Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
GÜNDEM MUSTAFA BALBAY
Baştarafı 1. Sayfada
ilginç bir insan öyküsü çıkacağını hissettim.
Gönderici yerinde Özgür Keşaplı Didrickson
yazıyordu.
İçinden bir Alaska kartı, bir mektup, bir Kızılderili
öyküleri kitabı, iki Alaska gezi rehberi, bir CD çıktı.
Her biri ayrıca çekiciydi ama, doğal olarak
mektuptan başladım.
Özgür Hanım Türkiye’de “yaban hayatı biyoloğu”
imiş. Ama bu unvanla yaşayamamış. Bir Alaska
yerlisi ile evlenmiş.
Eşi toplam 500 kişinin bildiği bir dili konuşan
Tlingiz yerlisi!
Ne güzel bir insan öyküsü!
Bir yaban hayatı biyoloğu için Türkiye elbette
yaban bir hayattır ve Türkiye’de tutunması
olanaksızdır.
Özgür Keşaplı Didrickson’un mektubu beni aldı;
Yemen’de Reşat’a, Meksika’da Murat’a,
Zimbabwe’de İsmail’e, Amazon ormanlarında
Deniz’e götürdü...
Her birine gezi kitaplarımda yer verdiğim bu
kişilerle yol boylarında tanışmıştım. Şimdi ben
onlara gidemiyorum ama deyim yerindeyse onlar
bana geliyor...
Artık gezi kültürünün emri; Didrickson ailesi ile
bir şekilde yüz yüze geleceğiz. Benim tercihim
tabii ki Alaska’da bir kartalın ya da kunduzun
gölgesinde, bir ayının karşısında, bir geyiğe selam
verip balinayı izlerken!
Karşılaşma kurgusunda esin kaynağım mektup
ve ekindeki rehberler, kitaplar.
ABD’den Alaska’nın başkenti Juneau için yola
çıktığınızda, bölgeye yaklaştığınızı ilk çevrenizde
balinaların dans edişinden anlıyormuşsunuz.
Kiraladığınız evin bahçesine bir geyiğin
dadanması doğalmış. Alın size geyik muhabbeti.
Bölgenin başlıca sembolü kartal ve kunduzmuş.
Bayan Didrickson’un gönderdikleri arasında yer
alan kunduz efsanelerinden biri:
Kunduz aslında bembeyaz bir hayvanmış. Bir
gün güneşi ve ayı saklandığı yerden çalmış. Bir
kutuya koymaya çalışırken sığdıramamış. Güneşin
etrafını yontmuş. O yontular tek tek fırlamış, yıldız
olmuş. Güneşi ve ayı çaldığı için de Alaska yerlileri
onu bacaya atmışlar, üstüne de isli mi isli, kara mı
kara bir ateş yakmışlar. Neden sonra kuzgunun
artık öldüğünü düşünüp bacayı deşmişler, bir de
ne görsünler?
Kapkara bir kuzgun...
O gün bugün Alaska yerlileri yaşamlarında,
totemlerinde kuzguna da yer vermişler.
Alaskalılar için ne diyelim:
Devlet başa, kuzgun peşe!..
Hani Nâzım Hikmet “Hapiste Yatacak Olana
Bazı Öğütler” şiirinde diyor ya:
“İçerde bir tarafınla yapayalnız / kalabilirsin /
Kuyunun dibindeki taş taş gibi. / Fakat öbür tarafın
öylesine karışmalı ki dünyanın / kalabalığına, / sen
ürpermelisin içerde, / dışarda kırk günlük yerde /
yaprak kıpırdasa...”
Alaska mektubu işte öyle bir şeydi...
Gerçi dünyada 40 günlük yer kalmadı ama, yine
de önümüzdeki kuşakların çok uzun süre diyeceği
ulaşım ölçülerindeyiz...
Marco Polo, Trabzon’dan Batum’a 2 haftada
ulaştığında günlüğüne şu notu düşmüştü:
“Şansım yaver gitti, 2 haftada ulaştım!”
Özgür günlerde kafamda pek çok gezi programı
da vardı. Bunlara bir de Alaska eklendi.
Özgür Keşaplı Didrickson, “Hepimizin yerine
karanlığı göğüslediğiniz 531 gündür sizi
düşünmeden geçirdiğim tek bir gün bile olmadı”
diye başladığı mektubunda, benim zaman zaman
Kızılderililere yaptığım göndermelerden söz ediyor.
En son Kızılderili reisi Seattle’ın beyaz adama
yazdığı mektuptan söz etmiştim...
Reis yaşamıyor mu?
Bir mektup daha yazmadı mı?
Ne dersiniz?
GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK
Baştarafı 1. Sayfada
Büyük deprem, sel gibi felaketlerde günlerce bir
türlü rakam tutturamadığımız gibi yeni eğitim yılı
açıldığında kaç öğrencinin okula gittiğini de bir
türlü doğru dürüst saptayamıyoruz.
Bir TV’nin dün sabahki yayınında ilk öğretim
çağındaki öğrenci sayısı 16 milyon, aynı saatlerde
bir diğerinde 14 milyon! Her iki TV de bu ülkenin
önde giden iki yayın kuruluşu.
Bir başka olgu daha gündemde. Övmeye
başladık mı, ne ki sıra kötülemeye, karalamaya
geldi mi tutmayın kimilerimizi, hele medyayı.
Över över göklere çıkarırız. Zaman geçer hele
medya, kimileri öyle dönerler ki, kötülemekte sınır
tanımazlar.
Darbe karşıtlığı gündeme oturduğundan beri 12
Eylül konuşulan, tartışılan bir konu, hatta sorun.
Fakat yine övmekle karalamayı, kötülemeyi
birbirine karıştırdık.
Elbette askeri müdahalelerin bu ülkenin her
alanında yaşama olumsuz etkilerini örnekler
vererek irdelemek zorunlu bir görev.
Ama örneğin 12 Eylül’e nasıl gelindiğini,
devletteki yönetim boşluğunu, anarşi ve terörü…
1970-1980 arasındaki 10 yıl yaşanmamış gibi, 12
Eylül’e veryansın etmek sağlıklı bir yol mudur?
Ha, geleceği düşünerek geçmişi irdelemek… 12
Eylül’den sonra yaşananları, askeri yönetiminin
siyasal ve toplumsal hatalarını… işkenceden
çeşitli baskılara uzanan süreçte olup
bitenleri elbette tartışmak… yalnız 12 Eylül’ü
değil, darbelerin kaba ve acımasız yüzünü
göstermek, kanıtlamak için elbette zorunlu.
12 Eylül sonrası günleri bugün tartışmak,
gerekirse yargılamak, geçmişle yüzleşmek elbette
gerekli.
Evet, gerekli; lakin elmalarla armutları birbirine
karıştırmadan... dünün bugünleri hazırlayan
gerçeklerini de sergileyerek…
Örneğin siyasal İslamın genişleyip serpilmesine
olanak tanıyan 12 Eylül’ü de tartışarak!
12 Eylül’ün Türkiye’yi İslamlaştırma yolundaki
bu iktidarı hazırlayan olguları masaya yatırılmıyor.
Şu tezata bakınız:
Bugünün İslamcıları 12 Eylül’ün mağdurları!
Geçen pazar Çankaya’daki AKP’li; iri yarı
gazetelerden uçağına cımbızla seçip aldığı
gazetecilere 12 Eylül’de gözaltına alınışını hikâye
etti.
Böylece bir 12 Eylül mağdurunu daha öğrendik!
Yaşını büyüterek Hayrünnisa Hanım’la yeni
evlenmiş, “çiçeği burnunda bir damat” Bay
Çankaya’lı.
Kayseri’de düğün, İstanbul’da Erenköy’de bir ev
kiralayıp yerleşmişler. 12 Eylül’ü namaza gittiği
camide bir tanıdığından öğrenir... İlk sorusu; “sağ
mı sol mu, nasıl bir şey?”
“Evi nasılsa kimse bilmez diye rahattım” diyor.
Acaba neden rahat? Bir suçu, bir sorumluluğu var
da evi bilmedikleri için derdest etmeye kimsenin
gelemeyeceğini mi düşünüyor?
Sonra… 13 Eylül erken saatlerde çat kapı. Genç
bir üsteğmen. Elinde gözaltına alınacaklar listesi.
Çok da terbiyeli. Hazırlanayım demiş, eşine de
yap bir kahve konuğumuza! Metris’e götürmüşler.
O kadar mağdur olmuş ki; evinde telefon yok;
teyzesinin evindeki telefondan yararlanarak
Kayseri’ye, “Beni götürüyorlar” demek için kolaylık
rica etmiş. Teğmenle yürüyerek teyze evine
gitmişler.
Milli Türk Talebe Birliği’nin önde gidenlerinden
olduğu için iki-üç saat gözleri kapalı sorgulamışlar.
İşkence görmemiş ama işkence görenleri görmüş.
Çiçeği burnundaki damat içeride genç gelini
özlüyor tabii. Hep eşini düşünmüş, bir ay!
Öyle anlatıyor ki, sanki zemzem suyu ile
yıkanmış; sorgulanacak bir hareketi yok!
Yok mu? Heyhat! Gazete arşivleri unutmuyor!
Can Dündar tez davrandı, yazdı. Dün de
Necati Doğru, Can’ın yazdıklarına köşesinde
şöyle yer verdi:
“Abdullah Gül, darbeye ortam hazırlayan sağcı-
solcu öğrenci çatışmasında, sağcı tarafında önde
giden militanlarından biriydi. Adnan Menderes’in
örtülü ödeneğinden en yüksek para desteği alan,
Hazine’den geçinmeci koyu sağcı Necip
Fazıl’ın militan hayranlarındandı. Solcu Sosyalist
Türkiye İşçi Partisi’nin o dönem milletvekili Çetin
Altan (Şimdi oğulları Abdullah Gül ile Tayyip
Erdoğan hayranı), Kayseri’deki bir toplantıya
geldiğinde Çetin Altan’ı ‘Kahrolsun komünizm…
Rus tohumları Moskova’ya...’ diye taşlayanlar
arasında Abdullah Gül de vardı. Kayseri
Emniyeti’nde kayıtlı”.
Necati Doğru “Kardeş kavgasına nefret taşımış.
Şimdi darbeci edebiyatı yapıyor” diye yazıyor ve
“Kenan Evren darbesi ve onu izleyen 28 Şubat
tanklı itmesi olmasaydı, ne AKP ne de Abdullah
Gül Cumhurbaşkanı olacaktı. AKP’nin kendisi 12
Eylül ürünü” diyor.
Fırsat bu fırsattır, darbeler tuu kaka ve… dün
dündür, bugün bugündür deyip… ellerini
öpecekleri yerde darbecilerin yüzüne tükürüyorlar!
ankcum@cumhuriyet.com.tr
SAYFA 21 EYLÜL 2010 SALICUMHURİYET
8 HABERLERİN DEVAMI
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 21 Eylül
Oslo Y 14
Helsinki Y 13
Stockholm Y 12
Londra PB 19
AmsterdamPB 19
Brüksel PB 20
Paris B 22
Bonn PB 21
Münih PB 20
Berlin PB 18
Budapeşte B 19
Madrid Y 23
Viyana B 21
Belgrad B 19
Sofya Y 17
Roma PB 23
Atina PB 26
Zürih PB 20
Moskova PB 16
Aşkabat A 24
Taşkent A 27
Bakû A 26
Bişkek A 20
Tiflis A 29
Kahire B 32
Şam PB 36
İstanbul Y 25
Edirne B 26
Kocaeli Y 23
Çanakkale B 27
İzmir PB 29
Manisa PB 32
Denizli PB 33
Zonguldak Y 21
Sinop Y 26
Samsun Y 27
Trabzon Y 28
Giresun Y 30
Ankara Y 31
Eskişehir Y 26
Konya PB 31
Sıvas PB 33
Antalya B 33
Adana B 38
Mersin B 35
Diyarbakır A 36
Şanlıurfa A 38
Mardin A 33
Siirt A 36
Hakkâri B 29
Van B 25
Kars B 27
Ülkemizin kuzey
kesimleri parçalı
bulutlu, Marma-
ra’nın doğusu,
Batı Karadeniz,
Orta ve Doğu Ka-
radeniz kıyıları ile
Ankara, Eskişehir,
Kütahya ve Afyon
çevreleri kısa sü-
reli ve gök gürül-
tülü sağanak ya-
ğışlı, diğer yerler
az bulutlu ve açık
geçecek
Yalnızlığını Taşa
Yazan Ustaya Şiir
Ölümün aşındıramadığı bedenimi
güney rüzgârları kavurdu
Şair, kaç yıldır bekliyorum
sabrın sığınağında söyler misin?
Kapı komşum evleri
adaşım gökyüzünü
ikiz kardeşim eceli...
Ey adımı adı misali taşa yazan usta
yalnızlığımı da yazsaydın ya
başımın tacında duran zamana
ayaklarımın ucundan akan
zamana...
Bir de geçmiş ve şimdi ve gelecek
zamana...
Ulu Cami Minaresine Şiir
Yedi iklimin yedinci gökyüzünde
oturdum nice yıl
Şair, nice oldu bir acı
kahvemi içmeye gelmeyeli?
Güneşten değil,
hasretinden solmakta
bedenim
Rüzgârını Kaybedene Şiir
Derik yolu üzerinde kaybettim
rüzgârımı.
“Ben görmedim” dedi benzi
bereketten sararmış bir buğday
tarlası,
“bir de her kış dizlerinde
uyuduğum,
her yaz kollarında uyandığım
gökyüzüne sor.
”Gökyüzüne sordum.
“Onu, kartal kanatlı bulutlarla
Mardin kalesine yolladım” dedi.
Şair, adım Mardin ise benim,
rüzgârımı bulurum.
Rüzgârım bulur beni...
Güneş İkliminde Yüzünü
Yıkayana Şiir
Gönlümün mücevheri Şair
hangi iklimin güneşinde yıkadın
yüzünü
hangi mehtabın safranıyla boyadın
kaşlarının karasını...
Dolanırsın doğudan doğan güneş
ile yüzünde...
Hangi güneşin alevi
vurursa vursun bağrına
hangi mehtabın kokusu
dolaşırsa dolaşsın
saçlarında
Turabdin sana yakışır
ancak, sen Mar Mihail’e...
Şair, bana diyemediğin
hangi sözün kaldı dilinde?
Kasrı Kanco’ya Şiir
Şair, hatırlar mısın kaç yıl önceydi
sen de konaklamıştın bir akşam
Yatağın samanyolu, yastığın
çoban yıldızı
sahi, o günler gönlünü esir alan ne
idi?
Aşrihan ve Zampirhan
Mağaralarına Şiir
İkiz kardeşiydik Dicle’nin: Aşrihan
ve Zampirhan
üzümün bereket devrinde yaşadık
çocukluğumuzu
gençliğimizi incirin sütünde ve
cevizin gölgesinde
Ben Aşirhan: Saçlarım yaz
yağmurlarıyla ağardı
Ben Zampirhan: Zemheriyle
dağlandı gönül yaralarım
İkiz kardeşiydik suyun ve dağın:
Aşrihan ve Zampirhan
taş devrinde nasılsa öyle kalmış
ikimizin de sûreti...
Şair, kimden sorula şimdi
ömrümüzün hikmeti?
REFİK DURBAŞ
IŞIL ÖZGENTÜRK
Mardin’de Zaman
İdris Arslan, oğlu Alparslan’a kimyasal ilaç verildiğini öne sürdü
‘Oğluma oyun oynadõlar’
HATİCE TUNCER
Birinci Ergenekon davasõnda
tanõk olarak dinlenen Danõş-
tay’a baskõn ve Cumhuriyet ga-
zetesine bombalõ saldõrõ dosyasõ
sanõğõ Alparslan Arslan’õn ba-
basõ İdris Arslan, oğluna kim-
yasal ilaç verilerek bu eylemlerin
yaptõrõldõğõ iddiasõnõ yineledi.
Oğlunun ilacõn etkisiyle gördüğü
halüsinasyonlarõ cin zannettiğini
ve evinde cin çõkarma seanslarõ
yapõldõğõnõ anlatan Arslan, “Al-
parslan’ın haksızlığa karşı mü-
cadele verdiğini görenler, üze-
rinde oyun oynadılar. Bu oyu-
nu oynayanların kim olduğunu
bilmiyorum” dedi.
Davanõn dünkü 157. duruş-
masõnda İdris Arslan’a Başkan
Köksal Şengün oğlunun aleyhi-
ne sonuç doğurabilecek sorulara
yanõt vermeme hakkõ olduğunu
söyledi. “Sizin yeni ulaştığınız
bilgilere ben 4-5 yıl önce ulaş-
tım” diyen Arslan şunlarõ anlat-
tõ: “Alparslan’ın ‘Salih Ho-
ca’nõn eteğine yapõş’ demesi
üzerine Ankara’dan İstanbul’a
taşındım. Salih Hoca’yı 10-15
defa ziyaret ettim. Salih Ho-
ca’ya ‘Cinci Hoca’ derler. Evi
gizemliydi, duvarlarda yazılar
vardı. Alparslan’ın evinde 6
saat Kuran okunduğunu bili-
yorum. Danıştay saldırısından
bir hafta önce de cin çıkarma
seansı olmuş.” Arslan, oğlunun
Danõştay baskõnõndan 6 veya 10
ay önce kendisine “Amerika ve
İsrail, istihbaratta cinleri kul-
lanıyor” dediğine dikkat çekti.
‘Yeşil’i tanıyorum’
Üye Hâkim Sedat Sami Haşı-
loğlu, İdris Arslan’a gazetelerde
‘Yeşil’ kod adlõ Mahmut Yıldı-
rım ile akraba olduğuna ilişkin
haberler olduğunu belirterek “Yıl-
dırım’ı tanıyor musunuz” diye
sordu. Arslan “Akraba deği-
lim. 1968’de Elazığ İmam Ha-
tip Lisesi’nden arkadaşım. En
son Elazığ’da gördüm. 1997
olması lazım. Yeşil olduktan
sonra görmedim” dedi.
Duruşmada söz alan İdris As-
lan’õn, Abdullah Öcalan’õ ziyaret
etmekle suçladõğõ İP Genel Baş-
kanõ Doğu Perinçek, o dönem
“2000’e Doğu”dergisinin genel
yayõn yönetmeni olduğunu ve
Öcalan ile röportaj yapmak için
görüştüğünü söyledi. Perinçek,
“Türkiye vatanseverliği adına
gittim” diye konuştu.
Sanõklardan Sevgi Erene-
rol’un avukatõ Vural Ergül,
verdiği dilekçede, Cumhurbaş-
kanõ Abdullah Gül’ün tanõk sõ-
fatõyla dinlenilmesini talep etti.
TUNCAY ÖZKAN: AZ KALDI, YILMAK YOK
İstanbul Haber Servisi - İkinci Ergenekon davasõ tutuklu sanõğõ
Yeni Parti Genel Başkanõ Tuncay Özkan, Star gazetesi yazarõ Şa-
mil Tayyar’õn açtõğõ hakaret davasõ nedeniyle Şişli Adliyesi’ne ge-
lerek cumhuriyet savcõsõna ifade verdi. Özkan’õn ifadesi, davanõn
görüldüğü Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesi’nin talimatõ üzerine
alõndõ. Kanaltürk televizyonunda yaptõğõ bir programda Tayyar’a ha-
karet ettiği iddiasõyla yargõlanan Özkan, yaptõğõ ek savunmada Tay-
yar’õn da kendisine hakaret ettiğini söyledi. Özkan’õn ifadesi alõnõr-
ken avukatõ Dicle Evren de hazõr bulundu. Özkan, ifadesi alõndõktan
sonra cezaevi aracõna bindirilirken, “Az kaldı yılmak yok” diye ba-
ğõrdõ. “Özel amaçlı yargılama Silivri’de”, “Adil yargı hepimizin”
yazõlõ dövizler taşõyan grup da, Özkan adliyeden ayrõlõnca dağõldõ.
B E K İ R C O Ş K U N : B E R T A R A F E D İ L D İ M
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - AKP ik-
tidarõna muhalif duruşuyla tanõnan ve referandum
sürecinde izne çõkarõlan Bekir Coşkun’un, Ha-
bertürk gazetesi ile ilişiği kesildi.
Gazete yönetiminin aldõğõ karar Coşkun’a, Ha-
bertürk Genel Yayõn Yönetmeni Fatih Altaylı ta-
rafõndan iletildi. Gelişmeyi doğrulayan Coşkun,
Fatih Altaylõ’nõn yanõ sõra, editörler ve gazete sa-
hibi Turgay Ciner’in işine son verilmemesi için
çabaladõklarõnõ ancak gelinen noktada başka bir
seçenek kalmadõğõnõ söyledi.
Coşkun, “İlk bertaraf olan ben oldum. Bir or-
manda yangın çıkarsa, o ormanda hiçbir can-
lı kalmaz, bütün canlılar yanar. Türkiye’de de
bir orman yangını var. Bunu hep söyledim. Bu
yangın devam ediyor, bu gidişle de ormanda-
ki yangın gibi herkesi yakacak” dedi.
Coşkun ile uzun yõllar Hürriyet gazetesinde bir-
likte çalõşan Sözcü gazetesi köşe yazarõ Emin Çö-
laşan da medyada yoğun bir yozlaşma yaşandõ-
ğõnõ belirterek şöyle konuştu:
“Büyük medya patronlarının tamamı iktidar
tarafından korkutuldu. Bu baskı ortamı 2007
Ağustos ayında benim Hürriyet’ten kovul-
mamla ilk meyvesini verdi. Şimdi de arkası ge-
liyor. Medyanın geleceğinden hiçbir umudum
yok. Ben Bekir’i bu süreçte defalarca aradım.
Sözcü gazetesinin kapıları her zaman Bekir’e
açık ancak şu anda olay çok taze olduğu için
herhangi bir somut gelişme yok.”
1. Ergenekon davasõnda
tanõk olarak dinlenen İdris
Arslan, “Oğluma bu oyunu
oynayanlarõn kim olduğu-
nu bilmiyorum” dedi.
Ruhi Su unutulmadı
Halk müziğinin yenilikçi ve dev-
rimci ozanı Ruhi Su, ölümünün
25. yılında, Zincirlikuyu’daki
mezarı başında dün törenle anıl-
dı. Ruhi Su ve 20 Ekim 2006’da
yitirdiğimiz eşi Sıdıka Su’nun
mezarı başındaki tören bir da-
kikalık saygı duruşu ve Su’nun
dostlarının mezara çiçek koy-
masıyla başladı. Törene Ruhi
Su’nun oğlu Ilgın Su, 68’liler
Birliği Vakfı Genel Başkanı Sön-
mez Targan, Ulusal Sanatçılar
Birliği üyeleri, Cem Karaca’nın
eşi İlkim Karaca, tiyatro sanat-
çısı Orhan Aydın ile Ruhi Su
dostları katıldı. Targan, yaptığı
konuşmada “Ruhi Su yalnız bir
sanatçı değil, eşsiz bir insandı.
Rol çalanlar, değerlerimizi de
çalmak istedi, sahip çıkalım”
dedi. Konuşmaların ardından
Grup Yorum üyeleri “Bize
Ölüm Yok” adlı eseri seslen-
dirdi. Ruhi Su Dostlar Koru-
su’nda 1975’ten bu yana görev
alan şef ve solistler de bir dinle-
ti sundu. (SİBEL BAHÇETEPE)
‘Balyoz
CD’si sahte’
ÇETİN DOĞAN
İstanbul Haber Servisi
- Balyoz davasõ sanõğõ
emekli Orgeneral Çetin
Doğan’õn avukatlarõ, da-
vaya dayanak olan CD’nin
sahteliğinin ortaya çõktõğõ-
nõ savunarak, CD’yi ha-
zõrlayanlarõn yargõlanmasõ-
nõ istedi. Avukatlar, bel-
geleri Taraf gazetesine gö-
türenlerin haber kaynağõ
değil “suçlu ya da suç or-
tağı” olduğunu savundu.
Doğan’õn avukatlarõ,
Balyoz iddianamesinde,
Mehmet Baransu’ya tes-
lim edilen bavuldan çõkan
belgelerin 1077 sayfasõnõn
1980-1984 yõllarõna ait,
diğer yarõsõnõn ise 2002-
2003 yõllarõna ait oldukla-
rõ ve soruşturmayla ilgile-
rinin olmadõğõna dikkat
çekti. Avukatlar, “Güve-
nilir Emniyet Personeli”
adlõ belgede bazõ emniyet
müdürlerinin, CD’nin
oluşturulduğu 5 Mart
2003’te belgede adõ ge-
çen illerde görevli olma-
dõklarõnõ vurguladõ.
Uçakta asılsız bomba ihbarı
İstanbul Haber Servisi - Sabiha Gökçen
Uluslararasõ Havalimanõ’ndan saat 07.00’de An-
talya’ya hareket etmesi gereken AnadoluJet’e
ait 162 yolcusu bulunan “Antalya” uçağõna kal-
kõşõndan kõsa bir süre önce bomba ihbarõnda bu-
lunuldu. Havalimanõ yetkililerince polise haber
verilmesinin ardõndan, olay yerine gelen bomba
imha ekibi uzmanlarõ uçakta arama yaptõ. Yak-
laşõk 4.5 saat süren aramanõn ardõndan, ekipler
uçakta herhangi bir şey bulamadõ. Uçak, saat
12.00’de havalanarak Antalya’ya hareket etti.
Fatih’te bina çöktü
İstanbul Haber Servisi - Fatih’te 3 katlõ ahşap
bina çöktü. Olay yerine gelen Fatih itfaiye grubu-
nun müdahalesi sonucu birinci katta oturan aile-
nin fertlerinden Hakan (37) ile kardeşi Onur En-
ginsev (16) yõkõntõlarõn arasõndan kurtarõldõ. İki
kardeşin sağlõk durumlarõnõn iyi olduğu öğrenildi.
İtfaiye ekipleri, olayõn ardõndan enkazõ kaldõrdõ.
Baştarafı Arka Sayfada
TuncayÖzkan