi. 8/ Üzerinde değişik renkler bulunan. 9/ Birçok geleneksel toplumda yer alan temel akraba topluluğu... Doğu Anadolu’da bir ırmak. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir parçanın canlı, neşeli ve hızlı çalınacağını anlatan müzik terimi. 2/ Büyük Okyanus’ta küçük bir ada ülkesi... Halk dilinde kakule bitkisine verilen ad. 3/ Ticaret mallarını saklamak için rıhtımda yapılan büyük depo... Kapı, pencere ya da kapak kenarlarına açılan dik açılı girinti. 4/ Başkalarının sırtından geçinen kimse... Radon elementinin simgesi. 5/ Mersin’in Silifke ilçesine bağlı turistik bir belde. 6/ Yemek, aş... Kumaşla astar arasına konularak giysinin dik durmasını sağlayan kolalı bez. 7/ Genişlik... Bir gösterme sıfatı... Rus köylü topluluğuna verilen ad. 8/ Motorun devingen parçalarını koruyucu gövde. 9/ Dağlık bölgelerde söylenen türkülerin makamı... İzmir’in Seferihisar ilçesinde ünlü bir antik kent. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle