25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com SAYFA CUMHURİYET 21 EYLÜL 2010 SALI 14 MAVİ SÜRGÜN SERDAR KIZIK Çıkış Yolu... Halkoylaması sonucu beklenen süreç işliyor. Değişiklikle nasıl olsa idari mahkemeler yerindelik denetimi yapamayacak ya, tam gaz Allianoi’ye daldılar. Konunun yargıda olması, onlar açısından hiç önemli değil. Antik kent kumla örtülecek, baraj suyunun altında kalacak. Bu, kolları sıvayan “evetçilerin” ilk somut adımlarından. Doğa Derneği üyeleri dün Allianoi’de yeniden kendilerini zincirledi. “Yetmez ama evet”çi çevreciler ortalıkta yoktular... Gelelim bir başkasına... 12 Eylül’den hesap soracaklardı ya! Savcılıklara, Kenan Evren’le ilgili suç duyurusu dilekçeleri verdiler. Sonuçlarını göreceğiz... Bu kesim 12 Eylül faşist darbesinin asıl mağduru olamadığı için, gerçek anlamda hesap soramaz. Sorun, darbeci birkaç emekli generalin yakasına yapışmak değil ki. Asıl mesele, 12 Eylül düzeni ve getirdikleriyle hesaplaşmak. Acaba, 12 Eylül için “Bizim çocuklar yaptı” diyenlere bir sözleri olabilir mi? Sanmam. Evren çıkıp “Fikirlerim, icraatlarım iktidarda, siz hangi hesaptan bahsediyorsunuz? Buralara nasıl geldiğinizi unutmayın” dese, ne olacak? Sonra, faşist darbenin küresel güçlerin isteği doğrultusunda gerçekleştiğini anımsatsa. 24 Ocak kararlarının yaşama geçmesi için cuntanın şart olduğunu söylese. Büyüyen sınıf hareketinin, bilinçlenen halkın, yükselen solun önünü kestiklerini belirtse... Sonra da dönüp, “Sizin önünüzü biz açtık. Bugün sizin arkanızdakiler, 12 Eylül’de bizimle birlikteydi. Özal’la başladık, iktidarı size taşıdık. Anayasaya zorunlu din derslerini biz koymadık mı? Cemaatlere, tarikatlara hoşgörüyle yaklaşmadık mı? Fethullah Hoca 12 Eylül’ü desteklemedi mi” diye soruları ardı ardına sıralasa... Yanıtınız ne olacak? Tabii gündemlerinden biri de muhalefet partileri. Maşallah dışarıdan pek zorlamaya gerek yok, CHP’nin içinde kazan yine kaynamaya başladı. Kemal Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal, Önder Sav cephesinde atışmalar. Bunlar çok belirleyici değil. Göreceksiniz yakında tartışmalar belli bir ideolojik temele oturacak. Altı Ok’a sıra gelir mi bilmem. Partinin içinden birileri CHP’nin Avrupa’nın istediği biçime girmesi gerektiğini söyleyecek. Zaten Kılıçdaroğlu’nun geçen haftaki Avrupa gezisine ilişkin yorumların satır arasında bunlar var. Ne diyorlar: “Avrupalı sosyal demokratlar bizim yerimize AKP’yi destekliyorsa, durumumuzu gözden geçirmek gerekiyor...” Doğru; sosyal demokratlar 2002’den bu yana AKP’ye omuz veriyor. CHP ise tu kaka. Çünkü giderek sağcılaşan, liberalleşen, kan kaybeden AB’nin sosyal demokratları, CHP’nin de kendileri gibi olmasını istiyor. Küresel sömürü düzenine ayak sürüyen değil, onun önünü açan bir CHP arzuladıkları. Kıbrıs konusunda direnmeyen, Ermenistan’la yakınlaşmaya olumlu bakan, AB uyum mevzuatlarını itirazsız yerine getiren, Mustafa Kemal’in ilke ve devrimlerinden uzaklaşan bir parti... Kılıçdaroğlu da “Kendimizi Avrupalı dostlarımıza iyi anlatmalıyız” demiş, sanki anlamıyorlarmış, ya da algıda bir sıkıntı varmış gibi. CHP, AB’nin sosyal demokratları gibi olursa iktidar şansını hepten tüketecek. Kılıçdaroğlu Avrupa yerine başka ülkelere başına çevirip baksa, farklı tablolarla karşılaşacak. Örneğin Venezüella’da Chavez nasıl iktidar oldu, küresel sömürgeciler nasıl kovuldu, halk iktidarı nasıl kuruldu, mücadele nasıl sürüyor? Küreselleşerek, liberalleşerek değil, Mustafa Kemal’in yaptığı gibi “halkçı”, “devrimci” bir anlayıştır çıkış yolu... UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com Öncelikle belirtelim: CHP sanıldığı gibi bu referandumdan mağlup çıkmadı. Maalesef acilen beyin ve kalp nakline gereksinimi olan “çağdaş” (!) tatilcilerin o pazarı güneşlenerek geçirdiklerini biliyoruz. Bunun ötesinde MHP’nin de yüzde 14 civarında olan oylarının neredeyse yarısını “Hayır” kampanyasına katamadığı aşağı yukarı tespit edildi. Yüzde 42 “Hayır”ların abartısız net yüzde 30’u CHP’ye verilmiş oydur, diyebiliriz. Hızlı bir geri sarma yaparsak, 1999’da yüzde 8.7’ye inen CHP oylarının, daha sonra 2002’de yüzde 19.4’e, 2007’de yüzde 20.88’e, 2009 belediye seçiminde yüzde 23.1’e ve şimdi referandumda yüzde 30’a çıktığını düşünürsek, bu partinin 10 ay sonraki genel seçimde yüzde 40’a yaklaşması ihtimaline imkânsız denemez. İşte o yüzde 40 eşiğinden sonra yüzer gezer oportünist oyların da aynı rüzgâra kapılabileceği olasılığını göz önünde bulundurursak, durum hiç de fena değil! Yeter ki herkes (başta tabii ki siz!) şimdiden genel seçimler için çalışmaya başlasın. Demokrasiyi savunan hiç kimsenin CHP’yi küçümseme veya kendi moralini bozma hakkı yok. Ama sizi duyar gibi oluyorum. Herkesin dilinde hâlâ Kılıçdaroğlu’nun kendisinin oy verememesi var. Bu hata öncelikle Genel Başkan’ın iki özel kalem müdürünün ve Genel Merkez’in. Ama yapılan esas kritik hata şu: Son üç günde, Kılıçdaroğlu’nun adının İstanbul’da listelerden silinmiş olduğu ve kendisine haber verilmediği tespit edilir edilmez, bir basın toplantısı düzenlenmeli ve bu olay halka şikâyet edilmeliydi. Böylece o son gün ağır rahatsızlığı yaşanmayacak, tam tersine CHP bu krizi, halkın kötü niyete olan tepkisi ile kendi lehine çevirebilecekti. Yine de bu konudan heyecanla negatif enerji üretilmesine artık son verilmeli. Gündemdeki ikinci yorum şu: “Genel Başkan çok iyi çalıştı; ama örgüt iyi çalışmadı.” Bu söyleme katılmıyorum. Birincisi, evet tabii ki Sayın Kılıçdaroğlu büyük bir enerji harcadı, tüm yurdu mükemmel taradı. Ama bir kere tüm örgütü çalıştırmak, zaten Genel Başkan’ın sorumluluk alanı. Hem o heyecanı yaratmalı, hem de zaten denetimi örgütlemeli. İkincisi, bence zaten CHP örgütleri tüm yurtta ve İstanbul’da hiç de fena çalışmadılar. İstanbul’da neredeyse her ilçenin çalışmasına katılarak içinden izledim. Söylenilen şu: “Ama AKP’liler her yerde daha çok çalışıyorlar.” İşte bu cümleyi Beyoğlu’nda CHP standında bana bir kere daha söyleyen genç kadını, kolundan tuttuğum gibi İlçe Başkanlığı’na yolladım: “AKP uzaydan adam ithal etmiyor. O çalışmayı yapması gereken zaten sizsiniz, derhal üye oluyorsunuz!” Lütfen bu anekdottan herkes üzerine düşen dersi çıkarsın! Gelelim CHP’nin kampanyasına: Bu yapıcı eleştirileri yapmanın nedeni Kılıçdaroğlu’nun eleştiriye açık olmaktan öte, bunu gerçekten kendi talep etmesi. CHP Genel Başkanı, referandumun neden çarpık bir tuzak olduğuna yoğunlaşacağına, “havuzlu ve altın musluklu villa” temasına günlerce daldı. Ardından RTE’ye yanıt yetiştirirken “boy bos, soy sop”a fazlasıyla girdi. “Teknik konularda boğulmamak için” mitinglerde anayasa maddelerine pek değinilemedi ve sonuçta RTE’nin “12 Eylül faşizmi ile hesaplaşma” gibi yapay ve gerçek ötesi tezi, gün geçtikçe ağırlık kazanmaya başladı. CHP buna karşı, referandum hakkında bir karşı hamle yapamadı. İkinci Cumhuriyetçi yazarlara yönelik duyulan anlaşılmaz ısrarlı mahcubiyetten, laiklik konusu bile referandumun kritik eşiği olarak sunulamadı, gündemde olmayan riskli konulara girildi. Farklı büyük isimlere sahip CHP, her gün üç miting düzenleyebilir, Baykal ekibi dahil herkesi daha iyi kullanabilirdi. Mitingler daha uzun tutulabilir, Genel Başkan’a destek olan bir ekip, konuşmaların daha vurucu geçmesi için yardımcı olabilirdi. Halka zaten çok sempatik gelen Kılıçdaroğlu ve CHP böylece daha fazla kararsız oyu etkileyebilirdi. Diyelim ki bütçe azlığından ilanlar verilemedi. (Bir arka sayfa ilanına da mı yetmedi para?) Daha yaratıcı senaryolar devreye sokulabilirdi. Mesela Genel Başkan’ın plajları gezip, tatilcilerin her birine, “dönün” mesajı vermesi gibi! Ne kadar etkili ve medyatik olurdu, düşünebiliyor musunuz? Sonuçta referandum “bitti gitti”. Ama bu konuların konuşulması, tabii ki benzer hataların tekrarlanmasını engelleyebilir. Kesinlikle seçimli bir kurultaya gitmemesi gereken CHP’nin, bundan sonra neleri gündemine alması lazım geldiğini ve geçen günlerin malum iç krizini, haftaya ele alacağız. YAKAMOZ BEDRİ BAYKAM CHP: Referandum Bilançosu serdarkizik@cumhuriyet.com.tr BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ “Fiyu” da deni- len ve yurdumu- zun sulak alanla- rõnda da yaşayan bir ördek cinsi. 2/ Gece yapõlan si- nema ya da tiyatro gösterisi... Sergen. 3/ Metal parlatma- ya yarar aygõt. 4/ “ --- manaya derler / Suret ile kaş değil” (Kaygusuz Abdal)... Bir renk. 5/ Ruleti ve salata- sõ vardõr... Yabancõ... Bir nota. 6/ Lantan elemen- tinin simgesi... Türki- ye’de seri üretimi yapõlan ilk otomobil. 7/ Kuru so- ğuk... Yürürlükte olan, geçerli olan. 8/ Özellik- le Meksika’da yaygõn sert bir içki... Kâfi gel- meyen. 9/ Başka bir şiir örnek alõnarak aynõ ölçü ve ay- nõ uyakla yazõlan şiir. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Venedik’te dokunan ve Osmanlõlar döneminde ithal edilerek yeniçerilere dağõtõlan parlak renkli bir tür çu- ha. 2/ Kenar süsü... Bir meslekte kõdemce başta gelen kimse. 3/ Karadeniz yöresine özgü, mõsõr ununa çeşit- li sebzeler katõlarak yapõlan bir ekmek... Büyük kardeş, ağabey. 4/ Orta Asya’da yaşayan Şamanist Türkler ara- sõnda yaygõn bir tür fal... “Sana dün bir tepeden baktõm --- İstanbul” (Yahya Kemal). 5/ Genellikle yakmak için kullanõlan iri saman... Genişlik... Lityum elementinin simgesi. 6/ Eti yenen bir tür mürekkepbalõğõ. 7/ Uzak... Adõn durum eklerinden biri. 8/ Hizmet hayvanlarõnõn ayağõna çakõlan demir... Denizcilikte yelkenlerin açõl- masõ için verilen komut. 9/ Kadercilik. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 M I Y M I N T I E S M E R A R İ Y İ Ç A R A L D A R K M K İ A L H O P A Ş N İ Ş A B U R E K C A İ Z L A R İ I Ğ R I P K O L A K R O B A S İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Referandum-Değerlendirme-I- Dr. Alev COŞKUN 12 Eylül Pazar günü yapõlan refe- randumun üzerinden on gün geçti. Ar- tõk daha akõlcõ ve duygulardan uzak değerlendirmeler yapabiliriz. Öncelikle, bizim 12 Eyül’de yaptõ- ğõmõz oylamanõn bütün dünyada ge- nel kabul gören bir referandum, bir halkoylamasõ olmadõğõnõ hemen be- lirtmeliyiz. Halkoylamasõ, demokratik sistem- lerde, halkõn siyasal tercihlerinin or- taya çõkmasõnõ, giderek halkõn yasa- ma sürecine katõlmasõnõ sağlar. Bu yö- nü ile kuşkusuz doğrudan demokra- siye özgü bir kurum ve siyasal me- kanizmadõr. Halkoylamasõ somut, açõk ve net olmalõdõr. Oysa, 12 Ey- lül’de Türkiye’de yapõlan halkoyla- masõ, anayasanõn birbiriyle ilişkisi ol- mayan 26 maddesinin halkõn oyuna sunulmasõydõ. Anayasalar bir uzlaşma sonucu ya- sama organõndan geçer; halkoyuna su- nulan paket herhangi bir uzlaşma ze- mini yaratmadan AKP’nin Meclis’teki çoğunluğuna dayanõlarak çõkarõldõ ve birbiriyle uyumlu olmayan madde- lerden oluşan paket halkoylamasõna sunuldu. Bu nedenle anayasa ve si- yaset bilimi kitaplarõna bu halkoyla- masõ bu sakat yönü ile geçecektir. Belki de işte bu nedenle halkoyla- masõndan önce Erdoğan bu paket için, bir hap yapõp halka sunacağõz, di- yerek bu karõşõklõğõ itiraf etmişti. Orantõsõz güç kavramõ ve uygula- masõ bu halkoylamasõnda tam anla- mõyla gerçekleşti. Şöyle ki: ? İktidar partisi devletin bütün ola- naklarõnõ seferber etti ve Başbakan Er- doğan bu olanaklarõ sonuna kadar kul- landõ. Mitinglere devletin olanaklarõyla gitti; mitingler, o ilde bir açõlõş yapõ- yor bahanesiyle (TOKİ, belediye vs.) devlet kurumlarõna düzenletildi. ? AKP, inanõlmaz derecede büyük paralarla halkoylamasõna katõldõ. Sadece büyük kentler değil, bütün Türkiye’deki “billboard”larõ kira- ladõ, gazetelere günlerce boy-boy ilanlar verdi. Büyük kentlerde, özel- likle varoşlarda her köşeye AKP pro- paganda masalarõnõ koydu. Haklõ olarak ana muhalefet partisi başka- nõ Sayõn Kılıçdaroğlu “Bu değir- menin suyu nereden geliyor” diye sormak gereğini duydu. ? Bu olanaklara ilave olarak devlet televizyonu TRT ve diğer TV’lerin hemen hepsi AKP ve yandaşlarõ ta- rafõndan kullanõldõ, adeta işgal edildi. Bütün Türkiye’de baskõcõ bir biçim- de “Evet” kampanyasõ yürütüldü. Karşõt fikre olanak sağlanmadõ. ? Bütün bu durumlara ilave olarak, hiçbir demokratik ülkede görülme- yecek bir biçimde Başbakan Erdoğan açõkça maddi ve manevi baskõ yön- temleri uyguladõ. İşte birkaç örnek: ? Sivil toplum örgütlerini “Evet” demeleri için zorladõ; “Taraf ol- mazsanız, bertaraf olursunuz” di- yerek tehdit etti. ? Bu yetmiyormuş gibi, “Hayır” oyu verecek olanlarõ açõk ve net bir biçimde “darbeci” olarak niteledi. Bu tavõrlar, Erdoğan’õn demokratik ilkeleri çiğneyen otoriter bir kişilik olarak siyasal tarihe geçmesine ve- sile olacaktõr. İleride bugünlerin siyasi tarihini ya- zacak yansõz bilim adamlarõ tarafõn- dan Erdoğan özellikle bu iki “anti- demokratik” tavrõ nedeniyle olum- suz olarak nitelenecektir. Halkoylamasõnõn rakamsal sonuç- larõ açõsõndan bakarsak şu noktalar üzerinde durulmalõdõr: ? Evet oylarõnõn fazla olacağõ tah- min ediliyordu, hatta hemen hemen bütün siyasal yorumcular Evet-Hayõr farkõnõn yüzde 2-3 civarõnda olacağõnõ belirtiyorlardõ. Bu nedenle yüzde 58 Evet, ciddi bir başarõdõr. Küçümsenmemeli Ancak yüzde 42 “Hayır” oyu da hiç küçümsenemez. Hele yukarõda belirtilen “orantısız siyasal güç” gerçeği karşõsõnda, çok önemli ve çok ciddi bir başarõdõr. Halkoylamasõ bir anayasa deği- şikliği oylamasõ olmadõ. İster Evet ya da ister Hayõr oyu verenlerin yüz- de 90, hatta 95’i anayasada yapõlan değişikliklerin somut olarak neler ol- duğunu kavrayamadan oy kullan- dõlar. Pekiyi, bunda kimin suçu var? Asõl sakatlõk birbiriyle ilişkisi ol- mayan 26 maddeyi bir araya getirip bir paket yapan siyasal iktidarõn tu- tumudur. Halkõn, 26 maddenin ay- rõntõlarõnõ öğrenmesine de olanak tanõnmamõştõr. Bu maddeler bir hap haline getirilerek halka sunulmuştur. Bu durumda halk da kendi siyasal düşüncesine göre oy kullanmõştõr. Bu anayasa oylamasõ “darbe” kavramõ etrafõnda yoğunlaştõ: “Dar- be anayasası”, “darbeciler”, “dar- benin rövanşı” gibi. Üstelik bir de, getirilen pakete “Hayır” oyu veril- mesi, sanki darbecileri destekliyor- muş gibi bir anlama büründü, oy ve- renler bu suçlamalarla karşõlaştõ... Bu da halkoylamasõnõn demokratik ve özgürlükçü bir hava içinde geliş- mesini engelledi. Rakamların dili Sandõk başõnda yapõlan eğilim yoklamalarõnõn sonuçlarõ gazeteler- de yayõmlandõ. Eğitim düzeyi art- tõkça “Hayır” oylarõnõn yükseldiği bir siyasal oluşumla karşõ karşõya ol- duğumuz tekrar açõğa çõktõ. Yüksek Seçim Kurulu’nun açõkla- dõğõ “kesin olmayan” resmi sonuçlara göre referandumda 52 milyon 51 bin 828 kayõtlõ seçmenin 38 milyon 369 bin 253’ü oy kullandõ. Katõlõm yüzde 73.7. oldu. Bu duru- ma göre seçmenin yüzde 26.3’ü san- dõğa gitmedi. Seçmenlerin 21 milyon 788 bin 911’i “evet”, 15 milyon 854 bin 379’u ise “hayır” yönünde oy kulla- nõrken 725 bin 963 seçmenin oyu, çe- şitli sebeplerden dolayõ geçersiz sa- yõldõ. Bu da, sandõğa gidenlerin yüzde 1’ini aşõyor. Bu sayõlarõ toplam seçmen açõsõndan ciddi bir analize tabi tutar- sak, bu durumda, toplam seçmenin sa- dece yüzde 41.8’inin anayasa deği- şikliğine “Evet” dediği ortaya çõkar. Tüm seçmenin yüzde 31’i ise “Ha- yır” oyu vermiştir. Böylece toplam oylama sonuçlarõ- na göre, büyük çoğunluğun üzerinde uzlaştõğõ ya da kabul ettiği bir anaya- sa değişikliği yapõlamadõğõ gerçeği or- taya çõkar... Aslõnda bu rakamlarõ, 2007 yõlõnda yapõlan referandum ra- kamlarõyla karşõlaştõrmak gerekir. 2007 referandumuna “Evet” di- yenler genel seçmenin yüzde 46’sõy- dõ. Şimdi bu oran yüzde 42’ye düş- müştür, dört puan gerilemiştir. 2007’de “Hayır” diyenler yüzde 21 idi, şim- di bu oran yüzde 31’dir, on puan art- mõştõr. Yarõnki yazõmõzda bu değerlendir- meyi sürdüreceğiz. Özellikle, hemen hemen tüm gazetelerde yer alan üç renkli haritalar üzerinde duracağõz. bedri.baykam@gmail.com www.bedribaykam.com Toplam seçmenin sadece yüzde 41.8’i anayasa değişikliğine “Evet” demiştir. Tüm seçmenin yüzde 31’i ise “Hayõr” oyu vermiştir. Böylece toplam oylama sonuçlarõna göre büyük çoğunluğun üzerinde uzlaştõğõ ya da kabul ettiği bir anayasa değişikliği yapõlamadõğõ gerçeği ortaya çõkmõştõr...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle