Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
21 EYLÜL 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
C M Y B
Ülkemizde Kürt sorunu artık etnik, kültürel
haklar ekseninden çıkıp özerk yönetim
talepleri noktasına geldiyse, bu sorunun
çözümünde başta sanayileşmenin gerekliliğini,
coğrafi yerinden yönetime daha çok önem
vermenin zorunluluğunu ve kalkınma
planlarına dönülmesinin yararlarını hatırlamak
durumundayız.
Bilindiği gibi, siyasi yerinden yönetim, siyasi
gücün merkezi idare ile mahalli idare arasında
bölüşümüdür. Bu bölüşümde ortaya çıkan il,
kanton, eyalet gibi mahalli yönetim ünitelerine
yasama ve yürütme konularında kısmi
bağımsızlık verilmektedir. Fakat bu kuruluşlar
merkezi idare yanında ikinci derecedeki
egemen kuruluşlardır. Bu kuruluşların yetkileri
federal anayasa tarafından belirlenmektedir.
Federalizm üniter devlet sisteminin tam
zıttıdır. Bu sistemde vatandaşlarla ulusal
hükümet arasına giren başka bir yönetim gücü
yoktur. Üstelik üniter devlet sisteminde
merkezi idarenin birçok kamu hizmetini, gelir
kaynaklarını ve harcama yetkilerini yerel
yönetimlere aktarmasını engelleyen bir durum
da söz konusu değildir.
Federalizmde çokmerkezlilik söz konusudur.
Bu merkezler, otoritesini kendi vatandaşından
alır ve merkezi idarenin müdahalesi söz
konusu olmaz.
Ancak üniter devlet sistemi Türkiye gibi
kültür, din, dil yönden homojen toplumlara ve
coğrafi olarak çok büyük olmayan ülkelerin
şartlarına uygundur. Federal sisteme geçişte
coğrafi büyüklük dil, din ve etnik yapıdaki
farklılıktan daha önemli bir faktördür. Üniter
devlet sistemi, bilinenin aksine siyasi katılmayı
engellememektedir. İngiltere’de seçmenlerin
yüzde 70-80’i düzenli oy kullanırken, ABD’de
başkanlık seçimlerinde oy kullananların
yüzdesi yüzde 60’ı aşmamaktadır. Türkiye’de
ise bu oran yüzde 75’lere varmaktadır.
Türkiye’de özellikle Kürtlerden gelen talepler
desantralizasyonun (yerinden yönetimleştirme)
tartışılmasını gündeme getirmektedir. Yerel
özerklik neden istenmektedir? Kriterler ve
gerçek amaçlar nelerdir?
Birinci kriter eğitim kriteridir. Eğitim
fonksiyonunun mahalli idarelere bırakılmasının
gerekliliği Türkiye için söz konusu değildir.
Eğitim özel kurum ve kuruluşlarla fonksiyonel
olarak zaten yerelleşmiştir. Kürtlerin eğitim
konusunda bağımsız karar verme istemleri
Kürt kültürünün gelişimi için gereklidir
gerekçesi ile açıklanamaz. Kürtler Türkiye’nin
her yerinde kültürlerini yaşamakta ve
yaşatmaktadır ki Kürtleşen Türkler durumu söz
konusudur.
İkinci kriter; Güneydoğu’da mahalli
idarelerinin harcamalarının genel kamu
harcamalarına oranı diğer bölgelere göre
küçük değildir. Dışişleri ve savunma
harcamalarını düştüğümüzde bu oran daha da
artmaktadır. Genel sorun tüm mahalli
idarelerin harcamalarının toplam kamu
harcamalarındaki oranının ülkemizde yüzde
85’lerde olmasıdır. Zaten bu sorun, gelişmekte
olan ülkelerin sorunudur ve genel ortalama
yüzde 70’lerdedir. Oysa gelişmiş ülkelerde bu
oran yüzde 20-50 arasındadır.
Üçüncü kriter; Güneydoğu mahalli idarelerin
kararları üzerinde merkezi idare ne kadar
onaylama, erteleme, iptal etme, izin verme,
önceden izin alma ve yerine geçecek karar
alma şeklinde vesayeti olmuştur, sorusunun
cevabına bakmak gerekmektedir. Bu vesayet
de diğer bölgelere göre bariz farklılık arz
etmez.
Mahalli idarelerin gelirlerinin toplam kamu
gelirleri içindeki oranı da dördüncü kriter
olarak dikkate alınır. Güneydoğu’da
belediyeler yasal ölçülerdeki gelirleri
toplamakta herhangi bir engelle
karşılaşmamaktadırlar. Üstelik toplanan gelirler
vatandaşların kamu hizmetlerinden ziyade
siyasi talepleri ile ilgili çalışmalarında
kullanılmaktadır.
Bu durumda bizce öncelikle Güneydoğu
sorununun çözümü siyasi yerinden
yönetimden çok idari yerinden yönetimi
geliştirmekten geçer. İdari yerinden yönetim
olan fonksiyonel yerinde yönetim ve coğrafi
yerinden yönetime ağırlık vermek,
sanayileşmek, ağalık ve aşiret düzenini
kaldırmak şarttır. Aslında homojen bir yapı
içinde olan Türk ve Kürt birlikteliği nedeniyle
Güneydoğu’nun emperyal ülkelerce kaşınan
sorunu sanayileşerek kalkınma ile son bulur.
Öte yandan Batı’da gayrisafi milli hasıladan
ciddi bir pay alan Kürtlerin önemli bir burjuvazi
sınıfı oluşturduklarını ve bu sorunun
çözümünde kayıtsız kaldıklarını da
unutmayalım...
Siyasi Yerinden Yönetim ve Desantralizasyon
M A L İ Y E C İ G Ö Z Ü Y L E / M U S T A F A P A M U K O Ğ L U pamukm superonline.com
İŞÇİNİN EVRENİNDEN
ŞÜKRAN SONER
Aynası İştir Kişinin...
soner@cumhuriyet.com.tr
Sokakta insanlara mikrofon uzatsanız, Erdoğan
iktidarını tutanlara, tutmayanlara; genelde
ekonominin büyüdüğü, milli gelirin yükseldiği,
Türkiye’nin gelişen ekonomiler içinde yerini aldığı
önyargısı kesin gibidir. İktidarı yönlendirmeyi yapan
medyayı kutlamak gerek... Ekonomik gelişmişliğin
piyasalar değil, yatırımlar eksenli insana yansıması,
paylaşım dengeleri, işsizlik verileri ile ölçülmesi
gerektiği gerçeği bir yana.. gelişmişliğin en önemli
ölçütü, değeri çocuklara, eğitime yatırım değil
midir?
Dün ders zili çalınca, ister istemez, satır
aralarında unutturulmak istense de, geleceğimiz,
çocuklarımıza yaptığımız yatırımlarda Erdoğan
hükümetlerinin icraatları, gelişmeleri, aynaya
tutulunca çıplak görüntü; “utanç verici boyutları ile
geriye gidişti”...
İsterseniz haftalarca tartışması yapılan KPSS
sorularının çalınması, sonuçta öğretmenleri
ilgilendiren boyutu ile sınavların iptal edilmiş
olması, 30 bin olarak dillendirilen yeni öğretmenin
atanamaması gerçeğinden söze girelim. Dün
iktidarın resmi, yandaş sözcüleri panik yapılmaması
gerektiğinin gerekçelerini anlatıp durdular. 30 bin
öğretmenin atanamaması sorun yaratmayacaktı.
Çünkü zaten sayısı giderek katlanan yüz binlerce
öğretmen sözleşmeli çalıştırılıyordu. Açıkta kalan
sınıfların öğretmensiz kalmaması için geçerli
uygulama ise piyasadan ders saati karşılığı
öğretmen almaktı. Gereken ilanlar yapılmış, boş
sınıfların, derslerin başka alanlardan da olsa,
öğretmenlik yeterlilik belgesi bulunmasa da
doldurulması yöntemi uygulamaya konulmuştu.
Zaten eskiden beri bu işler böyle yapılıyordu. 30
bin fazla saat ücretli öğretmen eklense ne çıkardı?
Sonra kadrolular geldiğinde onların icabına
bakılırdı...
Dünyanın çok daha geri, yoksul ülkelerinde bile
kimselerin aklına öğretmenlik uzmanlığı, mesleki
sorumluluğu olmayan kişilerle sınıfları doldurmak
gelmezmiş, öğretmenlik ancak donanım ve
sorumlulukla, özgüvenle yapılması gereken bir
işmiş... Erdoğan hükümetlerinin öncelikleri
arasında eğitimin yeri yok.
Erdoğan hükümetleri için çocuklarımızın iyi
eğitim almaları öncelikli, devletin sorumluluğunda,
eğitim birliği ilkeleri içinde yapılması gereken bir iş
olarak algılanmış olsaydı.. Öncelikle 2002 yılında
bile çok çok düşük olan, çağdaşlığı değil çağdışılığı
simgeleyen eğitim yatırımlarının yüzde 17
oranlarında kalıyor olması gerçeği.. Yüz kızartıcı
geriye çekilişle yüzde 2’lere kadar düşürülür
müydü?
Okullarımız yapılan araştırmalara göre yüzde 78’i
için ödenek sıkıntısı geçerli olacak biçimde yeni
ders yılına girmiş durumdalar. Her 4 okuldan 3’ü
ödenek sıkıntısı, açığını çocukların ailelerinden
sözde yasak olan zorlamalarla toplanan yardımlarla
kapatmaya çalışıyorlar. İlk büyük haksızlık,
çocuklarımız açısından çarpıklık, varsıl aile yardımı
yanında, uçurum olarak gündeme gelen
gereksinimleri karşılanabilmiş varsıllar bölgelerinin
okulları ile yoksullar bölgelerinin yoksunluklar
içinde kalan okulları, çocukların eğitim düzeyinin
sürekli aşağı çekilmesi...
Çünkü bu uçurum farklılıkları sadece okul
donanımları, araç-gereç, bilişim çağının
gereksinmeleri ile sınırlı değil.. Doğrudan
onarılmamış, çocukların can güvenliği için risk
oluşturan binalara kadar, ısınma, badana, su
sorunları çözülmemiş, dershaneleri çok yetersiz,
dahası öğretmensiz kalmış okullar anlamına da
geliyor. Yeterli sayıda sınıf açılamadığı için, diz dize
sıkıştırılmış çocuklar, sabahın karanlığında ders
başı yapmak zorunda bırakılmış küçücük çocuklar,
eğitimin asla söz konusu olamayacağı kalabalık
sınıflarda eğitim-öğrenim, birleştirilmiş sınıflar..
Diyeceksiniz ki bütün bunlar geçmiş iktidarlarda da
hep vardı. Vardı ama çocuk sayımız patlarken,
Başbakanımız büyüme adına her aileden üç çocuk
isterken, artan çocuk sayısı ile tersine işleyen
eğitim harcamaları, yatırım öncelikleri söz konusu.
Erdoğan hükümetleri iktidarlarında eğitimin hem
kalitesi, hem de kamu hizmeti sunumlarında çok
büyük geriye gidişler var.
Hani çağdaş demokratikleşme adına anayasa
değişikliği, referandum yaptırmak ve kazanmakla
övünen, kamu kaynaklarını bu uğurda çok bol
kullanan Erdoğan hükümetleri var ya.. Hiç gözlerini
kırpmadan anayasamızın eğitime ilişkin bağlayıcı
hükümlerini çiğneyip durmaktalar. Anayasa hükmü
tartışılmaz, ilköğretimin parasız, devletin tek elden
yürüteceği görevlerinin başında. Hükümetimizin
OECD’ye verdiği resmi raporlara girdiğine göre de,
uygarlık sınırı eğitimde öğrenci başına ortalama 7
bin dolar yatırım yapılmasını öngörürken,
Türkiye’nin yaptığı kamu harcamaları öğrenci
başına 1600 dolarda kalıyor...
Yine bu yıl için yapılmış araştırma verileri ile
ilköğretimde çocuk okutacak bir ailenin baştan
harcamaları 3 bin lirayı buluyor. Ders yılı içinde aynı
türden gereksinmeler için okulların zorlayacakları
ek katkılarla bu ortalama rakamlar çok daha
yukarıya çıkacak. Devletin sorumluluğunda parasız
olması gereken anaokulları, ilköğretim süreçlerinde
de paralı özel eğitim kurumları devreye girmiş
bulunuyor...
Yõlmaz’a göre Erdoğan’õn da desteğini alan döviz rezervlerinin 110 milyar dolara çõkarõlmasõ önerisinin etkisi sõnõrlõ
Yõlmaz, “rezervleri arttõrõrsak
TL’nin değeri zayõflar” tezinin
geçerli olamayacağõnõ örneklerle
anlattõktan sonra “Umarõm
yanõlõrõm” dedi.
SERMET ÇUHADAR
KAHRAMANMARAŞ - Merkez
Bankasõ Başkanõ Durmuş Yılmaz,
Para Politikasõ Kurulu üyeleriyle
katõldõğõ “Türkiye’de para politi-
kaları” konulu konferansta, döviz re-
zervlerini güçlendirmenin kurlarõ is-
tenen düzeylere taşõmasõnõn garanti-
si olmadõğõnõ söyledi.
Türkiye’de 2005-2006 dönemin-
de yüksek miktarlarda yapõlan döviz
müdahalelerinin kura etkisinin sõnõrlõ
kaldõğõnõ açõklayan Durmuş, “Bu-
nun en çarpıcı örneği 15 Şubat
2006’da yaklaşık 2 saatlik bir sü-
re zarfında gerçekleştirilen 5.4
milyar ABD doları tutarındaki dö-
viz müdahalesidir. Müdahale son-
rası döviz kurunda çok sınırlı bir
artış gözlenmiş, ancak ertesi gün
müdahale seviyesinin altına geri-
lemiştir. Lira değerlenmeye de-
vam etmiştir” dedi.
Dünyadaki konjonktürel gelişmelere
göre gerek döviz alõm ihalesi gerek-
se diğer yöntemlerle döviz rezervini
güçlendirmeyi sürdüreceklerini kay-
deden Durmuş, bu nedenle döviz re-
zervinin artabileceğini söyledi.
Enflasyon
hedefinde
bozulmayok
“Çekirdek enflasyon di-
namiklerinde bozulma yok.
Temel enflasyon gösterge-
leri orta vadeli hedeflerle
uyumlu. Yõlõn dört ayõnda
artan enflasyon beklentile-
ri, geçici unsurlarõn kade-
meli olarak kalkmasõndan
olumlu etkilenmiştir. En-
flasyonun kõsa vadede geçici
bir artõş gösterdikten sonra
yõlõn son çeyreğinden itiba-
ren tekrar düşüş eğilimine
gireceği beklenmektedir.”
Mali kural mutlaka yasalaşmalı
“M
ali kural mutlaka yapılmalı” diye
konuşan Merkez Bankasõ Başkanõ
Yõlmaz, “Mali disiplinden ödün ve-
rilmez, yapısal reformlar sürerse reel faizin tek
hanede kalacağını düşünüyoruz” diyerek şunlarõ
söyledi: “Şunu iftiharla söylüyorum. Mesela
ağustosun son haftasında ABD’de geleneksel
Jackson Hall diye 35 yıldan bu yana devam eden
toplantılar var. Dünyanın önde gelen belli baş-
lı merkez bankası başkanları, büyük bankala-
rın genel müdürleri, akademisyenler katılı-
yorlar. Uluslararası Ödeme Bankası’nda bir top-
lantı yapıldı. Burada herkes bize geldiğimiz nok-
tada başarının arkasındaki nedeni soruyorlar.
Biz de şunu söylüyoruz, ‘Biz bunun bedelini 2001
yõlõna ödedik ve bir mali disiplin sağladõk. Bu ma-
li disiplin bizi bu noktaya getirdi’. Dolayısıyla bu
mali disipline gözümüz gibi bakmak ve korumak
durumundayız.”
Yõlmaz, iktisadi canlanmaya bağlõ olarak ver-
gi gelirlerindeki artõşõn sürdüğünü, faiz dõşõ bütçe
giderlerinin sõnõrlõ düzeye geldiğini, bütçe denge-
sinde de 2009 yõlõnõn son çeyreğinden itibaren iyi-
leşmenin söz konusu olduğunu, gerek özel sektör
kredilerinde, gerekse portföy yatõrõmlarõnda da ar-
tõş gözlendiğini sözlerine ekledi.
Merkez Bankasõ Başkanõ Durmuş Yõlmaz, “Ma-
li disiplinden ödün verilmez, yapısal reformlar
sürerse önümüzdeki dönemde de reel faizin tek
hanede kalacağını düşünüyoruz” dedi.
Türkiye’nin artık krizden çıktığını belirten Merkez
Bankası Başkanı Yılmaz, “Türkiye’nin üzerinde güneş
var ancak Balkanlar’dan bulut gelebilir” diyerek özellikle
Avrupa’daki talep yetersizliği ve ekonomik kırılganlığı
işaret etti. Yılmaz, “Dış taleplere bakacak olursak küresel
ekonomideki toparlanmaya ilişkin belirsizlikler Türkiye’yi
olumsuz etkileme riski taşıyor. İhracatımızın önemli bir
kısmını AB gibi krizden göreli olarak en fazla etkilenen
ülkelere yapıyor olmamız ve ihraç ürünlerimizin küresel
ekonominin bölgesel hareketlere duyarlı olması kriz
süresince Türkiye’nin krizden dış ticaret kanalıyla
etkilenmesine neden oluyor” dedi.
Türkiye’dengiren
İran fonları
Avrupa’yı da
kızdırdı
Ekonomi Servisi - İran fonlarõnõn
Türkiye aracõlõğõyla Avrupa’ya
girmesi, Batõlõ ülkeleri
kõzdõrõyor. Türkiye’nin de
aralarõnda bulunduğu bazõ
ülkelerin Tahran’õn nükleer
programõyla şüpheli bağlantõlarõ
olduğu belirtilen bazõ İran
bankalarõna kendi sõnõrlarõ
içinde iş yapmalarõ için izin
verdikleri ve bu durumun İran’õ
finansal açõdan zor durumda
bõrakmaya çalõşan Batõlõ ülkeleri
kõzdõrdõğõ belirtildi.
Bir diplomat tarafõndan Reuters’e
verilen Türkiye ve İran ile ilgili
istihbarat raporunda,
“Türkiye’nin İran ile gelişen
finansal ve ekonomik ilişkileri,
İran’ın Avrupa finans sisteminin
tümüne erişimini sağlayan bir
köprü görevi yapıyor. Türkiye,
İran’ın faaliyetleri için Türk
bankaları aracılığıyla kendini
bir kanal olarak kullandırırken,
TL’de İran fonlarının
Avrupa’da yol almasına olanak
sağlıyor” denildi.
Öte yandan Devlet Bakanõ Zafer
Çağlayan, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi’nin aldõğõ
İran’a yaptõrõm kararõ
çerçevesinde, bankacõlõk
ilişkileriyle ilgili olarak, Türkiye
Bankalar Birliği Yönetim Kurulu
üyeleri ile bir araya geldi.
Ekonomi Servisi - Şahinler
Holding’in 11 şirketi üzerindeki
iflas koruma tedbir kararõ
kaldõrõldõ. Şahinler Holding
2008’de krizin de etkisiyle
ağõrlõklõ olarak tekstil sektöründe
faaliyet gösteren 11 şirketi için
iflas erteleme sürecine girmişti.
Şahinler Holding Yönetim
Kurulu Başkanõ Kemal Şahin,
holdingin dünya çapõnda 25
şirketi ile faaliyetlerini
sürdürdüğünü söyledi. 17 Eylül
2010 itibarõyla söz konusu 11
şirketin bu süreçten mahkeme
kararõyla çõktõğõnõ, yeniden ticari
ve sanayi faaliyetlerine normal
şekilde devam eder hale
geldiğini vurgulayan Şahin, bu
şirketlerden 2-3 tanesini
kapatmak zorunda kaldõklarõnõ
ifade etti. Grup bünyesinde
yaşadõklarõ sõkõntõlõ kriz
dönemini ve bu dönemi nasõl
aştõklarõnõ anlatan Şahin,
özellikle 2008 ortalarõna doğru
vadelerin uzadõğõnõ, tahsilatlarda
sõkõntõ yaşandõğõnõ, alacaklarõ
tahsil edemediklerini, borçlu
olduklarõnõn da vadesinden önce
çekleri tahsil etmek üzere
bankalara gittiklerini söyledi.
Kriz dönemini grup açõsõndan
yeniden yapõlanma sürecine
dönüştürdüklerini vurgulayan
Şahin, aynõ pazarlara hitap eden
şirketleri birleştirerek ciddi bir
verimlilik elde ettiklerini,
gelecek vaat etmeyen bazõ
şirketleri kapattõklarõ, bazõ
bölümleri birleştirdiklerini,
fazlalõklarõ atarak daha proaktif
bir yapõya dönüştüklerini ifade
etti. Kemal Şahin, “Grubu
tepeden tırnağa elden geçirip
yeniden yapılandırdık.
Maalesef çoğunluğu üretim
dışındaki personel olmak
kaydıyla çeşitli kademelerde
çalışan epey arkadaşımızı işten
ayırmak zorunda kaldık.
Böylesine ağır bir krizin içinde
yaşanan zorlu dönemin doğal
sonucu olarak topyekûn bir
küçülme de yaşandı. Çalışan
sayımız ve ciromuzda yüzde 20
civarında bir küçülme oldu. Şu
anda çalışan sayımız 10 bin,
ciromuz ise 1 milyar doların
üzerinde” şeklinde konuştu.
Kemal Şahin: “Şahinler
Holding için 2008 ve 2009 krize
karşı dayanıklı hale gelme ve
tedbir yılı olmuştur. Ancak
önümüzdeki dönemde
projelerimizi raftan indirerek
yatırımlarımızı başlatacağız.
Türkiye’de turizm,
gayrimenkul geliştirme, enerji;
yurtdışında ise tekstil
alanlarında yatırımlarımız
devam edecek. Gayrimenkul
alanında Beylikdüzü projemize
önümüzdeki günlerde bir
inşaat firması ortaklığıyla start
vereceğiz. Merter’deki şirket
merkezini şehir oteline
dönüştüreceğiz.
Beylikdüzü’nde de 5 yıldızlı
bir otel yapmayı planlıyoruz.”
Sigortada prim affı yok
Çalõşma ve Sosyal Güvenlik Bakanõ Ömer Dinçer,
sigorta prim borçlarõna yönelik çalõşmaya ilişkin
değerlendirmesinde hiçbir suretle prim affõ dü-
şünmediklerini söyledi. Dinçer, “Enflasyon düştü,
faiz oranlarõ düştü. Primlerin tecil faizleri veya ge-
cikme cezalarõ oldukça yüksek kaldõ. Primlerin ge-
cikme faizlerini güncel şartlara uygun hale getir-
mek ve düşürmek istiyoruz” dedi.
Boydak’tan enerji atağı
Boydak Holding’in bünyesindeki Boydak Enerji,
Muradiye Elektrik Üretim’in yüzde 70 hissesini al-
dõ. Toplam kurulu gücü 42.3 MW’tan oluşan iki adet
santral projesini içeren ortaklõk kapsamõnda, ilk
projenin Ekim 2010, ikinci projenin Aralõk 2010’da
üretime başlamasõ planlanõyor.
KISA... KISA...
2008’de krizin de
etkisiyle ağõrlõklõ olarak
tekstil sektöründe faaliyet
gösteren 11 şirketi için iflas
erteleme sürecine giren
Şahinler mahkeme
kararõyla bu süreçten çõktõ.
‘Tekstil sektöründe
Türkiye’de ciddi, büyük
yatõrõmlar yapmayacağõz.
Piyasaya borcumuz yok.
Bankalarõn borcunun bir
kõsmõnõ ödedik, bir kõsmõnõ
yeniden yapõlandõrdõk.
BALKANLAR’DAN
BULUT GELEBİLİR
Şahinler iflastan kurtuldu
Kuramüdahaleumutsuzvaka
Kemal
Şahin
‘