20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 21 EYLÜL 2010 SALI 16 KÜLTÜR KARŞILAŞMALAR İNCİ ARAL Timsahın Karnında Dostoyevski, hem insan ruhunu en derin biçimde yansıtmış hem de ilahi adaletin kabulü yerine insani adaleti savunarak özgün bir başkaldırının temsilcisi olmuş bir yazar. Onun metaforlarla yüklü, unutulmaz hikâyesi “Timsah” ise karabasana varan fantastik bir bürokrasi eleştirisi. Ancak oturduğu zeminin gerçekliğiyle çok farklı yorum ve zamanlara açılıyor. Çünkü Dostoyevski her zaman zengin, evrensel ve zamansızdır. Almanya’dan getirilmiş, pasajda halka sergilenmekte olan bir timsahın yuttuğu, gazetelere göre, kendi isteğiyle timsahın ağzına atlamış, İvan Matveiç, hayvanın karnında yaşamayı sürdürür. Sağlığı yerindedir. “Biraz tükürüklü ve lastik kokuyor,” olsa da o sıcacık, yumuşak ve karanlık ortamda yan gelip yatmaktan hoşnuttur. Üstelik herkes timsahın, gözyaşları içinde, mideye indirdiği bu adamı merak ederek akın akın pasaja koşmaktadır. Ortalık panayıra dönmüş, giriş ücreti artmış, İvan, ün kazanmıştır. Gelecekte parlak bir kariyere kavuşacağından emindir, başına geleni doğal bulur. Geliştirdiği düşünceleri, timsahın karnından dehşet içindeki anlatıcı dostuna aktarır: “Timsahın en önemli özelliği nedir? Cevap açık: İnsanları yutmak. Bunun için içinin boş olması gerekir. Ama doğa boşlukta var olamaz. Timsahın iç yapısı da boşlukta var olamaz, sonuçta el eriminde olan her şeyi yutarak midesini doldurmak zorunda. Bu yüzden timsahlar hep bizim gibilerini yutuyor. Bu kuralın tek istisnası insan kafası. İnsanın kafası timsahın midesinden daha boş olsa da içini doldurmaya onun kadar meraklı değil.” İvan’ın karısı ile aile dostu, timsahın karnını yarmak, onu oradan kurtarmak için çırpınırlar ama hayvanın Alman uyruklu sahibi ekmek kapısının kesilmesine razı olmaz, tazminatı sürekli yükseltir. Duruma el koyması beklenen ilgili bürokrat ise ne para ne öğüt vermeye yanaşır. İvan’ı gözden çıkarmıştır. Çünkü timsah korunması gereken yabancı sermayedir, karnı asla yarılamaz! Kendini beğenmiş İvan Matveiç ise bulunduğu yerde yüce ülkülerle dolmuştur ve insanlığın kaderini değiştirecek hayaller kurmaktadır. Gerçek bir ışık çıkacaktır timsahtan! Timsahı kafesiyle birlikte karısının salonuna götüreceklerdir elbet. O zaman kentin seçkinleri onu dinlemeye gelecek, İvan Matveiç şakalar yaparak bütün erkeklere tasarılarını anlatacaktır. Ozanlarla tartışacak, kadınlara kocaları için tehlike olmamalarını öğütleyecek, geri kalanlara da Tanrı’nın iradesine, kadere boyun eğmelerini öğretmeye çalışacaktır. Timsahın boğazında olmak hayatındaki tüm engelleri kaldırmıştır. Artık, her sözünü hikmet sayıp dergilere basacaklar, kendisini dışişleri bakanı ya da elçi olmaya değer bulacaklar, karısına aylığının iki katını ödeyeceklerdir… Bitmemiş olduğu söylenen bu hikâyede karakterler, olayın çıkışsızlığı içinde açımlanırlar ve özlü, yoğun bir ironiyle bir çemberin çevresinde dönüp dururlar. Herhangi bir yere varmaları olanaksızdır çünkü Dostoyevski’nin asıl vurgulamak istediği gerçek, belki de kendisi de dahil insanın, timsahın içinden bir türlü çıkamamış, çıkarılmamış oluşudur. Referandum sonuçlarıyla, timsahın ağzından midesine indiğimiz kaygısından kurtulamıyorum. Matveiç’in derinlerden ama çığlığa benzer sesiyle dostuna söylediği sözler halkımızın yüzde elli sekizinin düşüncesini mi yansıtıyor sorusundan da. Çünkü bu acıklı uzlaşma çok yakıcı: “Ben şimdi yepyeni bir uzmanlık sistemi icat ettim. Bir timsahın karnına girmek sonra da gözlerini kapamak yetiyor. Hemen tüm insanlık için cenneti buluyorsun. Doğrusu, eğer bin yıl timsahın karnında yaşanabilse bin yıl yaşamak isterdim! ” (Alıntılar: Rus Öyküleri - Dost K. 2001- Babil Kitaplığı) [email protected] [email protected] G arajistanbul’un 2008 yõlõnda İstanbul Ti- yatro Festivali için hazõrladõğõ “Oyu- nu Bozuyorum” bir anlamda “Namus Oyunları” projesinin ilk adõmõydõ. Daha sonra, topluluk bu alandaki çalõşmalarõna ağõrlõk verdi ve 2009’da, on gün süren geniş kapsamlõ bir “Na- mus Oyunları” programõyla seyirciyle ikinci kez buluştu. Övül Avkıran’õn belirttiği gibi, ihtiyaçtan doğan bir buluşmaydõ bu: “Bu şiddete başımı eğemem, gözümü ka- payamam, duvarlarımı öremem. Ben bir ka- dınım. Sahip olduğum şapkalarımla... tüm ola- naklarımla, elimin uzandığı, gücümün yetti- ği yere kadar, önce kendi bahçemden başla- yarak, ‘ne yapabilirim’ sorusunun cevabını arı- yorum... Namus oyunları, garajistanbul’da 2. yılında... İhtiyaçtan!” Gelecekte aynõ ihtiyacõn daha da güçlü bir bi- çimde duyulacağõndan kuşkum yok. Toplumda kadõna karşõ tõrmanan şiddet, aslõnda her anlam- da tõrmanan şiddet bunun göstergesi. Bu arada “Namus Oyunları” bir festival olma yolunda iler- liyor. Bir ayağõ da Hollanda’da, Festival Temps D’Images (Görüntü Zamanõ) ile buluşuyor. ‘ÖTEKİ’ OLMAK Geçen hafta, “Namus Oyunları / Honor Ga- mes” adlõ kitap garajistanbul tarafõndan Hollan- da Krallõğõ Matra Fonu desteğiyle basõldõ. 2009’da “Namus Oyunları” etkinlikleri, dünyada ve özellikle bu topraklarda yaşanan şiddeti ir- deliyordu. Kitap kapsamõnda, söz konusu etkin- liklerde yer alan, kadõna uygulanan şiddet üstü- ne paneller, söyleşiler, konferanslar okurla bir bü- tün olarak paylaşõlõyor ve kalõcõ sorgulamalar dik- kat çekiyor. Örneğin, Mimesis Tiyatro’dan Ayşan Sön- mez’in Övül ve Mustafa Avkıran’la yaptõğõ söy- leşi bu sanat olayõnõn temel hareket noktasõnõ be- lirlemeyi amaçlõyor. Şirin Aktemur Toprak, “Yakın Tarih, Sanatçı Sorumluluğu ve 44 Bel- lek, Acı ve Bilge Köyü” başlõklõ yazõsõnda bu iki sanatçõnõn “44” adlõ güçlü performanslarõndan yo- la çõkarak belleksiz bir toplumda şiddetin uzan- dõğõ uç noktalara değiniyor... Bugün, İran’da, namus adõna recmedilen kadõn ile ülkemiz topraklarõnda yine namus uğruna ka- fasõ taşla ezilen kadõnõn kaderi farklõ mõdõr bir- birinden? Afganistan’da koca evinden baba evi- ne kaçtõğõ için Taliban buyruğuyla burnu kesilerek cezalandõrõlan 18 yaşõndaki Aisha (Ayşe) ile yine aynõ ne- denle ve yine kocasõ tarafõn- dan kulaklarõ kesilen kadõnõ- mõzõn hali nicedir? Birinde ya- sa ve şiddet birbirini tamam- lõyor. Diğerinde şiddet yasa tanõmõyor ve doğuda batõda, köyde kentte yumak giderek büyüyor... Kadõn, ‘öteki’ ol- maktan kurtulamõyor... Kitapta şöyle diyor Musta- fa Avkõran: “Namus Oyun- ları, ezeli öteki olan kadın ve bedeninin bir metaya dönüşmesine bir karşı duruş. Namus Oyunları, şiddetin boyutlarının gün geçtikçe daha görünür olması, canımızı yakmasından duyduğumuz acının dışavuru- mu. Namus Oyunları, erkeğin kadına uygu- ladığı şiddetin, medyanın da etkisiyle yarat- tığı kör şaşkınlığa karşı bir tavır almak ihti- yacı.” EĞİTİMDE ÇÖKÜŞ Eğitim sistemimizdeki hõzlõ çöküş bu alanda kat edilecek yolun uzunluğunu belirliyor. Tabii ki si- vil toplum kuruluşlarõnõn (STK) yapmakta olduğu özverili, köklü ve kalõcõ çalõşmalar göz ardõ edi- lemez. Bunlar çok, çok önemli aşamalar olarak nice yaşamlarõn umut õşõğõ... Yine kitaba döne- cek olursak; sanat eleştirmeni Ayşegül Sönmez’in İpek Duben, Leyla Alaton, Şermin Lang- hoff, Arşaluys Kayır, Handan Çağlayan, Ne- bahat Akkoç, Pınar Selek, Yasemin Göksu, Aksu Bora gibi isimlerle yaptõğõ skype konuşmalar “kadın ve erkek davranışları” ile ilgili çeşitli görüş- leri değerlendiriyor. “Medya ve Nefret Suçları: Töre, Namus Cinayetleri” Prof. Dr. Ya- semin İnceoğlu ve Umut Toprak’õn irdelediği sorunlar olarak bir başka başlõk oluşturuyor. İnceoğlu’nun sap- tamalarõ, kadõnõn sõkõşmõşlõğõnõ dile getiriyor: “Kadın bir yandan din, bir yan- dan aile, gelenek görenek baskısı- na maruz kalırken, diğer yandan da devletin, sağlık hizmeti, sosyal hizmetle- rinden, eğitimden yeteri kadar faydalanamı- yor ve sırasıyla 1970’li yılların sol kanadın ön- derliğindeki kadın hareketi, 80’li yılların de- politizasyon süreci içersinde kendisini sıkış- mış bir halde, kadın kimlik rolleri ve cinsiyet rolleri arasında buluyor. Türkiye’de kadın- ların halen yüzde 19.4’ü okuma ve yazma bil- miyor. Bu ciddi bir rakam.” Öte yandan, Prof. Dr. Nükhet Sirman yine Ay- şan Sönmez ve Pınar Gümüş’le “Toplumsal Cinsiyet Kimlikleri Farkındalık Atölyesi” üs- tüne konuşuyor.... Daha pek çok değerli yorum, düşünce, görüş paylaşõlõyor okurla. “Namus Oyunları 2009” sürecinde bu etkin- likleri izlemiş, dinlemiş, bakmõş, görmüş olabi- liriz. Yine de, “Namus Oyunları / Honour Ga- mes”in sayfalarõ arasõnda bir gezinti önümüzdeki günlerde aynõ yaşamsal sorun üstüne söylene- ceklere bir gönderme olacaktõr. Garajistanbul’un geçen yõllardaki ‘Namus Oyunlarõ’ projesi etkinlikleri bir kitapta toplandõ Kadõnakarşõşiddetedireniş Bugün, İran’da namus adına recm edilen kadın ile ülkemiz topraklarında yine namus uğruna kafası taşla ezilen kadının kaderi farklı mıdır birbirinden? Afganistan’da koca evinden baba evine kaçtığı için Taliban buyruğuyla burnu kesilerek cezalandırılan 18 yaşındaki Aisha (Ayşe) ile yine aynı nedenle ve yine kocası tarafından kulakları kesilen kadınımızın hali nicedir? KAYA ÖZSEZGİN İ ki farklõ kültürden gelen iki sanatçõyõ ortak bir sergide buluşturan nedenler, uzun soluk- lu bir dostluğun yarattõğõ dayanõşma da ola- bilir, benzer ya da yakõn sanat anlayõşlarõnõ ya da görüşlerini paylaşmaktan da kaynaklanabilir. Ama böyle bir buluşmanõn salt rastlantõsal olma- yacağõ kuşku götürmez. Aynõ çevreden gelen sa- natçõlarõn karma sergileri için bu tür nedenler söz konusu olmayabilir. Konsept ortaklõğõ dõşõnda sa- natçõlarõ bir araya getirerek sergi yapan galeriler açõ- sõndan herhangi bir bağlayõcõ neden genellikle söz konusu olmaz, zaten izleyici de böyle bir neden ara- yõşõ içinde değildir. Kavrayõş ortaklõğõnda buluşan Belçikalõ sanat- çõ Johan Tahon’la Ergin İnan’õn dostluğu eski- ye dayanõyor. İkisinin de benzer içerikli figür te- meline dayanan bir anlayõşõ benimsemiş olmalarõ ise, bu dostluğun birleştirici misyonundan daha önemli. Ayrõca Tahon’un Türkiye’de bundan ön- ce de sergiler yapmõş olmasõ, özellikle de sanatõ- na yeni bir pencere açan İznik’teki çalõşmalarõ, Os- manlõ seramiğinin izini sürerek geldiği noktayõ ay- dõnlatmakta önemli bir etken. Resmin yanõ sõra hey- kelle de ilgilenen sanatçõ, İznik seramiklerini ta- nõdõktan sonra çalõşmalarõnda seramik kullanõmõ- na ağõrlõk vermeye başlamõş. Desenlerinin yanõ sõra sergilemekte olduğu işlerini (heykellerinin ağõrlõklõ bir yer aldõğõ bir başka ser- gi, gene Ergin İnan’õn resimleriyle birlikte Aya İri- ni’de görülebilir) “seramik-heykel” altbaşlõğõ al- tõnda yorumlamak mümkün. Örneğin seramik tekniğine göre oluşturduğu, yani pişirerek hazõr- ladõğõ figürlerin üzerine yer yer parlak renkli sõr uy- guluyor ya da öylece bõrakõyor. İlk çalõşmalarõnõ oluşturan alçõ heykellerden sonra bugün geldiği nok- ta, onun biçimbozma tekniğiyle de örtüşmekte. Ona bakarsanõz, teknik ayrõmlar dõşõnda bu seramik- heykeller, “insan hayatının kaçınılmaz yalnızlı- ğını” yansõtõyor. Esnetilmiş kõrõlgan insan figürleri, onda tekilliğe indirgenmiş ve kişisel kabuğuna itil- miş insan varlõğõnõn edilgenlik vasfõnõ açõğa vuran birer gösterge. Boşluğa bakõyor ve öylece kala- kalmanõn ezikliğini sessiz bir haykõrõşla dile geti- riyorlar. Salt çizgiselliğe uyarlanmõş olarak kendini açõ- ğa vuran desenlerinde de var bu mesaj. Yalnõzca bir “medyum” olarak beziryağõnõn renksiz katkõ- sõ dõşõnda boya girmiyor bu desenlere. Kendi var- lõğõyla yetinen ve yazgõsõna boyun eğen insan fi- gürlerinde, biraz da Doğu felsefesine özgü içgüdüsel ve önsezisel bir duruş var. İşte tam da bu noktada Ergin İnan’õn bu çizgiy- le bir anlamda özdeşleşen bildiğimiz desenleri gi- riyor devreye ve Tahon’un yapõtlarõyla dolaysõz bi- çimde buluşuyor. Buluşmanõn temelindeki içeri- ğe özgü uyuşum kendini açõğa vuruyor böylece. Onun canlõ varlõk bağlamõnda kabuklu hayvanlarla insan figürleri arasõnda kurduğu anlam ilişkisine dayalõ desenleri, Tahon’un desenlerine, ya da tam tersine, Tahon’un desenleri Ergin İnan’õn mistik fi- gürlerine gönderme yapõyor. İnan’õn öldükten sonra dirilerek kendi varlõk felsefesinin derinlik- lerinde gizli kalmõş sõrlarõ keşfetme savaşõna gir- miş görünen insanlarõ, bu kez başka bir varlõk gru- bunun, böceklerin dünyasõyla özdeş tutmaktadõr kendilerini. Kõsaca söylemek gerekirse, İnan’õn insanlarõ, bir Doğu temsilinin içinden sõzarak karşõmõza çõkar ve bizim içimize birtakõm kuşkular salar. Bu kuşku- lar aracõlõğõyla çevremizdeki yaşamõn içinde yer alan insandan farklõ, yeni bir “insan” imgesiyle karşõlaşõrõz. İçselliğin dõşa vurulduğu bu imge, ay- nõ zamanda tinsellik yanõ ağõr basan, o nedenle de izleyiciyi maddenin ötesine taşõyan bir insan var- lõğõna tekabül eder. ([email protected]) ERGİN İNAN VE JOHAN TAHON’UN ORTAK SERGİSİ 25 EYLÜL’E DEK FÜSUN İNAN SANAT GALERİSİ’NDE Ergin İnan’õn desenleri Tahon’un yapõtlarõyla dolaysõz biçimde buluşuyor. İnan’õn kabuklu hayvanlarla insan figürleri arasõnda kurduğu anlam ilişkisine dayalõ desenleri Tahon’un desenlerine, ya da Tahon’un desenleri Ergin İnan’õn mistik figürlerine gönderme yapõyor. İnsan imgesinin ortaklığında JohanTahon Erginİnan Youtube ve Guggenheim’dan ortak çalışma Kültür Servisi - New York’taki Guggenheim Müzesi, internetin en büyük video sitesi Youtube’la işbirliğine girişti. Genç ve yetenekli sanatçõlarõ keşfetmek amacõnõ taşõyan ortaklõk için kurulan “Youtube Play” adlõ platformla, Guggenheim Müzesi’nin daha geniş kitlelere ulaşmasõ da hedefleniyor. Müze ayrõca, ekim ayõnda Youtube üzerinden bir sanat bienali de düzenleyecek. Pulitzer ödüllü yazar Goetzmann öldü Kültür Servisi - Pulitzer ödüllü yazar William H. Goetzmann (80), kanser hastalõğõna yenik düşerek hayatõnõ kaybetti. Hayatõnõn 40 yõlõnõ Teksas Üniversitesi’nde ders vererek geçiren Goetzmann, 1967 yõlõnda “Exploration and Empire” (Keşif ve Hükümdarlõk) isimli kitabõyla önce Francis Parkman Ödülü’nü, ardõndan Pulitzer Ödülü’nü kazandõ. Yazarõn 19. yüzyõl Amerika’sõnõ anlattõğõ “Exploration and Empire” ve Amerikalõ düşünürlerin fikirlerini tartõştõğõ “Beyond the Revolution” (Devrim Ötesinde) en çok ilgi gören kitaplarõ arasõnda. Portakal’da Baba Zula’dan sine-konser Kültür Servisi - Baba Zula 47. Altõn Portakal Film Festivali’nde “Pelikülün İzinde” programõ kapsamõnda gösterilecek “Enis Aldjelis / Doğunun Çiçeği” filmine sine- konserle eşlik edecek. 93 yõl aradan sonra ilk defa festivalde gösterilecek olan filme canlõ olarak müzik yapacak grup, “Tabutta Rövaşata”, “Dondurmam Gaymak” ve “Renkli Türkçe” gibi filmlere yaptõğõ müziklerle de tanõnõyor. Picasso’dan yeni rekor Kültür Servisi - Dünyaca ünlü İspanyol ressam Pablo Picasso’nun bir baskõ resim çalõşmasõ, Londra’da yapõlan müzayedede 1.3 milyon Avro’ya (yaklaşõk 2.5 milyon lira) alõcõ bularak bir açõk arttõrmada satõlan en pahalõ baskõ nüshasõ oldu. Sotheby’s şirketinin yaptõğõ açõklamaya göre “La Minotauromachie” adlõ eser tahmin edilen fiyatõn iki katõndan pahalõya satõldõ. Böylece 2007 yõlõnda Edvard Munch’un “Vampire II” adlõ eserinin sahip olduğu rekor kõrõldõ. Toronto’da büyük ödül ‘King’s Speech’e Kültür Servisi - Yönetmenliğini Tom Hooper’õn, başrollerini ise Colin Firth, Geoffrey Rush ve Helena Bonham Carter’õn üstlendiği, “The King’s Speech” (Kralõn Konuşmasõ), Toronto Film Festivali’nde büyük ödülü kazandõ. Kekemelikten muzdarip Kral VI. George’un ülkeyi savaşa hazõrlayõş sürecini, bu süreçte terapisti ve Kraliçe Elizabeth ile ilişkilerini ele alan filmde, kralõ Colin Firth canlandõrõyor. Bülent Şimşek’in ‘Ödünç Aşklar’ı Kültür Servisi - Bülent Şimşek, iki yõllõk bir çalõşmanõn ardõndan “Ödünç Aşklar” ismini verdiği albümünü geçen aylarda müzikseverlerle buluşturdu. Geniş bir sanatçõ kadrosu ile çalõşan Bülent Şimşek, albüm tanõtõm konserini 23 Eylül Perşembe akşamõ Jolly Joker Balans Sahnesi’nde gerçekleştiriyor. Biletler Biletix’ten edinilebilir. Japon kültürü ve sanatõ İstanbul’da Kültür Servisi - Japonya’ya özgü çeşitli kül- tür, sanat ve müzik gösterileriyle Japon kül- türünü tanõtma ve dostluk ilişkilerini geliş- tirme amacõyla dünyanõn çeşitli ülkelerinde düzenlenen “Japon Festivali”, “2010 Tür- kiye’de Japon Yılı” etkinlikleri kapsamõn- da, 25-26 Eylül tarihlerinde Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçekleştiriliyor. Japon sahne sanatlarõ, spor gösterileri ve atölye çalõşmalarõnõn yer alacağõ festivale Japonya’dan 200’ün üzerinde sanatçõ katõlõ- yor. İki gün boyunca sahne gösterileri kap- samõnda geleneksel ve modern Japon dans- larõ, koro, aikido, geleneksel davul “Taiko” grubu, geleneksel Japon sazõ “Shamisen” grubu seyircilerle buluşurken; sergi ve atöl- ye çalõşmalarõ kapsamõnda ise Japon resim sanatõ, geleneksel el sanatlarõ, kuru çiçek sanatõ, Japon kâğõt katlama sanatõ origami ve hat sanatõ kaligrafi üzerine atölyeler dü- zenlenecek. Festival halka açõk ve ücretsiz olarak gerçekleştirilecek. 44
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle