20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHUR YET 21 EYLÜL 2010 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Ateş ve İhanet... PENCERE Başlığı Uzun Kendisi Kısa Bir Hukuk Yazısı... Tutuklama adaletin gerçekleşmesi amacıyla başvurulan bir yöntemdir. Bir ceza değildir. Nasıl ceza olsun ki? Tutuklu, sanıktır; yani suç işleyip işlemediği saptanmamış insandır. Çok ağır suç işlediği yolunda kesin kanıtlar bulunuyorsa, kaçma olasılığı varsa ya da dışarda bulunması suç kanıtlarını yok etme tehlikesi doğuruyorsa bir sanık tutuklanabilir. Ama bu nedenler ortada yoksa sanığı tutuklamak kendisine peşin ve haksız ceza uygulamak olur. Sanık aklanırsa ne olacaktır? Sanık tutuklanmıştır; davanın açılmasını bekliyor; bir ay, üç ay, beş ay, on ay, on beş ay? Daha ne kadar bekleyecek? Tutuklama artık tutuklama olmaktan çıkmış, ceza niteliğine dönüşmüştür. Eğer, elde kesin kanıtlar varsa, bir davayı kısa sürede açmak çok zor olmasa gerektir. Davayı sürüncemede bırakarak sanığın tutukluluğunu sürdürmek suçsuz insanı cezalandırmak anlamına gelmez mi? Sanığın bir avukatı var. Avukat, yargıç ve savcı ile birlikte yargılama üçgeninin bir köşesini oluşturur. Bu avukat tutuklanır. Tutuklanan avukat da kendisine avukat tutar. O avukat da tutuklanır mı? Sanığın avukatının avukatını da tutuklama yoluna gitmek adaletin üç köşesinden birisini yok etmeye çalışmaktır ki anlamı pek ağırdır. Hukuku hukuk dışına çıkarak kullanmak, hukukun hukukluğunu çiğnemektir. Kimseye böyle bir yöntemi uygulamak için fırsat tanımamalı; çünkü böyle yöntemler, her şeyden önce devletin “dirlik düzen” anlayışına ters düşer; devlet yönetiminin ve yöneticilerinin zararına en büyük yatırım olur. (29 Mart 1982 tarihli yazısı) A nayasa değişikliğinde idari yargõ- nõn yetkisini sõnõrlandõrmak için yapõlan düzenlemelerin AKP için yetersiz kalacağõ, amacõna ulaşa- mayacağõ anlaşõlmaktadõr. Referandum öncesinde yapõlan kampan- yada da, muhalefet partilerinin sözcüleri tarafõndan yeni getirilen kurallara yanlõş anlamlar yüklenmiş; AKP’nin amacõna hiz- met edercesine hak ve özgürlükleri sõnõrla- yõcõ yorumlar yapõlmõştõr. Yerindelik sorunu Ocak 1982 tarihinde yürürlüğe giren İda- ri Yargõlama Usulü Kanunu’nun 2’nci mad- desinde idare mahkemelerinin yerindelik denetimi yapamayacaklarõna ilişkin hüküm bulunmasõna karşõn, AKP bunu yeterli gör- memiş; anayasanõn 125’nci maddesini de- ğiştirerek aynõ hükmü farklõ bir ifade ile bu maddede yinelemiştir. Yeni kurala göre yar- gõ yetkisi, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanõlamayacaktõr. İdarenin yerindelik alanõ idare hukukunun ve idari yargõnõn çok eskiden beri kabul et- tiği ve tartõştõğõ bir kavram olmakla birlikte, bilimsel ve yargõsal içtihatlarda tam bir ta- nõmõ yapõlamamõş; içeriği ve sõnõrlarõ açõk bir şekilde belirlenememiştir. Kaba bir anlatõmla, idarenin hukuk kurallarõ ile sõnõrlandõrõl- madõğõ ve özgürce karar alabildiği bir alanõ ifade eder. Genelde idarenin takdir yetkisi içinde değerlendirilir; ancak takdir yetkisi ile özdeş değildir, onun kapsamõnda sõnõrlõ bir yerde bulunur. İdari yargõ ilke olarak hukukilik denetimi yapar; yani idarenin işlemlerinin önceden be- lirlenmiş hukuk kurallarõna uygun olup ol- madõğõnõ denetler ve belirli durumlar dõşõn- da, yerindelik alanõ içine giren işlemleri ip- tal etmekten kaçõnõr. Elli senelik bir dönem içinde verdiği ka- rarlarõn incelenmesinden Danõştay’õn, ye- rindelik alanõ içinde kabul ettiği kararlara kar- şõ açõlan davalarda sõnõrlõ bir denetimle ye- tindiği ve aşağõdaki hallerde iptal kararõ verdiği anlaşõlmaktadõr. 1. Kanunda öngörülen usul kurallarõna uyulmamõş ya da karar yetkisiz idari makam veya kurullar tarafõndan verilmiştir. 2. İdare kamu yararõnõ gözetmekle birlik- te verdiği kararda açõk, belirgin, hemen fark edilebilen, hak ve adalet duygularõna ters dü- şen bir değerlendirme ve tercih hatasõ yap- mõş ya da idari işleme esas aldõğõ sebepler- le, verdiği kararõn konusu arasõnda dengeyi sağlayamamõş ve ölçüyü kaçõrmõştõr. 3- İdare kararõnõ, kamu yararõnõ göz ardõ ederek yakõnlarõna, üçüncü kişilere çõkar sağ- lamak veya onlara zarar vermek, belli kişi- leri kayõrmak gibi öznel nedenlerle almõş ya da siyasi, felsefi, dini, mesleki, örgütsel dü- şünce ve görüşlerle hareket etmiştir. İdare- nin tüm eylem ve işlemlerinin genel amacõ kamu yararõnõ sağlamak olduğuna göre, ida- re mahkemelerinin, idarenin takdir yetkisi içinde yaptõğõ tüm işlemlerde amaç dõşõna çõ- kõp çõkmadõğõnõ araştõrmasõ görevidir; onun varlõk nedenidir. Eğer idari yargõ varsa, bu denetim de olacaktõr. İdarenin yerindelik alanõnda yaptõğõ iş- lemler üzerindeki yargõsal denetim sadece ül- kemizde değil, idari yargõnõn doğduğu ve ge- liştiği Fransa’da da benzer şekilde cereyan etmektedir. Fransa’da bu işlemler hakkõnda, ülkemize göre çok daha az sayõda yürütme- nin durdurulmasõ ve iptal kararlarõ verilme- sinin nedeni ise orada idarenin hukuka daha saygõlõ davranmasõndan ileri gelmektedir. “İdarenin izleyeceği yol önceden bir hukuk kuralõ ile sõnõrlandõrõlmadõğõ zaman takdir yetkisi vardõr” tanõmõnõ yapan ünlü idare hu- kukçusu A. De Laubadere bu konuda sonuç olarak “ Kısacası takdir yetkisi idare için, hâkimin denetlemeyi kabul etmediği ha- reket özgürlüğüdür” görüşüne varmaktadõr. Bu açõklamalardan anlaşõlacağõ üzere, ye- rindelik alanõnõn ve bu alanda alõnan karar- larõn yargõsal denetiminin sõnõrlarõnõ belir- leyen yargõçtõr. İktidar partisi, yaptõğõ değişiklikte, bu ka- rarlarõ yargõ denetiminden kaçõrmak ve key- fince karar almak istemektedir. Daha doğrusu amacõ, yasalarõn kamu yararõnõ sağlamak için verdiği yetkiyi dilediğince kullanmak, key- fi yetki haline dönüştürmektir. Bu tür idari işlemler üzerinde yargõsal de- netimi önlemenin üç yolu vardõr: İdari yar- gõyõ kaldõrmak veya anayasanõn, mahkeme kararlarõnõn uygulanmasõnõ emreden 138’nci maddesini değiştirmek veya anayasada bu iş- lemlere karşõ yargõ yolunu kapatmak. 2011 seçimlerinden sonra yeni bir anayasa yapa- cağõnõ açõklayan AKP, gücü yeterse bu se- çeneklerden birini tercih edebilir. HSYK kararları Bu madde HSYK’nin meslekten çõkarma cezasõna ilişkin olanlar dõşõndaki kararlarõ- na karşõ yargõ mercilerine başvurulmasõnõ en- gellemektedir. Hak arama özgürlüğünü kõ- sõtlayõcõ nitelikteki bu hükmün kapsamõ- nõn, daha doğrusu aleyhine iptal davasõ açõ- lamayacak Kurul kararlarõnõn hangileri ol- duğunu belirlemek için maddeyi bütünüyle değerlendirmek, sõnõrlayõcõ bir kural olmasõ nedeniyle kapsamõnõ genişletmemek, dar yorumu yapmak gerekir. Maddede, yirmi iki asõl, on iki yedek üyeden oluşan HSYK’nin üç daire halinde ça- lõşacağõ açõklanmõştõr. Maddenin uygulama yasasõna gönderme yapan son fõkrasõnda Kurul ve dairelerin ayrõ ayrõ zikredilerek bun- larõn görevlerine, toplantõ ve yeter sayõlarõ- na, çalõşma usul ve esaslarõna vurgu yapõl- mõş olmasõ, HSYK bünyesinde Kurul ve dai- relerin farklõ idari birimler ve değişik gö- revleri olduğunu ortaya koymaktadõr. Buna göre aleyhine yargõ yoluna başvurulamaya- cak olan kararlar sadece Kurul kararlarõdõr; daire kararlarõna karşõ yargõ yolu açõktõr. Dai- re kararlarõna karşõ kurula yapõlan itirazlar reddedilse bile, bunlara karşõ idari dava açõ- labilecektir. 159’uncu maddeye göre hâkim ve savcõ- larõ denetlemek, haklarõnda araştõrma, ge- rektirdiğinde inceleme ve soruşturma yapmak HSYK’nin ilgili dairesinin teklifi üzerine Ku- rul başkanõnõn oluru ile mümkündür. Daire teklifine karşõn, Kurul başkanõ sõfatõ ile de ol- sa Adalet Bakanõ’nõn, örneğin bir savcõ hak- kõnda soruşturma izni vermemesi, bakan ve- ya başkan tasarrufudur; Kurul ve teklifi ya- pan daire ile ilişkilendirilemez; dolayõsõyla yargõsal denetim dõşõnda tutulamaz. Sonuç Anayasa değişikliğinin AKP için yakõn va- dede üç önemli sonucu olacaktõr. 1- Anayasanõn 147’nci maddesine göre Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev süre- leri on iki yõldõr. Cumhurbaşkanõ ve TBMM’nin bu hükmü dikkate alarak seçe- cekleri genç üyelerle Anayasa Mahkeme- si’nin yapõsõ değişecek ve güçlenecek, 2011 senesinde iktidar değişse bile, Yüce Di- van’õn görev alanõ içindeki suçlarõ nedeniy- le yargõlanmasõ muhtemel kişilerin her tür- lü endişe ve korkularõ ortadan kalkacaktõr. 2- Daha önce laiklik karşõtõ eylemlerin odak noktasõ olduğu kesin hükme bağlanmõş olan partiler için kapatõlma tehdidi kalmayacak; aynõ eylemler yinelenmiş olsa da artõk par- tiye herhangi bir yaptõrõm uygulanmayacaktõr. 3- Anayasa Mahkemesi, içtihatlarõnda köklü değişiklikler yapacak; anayasa deği- şiklikleri dahil yasalarõn ve kanun hükmün- de kararnamelerin iptaline ilişkin kararlar gö- rünür biçimde azalacaktõr. Kuşkusuz bu ye- ni yapõnõn ve içtihat değişikliklerinin so- nuçlarõ, anayasanõn değiştirilen maddelerinde çok sayõda öngörülen uygulama kanunlarõ- na da yansõyacaktõr. Anayasa değişikliklerine karşõn, Yargõ- tay’õn ve Danõştay’õn yapõsõnõ kõsa vadede, etkili biçimde değiştirmek mümkün olama- yacağõndan, yürütmenin bu iki yüksek mah- kemeye yaklaşõmõ değişmeyecek, eleştiri sõnõrlarõnõ aşan söylemleri devam edecektir. İktidar belli bir süre sonra bu mahkemeler yö- nünden de hedefine ulaşabilecek, örneğin uz- manlarõnca çok uzun süre devam edeceği ifa- de edilen özel yetkili ağõr ceza mahkemele- rindeki yargõlamalar sonunda verilen karar- larõn Yargõtay’da onanmasõ mümkün olabi- lecektir. Böylece belli bir süre sonunda AKP, Baş- bakan’õn ifadesi ile ayağõndaki prangalardan kurtulmuş olacaktõr. Kanun yapmak için TBMM’de yeterli çoğunluğa sahip olan AKP bu süreçte, Ana- yasa Mahkemesi’nin de desteğine güvenerek uyum yasalarõnõ dilediği gibi düzenleyecek ve yürürlüğe koyacaktõr. Uygulama yasala- rõnõ öngören anayasa maddelerinde, düzen- lenecek kanunun ana ilkeleri ve esaslarõ ye- terince gösterilmemiş olduğundan AKP bu konuda oldukça geniş bir hareket alanõna sa- hiptir. Uygulama kanunlarõnõn içeriği ve bunlarõn uygulanma biçimi AKP’nin nerelere kadar gidebileceğinin veya nerede duraca- ğõnõn göstergesi olacaktõr. Yargõ Yetkisinin Sõnõrlandõrõlmasõ... İktidar partisi, yaptõğõ değişiklikte, bu kararlarõ yargõ denetiminden kaçõrmak ve keyfince karar almak istemektedir. Daha doğrusu amacõ, yasalarõn kamu yararõnõ sağlamak için verdiği yetkiyi dilediğince kullanmak, keyfi yetki haline dönüştürmektir. Nuri ALAN Emekli Danõştay Başkanõ “Bütün meslek hayatımda attığım her adım meşru bir zemindedir. Ne kadar ararsanız arayın, bütün ömrüm boyunca hesabını veremeyeceğim hiçbir şey bulamazsınız. Bu iğrenç suç isnadında bulunmak için tezgâh kuranlar, bunlarla işbirliği yapanlar, haksız isnatlarda bulunmaya devam edenler, ömürlerimizden günler çalanlar, sağlığımızla oynayanlar, sevdiklerimizden ve kucaklamak için yanıp tutuştuğumuz torunlarımızdan bizi ayrı koyanlar, er geç bu dünyada oynadıkları oyunun hesabını vermek zorunda kalacaklardır.” Emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın “Ateşi ve İhaneti Gördük” adlı kitabından bir sayfa!.. Dört kez içeri alınıp dört kez salıverilen, bu arada hastalanıp bir süre hastanelerde tedavi gören, ama bir türlü başına sarılan dertten kurtulamayan bir asker!.. Yaşadığı acı serüveni az sözcükle çok güzel anlatmış... Bu, hem onun, hem de onun gibi durmaksızın suçlanan, günlerini- gecelerini haftalarca, aylarca hapiste geçiren yurttaşlarımızın öyküsüdür. Zamanı çalmak adı verilir buna! Zaman ki, en önemli değerdir. Bir tek gün bile, kişinin yaşamının en önemli bir parçasıdır. Hele bir ay, bir yıl, Balbay’ların, Haberal’ların, Özkan’ların ve onların yanı sıra Silivri Cezaevi’nde ya da daha başka cezaevlerinde yatanların yaşadığı bir dramdır. Suçunun ne olduğunu bilemeyenlerin, daha doğrusu yaşamlarının bir suç olduğunu akıllarına bile getirmeyenlerin binlerce sayfa tutacak romanlarıdır... Çetin Doğan bir asker, bir komutan, I. Ordu’nun komutanı iken bir plan çalışması yapmışlar. Askerlikte böyle hayali ama bir gün gerçek olabilecek kışkırtmalar karşısında gereken önlemi almanın önceden hesaplanması... Çetin Doğan’ın suçu bu! Öyle büyütülmüş bir hayal ki, koskoca orgenerali ve onun yanı sıra başka arkadaşlarını aylarca savcılıklardan mahkemeye, ordan da cezaevi hücrelerine taşımış... Aylar, yıllar geçse de sonuç yok, kanıt yok, ispat yok! Ama değerli yurttaşların elinden koparılıp alınan zaman parçaları var; aylar, yıllar... “Ateşi ve İhaneti Gördük” kitabının sunuşunda şöyle yazmış emekli Orgeneral Çetin Paşa: “Son sekiz yıldır AKP yönetiminin ülke gündemine taşıdığı konuların özü ve amacı hep aynı kalmıştır. Adeta padişah efendimiz ve Osmanlı sancağı ve simgeleri etrafında kümeleşen gruplar dirilerek Türkiye Cumhuriyeti ve onun aydınlık bekçilerinden rövanş almak için cihad bayraklarını açmış gibiler.” Kim yanlış diyebiliyor buna, kim?.. Her şey gözümüzün önünde... “Ateşi ve İhaneti Gördük” şu günlerde ibretle okunması gereken bir kitap, bir belge...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle