18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 OCAK 2011 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Yazarın Sorumlulukları Gazete yazarları, yorumlarında sınırsız özgür değildirler. Çalıştıkları gazetenin genel yayın ilkeleri çerçevesinde yazmayı baştan kabul etmiş sayılırlar. O çerçeve konusunda uyarılmış bir yazar, tam tersine bir yazı yazmakta ısrar ediyorsa eğer, yazısının genel yayın yönetmeni tarafından yayımlanmaması “sansür” olarak tanımlanamaz. Tam tersine, genel yayın yönetmeni bir meslek disiplinini yerine getirmiş olur. Meslek disiplini, bir siyasi parti disiplini altına girmeye de olanak tanımaz. Çünkü gazeteci, parti disiplini ağır bastığında, mesleğinin ve çalıştığı gazetenin genel yayın ilkelerini göz ardı edebilir ki, bu durum, başta o gazeteyi okuyanların zararınadır. Ve en önemlisi: Gazete yazarı, yazısını yazarken kendi çıkarını değil, topluma karşı olan sorumluluklarını gözetir. Cebelleşmemek İçin GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Yürüyüş Recep Bey’in arkadaşına sunulmuş olan Rixos Oteli’nin önündeki arabalar her gün trafiği engelleyebilir. Büyüklerimiz, koskoca sinyal kesici ciplerle her an akışı durdurabilirler... Ama Seymenlerin geleneksel 27 Aralık yürüyüşü yapılamaz. Olacak iş mi yani, caddeler altüst olur canım... Hem, Atatürk’ün gölgesi bile Ankara’ya gelemez, gelmemeli. Gelirse, tabana kuvvet kaçan çok olacağından ve de ana arterler kapanacağından bırakın gölgesini, adı bile ağza alınmamalı... Atatürk’ün Türk Dil Kurumu’nun bugünkü ardılı Dil Derneği, bizleri çatal dilliliğe götürecek uygulamalara karşı akılcı tavrını belirledi: “Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının ortak (resmi) dili Türkçedir. Ortak dil; başta sağlıklı iletişim olmak üzere, ortak akıl ve bilgi üretilmesinin; bilginin yayılmasının ve paylaşılmasının; her yurttaşın eğitim, sağlık, adalet kurumlarından ve ulusal gelirden hakça pay almasının aracıdır.” Ve ekledi: “Bütün Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının ortak dili Türkçeden başka dillerle eğitim yapılması, ulus devlet oluşumuz gerçeğiyle çelişir. Ortak dille eğitimi ‘sorun’ gibi niteleyen politikacı ve aydınlar, halkı Ortak Dilin Önemi yanıltan söylemlerden kaçınmalı; iki dilde eğitim konusu siyasallaştırılmamalıdır. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, bizde de ortak (resmi) dille eğitim zorunludur. Bütün aydınlar, politikacılar, bu konuya bilimsel akıl ve sağduyuyla yaklaşmalıdır; çünkü ülkemizde Türkçe ve Kürtçeden başka diller de konuşulmaktadır; ortak dille birbirini doğru anlayan her yurttaş, iki dilli olan herkese saygı duyma kültürü edinir. Türk abecesine ‘x, q, w’ eklenemez. (Bu konuda, AİHM kararı da bulunmaktadır.) Aynı dil ailesinden olmayan Türkçe ile Kürtçenin ses, biçim ve anlam özellikleri aynı değildir; iki dili aynı abeceyle yazmaya çalışmak bilimsel açıdan yanlıştır.” Fazla “Zulümhane Silivri Toplama Kampı”nın yazarı Mustafa Balbay, kitabını imzalayıp okurlarına, dostlarına gönderemiyor. Çünkü cezaevine aynı kitaptan ancak bir tane girebiliyor. Demokrasi ve özgürlüğün bu kadarı da fazla ama! TKP’nin “Yarın cebelleşmemek için bugün cepheleşelim” çağrısı üzerine geçen günlerde üniversitelerden, sendika, oda ve derneklerden temsilcilerin de katılımıyla bir toplantı gerçekleşti. Toplantıda konuşan TKP Merkez Komitesi üyesi Metin Çulhaoğlu’nun, iki saptaması dikkat çekiciydi. Birincisi, 1923 Cumhuriyetinin tasfiye edildiğiydi. İkinci konuyu da şöyle özetledi Çulhaoğlu: “Türkiye’de bugün ciddi bir toplumsal muhalefet yok, bir ‘toplumsal hoşnutsuzluk havuzu’ var. Referandumdaki yüzde 42 buraya tekabül ediyor. Bunu toplumsal muhalefete dönüştürmek için havuzun geniş ölçekli bir çomakla hareketlendirilmesi gerekiyor.” Hoş Geldin Yeni Yıl Yeni yılın hepimize sağlık, mutluluk ve başarı getirmesini diliyorum. Dün gece, yeni yıla büyük ümitler ve iyi dileklerle girdik. Yeni yıla sorunlarla girenlerimizin, tutuklularımızın, hastalarımızın, fakirlerimizin ve imkânları dar olanlarımızın durumlarında iyileştirilmeler sağlanması da dileklerimiz arasında önemli yer tutmaktaydı. Dünya ülkeleri, 2010 yılını, bir yıl önce yaşadığımız büyük ekonomik bunalımın kötü sonuçlarını gidermek için yapılan çalışmalar içinde geçirdi. Bunalımın ortaya çıkardığı büyük ve karmaşık sorunlar ile ülkelerin yoksulluk ve yüksek dış borç sorunları, 2010’da çözüme bağlanamadı. 2011’de de sürmesi beklenen, gelişmiş ve azgelişmiş borçlu ülkelerin sorunları, geçen yıl, ancak yeni borçlanmalarla ertelenebildi. Dış borçları yüksek bazı ülkelerde uygulanan “kemer sıkma” önlemleri toplumlarda patlamalar, grevler ve protestolar içinde ekonomik koşulların daha da zorlaşmasına neden oldu. Çünkü çözümler, “hiç yoktan iyi” olsalar da, para basmaktan ve basılan paraları, dış borcu yüksek ülkelere ek borçlar olarak vermekle sınırlı kaldı. Yeni yılda, gelişmiş ve gelişmekte olan tüm dünya ülkelerinin, uluslararası uzlaşmalarla, insanları daha mutlu kılacak bir dünya yaratma yolunda daha hızlı ilerlemelerini diliyoruz. Geçen yılda, uluslararası çözümler bekleyen ekonomik sorunlarımız için birçok çözüm seçenekleri öne sürülmüştür. Barış ve huzur içinde bu seçeneklerden en iyilerinin uluslararası uzlaşmalarla seçilebileceğini umuyoruz. Yeni yılda çözüm bekleyen sorunlar şöyle özetlenebilmektedir: Dünyanın ekonomi uzmanlarından çoğu, serbest rekabete dayalı pazar ekonomisi (kapitalizm) uygulamalarının finansal pazarlarda çarpıklıklar ve ekonomik bunalımlar yarattığı görüşündedir. Bu durum, son bunalımla bir kez daha kanıtlanmıştır. 1998 bunalımından sonra, özel ve kamu kesimi işletmelerini, kurallara uymaya zorlamak için birçok ülkede uygulamaya konulan düzenlemeler, fazla işe yaramamıştır. 2011’de, 1020 yıllık aralarla büyük ekonomik bunalımlar yaratmayacak bir dünya ekonomik düzeninin temelleri kurulabilmeli ve hiç olmazsa bu yönde uluslararası bir araştırma başlatılabilmelidir. 1929 bunalımından sonra yapılanlara benzer çalışmalar, Dünya Bankası ile Para Fonu ve uluslararasında güven sağlayan bir dış ödemeler düzenini yaratmıştır. Şimdi, bu düzen ileriye götürülebilmeli ve bunalımsız bir ekonomik düzenin kurulması çalışması başlatılabilmelidir. 2009 bunalımı, dünya ülkelerinde uygulanmakta olan muhasebe ve finansal raporlama standartlarındaki bozuklukların da, bunalımın ortaya çıkmasında büyük pay sahibi olduğunu kanıtlamıştır. Bu bozuklukların sonucu olarak şişirilmiş bulunan, şirketlere ait bilançodaki varlık değerlerinin ve bu değerlerden kaynaklanan şişirilmiş kâr rakamları ile bu iki şişkinlik nedeniyle yaratılan şişirilmiş taşınmaz mal, hisse senedi ve tahvil fiyatlarının bunalımı yarattığı belli olmuştur. Uluslararası finansal raporlama ve muhasebe standartlarındaki bozuklukların giderilmesi yönündeki çalışmaların ve bu konuda dünyada standart uygulamalar yaratabilecek araştırmaların da 2011’de başlatılmasını bekliyoruz. Bunalımın ortaya çıkmasında, dünyanın çok sayıda ülkesine yayılmış büyük özel işletmeleri yönetenlerin sınır tanımayan “risk iştahları” (kaybetme tehlikesi ve getirisi yüksek alanlarda yatırım yapma ihtirasları) ve sınır tanımayan büyüme ve borçlanma uygulamalarının kontrol edilememiş ve şirketlerin “batırılamayacak kadar büyümeleri”ne izin verilmesinin de büyük payı olduğu anlaşılmıştır. Üstelik, çokuluslu ve çok büyümüş şirketlere benzer biçimde, birçok devlet de, ülkelerin ekonomik güçlerinin sınırlarını nazara almadan dış ticaret ve döviz açıklarının çok yükselmesini önleyememişlerdi. Bu ülkelerin, şişirilmiş finansal pazarlardan bol miktarlarda borçlanmalara gitmeleri önlenememiş, uluslararası ödemeler sistemine bir denge getirilememiştir. 2011’de bu çarpıklıkların giderilmesi çalışmalarının da başlatılabileceğini sanıyoruz. 2011 yılında insanlık yukarıdaki sorunlara etkili uluslararası çözümler bulabilirse, yeni yılımız, hepimiz için daha mutlu olacaktır. Nice mutlu, sağlıklı ve başarılı yıllara. [email protected] Gazetecinin işi gücü meraktır. Yalnızca o meraktandır, Kubilay’ın şehit edildiği 23 Aralık günlerinde Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı açıklamaları karşılaştırmamız: 2004 açıklamasından: Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden itibaren, irticai kesimlerin sürekli saldırılarına hedef olmuştur. Günümüzde de önemli bir tehdit olan ‘kökten dinci’ akımlar karşısında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bilinen Tehlikesiz Dönem yaklaşımlarında hiçbir değişiklik yoktur. 2005 açıklamasından: İrtica daima, aydınlık geleceğimizin en büyük düşmanı olagelmiştir. Özellikle son yıllarda irticai faaliyetlerde gözlenen hızlı artış, genç beyinlerin artan oranda karanlık çevrelerce esir alınmasına sebep olmaktadır. 2006 açıklamasından: ... irticai kesimlerin saldırılarına sürekli hedef olmasına rağmen, bulunduğu çok zor coğrafyada laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olarak varoluş mücadelesi veren Türkiye Cumhuriyeti’nin Türk Silahlı Kuvvetleri; laik Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus devlet yapısından asla taviz vermeden, onu çağın gerisine götürmeye sinsice çalışanlara ve karanlık odaklara karşı korumaya ve kollamaya aynı kararlılıkla devam edecektir. Genelkurmay’ın, 2007 yılından, yani Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasından bu yana yaptığı Şehit Kubilay mesajlarında ise ne “kökten dinci”, ne de “irticai” sözcüklerine rastlayabiliyorsunuz... Demek ki, “irtica” o gün bugündür tehlike olmaktan çıkmış... 2010 ve Kaybettiklerimiz SADIK ÇELİK Balyoz planı, tam gün yasası, TEKEL işçileri, eylemsizlik, düşen uçaklar, madenler, grizu patlamaları, HES’ler, depremler, Mavi Marmara, CHP, Kılıçdaroğlu, referandum, “evet”ler, “hayır”lar, anayasa değişiklikleri, kurbanlık hayvan ithalatı, Taksim’de patlayan canlı bomba, Wikileaks, yanan Haydarpaşa Garı, kamulaşan Madımak Oteli, yumurtalar, demokratik özerklik ve elbette tüm bunların yanında bazen de bizi tebessüm ettiren başarılar, sevinçler... Hepsi üzerinde yaşadığımız dinamik toprakların 2010 eseriydi. Senelik gündemden öne çıkan başlıklar… 2010 yılı, bu başlıklar üzerine ara sıra konuşup yazarak ve daha da önemlisi bilfiil düşünerek geçti. (Ne de olsa ölümsüz olarak bildiğimiz tek şey düşüncelerimizdir.) Bu olaylarla yatıp kalktık; heyecanlandık; sinirlendik; güldük; ağladık. Biraz da kaybettiklerimiz için ağladık, şaşırdık; kimi zaman adaletin, kimi zaman da ilahi adaletin kılıcına teşekkür ettik içten içe. Yaptıkları işlerle, duruşlarıyla, başarılarıyla, başarısızlıklarıyla, kararlılıklarıyla, toplum vicdanını sızlatan yanlış kararlarıyla ya da sadece varlıklarıyla Türk toplumu içinde görünür, bizlerin içinde ise aydınlık ya da karanlık birer yer edinmiş olan; aramızdan ayrılışları da sürdürdükleri hayatlar gibi ses getiren insanlar için. Gelecek seneden beklediklerimiz, hayallerimiz, umutlarımız bir yana, geride bıraktığımız seneyi hemen toprağın altına gömmemek gerekir. 2010 yılında bu ülke semalarından bir şekilde kayan insanları unutturmamak boynumuzun borcudur. İşte 2010’da kaybettiklerimiz: OCAK: Oyuncu İhsan Devrim, sinema yönetmeni Kenan Erbaş, ressam Ömer Uluç ve ilk kadın öğretmenlerimizden 95 yaşındaki Refet Angın İstanbul’da vefat etti. “Dünyanın her tarafında öğretmenler, insan topluluğunun en fedakâr ve muhterem unsurlarıdır.” ŞUBAT: Türk aydını, yazar, senatör İlhan Arsel, spor yazarı Ahmet Vardar, ilk YÖK Başkanı İhsan Doğramacı, Türk siyasetçi Ahmet Cevdet Karslı. MART: Çizginin ustası, karikatürist Turhan Selçuk, spor adamı Özhan Canaydın, yönetmen Yılmaz Duru. NİSAN: Siyaset adamı Hüseyin Kalkan, Moğollar grubunun davulcusu Engin Yörükoğlu ile 12 Mart askeri darbesinin yargıcı.. (Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan için kalem kıran), nefes borusuna yemek kaçması sonucu dramatik bir şekilde boğularak hayatını kaybeden Ali Elverdi’yi de saymadan geçemeyeceğiz. MAYIS: Türk dilbilimci Doğan Naci Aksan, araştırmacı Erhan Göksel ile Mavi Marmara’ya düzenlenen hain saldırıda hayatını kaybeden 9 vatandaşımız. HAZİRAN: Türk bürokrat Mustafa Gönül, besteci Okan Demiriş, gazeteci, yazar ve bilge İLHAN SELÇUK. Bizi izlediği Pencere’sine doğru, kendisine armağan edilen Füruğ’un dizeleriyle seslenelim ona bir defa daha: “Ben gecenin sonsuzluğundan sesleniyorum, gelirsen benim evime ey sevgilim bir lamba getir bana / Ve küçücük bir pencere, seyredeyim oradan kalabalığın mutlu sokağını.” TEMMUZ: Türk tiyatro sanatçısı Samiye Hün, sanatçı, köşe yazarı Selmi Andak, Türk müzikolog Edip Günay. AĞUSTOS: Türk siyaset adamları Mehmet Yüceler ve Hasan Cemal Polat. EYLÜL: Eski Dışişleri Bakanı, diplomat Osman Olcay, oyuncu, yazar, yönetmen Beklan Algan, oyuncu Ejder Akışık. “Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa tam bir hayata sahip olamaz.” EKİM: Başbakan Özal ile arasındaki “görüş farklılıkları” nedeniyle istifasını vererek yakın tarihin kayıt altına alınan isimleri arasında kendisine önemli bir yer bulan asker Necdet Öztorun, bilim adamı, yazar Tarık Minkari, yazar, çevirmen, hukuk adamı Şiar Yalçın, doğru bildiğini söylemekten çekinmeyen Deniz Som. KASIM: Siyaset adamı Mehmet Gülcegün, siyaset adamı Mustafa Kuş, oyuncu Onur Bayraktar. “Biz dünyadan gider olduk kalanlara selam olsun Bizim için hayır dua kılanlara selam olsun.” ARALIK: Tiyatro yönetmeni ve oyuncusu Deniz Uyguner, Türk musikisinin önemli isimlerinden Mustafa Sevilen, Türk halk müziği sanatçısı Abdurrahman Kızılay. “Mademki ölümün önüne geçilemez, ne zaman gelirse gelsin. Sokrates’e; ‘Otuz zalimler seni ölüme mahkum ettiler’ denildiği zaman: ‘Tabiat da onları!’ demiş.” “Bütün dertlerin bittiği yere gideceğiz diye dertlenmek ne budalalık!” Montaigne’in bu sözlerine katılmamak elde değil; ölümle birlikte gelen adalete, onun yeryüzündeki tüm eşitsizlikleri silme gücüne olduğu gibi… Ya da Karacaoğlan’a: “Yürü bre yalan dünya, sana konan göçer bir gün. İnsan bir ekine misal, seni eken biçer bir gün.” 2011 yılının bu ilk gününü huzur içinde geçirmeniz ve tüm senenin aynı huzuru size getirmesi dileğiyle. [email protected] HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN 2 3 4 5 6 7 8 9 HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 1/ Fındıkfaresine verilen bir başka ad. 1 2/ İnsanın kendine 2 karşı duyduğu saygı... Alev. 3/ Argo 3 da “para” anlamın 4 da kullanılan söz 5 cük... Bir nota. 4/ İçine sulu şeyler 6 koymaya yarayan 7 kap... Dinsel tören 8 ve kuralları. 5/ Romanya’nın plaka 9 imi... Savrulmak için hazırlanan dövülmüş ekin yığını. 6/ Yankı... Yaylı bir çalgı. 7/ Sarı tüylü kedi. Renyum elementinin simgesi. 8/ Kumaşlardaki benek... Tarihöncesine dayanan söylence. 9/ Değişmez, durağan, sabit... Geminin çektiği suyu göstermek için baş ve kıç bodoslamaları üzerine konan işaretler. 1 2 3 4 5 1MÜ S T E 2Ü R E M 3S E KME 4 T MU K 5EME K 6C A N A V 7 İ D V E 8R E D İ F 9 N AMA 6 C A N A V A R 7 8 9 İ R D E N D A V İ M E F A R Z D İ İ N İ Z İ L YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yaraların bakımında ya da başka bir amaçla kullanılan, birkaç kattan oluşmuş bez. 2/ Temel, esas... Afrika’da yaşayan, bacakları beyaz çizgili bir hayvan. 3/ Ağır, kalın, dayanıklı ve sağlam... Dövülmüş et ve bulgurla yapılan bir tür kebap. 4/ Tarım işçisi... Soğurma, emme. 5/ Teknelerdeki hamuru kazımaya yarayan araç. 6/ Kimi yerlerde kadınların boydan boya örtündükleri çarşaf... Halk dilinde ninniye verilen ad. 7/ Bir renk... Tanrı... Fas’ın plaka imi. 8/ Eskiden kökboya bitkisinden, bugün ise bireşim yoluyla elde edilen kırmızı boyarmadde. 9/ Serbest bırakma... Hayvan haklarını korumak amacıyla kurulmuş bir örgüt. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle