18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 14 CUMHURİYET DİZİ 20 OCAK 2011 PERŞEMBE DYP’nin gençleşmesi yönünde gazetelerin yaptığı yayın, ilk kadın başbakanın da yolunu açıyordu EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Çiller’in yıldızı parlıyor A ltı kez iktidardan giden ama yedinci kez iktidara gelme başarısını gösteren (daha doğrusu kırılması zor bir rekora imza atan) Demirel’in 7. hükümeti 20 Kasım 1991’den 16 Mayıs 1993’e kadar iş başında kaldı. Hükümette dikkati çeken isimlerin başında Prof. Tansu Çiller geliyordu. Tansu Çiller’in yıldızı Ekim 1991 seçimlerinden önce parladı. Seçimden önce gazeteler DYP’nin “gençleştirilmesini” dayatan yayınlar yapıyordu. O sırada Demirel, parti genel sekreterliğine Ergenekon’u getirdi ve birden ekonomi profesörü Tansu Çiller’in adı ön plana çıktı. DYP lideri Çiller’le yakından ilgilendi. Büyük Kongre’de Genel İdare Kurulu’na başta giden oyla seçildi. Ekonomi konusunda partinin sözcülüğünü yapıyor, TV’lerde Türkiye’nin gelecekte ekonomi politikalarının ne olacağını tartışıyordu. Demirel, Tansu Çiller’i ekonomi ve mali ilerden sorumlu Devlet Bakanlığı’na getirdi. Hükümetin ekonomi ve mali alandaki politikalarını Tansu Çiller açıkladı. Ve… Özal’ın ölümünden sonra Demirel Cumhurbaşkanı seçilince; kıran kırana geçen bir kongrede DYP Genel Başkanlığı’na seçilen Tansu Çiller, Başbakanlık koltuğuna oturdu. Siyasal yaşamı siyasal ve diplomatik serüvenlerle geçti... Başbakanlık döneminde birden hesapsız servet sahibi olması, bitmeyen tartışmaların konusu oldu ve 28 Şubat’ta hükümetten düşürülen Necmettin Erbakan’la birlikte siyasal yaşamını noktaladı. Demirel, kuşku yok Çiller’de bir şeyler gördü, partiye yararlı olacağını sandı ve bu güzel, alımlı kadını baştan itibaren destekledi. Özellikle seçimlerde birinci parti çıkan Demirel; hükümeti kurarken Çiller’e ekonomiyi emanet etti. Devlet Bakanı yaptı. Hükümet sürecinde ve Demirel’in Cumhurbaşkanı seçilip Köşk’e çıkmasından sonra DYP’deki genel başkanlık mücadelesini kazanarak Başbakanlık koltuğuna oturan Çiller’e öylesine bozuluyordu ki, Cumhurbaşkanlığı sırasında Çiller’i bir ara pencereden atmayı içinden geçirdiğini söyleyecek kadar öfkeliydi. Ders Almayı Bilmek! Hiçbir zaman görmedik İsmet İnönü’nün, Celal Bayar’ın, Adnan Menderes’in, Bülent Ecevit’in, Süleyman Demirel’in, Fahri Korutürk’ün, Ahmet Necdet Sezer’in, sayısı elliye, yüze varan korumaları olduğunu! Birkaç koruyucu görevli vardı, o kadar! Adını andığım kişiler halktan korkmazlardı, halkın arasına karışmaktan çekinmezlerdi, sokaklarda tek başlarına dolaşabilirlerdi. Bir de günümüzdekini düşünün! Bir yere mi gidiyor, bir konuşma mı yapacak! Derhal binlerce insan ordan burdan toplatılıyor, sayın kişi dört yanı eli silahlı korumalarla çevrili nutuklar atıyor. Ama tek başına sokaklarda, caddelerde gezebilmesi olanaksız... Bir korku imparatorluğunda mıyız? Evet, herkes bir garip korku içinde? Biri çıkar, uydurma bir dosyayla polislerle karşımıza dikilir. Haydi ver hesabını, suçsuzluğunu kanıtla deyiverir. Biri çıkar, kendisi gibi düşünmediğin için yol da arkandan vuruverir... Evet hepimizde böyle bir korku var. Kim yarattı bunu? Sekiz yıllık AKP iktidarı... Ama korkunun en büyüğünü kendileri yaşıyor. Yüzlerce silahlı koruma ordusu niye kuruldu? Galatasaray yeni yuvasını törenlerle açtı. Kutlarım. Başbakan’ın çok yardımı olmuş. Ellialtmış bin kişi, hepsi koyu Galatasaray tutkunu geldiler bir bayram sevinci yaşadılar... Başbakan Tayyip Bey kaçırır mı fırsatı. On binlerce insan var, tam söylev verilecek, alkışlarla yüceltilecek bir fırsat... Koştu geldi, bakanlarıyla!.. Ama özlediği olmadı! Daha “Sayın Başbakanımız” der demez yönetici, halktan ıslıklar, yuhalamalar başladı, stadı dolduran kırk bin kişiden. Sen halktan kaçar mısın, sen demokrasi diye diye ülkeyi yanlış bir çıkmaza sokmak peşinde misin, sen Atatürk Türkiyesi’ni bir İslam cumhuriyeti biçimine sokmak istiyor musun, al sana dedi Galatasaray’ın bilinçli insanları. “Halk benden yana, hep halkın içindeyim, halk beni iki kez iktidar yaptı, ben halkıma demokrasi getireceğim, halk beni seviyor” diye kendini kandırarak Seyrantepe’ye geldi. Yuhalar, ıslıklamalarla gerisin geri döndü. Şimdi bekleyelim nasıl öç alacak milyonlarca Galatasaraylıdan! Seyrantepe’yi mi kapattıracak, Galatasaraylıları Silivri’ye mi yollayacak, bir yolunu bulup!.. Tunus’ta halkın ayaklanması da bir başka ders olmayacak mı? Türk halkı bunca baskıya, bunca korkutmaya karşı artık yeter “demeyecek” mi? Ders almayı bilmek bir erdemdir. O erdeme de, bilgiyle, görgüyle ulaşılır. Tayyip Bey’ler Galatasaraylılarca bir kez daha uyarıldılar. Bunun karşılığı öç almak mı, yoksa aklını başına toplamak mı!.. Demirel’den Çiller’in öyküsü “14 Haziran 1993’te geldi” diye söze başladı Demirel: “Şuraya oturdu” diye sürdürdü. Eliyle konut olarak kullanılan Köşk binasının çalışma odasındaki yuvarlak masanın sağında kalan koltuğu gösterdi. Sağında kalan koltuğa oturan; Cumhurbaşkanı’ndan sonra DYP Genel Başkanlığı’na seçilen ve Başbakanlık görevine getirilmek üzere olan Tansu Çiller’di. Demirel, “Başbakanlık görevi vereceğim” dedi. Ama görev yazısı hazırlanıncaya kadar Başbakanlığa gelecek olanla Cumhurbaşkanı arasında ‘kısa bir söyleşi’ gerçekleşti. Söyleşinin önemli vurgulamasını Cumhurbaşkanı Demirel, Başbakan Çiller’e şu cümleyle söyledi: “Mal varlığın senin başını çok ağrıtacak!” Demirel, söyleşinin bu can alıcı yanını değişik tarihlerde biriki kez bana söyledi. Son olarak 16 Ocak 1998’deki görüşmemizde bir kez daha yineledi. Çiller ailesinin mal varlığı öyküleri sadece Tansu Çiller’in ‘başına bela’ olmadı. Sadece yurtiçinde ve dışındaki mal varlığı konusu ile değil, siyasetçi olarak da ülkenin başına bela oldu. Demirel Çankaya’ya çıktı. Partisi yoktu, seçim derdi yoktu, oy sorunu yoktu. Açıktan söylemedi; ancak kimi sözlerinden çıkan anlama göre Demirel, zaman zaman ‘geçmiş günlerin özeleştirisini yapıyordu’ kafasında. Üstelik, öyle günlerdi ki... Tansu Çiller’in yönetiminde devlet çalkalanıyor, ekonomik zorluklar artıyor, çeşitli sıkıntılar buram buram hissediliyordu. Kuşku yok; halkın ıstırabı ya gazete sütunlarından ya da doğrudan gelen mektup, faks ve telefonlardan Çankaya’ya çarpıyordu. Kimi zaman Demirel, Tansu Çiller’i aşıp kendisine yönelen eleştirilerden bunalıyordu. Zira ülkenin içine düştüğü zor durumlardan, Çiller’den çok, Çiller’i bulunduğu noktaya getirdiği için Demirel sorumlu tutuluyordu. Önceleri Tansu Çiller yerine kendisinin sorumlu tutulmasına öfkeleniyordu Demirel. Ama sonraları bir gerçeği kabul etmeye başladı: Eleştirilere hedef olmayı yadırgamıyordu. Zira, Tansu Çiller’i elinden tutup siyasete sokan, milletvekili seçtiren ve bakan yapan, nihayet kendisi idi. Askeri araç devrildi ADIYAMAN (AA) Adıyaman’da askeri aracın devrilmesi sonucu 2 asker şehit oldu, 13 asker de yaralandı. Adıyaman Vali Vekili Aydın Börü, Gölbaşı’ndan Adıyaman’a giden askeri aracın buzlanma nedeniyle devrildiğini açıkladı. Börü, durumu ağır olan askerlerin Malatya’daki Askeri Hastane’ye kaldırıldığını söyledi. İlseven başkanlarla görüştü İstanbul Haber Servisi CHP İstanbul İl Başkanı Nebil İlseven, partili 12 belediye başkanıyla, Maltepe Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Zengin’in ev sahipliğini yaptığı Cundalı Balıkçısı’nda bir araya geldi. Toplantının açılış konuşmasını yapan İlseven, milletvekili adaylarının halk tarafından sevilen insanlardan oluşması gerektiğini belirterek “Geçmişteki hatalardan ders çıkarmalıyız” diye konuştu. ‘Güneydoğu’da halk Kürt ve Türk diye ayrılıyor’ ükümet programı… Grupta okunması ve tartışılması… Olağan gelişmeler. Çankaya konusu her zaman olduğu gibi yine gündemde. Kâh çıkıyor, kâh iniyor gündemin alt sıralarına… 28 Kasım 1993’de Cumhurbaşkanı Özal’ın başkanlığında toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nda Başbakan Demirel; Güneydoğu (terör) konusunda daha önce kendisinden duymadığımız tonda bir konuşma yapıyor. “Türkiye’nin Güneydoğusu kaynıyor. Neden? Halk, orada Türk diye Kürt diye ayrıma tutulmak istenmektedir. Oysa Türkiye bir bütündür. Hiç kimse başkasına sen Kürtsün, sen Lazsın, sen Çerkezsin diye bir ayrıma giremez. Hepsi bizim vatandaşımızdır. Hepsine kucak açıyoruz, hepsine eşit muamelede bulunmak kararındayız… …Ben hükümet olarak bu Ku Okulda ‘ben eşeğim’ skandalı DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Muazzez Sümer Anadolu Kız Meslek Lisesi’nde geçen pazartesi İstiklal Marşı töreninde dili sürçen öğrenci Esra T. (15) önce tebessüm etti, ardından da toparlanıp okumaya devam etti. Bunu gören okul müdiresi Serpil Tekay, öğrenciye yanına çağırdı ve “Ben bir eşeklik ettim, özür dilerim’ diyeceksin, yoksa disipline veririm” dedi. Öğrenci müdürenin isteği üzerine aynı cümleyi 3 kez söyledi. Öğrenciler arasında gülüşmelere yol açan bu durumun ardından Esra T. okula gitmedi. Aile, kızlarının ‘psikolojisinin bozulduğuna’ dair rapor alarak savcılığa suç duyurusunda bulundu. H ‘Ülkenin başına ben bela ettim’ Cumhurbaşkanı Demirel’in kabulleri yaptığı çalışma odasındaydık. Bir akşam üzeriydi. Kristal avizelerden ışıklar saçılıyordu çevreye. Konu, günceldi ve Çiller yönetimiyle ilgiliydi. Eleştirileri, şikâyetleri sıralamıştım Demirel’e. Dikkatle dinledi. Hiçbirini yadsımadı. Sonra yavaş, pesten bir sesle; “Tansu’yu ülkenin başına ben bela ettim” dedi. Yüzüme bakıyordu bu cümleyi söylerken. O sırada bende bıraktığı izlenim: Çok içtendi, çok da üzgün. Sesi ıstırap yüklüydü. Bakışları ne diyeceğimi sorar gibiydi. Ne diyebilirdim ki... Başka konulara geçtik. Demirel, Köşk’te başdanışman görevi yaptığım sıralarda birkaç kez aynı cümleyi, aynı yargıyı bana yineledi. Ne ki, ülkeyi ve siyaseti Çiller’den arındıracak hiçbir mekanizma yoktu elinde artık. Hayıflanmakla yetiniyordu. Fakat bu, ‘derde bir çare değildi’ elbette. Fiili siyasetin içinde olmayan ve olması olanaksız bir Cumhurbaşkanı idi. Istırabını içine hapsetti ve bekledi... Ta ki Çiller gerçeği ortaya çıkıncaya kadar... İşte o zaman; Demirel’in üzerindeki eleştirel baskı artık kalmayacaktı, kalkacaktı. Gözlediğim kadarıyla kalktı da... rul’dan görev bekliyorum. Bu konuda göreve çağırıyorum. Şimdi bakıyorum da yedi yıl sonunda gelinen nokta, ne yazık ki işte bugünkü terör ve kan gölüdür, halkın birbirinden ayrılmasının istenmesidir…” diyor. Peki ama MGK’de terörle mücadelede başarılı olamadığımızı kim söylemişti?Askerler mi?. Demirel “Yok canım askerler söylemiyor bu sözü, benim yazılarda kullandığım gibi TÖÖÖ söylüyor” dedi. ‘Kürt realitesini tanıyoruz’ MGK’den sonraki bir gün. 7 Aralık 1992. Başbakan Demirel, beraberinde Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ve kimi bakanlarla Diyarbakır’a gitti. Siirt’e gidip geldi ve 8 Aralık’ta yurtta ve dünyada yankılar uyandıran bir konuşma yaptı. Daha sonraki yıllarda değerini yitirmeyen bir cümle söyledi: “Kürt realitesini tanıyoruz” dedi. Konuşmada bu sloganı açıklayan önemli öğeler yer alıyordu: “Bu devleti TürkKürt ırkından gelen insanlar kurmuştur, diğerleri ikinci sınıf vatandaş değildir… Biz siz diye bir şey yok, hepimiz varız... Hepimiz var diyorsak, buradaki insan, yani Kürtçe konuşan, Kürt asıllıyım diyen insana da Kürt kimliği diyoruz. Artık buna karşı çıkmak da mümkün değildir. Kürt realitesini tanımak aslında Türkiye birliğini muhafazaya mani değildir. Türkiye üniter bir devlettir, ama içindeki ahalisi farklı menşelerden geliyor… ...Irak’a ‘Arkadaş vahşete gidersen bizi karşında bulursun’ demeye mecburuz. Öyleyse Irak’taki Kürt varlığının korunmasına ilgisiz kalmamak benceTürkiye’nin yeni politikasıdır. Öyle de olmalıdır. Yani ona karışmayız, buna karışmayız, neye yararız o zaman? O zaman burada 10 milyon insanın hissiyatına ters düşeriz...” Bu sırada kararname krizi çıktı. Köşk, hükümetten gelen kararnameleri onaylamayı sürekli erteliyordu. Hükümet kararnamelerde Özal’ın onay yetkisini kısıtlayan bir tasarı hazırladı. Bir süre bu konu gündemde yer aldı. Duruşmada ihtihara kalkıştı MALATYA (Cumhuriyet) Malatya 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nde, geçen yıl büyükbaş hayvan hırsızlığı suçlamasıyla tutuklanan Süleyman Coşanay, görülen davasında, hâkimin 8 yıl ceza vermesi üzerine yanında bulunan kesici bir aletle boğazını kesti. Zanlı, Malatya Devlet Hastahanesi’ne kaldırılarak tedavi altına alındı ve ardından Malatya ETipi Cezaevi’ne götürüldü. Başhekime keserli saldırı AYDIN (Cumhuriyet) Aydın’ın Nazilli ilçesinde Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Mehmet Kurnaz, dün sabah işe gitmek üzere Yenimahalle’deki evinden evinden çıktı. Bu sırada yanına yaklaşan O.A, bir şey söylemeden elindeki keserle Başhekim Kurnaz’a saldırdı. Başına aldığı keser darbesiyle acı içinde yere yığılan Kurnaz, bir süre sonra kendini toparlayarak otomobiliyle görev yaptığı hastaneye giderek tedavi oldu. Saldırgan O.A’nın, diyaliz hastası Orhan Şakir A’nın ağabeyi olduğu öğrenildi. 2 kişiye 306’şar bin lira Haber Merkezi Şans Topu oyunu çekilişinde kazandıran numaralar; 9, 14, 21, 23, 24 ve 8 olarak belirlendi. 5+1 bilen 2 kişi, 306 bin 794’er lira kazandı. 5 bilenler 1923 lira 45’er kuruş, 4+1 bilenler 183 lira 60’ar kuruş, 4 bilenler 20 lira 70’er kuruş, 3+1 bilenler 10 lira 70’er kuruş, 3 bilenler 2 lira 40’ar kuruş, 2+1 bilenler 3 lira 20 kuruş, 1+1 bilen 1 lira 65’er kuruş alacak. YARIN: KÖŞK’ÜN KONUK DEĞİŞTİRDİĞİ YIL: 1993 C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle