23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÜNDEM MUSTAFA BALBAY Baştarafı 1. Sayfada ilginç bir insan öyküsü çıkacağını hissettim. Gönderici yerinde Özgür Keşaplı Didrickson yazıyordu. İçinden bir Alaska kartı, bir mektup, bir Kızılderili öyküleri kitabı, iki Alaska gezi rehberi, bir CD çıktı. Her biri ayrıca çekiciydi ama, doğal olarak mektuptan başladım. Özgür Hanım Türkiye’de “yaban hayatı biyoloğu” imiş. Ama bu unvanla yaşayamamış. Bir Alaska yerlisi ile evlenmiş. Eşi toplam 500 kişinin bildiği bir dili konuşan Tlingiz yerlisi! Ne güzel bir insan öyküsü! Bir yaban hayatı biyoloğu için Türkiye elbette yaban bir hayattır ve Türkiye’de tutunması olanaksızdır. Özgür Keşaplı Didrickson’un mektubu beni aldı; Yemen’de Reşat’a, Meksika’da Murat’a, Zimbabwe’de İsmail’e, Amazon ormanlarında Deniz’e götürdü... Her birine gezi kitaplarımda yer verdiğim bu kişilerle yol boylarında tanışmıştım. Şimdi ben onlara gidemiyorum ama deyim yerindeyse onlar bana geliyor... Artık gezi kültürünün emri; Didrickson ailesi ile bir şekilde yüz yüze geleceğiz. Benim tercihim tabii ki Alaska’da bir kartalın ya da kunduzun gölgesinde, bir ayının karşısında, bir geyiğe selam verip balinayı izlerken! Karşılaşma kurgusunda esin kaynağım mektup ve ekindeki rehberler, kitaplar. ABD’den Alaska’nın başkenti Juneau için yola çıktığınızda, bölgeye yaklaştığınızı ilk çevrenizde balinaların dans edişinden anlıyormuşsunuz. Kiraladığınız evin bahçesine bir geyiğin dadanması doğalmış. Alın size geyik muhabbeti. Bölgenin başlıca sembolü kartal ve kunduzmuş. Bayan Didrickson’un gönderdikleri arasında yer alan kunduz efsanelerinden biri: Kunduz aslında bembeyaz bir hayvanmış. Bir gün güneşi ve ayı saklandığı yerden çalmış. Bir kutuya koymaya çalışırken sığdıramamış. Güneşin etrafını yontmuş. O yontular tek tek fırlamış, yıldız olmuş. Güneşi ve ayı çaldığı için de Alaska yerlileri onu bacaya atmışlar, üstüne de isli mi isli, kara mı kara bir ateş yakmışlar. Neden sonra kuzgunun artık öldüğünü düşünüp bacayı deşmişler, bir de ne görsünler? Kapkara bir kuzgun... O gün bugün Alaska yerlileri yaşamlarında, totemlerinde kuzguna da yer vermişler. Alaskalılar için ne diyelim: Devlet başa, kuzgun peşe!.. Hani Nâzım Hikmet “Hapiste Yatacak Olana Bazı Öğütler” şiirinde diyor ya: “İçerde bir tarafınla yapayalnız / kalabilirsin / Kuyunun dibindeki taş taş gibi. / Fakat öbür tarafın öylesine karışmalı ki dünyanın / kalabalığına, / sen ürpermelisin içerde, / dışarda kırk günlük yerde / yaprak kıpırdasa...” Alaska mektubu işte öyle bir şeydi... Gerçi dünyada 40 günlük yer kalmadı ama, yine de önümüzdeki kuşakların çok uzun süre diyeceği ulaşım ölçülerindeyiz... Marco Polo, Trabzon’dan Batum’a 2 haftada ulaştığında günlüğüne şu notu düşmüştü: “Şansım yaver gitti, 2 haftada ulaştım!” Özgür günlerde kafamda pek çok gezi programı da vardı. Bunlara bir de Alaska eklendi. Özgür Keşaplı Didrickson, “Hepimizin yerine karanlığı göğüslediğiniz 531 gündür sizi düşünmeden geçirdiğim tek bir gün bile olmadı” diye başladığı mektubunda, benim zaman zaman Kızılderililere yaptığım göndermelerden söz ediyor. En son Kızılderili reisi Seattle’ın beyaz adama yazdığı mektuptan söz etmiştim... Reis yaşamıyor mu? Bir mektup daha yazmadı mı? Ne dersiniz? GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada Büyük deprem, sel gibi felaketlerde günlerce bir türlü rakam tutturamadığımız gibi yeni eğitim yılı açıldığında kaç öğrencinin okula gittiğini de bir türlü doğru dürüst saptayamıyoruz. Bir TV’nin dün sabahki yayınında ilk öğretim çağındaki öğrenci sayısı 16 milyon, aynı saatlerde bir diğerinde 14 milyon! Her iki TV de bu ülkenin önde giden iki yayın kuruluşu. Bir başka olgu daha gündemde. Övmeye başladık mı, ne ki sıra kötülemeye, karalamaya geldi mi tutmayın kimilerimizi, hele medyayı. Över över göklere çıkarırız. Zaman geçer hele medya, kimileri öyle dönerler ki, kötülemekte sınır tanımazlar. Darbe karşıtlığı gündeme oturduğundan beri 12 Eylül konuşulan, tartışılan bir konu, hatta sorun. Fakat yine övmekle karalamayı, kötülemeyi birbirine karıştırdık. Elbette askeri müdahalelerin bu ülkenin her alanında yaşama olumsuz etkilerini örnekler vererek irdelemek zorunlu bir görev. Ama örneğin 12 Eylül’e nasıl gelindiğini, devletteki yönetim boşluğunu, anarşi ve terörü… 1970-1980 arasındaki 10 yıl yaşanmamış gibi, 12 Eylül’e veryansın etmek sağlıklı bir yol mudur? Ha, geleceği düşünerek geçmişi irdelemek… 12 Eylül’den sonra yaşananları, askeri yönetiminin siyasal ve toplumsal hatalarını… işkenceden çeşitli baskılara uzanan süreçte olup bitenleri elbette tartışmak… yalnız 12 Eylül’ü değil, darbelerin kaba ve acımasız yüzünü göstermek, kanıtlamak için elbette zorunlu. 12 Eylül sonrası günleri bugün tartışmak, gerekirse yargılamak, geçmişle yüzleşmek elbette gerekli. Evet, gerekli; lakin elmalarla armutları birbirine karıştırmadan... dünün bugünleri hazırlayan gerçeklerini de sergileyerek… Örneğin siyasal İslamın genişleyip serpilmesine olanak tanıyan 12 Eylül’ü de tartışarak! 12 Eylül’ün Türkiye’yi İslamlaştırma yolundaki bu iktidarı hazırlayan olguları masaya yatırılmıyor. Şu tezata bakınız: Bugünün İslamcıları 12 Eylül’ün mağdurları! Geçen pazar Çankaya’daki AKP’li; iri yarı gazetelerden uçağına cımbızla seçip aldığı gazetecilere 12 Eylül’de gözaltına alınışını hikâye etti. Böylece bir 12 Eylül mağdurunu daha öğrendik! Yaşını büyüterek Hayrünnisa Hanım’la yeni evlenmiş, “çiçeği burnunda bir damat” Bay Çankaya’lı. Kayseri’de düğün, İstanbul’da Erenköy’de bir ev kiralayıp yerleşmişler. 12 Eylül’ü namaza gittiği camide bir tanıdığından öğrenir... İlk sorusu; “sağ mı sol mu, nasıl bir şey?” “Evi nasılsa kimse bilmez diye rahattım” diyor. Acaba neden rahat? Bir suçu, bir sorumluluğu var da evi bilmedikleri için derdest etmeye kimsenin gelemeyeceğini mi düşünüyor? Sonra… 13 Eylül erken saatlerde çat kapı. Genç bir üsteğmen. Elinde gözaltına alınacaklar listesi. Çok da terbiyeli. Hazırlanayım demiş, eşine de yap bir kahve konuğumuza! Metris’e götürmüşler. O kadar mağdur olmuş ki; evinde telefon yok; teyzesinin evindeki telefondan yararlanarak Kayseri’ye, “Beni götürüyorlar” demek için kolaylık rica etmiş. Teğmenle yürüyerek teyze evine gitmişler. Milli Türk Talebe Birliği’nin önde gidenlerinden olduğu için iki-üç saat gözleri kapalı sorgulamışlar. İşkence görmemiş ama işkence görenleri görmüş. Çiçeği burnundaki damat içeride genç gelini özlüyor tabii. Hep eşini düşünmüş, bir ay! Öyle anlatıyor ki, sanki zemzem suyu ile yıkanmış; sorgulanacak bir hareketi yok! Yok mu? Heyhat! Gazete arşivleri unutmuyor! Can Dündar tez davrandı, yazdı. Dün de Necati Doğru, Can’ın yazdıklarına köşesinde şöyle yer verdi: “Abdullah Gül, darbeye ortam hazırlayan sağcı- solcu öğrenci çatışmasında, sağcı tarafında önde giden militanlarından biriydi. Adnan Menderes’in örtülü ödeneğinden en yüksek para desteği alan, Hazine’den geçinmeci koyu sağcı Necip Fazıl’ın militan hayranlarındandı. Solcu Sosyalist Türkiye İşçi Partisi’nin o dönem milletvekili Çetin Altan (Şimdi oğulları Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan hayranı), Kayseri’deki bir toplantıya geldiğinde Çetin Altan’ı ‘Kahrolsun komünizm… Rus tohumları Moskova’ya...’ diye taşlayanlar arasında Abdullah Gül de vardı. Kayseri Emniyeti’nde kayıtlı”. Necati Doğru “Kardeş kavgasına nefret taşımış. Şimdi darbeci edebiyatı yapıyor” diye yazıyor ve “Kenan Evren darbesi ve onu izleyen 28 Şubat tanklı itmesi olmasaydı, ne AKP ne de Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olacaktı. AKP’nin kendisi 12 Eylül ürünü” diyor. Fırsat bu fırsattır, darbeler tuu kaka ve… dün dündür, bugün bugündür deyip… ellerini öpecekleri yerde darbecilerin yüzüne tükürüyorlar! ankcum@cumhuriyet.com.tr SAYFA 21 EYLÜL 2010 SALICUMHURİYET 8 HABERLERİN DEVAMI TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 21 Eylül Oslo Y 14 Helsinki Y 13 Stockholm Y 12 Londra PB 19 AmsterdamPB 19 Brüksel PB 20 Paris B 22 Bonn PB 21 Münih PB 20 Berlin PB 18 Budapeşte B 19 Madrid Y 23 Viyana B 21 Belgrad B 19 Sofya Y 17 Roma PB 23 Atina PB 26 Zürih PB 20 Moskova PB 16 Aşkabat A 24 Taşkent A 27 Bakû A 26 Bişkek A 20 Tiflis A 29 Kahire B 32 Şam PB 36 İstanbul Y 25 Edirne B 26 Kocaeli Y 23 Çanakkale B 27 İzmir PB 29 Manisa PB 32 Denizli PB 33 Zonguldak Y 21 Sinop Y 26 Samsun Y 27 Trabzon Y 28 Giresun Y 30 Ankara Y 31 Eskişehir Y 26 Konya PB 31 Sıvas PB 33 Antalya B 33 Adana B 38 Mersin B 35 Diyarbakır A 36 Şanlıurfa A 38 Mardin A 33 Siirt A 36 Hakkâri B 29 Van B 25 Kars B 27 Ülkemizin kuzey kesimleri parçalı bulutlu, Marma- ra’nın doğusu, Batı Karadeniz, Orta ve Doğu Ka- radeniz kıyıları ile Ankara, Eskişehir, Kütahya ve Afyon çevreleri kısa sü- reli ve gök gürül- tülü sağanak ya- ğışlı, diğer yerler az bulutlu ve açık geçecek Yalnızlığını Taşa Yazan Ustaya Şiir Ölümün aşındıramadığı bedenimi güney rüzgârları kavurdu Şair, kaç yıldır bekliyorum sabrın sığınağında söyler misin? Kapı komşum evleri adaşım gökyüzünü ikiz kardeşim eceli... Ey adımı adı misali taşa yazan usta yalnızlığımı da yazsaydın ya başımın tacında duran zamana ayaklarımın ucundan akan zamana... Bir de geçmiş ve şimdi ve gelecek zamana... Ulu Cami Minaresine Şiir Yedi iklimin yedinci gökyüzünde oturdum nice yıl Şair, nice oldu bir acı kahvemi içmeye gelmeyeli? Güneşten değil, hasretinden solmakta bedenim Rüzgârını Kaybedene Şiir Derik yolu üzerinde kaybettim rüzgârımı. “Ben görmedim” dedi benzi bereketten sararmış bir buğday tarlası, “bir de her kış dizlerinde uyuduğum, her yaz kollarında uyandığım gökyüzüne sor. ”Gökyüzüne sordum. “Onu, kartal kanatlı bulutlarla Mardin kalesine yolladım” dedi. Şair, adım Mardin ise benim, rüzgârımı bulurum. Rüzgârım bulur beni... Güneş İkliminde Yüzünü Yıkayana Şiir Gönlümün mücevheri Şair hangi iklimin güneşinde yıkadın yüzünü hangi mehtabın safranıyla boyadın kaşlarının karasını... Dolanırsın doğudan doğan güneş ile yüzünde... Hangi güneşin alevi vurursa vursun bağrına hangi mehtabın kokusu dolaşırsa dolaşsın saçlarında Turabdin sana yakışır ancak, sen Mar Mihail’e... Şair, bana diyemediğin hangi sözün kaldı dilinde? Kasrı Kanco’ya Şiir Şair, hatırlar mısın kaç yıl önceydi sen de konaklamıştın bir akşam Yatağın samanyolu, yastığın çoban yıldızı sahi, o günler gönlünü esir alan ne idi? Aşrihan ve Zampirhan Mağaralarına Şiir İkiz kardeşiydik Dicle’nin: Aşrihan ve Zampirhan üzümün bereket devrinde yaşadık çocukluğumuzu gençliğimizi incirin sütünde ve cevizin gölgesinde Ben Aşirhan: Saçlarım yaz yağmurlarıyla ağardı Ben Zampirhan: Zemheriyle dağlandı gönül yaralarım İkiz kardeşiydik suyun ve dağın: Aşrihan ve Zampirhan taş devrinde nasılsa öyle kalmış ikimizin de sûreti... Şair, kimden sorula şimdi ömrümüzün hikmeti? REFİK DURBAŞ IŞIL ÖZGENTÜRK Mardin’de Zaman İdris Arslan, oğlu Alparslan’a kimyasal ilaç verildiğini öne sürdü ‘Oğluma oyun oynadõlar’ HATİCE TUNCER Birinci Ergenekon davasõnda tanõk olarak dinlenen Danõş- tay’a baskõn ve Cumhuriyet ga- zetesine bombalõ saldõrõ dosyasõ sanõğõ Alparslan Arslan’õn ba- basõ İdris Arslan, oğluna kim- yasal ilaç verilerek bu eylemlerin yaptõrõldõğõ iddiasõnõ yineledi. Oğlunun ilacõn etkisiyle gördüğü halüsinasyonlarõ cin zannettiğini ve evinde cin çõkarma seanslarõ yapõldõğõnõ anlatan Arslan, “Al- parslan’ın haksızlığa karşı mü- cadele verdiğini görenler, üze- rinde oyun oynadılar. Bu oyu- nu oynayanların kim olduğunu bilmiyorum” dedi. Davanõn dünkü 157. duruş- masõnda İdris Arslan’a Başkan Köksal Şengün oğlunun aleyhi- ne sonuç doğurabilecek sorulara yanõt vermeme hakkõ olduğunu söyledi. “Sizin yeni ulaştığınız bilgilere ben 4-5 yıl önce ulaş- tım” diyen Arslan şunlarõ anlat- tõ: “Alparslan’ın ‘Salih Ho- ca’nõn eteğine yapõş’ demesi üzerine Ankara’dan İstanbul’a taşındım. Salih Hoca’yı 10-15 defa ziyaret ettim. Salih Ho- ca’ya ‘Cinci Hoca’ derler. Evi gizemliydi, duvarlarda yazılar vardı. Alparslan’ın evinde 6 saat Kuran okunduğunu bili- yorum. Danıştay saldırısından bir hafta önce de cin çıkarma seansı olmuş.” Arslan, oğlunun Danõştay baskõnõndan 6 veya 10 ay önce kendisine “Amerika ve İsrail, istihbaratta cinleri kul- lanıyor” dediğine dikkat çekti. ‘Yeşil’i tanıyorum’ Üye Hâkim Sedat Sami Haşı- loğlu, İdris Arslan’a gazetelerde ‘Yeşil’ kod adlõ Mahmut Yıldı- rım ile akraba olduğuna ilişkin haberler olduğunu belirterek “Yıl- dırım’ı tanıyor musunuz” diye sordu. Arslan “Akraba deği- lim. 1968’de Elazığ İmam Ha- tip Lisesi’nden arkadaşım. En son Elazığ’da gördüm. 1997 olması lazım. Yeşil olduktan sonra görmedim” dedi. Duruşmada söz alan İdris As- lan’õn, Abdullah Öcalan’õ ziyaret etmekle suçladõğõ İP Genel Baş- kanõ Doğu Perinçek, o dönem “2000’e Doğu”dergisinin genel yayõn yönetmeni olduğunu ve Öcalan ile röportaj yapmak için görüştüğünü söyledi. Perinçek, “Türkiye vatanseverliği adına gittim” diye konuştu. Sanõklardan Sevgi Erene- rol’un avukatõ Vural Ergül, verdiği dilekçede, Cumhurbaş- kanõ Abdullah Gül’ün tanõk sõ- fatõyla dinlenilmesini talep etti. TUNCAY ÖZKAN: AZ KALDI, YILMAK YOK İstanbul Haber Servisi - İkinci Ergenekon davasõ tutuklu sanõğõ Yeni Parti Genel Başkanõ Tuncay Özkan, Star gazetesi yazarõ Şa- mil Tayyar’õn açtõğõ hakaret davasõ nedeniyle Şişli Adliyesi’ne ge- lerek cumhuriyet savcõsõna ifade verdi. Özkan’õn ifadesi, davanõn görüldüğü Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesi’nin talimatõ üzerine alõndõ. Kanaltürk televizyonunda yaptõğõ bir programda Tayyar’a ha- karet ettiği iddiasõyla yargõlanan Özkan, yaptõğõ ek savunmada Tay- yar’õn da kendisine hakaret ettiğini söyledi. Özkan’õn ifadesi alõnõr- ken avukatõ Dicle Evren de hazõr bulundu. Özkan, ifadesi alõndõktan sonra cezaevi aracõna bindirilirken, “Az kaldı yılmak yok” diye ba- ğõrdõ. “Özel amaçlı yargılama Silivri’de”, “Adil yargı hepimizin” yazõlõ dövizler taşõyan grup da, Özkan adliyeden ayrõlõnca dağõldõ. B E K İ R C O Ş K U N : B E R T A R A F E D İ L D İ M ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - AKP ik- tidarõna muhalif duruşuyla tanõnan ve referandum sürecinde izne çõkarõlan Bekir Coşkun’un, Ha- bertürk gazetesi ile ilişiği kesildi. Gazete yönetiminin aldõğõ karar Coşkun’a, Ha- bertürk Genel Yayõn Yönetmeni Fatih Altaylı ta- rafõndan iletildi. Gelişmeyi doğrulayan Coşkun, Fatih Altaylõ’nõn yanõ sõra, editörler ve gazete sa- hibi Turgay Ciner’in işine son verilmemesi için çabaladõklarõnõ ancak gelinen noktada başka bir seçenek kalmadõğõnõ söyledi. Coşkun, “İlk bertaraf olan ben oldum. Bir or- manda yangın çıkarsa, o ormanda hiçbir can- lı kalmaz, bütün canlılar yanar. Türkiye’de de bir orman yangını var. Bunu hep söyledim. Bu yangın devam ediyor, bu gidişle de ormanda- ki yangın gibi herkesi yakacak” dedi. Coşkun ile uzun yõllar Hürriyet gazetesinde bir- likte çalõşan Sözcü gazetesi köşe yazarõ Emin Çö- laşan da medyada yoğun bir yozlaşma yaşandõ- ğõnõ belirterek şöyle konuştu: “Büyük medya patronlarının tamamı iktidar tarafından korkutuldu. Bu baskı ortamı 2007 Ağustos ayında benim Hürriyet’ten kovul- mamla ilk meyvesini verdi. Şimdi de arkası ge- liyor. Medyanın geleceğinden hiçbir umudum yok. Ben Bekir’i bu süreçte defalarca aradım. Sözcü gazetesinin kapıları her zaman Bekir’e açık ancak şu anda olay çok taze olduğu için herhangi bir somut gelişme yok.” 1. Ergenekon davasõnda tanõk olarak dinlenen İdris Arslan, “Oğluma bu oyunu oynayanlarõn kim olduğu- nu bilmiyorum” dedi. Ruhi Su unutulmadı Halk müziğinin yenilikçi ve dev- rimci ozanı Ruhi Su, ölümünün 25. yılında, Zincirlikuyu’daki mezarı başında dün törenle anıl- dı. Ruhi Su ve 20 Ekim 2006’da yitirdiğimiz eşi Sıdıka Su’nun mezarı başındaki tören bir da- kikalık saygı duruşu ve Su’nun dostlarının mezara çiçek koy- masıyla başladı. Törene Ruhi Su’nun oğlu Ilgın Su, 68’liler Birliği Vakfı Genel Başkanı Sön- mez Targan, Ulusal Sanatçılar Birliği üyeleri, Cem Karaca’nın eşi İlkim Karaca, tiyatro sanat- çısı Orhan Aydın ile Ruhi Su dostları katıldı. Targan, yaptığı konuşmada “Ruhi Su yalnız bir sanatçı değil, eşsiz bir insandı. Rol çalanlar, değerlerimizi de çalmak istedi, sahip çıkalım” dedi. Konuşmaların ardından Grup Yorum üyeleri “Bize Ölüm Yok” adlı eseri seslen- dirdi. Ruhi Su Dostlar Koru- su’nda 1975’ten bu yana görev alan şef ve solistler de bir dinle- ti sundu. (SİBEL BAHÇETEPE) ‘Balyoz CD’si sahte’ ÇETİN DOĞAN İstanbul Haber Servisi - Balyoz davasõ sanõğõ emekli Orgeneral Çetin Doğan’õn avukatlarõ, da- vaya dayanak olan CD’nin sahteliğinin ortaya çõktõğõ- nõ savunarak, CD’yi ha- zõrlayanlarõn yargõlanmasõ- nõ istedi. Avukatlar, bel- geleri Taraf gazetesine gö- türenlerin haber kaynağõ değil “suçlu ya da suç or- tağı” olduğunu savundu. Doğan’õn avukatlarõ, Balyoz iddianamesinde, Mehmet Baransu’ya tes- lim edilen bavuldan çõkan belgelerin 1077 sayfasõnõn 1980-1984 yõllarõna ait, diğer yarõsõnõn ise 2002- 2003 yõllarõna ait oldukla- rõ ve soruşturmayla ilgile- rinin olmadõğõna dikkat çekti. Avukatlar, “Güve- nilir Emniyet Personeli” adlõ belgede bazõ emniyet müdürlerinin, CD’nin oluşturulduğu 5 Mart 2003’te belgede adõ ge- çen illerde görevli olma- dõklarõnõ vurguladõ. Uçakta asılsız bomba ihbarı İstanbul Haber Servisi - Sabiha Gökçen Uluslararasõ Havalimanõ’ndan saat 07.00’de An- talya’ya hareket etmesi gereken AnadoluJet’e ait 162 yolcusu bulunan “Antalya” uçağõna kal- kõşõndan kõsa bir süre önce bomba ihbarõnda bu- lunuldu. Havalimanõ yetkililerince polise haber verilmesinin ardõndan, olay yerine gelen bomba imha ekibi uzmanlarõ uçakta arama yaptõ. Yak- laşõk 4.5 saat süren aramanõn ardõndan, ekipler uçakta herhangi bir şey bulamadõ. Uçak, saat 12.00’de havalanarak Antalya’ya hareket etti. Fatih’te bina çöktü İstanbul Haber Servisi - Fatih’te 3 katlõ ahşap bina çöktü. Olay yerine gelen Fatih itfaiye grubu- nun müdahalesi sonucu birinci katta oturan aile- nin fertlerinden Hakan (37) ile kardeşi Onur En- ginsev (16) yõkõntõlarõn arasõndan kurtarõldõ. İki kardeşin sağlõk durumlarõnõn iyi olduğu öğrenildi. İtfaiye ekipleri, olayõn ardõndan enkazõ kaldõrdõ. Baştarafı Arka Sayfada TuncayÖzkan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle