20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] 21 EYLÜL 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB C M Y B Ülkemizde Kürt sorunu artık etnik, kültürel haklar ekseninden çıkıp özerk yönetim talepleri noktasına geldiyse, bu sorunun çözümünde başta sanayileşmenin gerekliliğini, coğrafi yerinden yönetime daha çok önem vermenin zorunluluğunu ve kalkınma planlarına dönülmesinin yararlarını hatırlamak durumundayız. Bilindiği gibi, siyasi yerinden yönetim, siyasi gücün merkezi idare ile mahalli idare arasında bölüşümüdür. Bu bölüşümde ortaya çıkan il, kanton, eyalet gibi mahalli yönetim ünitelerine yasama ve yürütme konularında kısmi bağımsızlık verilmektedir. Fakat bu kuruluşlar merkezi idare yanında ikinci derecedeki egemen kuruluşlardır. Bu kuruluşların yetkileri federal anayasa tarafından belirlenmektedir. Federalizm üniter devlet sisteminin tam zıttıdır. Bu sistemde vatandaşlarla ulusal hükümet arasına giren başka bir yönetim gücü yoktur. Üstelik üniter devlet sisteminde merkezi idarenin birçok kamu hizmetini, gelir kaynaklarını ve harcama yetkilerini yerel yönetimlere aktarmasını engelleyen bir durum da söz konusu değildir. Federalizmde çokmerkezlilik söz konusudur. Bu merkezler, otoritesini kendi vatandaşından alır ve merkezi idarenin müdahalesi söz konusu olmaz. Ancak üniter devlet sistemi Türkiye gibi kültür, din, dil yönden homojen toplumlara ve coğrafi olarak çok büyük olmayan ülkelerin şartlarına uygundur. Federal sisteme geçişte coğrafi büyüklük dil, din ve etnik yapıdaki farklılıktan daha önemli bir faktördür. Üniter devlet sistemi, bilinenin aksine siyasi katılmayı engellememektedir. İngiltere’de seçmenlerin yüzde 70-80’i düzenli oy kullanırken, ABD’de başkanlık seçimlerinde oy kullananların yüzdesi yüzde 60’ı aşmamaktadır. Türkiye’de ise bu oran yüzde 75’lere varmaktadır. Türkiye’de özellikle Kürtlerden gelen talepler desantralizasyonun (yerinden yönetimleştirme) tartışılmasını gündeme getirmektedir. Yerel özerklik neden istenmektedir? Kriterler ve gerçek amaçlar nelerdir? Birinci kriter eğitim kriteridir. Eğitim fonksiyonunun mahalli idarelere bırakılmasının gerekliliği Türkiye için söz konusu değildir. Eğitim özel kurum ve kuruluşlarla fonksiyonel olarak zaten yerelleşmiştir. Kürtlerin eğitim konusunda bağımsız karar verme istemleri Kürt kültürünün gelişimi için gereklidir gerekçesi ile açıklanamaz. Kürtler Türkiye’nin her yerinde kültürlerini yaşamakta ve yaşatmaktadır ki Kürtleşen Türkler durumu söz konusudur. İkinci kriter; Güneydoğu’da mahalli idarelerinin harcamalarının genel kamu harcamalarına oranı diğer bölgelere göre küçük değildir. Dışişleri ve savunma harcamalarını düştüğümüzde bu oran daha da artmaktadır. Genel sorun tüm mahalli idarelerin harcamalarının toplam kamu harcamalarındaki oranının ülkemizde yüzde 85’lerde olmasıdır. Zaten bu sorun, gelişmekte olan ülkelerin sorunudur ve genel ortalama yüzde 70’lerdedir. Oysa gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 20-50 arasındadır. Üçüncü kriter; Güneydoğu mahalli idarelerin kararları üzerinde merkezi idare ne kadar onaylama, erteleme, iptal etme, izin verme, önceden izin alma ve yerine geçecek karar alma şeklinde vesayeti olmuştur, sorusunun cevabına bakmak gerekmektedir. Bu vesayet de diğer bölgelere göre bariz farklılık arz etmez. Mahalli idarelerin gelirlerinin toplam kamu gelirleri içindeki oranı da dördüncü kriter olarak dikkate alınır. Güneydoğu’da belediyeler yasal ölçülerdeki gelirleri toplamakta herhangi bir engelle karşılaşmamaktadırlar. Üstelik toplanan gelirler vatandaşların kamu hizmetlerinden ziyade siyasi talepleri ile ilgili çalışmalarında kullanılmaktadır. Bu durumda bizce öncelikle Güneydoğu sorununun çözümü siyasi yerinden yönetimden çok idari yerinden yönetimi geliştirmekten geçer. İdari yerinden yönetim olan fonksiyonel yerinde yönetim ve coğrafi yerinden yönetime ağırlık vermek, sanayileşmek, ağalık ve aşiret düzenini kaldırmak şarttır. Aslında homojen bir yapı içinde olan Türk ve Kürt birlikteliği nedeniyle Güneydoğu’nun emperyal ülkelerce kaşınan sorunu sanayileşerek kalkınma ile son bulur. Öte yandan Batı’da gayrisafi milli hasıladan ciddi bir pay alan Kürtlerin önemli bir burjuvazi sınıfı oluşturduklarını ve bu sorunun çözümünde kayıtsız kaldıklarını da unutmayalım... Siyasi Yerinden Yönetim ve Desantralizasyon M A L İ Y E C İ G Ö Z Ü Y L E / M U S T A F A P A M U K O Ğ L U pamukm superonline.com İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER Aynası İştir Kişinin... [email protected] Sokakta insanlara mikrofon uzatsanız, Erdoğan iktidarını tutanlara, tutmayanlara; genelde ekonominin büyüdüğü, milli gelirin yükseldiği, Türkiye’nin gelişen ekonomiler içinde yerini aldığı önyargısı kesin gibidir. İktidarı yönlendirmeyi yapan medyayı kutlamak gerek... Ekonomik gelişmişliğin piyasalar değil, yatırımlar eksenli insana yansıması, paylaşım dengeleri, işsizlik verileri ile ölçülmesi gerektiği gerçeği bir yana.. gelişmişliğin en önemli ölçütü, değeri çocuklara, eğitime yatırım değil midir? Dün ders zili çalınca, ister istemez, satır aralarında unutturulmak istense de, geleceğimiz, çocuklarımıza yaptığımız yatırımlarda Erdoğan hükümetlerinin icraatları, gelişmeleri, aynaya tutulunca çıplak görüntü; “utanç verici boyutları ile geriye gidişti”... İsterseniz haftalarca tartışması yapılan KPSS sorularının çalınması, sonuçta öğretmenleri ilgilendiren boyutu ile sınavların iptal edilmiş olması, 30 bin olarak dillendirilen yeni öğretmenin atanamaması gerçeğinden söze girelim. Dün iktidarın resmi, yandaş sözcüleri panik yapılmaması gerektiğinin gerekçelerini anlatıp durdular. 30 bin öğretmenin atanamaması sorun yaratmayacaktı. Çünkü zaten sayısı giderek katlanan yüz binlerce öğretmen sözleşmeli çalıştırılıyordu. Açıkta kalan sınıfların öğretmensiz kalmaması için geçerli uygulama ise piyasadan ders saati karşılığı öğretmen almaktı. Gereken ilanlar yapılmış, boş sınıfların, derslerin başka alanlardan da olsa, öğretmenlik yeterlilik belgesi bulunmasa da doldurulması yöntemi uygulamaya konulmuştu. Zaten eskiden beri bu işler böyle yapılıyordu. 30 bin fazla saat ücretli öğretmen eklense ne çıkardı? Sonra kadrolular geldiğinde onların icabına bakılırdı... Dünyanın çok daha geri, yoksul ülkelerinde bile kimselerin aklına öğretmenlik uzmanlığı, mesleki sorumluluğu olmayan kişilerle sınıfları doldurmak gelmezmiş, öğretmenlik ancak donanım ve sorumlulukla, özgüvenle yapılması gereken bir işmiş... Erdoğan hükümetlerinin öncelikleri arasında eğitimin yeri yok. Erdoğan hükümetleri için çocuklarımızın iyi eğitim almaları öncelikli, devletin sorumluluğunda, eğitim birliği ilkeleri içinde yapılması gereken bir iş olarak algılanmış olsaydı.. Öncelikle 2002 yılında bile çok çok düşük olan, çağdaşlığı değil çağdışılığı simgeleyen eğitim yatırımlarının yüzde 17 oranlarında kalıyor olması gerçeği.. Yüz kızartıcı geriye çekilişle yüzde 2’lere kadar düşürülür müydü? Okullarımız yapılan araştırmalara göre yüzde 78’i için ödenek sıkıntısı geçerli olacak biçimde yeni ders yılına girmiş durumdalar. Her 4 okuldan 3’ü ödenek sıkıntısı, açığını çocukların ailelerinden sözde yasak olan zorlamalarla toplanan yardımlarla kapatmaya çalışıyorlar. İlk büyük haksızlık, çocuklarımız açısından çarpıklık, varsıl aile yardımı yanında, uçurum olarak gündeme gelen gereksinimleri karşılanabilmiş varsıllar bölgelerinin okulları ile yoksullar bölgelerinin yoksunluklar içinde kalan okulları, çocukların eğitim düzeyinin sürekli aşağı çekilmesi... Çünkü bu uçurum farklılıkları sadece okul donanımları, araç-gereç, bilişim çağının gereksinmeleri ile sınırlı değil.. Doğrudan onarılmamış, çocukların can güvenliği için risk oluşturan binalara kadar, ısınma, badana, su sorunları çözülmemiş, dershaneleri çok yetersiz, dahası öğretmensiz kalmış okullar anlamına da geliyor. Yeterli sayıda sınıf açılamadığı için, diz dize sıkıştırılmış çocuklar, sabahın karanlığında ders başı yapmak zorunda bırakılmış küçücük çocuklar, eğitimin asla söz konusu olamayacağı kalabalık sınıflarda eğitim-öğrenim, birleştirilmiş sınıflar.. Diyeceksiniz ki bütün bunlar geçmiş iktidarlarda da hep vardı. Vardı ama çocuk sayımız patlarken, Başbakanımız büyüme adına her aileden üç çocuk isterken, artan çocuk sayısı ile tersine işleyen eğitim harcamaları, yatırım öncelikleri söz konusu. Erdoğan hükümetleri iktidarlarında eğitimin hem kalitesi, hem de kamu hizmeti sunumlarında çok büyük geriye gidişler var. Hani çağdaş demokratikleşme adına anayasa değişikliği, referandum yaptırmak ve kazanmakla övünen, kamu kaynaklarını bu uğurda çok bol kullanan Erdoğan hükümetleri var ya.. Hiç gözlerini kırpmadan anayasamızın eğitime ilişkin bağlayıcı hükümlerini çiğneyip durmaktalar. Anayasa hükmü tartışılmaz, ilköğretimin parasız, devletin tek elden yürüteceği görevlerinin başında. Hükümetimizin OECD’ye verdiği resmi raporlara girdiğine göre de, uygarlık sınırı eğitimde öğrenci başına ortalama 7 bin dolar yatırım yapılmasını öngörürken, Türkiye’nin yaptığı kamu harcamaları öğrenci başına 1600 dolarda kalıyor... Yine bu yıl için yapılmış araştırma verileri ile ilköğretimde çocuk okutacak bir ailenin baştan harcamaları 3 bin lirayı buluyor. Ders yılı içinde aynı türden gereksinmeler için okulların zorlayacakları ek katkılarla bu ortalama rakamlar çok daha yukarıya çıkacak. Devletin sorumluluğunda parasız olması gereken anaokulları, ilköğretim süreçlerinde de paralı özel eğitim kurumları devreye girmiş bulunuyor... Yõlmaz’a göre Erdoğan’õn da desteğini alan döviz rezervlerinin 110 milyar dolara çõkarõlmasõ önerisinin etkisi sõnõrlõ Yõlmaz, “rezervleri arttõrõrsak TL’nin değeri zayõflar” tezinin geçerli olamayacağõnõ örneklerle anlattõktan sonra “Umarõm yanõlõrõm” dedi. SERMET ÇUHADAR KAHRAMANMARAŞ - Merkez Bankasõ Başkanõ Durmuş Yılmaz, Para Politikasõ Kurulu üyeleriyle katõldõğõ “Türkiye’de para politi- kaları” konulu konferansta, döviz re- zervlerini güçlendirmenin kurlarõ is- tenen düzeylere taşõmasõnõn garanti- si olmadõğõnõ söyledi. Türkiye’de 2005-2006 dönemin- de yüksek miktarlarda yapõlan döviz müdahalelerinin kura etkisinin sõnõrlõ kaldõğõnõ açõklayan Durmuş, “Bu- nun en çarpıcı örneği 15 Şubat 2006’da yaklaşık 2 saatlik bir sü- re zarfında gerçekleştirilen 5.4 milyar ABD doları tutarındaki dö- viz müdahalesidir. Müdahale son- rası döviz kurunda çok sınırlı bir artış gözlenmiş, ancak ertesi gün müdahale seviyesinin altına geri- lemiştir. Lira değerlenmeye de- vam etmiştir” dedi. Dünyadaki konjonktürel gelişmelere göre gerek döviz alõm ihalesi gerek- se diğer yöntemlerle döviz rezervini güçlendirmeyi sürdüreceklerini kay- deden Durmuş, bu nedenle döviz re- zervinin artabileceğini söyledi. Enflasyon hedefinde bozulmayok “Çekirdek enflasyon di- namiklerinde bozulma yok. Temel enflasyon gösterge- leri orta vadeli hedeflerle uyumlu. Yõlõn dört ayõnda artan enflasyon beklentile- ri, geçici unsurlarõn kade- meli olarak kalkmasõndan olumlu etkilenmiştir. En- flasyonun kõsa vadede geçici bir artõş gösterdikten sonra yõlõn son çeyreğinden itiba- ren tekrar düşüş eğilimine gireceği beklenmektedir.” Mali kural mutlaka yasalaşmalı “M ali kural mutlaka yapılmalı” diye konuşan Merkez Bankasõ Başkanõ Yõlmaz, “Mali disiplinden ödün ve- rilmez, yapısal reformlar sürerse reel faizin tek hanede kalacağını düşünüyoruz” diyerek şunlarõ söyledi: “Şunu iftiharla söylüyorum. Mesela ağustosun son haftasında ABD’de geleneksel Jackson Hall diye 35 yıldan bu yana devam eden toplantılar var. Dünyanın önde gelen belli baş- lı merkez bankası başkanları, büyük bankala- rın genel müdürleri, akademisyenler katılı- yorlar. Uluslararası Ödeme Bankası’nda bir top- lantı yapıldı. Burada herkes bize geldiğimiz nok- tada başarının arkasındaki nedeni soruyorlar. Biz de şunu söylüyoruz, ‘Biz bunun bedelini 2001 yõlõna ödedik ve bir mali disiplin sağladõk. Bu ma- li disiplin bizi bu noktaya getirdi’. Dolayısıyla bu mali disipline gözümüz gibi bakmak ve korumak durumundayız.” Yõlmaz, iktisadi canlanmaya bağlõ olarak ver- gi gelirlerindeki artõşõn sürdüğünü, faiz dõşõ bütçe giderlerinin sõnõrlõ düzeye geldiğini, bütçe denge- sinde de 2009 yõlõnõn son çeyreğinden itibaren iyi- leşmenin söz konusu olduğunu, gerek özel sektör kredilerinde, gerekse portföy yatõrõmlarõnda da ar- tõş gözlendiğini sözlerine ekledi. Merkez Bankasõ Başkanõ Durmuş Yõlmaz, “Ma- li disiplinden ödün verilmez, yapısal reformlar sürerse önümüzdeki dönemde de reel faizin tek hanede kalacağını düşünüyoruz” dedi. Türkiye’nin artık krizden çıktığını belirten Merkez Bankası Başkanı Yılmaz, “Türkiye’nin üzerinde güneş var ancak Balkanlar’dan bulut gelebilir” diyerek özellikle Avrupa’daki talep yetersizliği ve ekonomik kırılganlığı işaret etti. Yılmaz, “Dış taleplere bakacak olursak küresel ekonomideki toparlanmaya ilişkin belirsizlikler Türkiye’yi olumsuz etkileme riski taşıyor. İhracatımızın önemli bir kısmını AB gibi krizden göreli olarak en fazla etkilenen ülkelere yapıyor olmamız ve ihraç ürünlerimizin küresel ekonominin bölgesel hareketlere duyarlı olması kriz süresince Türkiye’nin krizden dış ticaret kanalıyla etkilenmesine neden oluyor” dedi. Türkiye’dengiren İran fonları Avrupa’yı da kızdırdı Ekonomi Servisi - İran fonlarõnõn Türkiye aracõlõğõyla Avrupa’ya girmesi, Batõlõ ülkeleri kõzdõrõyor. Türkiye’nin de aralarõnda bulunduğu bazõ ülkelerin Tahran’õn nükleer programõyla şüpheli bağlantõlarõ olduğu belirtilen bazõ İran bankalarõna kendi sõnõrlarõ içinde iş yapmalarõ için izin verdikleri ve bu durumun İran’õ finansal açõdan zor durumda bõrakmaya çalõşan Batõlõ ülkeleri kõzdõrdõğõ belirtildi. Bir diplomat tarafõndan Reuters’e verilen Türkiye ve İran ile ilgili istihbarat raporunda, “Türkiye’nin İran ile gelişen finansal ve ekonomik ilişkileri, İran’ın Avrupa finans sisteminin tümüne erişimini sağlayan bir köprü görevi yapıyor. Türkiye, İran’ın faaliyetleri için Türk bankaları aracılığıyla kendini bir kanal olarak kullandırırken, TL’de İran fonlarının Avrupa’da yol almasına olanak sağlıyor” denildi. Öte yandan Devlet Bakanõ Zafer Çağlayan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin aldõğõ İran’a yaptõrõm kararõ çerçevesinde, bankacõlõk ilişkileriyle ilgili olarak, Türkiye Bankalar Birliği Yönetim Kurulu üyeleri ile bir araya geldi. Ekonomi Servisi - Şahinler Holding’in 11 şirketi üzerindeki iflas koruma tedbir kararõ kaldõrõldõ. Şahinler Holding 2008’de krizin de etkisiyle ağõrlõklõ olarak tekstil sektöründe faaliyet gösteren 11 şirketi için iflas erteleme sürecine girmişti. Şahinler Holding Yönetim Kurulu Başkanõ Kemal Şahin, holdingin dünya çapõnda 25 şirketi ile faaliyetlerini sürdürdüğünü söyledi. 17 Eylül 2010 itibarõyla söz konusu 11 şirketin bu süreçten mahkeme kararõyla çõktõğõnõ, yeniden ticari ve sanayi faaliyetlerine normal şekilde devam eder hale geldiğini vurgulayan Şahin, bu şirketlerden 2-3 tanesini kapatmak zorunda kaldõklarõnõ ifade etti. Grup bünyesinde yaşadõklarõ sõkõntõlõ kriz dönemini ve bu dönemi nasõl aştõklarõnõ anlatan Şahin, özellikle 2008 ortalarõna doğru vadelerin uzadõğõnõ, tahsilatlarda sõkõntõ yaşandõğõnõ, alacaklarõ tahsil edemediklerini, borçlu olduklarõnõn da vadesinden önce çekleri tahsil etmek üzere bankalara gittiklerini söyledi. Kriz dönemini grup açõsõndan yeniden yapõlanma sürecine dönüştürdüklerini vurgulayan Şahin, aynõ pazarlara hitap eden şirketleri birleştirerek ciddi bir verimlilik elde ettiklerini, gelecek vaat etmeyen bazõ şirketleri kapattõklarõ, bazõ bölümleri birleştirdiklerini, fazlalõklarõ atarak daha proaktif bir yapõya dönüştüklerini ifade etti. Kemal Şahin, “Grubu tepeden tırnağa elden geçirip yeniden yapılandırdık. Maalesef çoğunluğu üretim dışındaki personel olmak kaydıyla çeşitli kademelerde çalışan epey arkadaşımızı işten ayırmak zorunda kaldık. Böylesine ağır bir krizin içinde yaşanan zorlu dönemin doğal sonucu olarak topyekûn bir küçülme de yaşandı. Çalışan sayımız ve ciromuzda yüzde 20 civarında bir küçülme oldu. Şu anda çalışan sayımız 10 bin, ciromuz ise 1 milyar doların üzerinde” şeklinde konuştu. Kemal Şahin: “Şahinler Holding için 2008 ve 2009 krize karşı dayanıklı hale gelme ve tedbir yılı olmuştur. Ancak önümüzdeki dönemde projelerimizi raftan indirerek yatırımlarımızı başlatacağız. Türkiye’de turizm, gayrimenkul geliştirme, enerji; yurtdışında ise tekstil alanlarında yatırımlarımız devam edecek. Gayrimenkul alanında Beylikdüzü projemize önümüzdeki günlerde bir inşaat firması ortaklığıyla start vereceğiz. Merter’deki şirket merkezini şehir oteline dönüştüreceğiz. Beylikdüzü’nde de 5 yıldızlı bir otel yapmayı planlıyoruz.” Sigortada prim affı yok Çalõşma ve Sosyal Güvenlik Bakanõ Ömer Dinçer, sigorta prim borçlarõna yönelik çalõşmaya ilişkin değerlendirmesinde hiçbir suretle prim affõ dü- şünmediklerini söyledi. Dinçer, “Enflasyon düştü, faiz oranlarõ düştü. Primlerin tecil faizleri veya ge- cikme cezalarõ oldukça yüksek kaldõ. Primlerin ge- cikme faizlerini güncel şartlara uygun hale getir- mek ve düşürmek istiyoruz” dedi. Boydak’tan enerji atağı Boydak Holding’in bünyesindeki Boydak Enerji, Muradiye Elektrik Üretim’in yüzde 70 hissesini al- dõ. Toplam kurulu gücü 42.3 MW’tan oluşan iki adet santral projesini içeren ortaklõk kapsamõnda, ilk projenin Ekim 2010, ikinci projenin Aralõk 2010’da üretime başlamasõ planlanõyor. KISA... KISA... 2008’de krizin de etkisiyle ağõrlõklõ olarak tekstil sektöründe faaliyet gösteren 11 şirketi için iflas erteleme sürecine giren Şahinler mahkeme kararõyla bu süreçten çõktõ. ‘Tekstil sektöründe Türkiye’de ciddi, büyük yatõrõmlar yapmayacağõz. Piyasaya borcumuz yok. Bankalarõn borcunun bir kõsmõnõ ödedik, bir kõsmõnõ yeniden yapõlandõrdõk. BALKANLAR’DAN BULUT GELEBİLİR Şahinler iflastan kurtuldu Kuramüdahaleumutsuzvaka Kemal Şahin ‘
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle