Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 21 EYLÜL 2010 SALI
16 KÜLTÜR
KARŞILAŞMALAR
İNCİ ARAL
Timsahın Karnında
Dostoyevski, hem insan ruhunu en derin
biçimde yansıtmış hem de ilahi adaletin kabulü
yerine insani adaleti savunarak özgün bir
başkaldırının temsilcisi olmuş bir yazar. Onun
metaforlarla yüklü, unutulmaz hikâyesi “Timsah”
ise karabasana varan fantastik bir bürokrasi
eleştirisi. Ancak oturduğu zeminin gerçekliğiyle
çok farklı yorum ve zamanlara açılıyor. Çünkü
Dostoyevski her zaman zengin, evrensel ve
zamansızdır.
Almanya’dan getirilmiş, pasajda halka
sergilenmekte olan bir timsahın yuttuğu,
gazetelere göre, kendi isteğiyle timsahın ağzına
atlamış, İvan Matveiç, hayvanın karnında
yaşamayı sürdürür. Sağlığı yerindedir. “Biraz
tükürüklü ve lastik kokuyor,” olsa da o sıcacık,
yumuşak ve karanlık ortamda yan gelip
yatmaktan hoşnuttur. Üstelik herkes timsahın,
gözyaşları içinde, mideye indirdiği bu adamı
merak ederek akın akın pasaja koşmaktadır.
Ortalık panayıra dönmüş, giriş ücreti artmış, İvan,
ün kazanmıştır. Gelecekte parlak bir kariyere
kavuşacağından emindir, başına geleni doğal
bulur. Geliştirdiği düşünceleri, timsahın karnından
dehşet içindeki anlatıcı dostuna aktarır:
“Timsahın en önemli özelliği nedir? Cevap açık:
İnsanları yutmak. Bunun için içinin boş olması
gerekir. Ama doğa boşlukta var olamaz. Timsahın
iç yapısı da boşlukta var olamaz, sonuçta el
eriminde olan her şeyi yutarak midesini doldurmak
zorunda. Bu yüzden timsahlar hep bizim gibilerini
yutuyor. Bu kuralın tek istisnası insan kafası.
İnsanın kafası timsahın midesinden daha boş olsa
da içini doldurmaya onun kadar meraklı değil.”
İvan’ın karısı ile aile dostu, timsahın karnını
yarmak, onu oradan kurtarmak için çırpınırlar ama
hayvanın Alman uyruklu sahibi ekmek kapısının
kesilmesine razı olmaz, tazminatı sürekli yükseltir.
Duruma el koyması beklenen ilgili bürokrat ise ne
para ne öğüt vermeye yanaşır. İvan’ı gözden
çıkarmıştır. Çünkü timsah korunması gereken
yabancı sermayedir, karnı asla yarılamaz! Kendini
beğenmiş İvan Matveiç ise bulunduğu yerde yüce
ülkülerle dolmuştur ve insanlığın kaderini
değiştirecek hayaller kurmaktadır. Gerçek bir ışık
çıkacaktır timsahtan!
Timsahı kafesiyle birlikte karısının salonuna
götüreceklerdir elbet. O zaman kentin seçkinleri
onu dinlemeye gelecek, İvan Matveiç şakalar
yaparak bütün erkeklere tasarılarını anlatacaktır.
Ozanlarla tartışacak, kadınlara kocaları için
tehlike olmamalarını öğütleyecek, geri kalanlara
da Tanrı’nın iradesine, kadere boyun eğmelerini
öğretmeye çalışacaktır. Timsahın boğazında
olmak hayatındaki tüm engelleri kaldırmıştır. Artık,
her sözünü hikmet sayıp dergilere basacaklar,
kendisini dışişleri bakanı ya da elçi olmaya değer
bulacaklar, karısına aylığının iki katını
ödeyeceklerdir…
Bitmemiş olduğu söylenen bu hikâyede
karakterler, olayın çıkışsızlığı içinde açımlanırlar
ve özlü, yoğun bir ironiyle bir çemberin
çevresinde dönüp dururlar. Herhangi bir yere
varmaları olanaksızdır çünkü Dostoyevski’nin asıl
vurgulamak istediği gerçek, belki de kendisi de
dahil insanın, timsahın içinden bir türlü
çıkamamış, çıkarılmamış oluşudur.
Referandum sonuçlarıyla, timsahın ağzından
midesine indiğimiz kaygısından kurtulamıyorum.
Matveiç’in derinlerden ama çığlığa benzer sesiyle
dostuna söylediği sözler halkımızın yüzde elli
sekizinin düşüncesini mi yansıtıyor sorusundan
da. Çünkü bu acıklı uzlaşma çok yakıcı:
“Ben şimdi yepyeni bir uzmanlık sistemi icat
ettim. Bir timsahın karnına girmek sonra da
gözlerini kapamak yetiyor. Hemen tüm insanlık
için cenneti buluyorsun. Doğrusu, eğer bin yıl
timsahın karnında yaşanabilse bin yıl yaşamak
isterdim! ”
(Alıntılar: Rus Öyküleri - Dost K. 2001- Babil
Kitaplığı)
aralinaral@gmail.com
kultur@cumhuriyet.com.tr
G
arajistanbul’un 2008 yõlõnda İstanbul Ti-
yatro Festivali için hazõrladõğõ “Oyu-
nu Bozuyorum” bir anlamda “Namus
Oyunları” projesinin ilk adõmõydõ. Daha sonra,
topluluk bu alandaki çalõşmalarõna ağõrlõk verdi
ve 2009’da, on gün süren geniş kapsamlõ bir “Na-
mus Oyunları” programõyla seyirciyle ikinci kez
buluştu. Övül Avkıran’õn belirttiği gibi, ihtiyaçtan
doğan bir buluşmaydõ bu:
“Bu şiddete başımı eğemem, gözümü ka-
payamam, duvarlarımı öremem. Ben bir ka-
dınım. Sahip olduğum şapkalarımla... tüm ola-
naklarımla, elimin uzandığı, gücümün yetti-
ği yere kadar, önce kendi bahçemden başla-
yarak, ‘ne yapabilirim’ sorusunun cevabını arı-
yorum... Namus oyunları, garajistanbul’da 2.
yılında... İhtiyaçtan!”
Gelecekte aynõ ihtiyacõn daha da güçlü bir bi-
çimde duyulacağõndan kuşkum yok. Toplumda
kadõna karşõ tõrmanan şiddet, aslõnda her anlam-
da tõrmanan şiddet bunun göstergesi. Bu arada
“Namus Oyunları” bir festival olma yolunda iler-
liyor. Bir ayağõ da Hollanda’da, Festival Temps
D’Images (Görüntü Zamanõ) ile buluşuyor.
‘ÖTEKİ’ OLMAK
Geçen hafta, “Namus Oyunları / Honor Ga-
mes” adlõ kitap garajistanbul tarafõndan Hollan-
da Krallõğõ Matra Fonu desteğiyle basõldõ.
2009’da “Namus Oyunları” etkinlikleri, dünyada
ve özellikle bu topraklarda yaşanan şiddeti ir-
deliyordu. Kitap kapsamõnda, söz konusu etkin-
liklerde yer alan, kadõna uygulanan şiddet üstü-
ne paneller, söyleşiler, konferanslar okurla bir bü-
tün olarak paylaşõlõyor ve kalõcõ sorgulamalar dik-
kat çekiyor.
Örneğin, Mimesis Tiyatro’dan Ayşan Sön-
mez’in Övül ve Mustafa Avkıran’la yaptõğõ söy-
leşi bu sanat olayõnõn temel hareket noktasõnõ be-
lirlemeyi amaçlõyor. Şirin Aktemur Toprak,
“Yakın Tarih, Sanatçı Sorumluluğu ve 44 Bel-
lek, Acı ve Bilge Köyü” başlõklõ yazõsõnda bu iki
sanatçõnõn “44” adlõ güçlü performanslarõndan yo-
la çõkarak belleksiz bir toplumda şiddetin uzan-
dõğõ uç noktalara değiniyor...
Bugün, İran’da, namus adõna recmedilen kadõn
ile ülkemiz topraklarõnda yine namus uğruna ka-
fasõ taşla ezilen kadõnõn kaderi farklõ mõdõr bir-
birinden? Afganistan’da koca evinden baba evi-
ne kaçtõğõ için Taliban buyruğuyla burnu kesilerek
cezalandõrõlan 18 yaşõndaki
Aisha (Ayşe) ile yine aynõ ne-
denle ve yine kocasõ tarafõn-
dan kulaklarõ kesilen kadõnõ-
mõzõn hali nicedir? Birinde ya-
sa ve şiddet birbirini tamam-
lõyor. Diğerinde şiddet yasa
tanõmõyor ve doğuda batõda,
köyde kentte yumak giderek
büyüyor... Kadõn, ‘öteki’ ol-
maktan kurtulamõyor...
Kitapta şöyle diyor Musta-
fa Avkõran: “Namus Oyun-
ları, ezeli öteki olan kadın ve
bedeninin bir metaya dönüşmesine bir karşı
duruş. Namus Oyunları, şiddetin boyutlarının
gün geçtikçe daha görünür olması, canımızı
yakmasından duyduğumuz acının dışavuru-
mu. Namus Oyunları, erkeğin kadına uygu-
ladığı şiddetin, medyanın da etkisiyle yarat-
tığı kör şaşkınlığa karşı bir tavır almak ihti-
yacı.”
EĞİTİMDE ÇÖKÜŞ
Eğitim sistemimizdeki hõzlõ çöküş bu alanda kat
edilecek yolun uzunluğunu belirliyor. Tabii ki si-
vil toplum kuruluşlarõnõn (STK) yapmakta olduğu
özverili, köklü ve kalõcõ çalõşmalar göz ardõ edi-
lemez. Bunlar çok, çok önemli aşamalar olarak
nice yaşamlarõn umut õşõğõ... Yine kitaba döne-
cek olursak; sanat eleştirmeni Ayşegül Sönmez’in
İpek Duben, Leyla Alaton, Şermin Lang-
hoff, Arşaluys Kayır, Handan Çağlayan, Ne-
bahat Akkoç, Pınar Selek, Yasemin Göksu,
Aksu Bora gibi isimlerle yaptõğõ
skype konuşmalar “kadın ve erkek
davranışları” ile ilgili çeşitli görüş-
leri değerlendiriyor.
“Medya ve Nefret Suçları: Töre,
Namus Cinayetleri” Prof. Dr. Ya-
semin İnceoğlu ve Umut Toprak’õn
irdelediği sorunlar olarak bir başka
başlõk oluşturuyor. İnceoğlu’nun sap-
tamalarõ, kadõnõn sõkõşmõşlõğõnõ dile
getiriyor:
“Kadın bir yandan din, bir yan-
dan aile, gelenek görenek baskısı-
na maruz kalırken, diğer yandan
da devletin, sağlık hizmeti, sosyal hizmetle-
rinden, eğitimden yeteri kadar faydalanamı-
yor ve sırasıyla 1970’li yılların sol kanadın ön-
derliğindeki kadın hareketi, 80’li yılların de-
politizasyon süreci içersinde kendisini sıkış-
mış bir halde, kadın kimlik rolleri ve cinsiyet
rolleri arasında buluyor. Türkiye’de kadın-
ların halen yüzde 19.4’ü okuma ve yazma bil-
miyor. Bu ciddi bir rakam.”
Öte yandan, Prof. Dr. Nükhet Sirman yine Ay-
şan Sönmez ve Pınar Gümüş’le “Toplumsal
Cinsiyet Kimlikleri Farkındalık Atölyesi” üs-
tüne konuşuyor.... Daha pek çok değerli yorum,
düşünce, görüş paylaşõlõyor okurla.
“Namus Oyunları 2009” sürecinde bu etkin-
likleri izlemiş, dinlemiş, bakmõş, görmüş olabi-
liriz. Yine de, “Namus Oyunları / Honour Ga-
mes”in sayfalarõ arasõnda bir gezinti önümüzdeki
günlerde aynõ yaşamsal sorun üstüne söylene-
ceklere bir gönderme olacaktõr.
Garajistanbul’un geçen yõllardaki ‘Namus Oyunlarõ’ projesi etkinlikleri bir kitapta toplandõ
Kadõnakarşõşiddetedireniş
Bugün, İran’da namus
adına recm edilen kadın ile
ülkemiz topraklarında yine
namus uğruna kafası taşla
ezilen kadının kaderi farklı
mıdır birbirinden?
Afganistan’da koca evinden
baba evine kaçtığı için
Taliban buyruğuyla burnu
kesilerek cezalandırılan 18
yaşındaki Aisha (Ayşe) ile
yine aynı nedenle ve yine
kocası tarafından kulakları
kesilen kadınımızın hali
nicedir?
KAYA ÖZSEZGİN
İ
ki farklõ kültürden gelen iki sanatçõyõ ortak
bir sergide buluşturan nedenler, uzun soluk-
lu bir dostluğun yarattõğõ dayanõşma da ola-
bilir, benzer ya da yakõn sanat anlayõşlarõnõ ya da
görüşlerini paylaşmaktan da kaynaklanabilir.
Ama böyle bir buluşmanõn salt rastlantõsal olma-
yacağõ kuşku götürmez. Aynõ çevreden gelen sa-
natçõlarõn karma sergileri için bu tür nedenler söz
konusu olmayabilir. Konsept ortaklõğõ dõşõnda sa-
natçõlarõ bir araya getirerek sergi yapan galeriler açõ-
sõndan herhangi bir bağlayõcõ neden genellikle söz
konusu olmaz, zaten izleyici de böyle bir neden ara-
yõşõ içinde değildir.
Kavrayõş ortaklõğõnda buluşan Belçikalõ sanat-
çõ Johan Tahon’la Ergin İnan’õn dostluğu eski-
ye dayanõyor. İkisinin de benzer içerikli figür te-
meline dayanan bir anlayõşõ benimsemiş olmalarõ
ise, bu dostluğun birleştirici misyonundan daha
önemli. Ayrõca Tahon’un Türkiye’de bundan ön-
ce de sergiler yapmõş olmasõ, özellikle de sanatõ-
na yeni bir pencere açan İznik’teki çalõşmalarõ, Os-
manlõ seramiğinin izini sürerek geldiği noktayõ ay-
dõnlatmakta önemli bir etken. Resmin yanõ sõra hey-
kelle de ilgilenen sanatçõ, İznik seramiklerini ta-
nõdõktan sonra çalõşmalarõnda seramik kullanõmõ-
na ağõrlõk vermeye başlamõş.
Desenlerinin yanõ sõra sergilemekte olduğu işlerini
(heykellerinin ağõrlõklõ bir yer aldõğõ bir başka ser-
gi, gene Ergin İnan’õn resimleriyle birlikte Aya İri-
ni’de görülebilir) “seramik-heykel” altbaşlõğõ al-
tõnda yorumlamak mümkün. Örneğin seramik
tekniğine göre oluşturduğu, yani pişirerek hazõr-
ladõğõ figürlerin üzerine yer yer parlak renkli sõr uy-
guluyor ya da öylece bõrakõyor. İlk çalõşmalarõnõ
oluşturan alçõ heykellerden sonra bugün geldiği nok-
ta, onun biçimbozma tekniğiyle de örtüşmekte. Ona
bakarsanõz, teknik ayrõmlar dõşõnda bu seramik-
heykeller, “insan hayatının kaçınılmaz yalnızlı-
ğını” yansõtõyor. Esnetilmiş kõrõlgan insan figürleri,
onda tekilliğe indirgenmiş ve kişisel kabuğuna itil-
miş insan varlõğõnõn edilgenlik vasfõnõ açõğa vuran
birer gösterge. Boşluğa bakõyor ve öylece kala-
kalmanõn ezikliğini sessiz bir haykõrõşla dile geti-
riyorlar.
Salt çizgiselliğe uyarlanmõş olarak kendini açõ-
ğa vuran desenlerinde de var bu mesaj. Yalnõzca
bir “medyum” olarak beziryağõnõn renksiz katkõ-
sõ dõşõnda boya girmiyor bu desenlere. Kendi var-
lõğõyla yetinen ve yazgõsõna boyun eğen insan fi-
gürlerinde, biraz da Doğu felsefesine özgü içgüdüsel
ve önsezisel bir duruş var.
İşte tam da bu noktada Ergin İnan’õn bu çizgiy-
le bir anlamda özdeşleşen bildiğimiz desenleri gi-
riyor devreye ve Tahon’un yapõtlarõyla dolaysõz bi-
çimde buluşuyor. Buluşmanõn temelindeki içeri-
ğe özgü uyuşum kendini açõğa vuruyor böylece.
Onun canlõ varlõk bağlamõnda kabuklu hayvanlarla
insan figürleri arasõnda kurduğu anlam ilişkisine
dayalõ desenleri, Tahon’un desenlerine, ya da tam
tersine, Tahon’un desenleri Ergin İnan’õn mistik fi-
gürlerine gönderme yapõyor. İnan’õn öldükten
sonra dirilerek kendi varlõk felsefesinin derinlik-
lerinde gizli kalmõş sõrlarõ keşfetme savaşõna gir-
miş görünen insanlarõ, bu kez başka bir varlõk gru-
bunun, böceklerin dünyasõyla özdeş tutmaktadõr
kendilerini.
Kõsaca söylemek gerekirse, İnan’õn insanlarõ, bir
Doğu temsilinin içinden sõzarak karşõmõza çõkar ve
bizim içimize birtakõm kuşkular salar. Bu kuşku-
lar aracõlõğõyla çevremizdeki yaşamõn içinde yer
alan insandan farklõ, yeni bir “insan” imgesiyle
karşõlaşõrõz. İçselliğin dõşa vurulduğu bu imge, ay-
nõ zamanda tinsellik yanõ ağõr basan, o nedenle de
izleyiciyi maddenin ötesine taşõyan bir insan var-
lõğõna tekabül eder.
(kayaozsezgin@yahoo.com.tr)
ERGİN İNAN VE JOHAN TAHON’UN ORTAK SERGİSİ 25 EYLÜL’E DEK FÜSUN İNAN SANAT GALERİSİ’NDE
Ergin İnan’õn desenleri Tahon’un
yapõtlarõyla dolaysõz biçimde buluşuyor. İnan’õn kabuklu
hayvanlarla insan figürleri arasõnda kurduğu anlam ilişkisine dayalõ
desenleri Tahon’un desenlerine, ya da Tahon’un desenleri Ergin
İnan’õn mistik figürlerine gönderme yapõyor.
İnsan imgesinin ortaklığında
JohanTahon
Erginİnan
Youtube ve
Guggenheim’dan ortak
çalışma
Kültür Servisi - New
York’taki Guggenheim Müzesi,
internetin en büyük video sitesi
Youtube’la işbirliğine girişti.
Genç ve yetenekli sanatçõlarõ
keşfetmek amacõnõ taşõyan
ortaklõk için kurulan “Youtube
Play” adlõ platformla,
Guggenheim Müzesi’nin daha
geniş kitlelere ulaşmasõ da
hedefleniyor. Müze ayrõca, ekim
ayõnda Youtube üzerinden bir
sanat bienali de düzenleyecek.
Pulitzer ödüllü yazar
Goetzmann öldü
Kültür Servisi - Pulitzer
ödüllü yazar William H.
Goetzmann (80), kanser
hastalõğõna yenik düşerek
hayatõnõ kaybetti. Hayatõnõn 40
yõlõnõ Teksas Üniversitesi’nde
ders vererek geçiren
Goetzmann, 1967 yõlõnda
“Exploration and Empire”
(Keşif ve Hükümdarlõk) isimli
kitabõyla önce Francis Parkman
Ödülü’nü, ardõndan Pulitzer
Ödülü’nü kazandõ. Yazarõn 19.
yüzyõl Amerika’sõnõ anlattõğõ
“Exploration and Empire” ve
Amerikalõ düşünürlerin
fikirlerini tartõştõğõ “Beyond the
Revolution” (Devrim Ötesinde)
en çok ilgi gören kitaplarõ
arasõnda.
Portakal’da Baba
Zula’dan sine-konser
Kültür Servisi - Baba Zula
47. Altõn Portakal Film
Festivali’nde “Pelikülün İzinde”
programõ kapsamõnda
gösterilecek “Enis Aldjelis /
Doğunun Çiçeği” filmine sine-
konserle eşlik edecek. 93 yõl
aradan sonra ilk defa festivalde
gösterilecek olan filme canlõ
olarak müzik yapacak grup,
“Tabutta Rövaşata”,
“Dondurmam Gaymak” ve
“Renkli Türkçe” gibi filmlere
yaptõğõ müziklerle de tanõnõyor.
Picasso’dan yeni
rekor
Kültür Servisi - Dünyaca
ünlü İspanyol ressam Pablo
Picasso’nun bir baskõ resim
çalõşmasõ, Londra’da yapõlan
müzayedede 1.3 milyon
Avro’ya (yaklaşõk 2.5 milyon
lira) alõcõ bularak bir açõk
arttõrmada satõlan en pahalõ
baskõ nüshasõ oldu. Sotheby’s
şirketinin yaptõğõ açõklamaya
göre “La Minotauromachie”
adlõ eser tahmin edilen fiyatõn
iki katõndan pahalõya satõldõ.
Böylece 2007 yõlõnda Edvard
Munch’un “Vampire II” adlõ
eserinin sahip olduğu rekor
kõrõldõ.
Toronto’da büyük
ödül ‘King’s Speech’e
Kültür Servisi -
Yönetmenliğini Tom
Hooper’õn, başrollerini ise
Colin Firth, Geoffrey Rush ve
Helena Bonham Carter’õn
üstlendiği, “The King’s
Speech” (Kralõn Konuşmasõ),
Toronto Film Festivali’nde
büyük ödülü kazandõ.
Kekemelikten muzdarip Kral
VI. George’un ülkeyi savaşa
hazõrlayõş sürecini, bu süreçte
terapisti ve Kraliçe Elizabeth
ile ilişkilerini ele alan filmde,
kralõ Colin Firth canlandõrõyor.
Bülent Şimşek’in
‘Ödünç Aşklar’ı
Kültür Servisi - Bülent
Şimşek, iki yõllõk bir çalõşmanõn
ardõndan “Ödünç Aşklar” ismini
verdiği albümünü geçen aylarda
müzikseverlerle buluşturdu.
Geniş bir sanatçõ kadrosu ile
çalõşan Bülent Şimşek, albüm
tanõtõm konserini 23 Eylül
Perşembe akşamõ Jolly Joker
Balans Sahnesi’nde
gerçekleştiriyor. Biletler
Biletix’ten edinilebilir.
Japon kültürü ve
sanatõ İstanbul’da
Kültür Servisi - Japonya’ya özgü çeşitli kül-
tür, sanat ve müzik gösterileriyle Japon kül-
türünü tanõtma ve dostluk ilişkilerini geliş-
tirme amacõyla dünyanõn çeşitli ülkelerinde
düzenlenen “Japon Festivali”, “2010 Tür-
kiye’de Japon Yılı” etkinlikleri kapsamõn-
da, 25-26 Eylül tarihlerinde Cemal Reşit
Rey Konser Salonu’nda gerçekleştiriliyor.
Japon sahne sanatlarõ, spor gösterileri ve
atölye çalõşmalarõnõn yer alacağõ festivale
Japonya’dan 200’ün üzerinde sanatçõ katõlõ-
yor. İki gün boyunca sahne gösterileri kap-
samõnda geleneksel ve modern Japon dans-
larõ, koro, aikido, geleneksel davul “Taiko”
grubu, geleneksel Japon sazõ “Shamisen”
grubu seyircilerle buluşurken; sergi ve atöl-
ye çalõşmalarõ kapsamõnda ise Japon resim
sanatõ, geleneksel el sanatlarõ, kuru çiçek
sanatõ, Japon kâğõt katlama sanatõ origami
ve hat sanatõ kaligrafi üzerine atölyeler dü-
zenlenecek. Festival halka açõk ve ücretsiz
olarak gerçekleştirilecek.
44