22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 EYLÜL 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 17kultur@cumhuriyet.com.tr CMYB C M Y B ARI DÜŞÜNCE HULKİ AKTUNÇ Ah Şu Yazma Süreçleri Kucağında bir kedi. Dizlerinin dibinde, yarım kalmış örgü. Bakışlarında kim var? - Sen! Bu öyküyü yazmakta olduğumu biliyor! Ayna karşısında. Eli saçlarında. Düğüne gidecek gibi makyaj yapıp giyinmiş. Aynaya baka baka orada ne aradığını gene unutmuş. Duvardaki saat, durmuş. Koltukta kılıfı içinde ud, hüzzam ile kaldırılmış. Sis, uyumuş. Öykü, bir düş görüyor. Bir öykü düşü mü görmekteydim? “Müebbet” diye bir öykü yazıyormuşum. Öykü kişileri yazarla konuşuyor, yazara isyan ediyor. Kimse kimseyi tutuklayamaz: “Ben şurada uygun bi yerde bu öyküden çıkmak istiyorum!” Yazar yalnız kalana dek öykü sürer. Yazarın hiçbir öyküden ayrılmaya hakkı yok. Ölse bile. “Kaçıp kaçıp gene bu öyküye döneceğim artık.” Firari kişi olarak duyumsanacak varlığın. “Dünyada arı mı çoktur hamamböceği mi? Ha baba?” “Ülkesine göre değişir... Ne o? Gözlerin içine içine bakıyor. Öykü mü yazıyorsun gene.” Kimi kadınlar (hepsi!) bir enstalasyon yapar gibi asar çamaşırları. Mandaldan kurtulup balkon zeminine düşen çorabın bir anlamı vardır. “Ben bu öyküden çıkmak istiyorum, hemen!” Kimi kadınlar insan asar gibi asar çamaşırları. “Bir Çamaşır Celladı” öyküsünü mü yazacaktın? Evet. Adını beğenmedim, daha çalışılacak. “Benden ad önerisi: ‘Gölgesi Güzel Ayşe’... Ne dersin?” O öyküyü yazmıştım zaten. Peki... “Sokak Kızı Fatiş” diye bir öykü yazıyordun. Bir konak yıkıntısı. Bahçe. Çöplük. Çöp kıyısında serçe parmağı kadar boy atmış asma. Aldın. Eve götürdün. Balkonda tuttu. Fatiş! dedin ona. “Ben bu öykünün başlangıcını kaçırdım mı acaba?” “Öykülerde de gündüz tarifesi ve gece tarifesi vardı. Bunu bir köşeye yazınız. Ben hep deniz kıyısından giderim. Trafik varsa? Denize dalıp beklerim.” Ben yeni bir öykü yazmak istiyordum. Franz Kafka, yazdığı roman ve öykülerin baş kişisidir. Günlüklerinde, gizlenen-kişi’dir. Araştırılacak. Gizlenen-kişi diye bir kavram var mı? “Ben bu öyküde kalmak istiyorum. Herkes kaçıp gitse bile. Yazar kaçıp gitse bile!” O zaman size çift tarife yazar. Devam! “Yahu bir dakika, bi dakka, bu öykünün yazarıyım ben!” Sizi şöyle alalım. ? Bu yazıları bitirirken bazı NOT’lar koyuyorsunuz. ? Elbet. Bir öykünün dipnotunda diğeri yatar. haktunc1949@yahoo.com Emre Şahin’in ‘40’ adlõ filmi Toronto Festivali’nde ‘Kentten Kente’ bölümünün açõlõş filmiydi MEHMET BASUTÇU TORONTO - Toronto Fes- tivali’nde Türk sinemasõna, 15 yönetmenin sekizi kõsa ya da belgesel, toplam 18 filmiy- le ilk kez bu kadar geniş yer veriliyor. Bu kapsamlõ tanõtõm, ilki geçen yõl düzenlenen “Kentten Kente” bölümünün bu yõl İstanbul’a ayrõlmõş olmasõndan kaynak- lanmakta. Festivalin yöneticilerinden Cameron Bailey ile, kentleri ve insanlarõnõ tanõtmayõ amaçlayan bu yeni bölümün sorumlusu olan Kate Lawrie Van de Ven, İstanbul’da karşõlaştõklarõ canlõ- lõktan, Türk sinemasõnda gözlemledikleri zen- gin enerjiden, kendilerine gösterilen yakõn ilgi ve yardõmlardan (başta TÜRSAK olmak üzere) ve en önemlisi, gördükleri filmlerin yüksek dü- zeyinden nasõl etkilendiklerini heyecanla anla- tõyorlar. “Kentten Kente”nin açõlõş gecesinde, genç yönetmen Emre Şahin’in, geçen yõl Antalya’da yarõşan, ödül kazanan, önümüzdeki haftalarda da Türkiye genelinde gösterime girecek olan ilk filmi “40” var. İstanbul’un çelişkili gerçeklerini, yabancõ kaçak göçmenlerden, Anadolu’dan gelip kõsa sü- rede ‘köşe dönmeyi’ düşleyen genç insanlarõn trajikomik maceralarõyla birlikte harmanlayarak gözlemleyen, çarpõcõ, hõzlõ bir sinema diliyle an- latan Emre Şahin’le Toronto’da konuşuyoruz: - Bu filmi yapmak için nereden yola çıktın? İlk dürtü neydi? İlk kõsa filmim “Çanta” başarõlõ olmuş, fes- tivallerde ödül kazanmõştõ. Aslõnda 16 yaşõm- dan bu yana sinema yapmaya karar vermiş, ABD’de sinema eğitimi görmüştüm. Konulu bir film çekmek hedefimdi ama ilk aşamada, yak- laşõk on yõl kadar belgeseller çektim. “40”õn çõ- kõş noktasõ İstanbul’du. Dört beş yõl önce, İs- tanbul üzerine, İstanbul’u çok iyi anlatan ama konusu İstanbul olmayan bir film gerçekleştir- mek için yola koyuldum. Turistik bir İstanbul’u değil, benim gördüğüm İstanbul’u yakalayan bir filmdi yapmak istedi- ğim. İstanbul son yõllarda çok hõzlõ bir biçim- de değişiyor ve bu nereye kadar gidecek bile- miyorum. Çok iyi şeyler de oluyor, çok kötü şey- ler de, ama sonuçta kent değişiyor. İstanbul’da çekilmiş bir sürü film var tabii ama, hiçbiri bana tatmin edici gelmiyor; ço- ğunda, İstanbul’u sanki sterilize eden bir yak- laşõm var... Senaryoyu yazmadan önce, Galata’da dolaşõrken, yõkõk dökük bir binadan çõkan, üs- tü başõ pislik içinde Afrikalõ bir adamla yüz yü- ze geliverdik. Kimdi bu genç adam? Ne arõyordu İstan- bul’da? Bu sorular, pek bilmediğimiz, Av- rupa’ya gitmeyi düşleyen kaçak yabancõlar gerçeğini gündeme getirdi. Senaryonun çõ- kõş noktasõ da bu oldu. - “40”, İstanbul’daki çok katmanlı top- lumsal yapının çarpıklığını; Anadolu’dan ya da Afrika’dan gelen insanların, umutsuzlu- ğun kök saldığı bir ortamda şansa inan- maktan başka çıkar yol göremeyenlerin dramını anlatırken, hafif arabesk bir çizgi iz- lemekten de çekinmiyor... Doğru. Seyrederek büyüdüğüm Yeşilçam filmlerine de gönderme yapmak istedim. As- lõnda, kötü diye dalga geçtiğimiz bu filmlerin köklerinde çok ilginç şeyler de var. Türk sine- masõ yeni bir atõlõm içinde bugün; genç sine- macõlar farklõ güzel filmler yapõyorlar ama, geç- miş dönemi de unutmamalõyõz. Aynõ zamanda, İstanbul çok hareketli, hõzla değişen bir kent olduğu için, sinema dilimde o hareketliliği de yansõtmak istedim. Ancak, be- ğenilir ya da beğenilmez o ayrõ bir konu ama, kameranõn devinimi, açõsõ ya da kurgu hep dü- şünülerek yapõldõ; içerikle uyum içinde olma- sõna çalõşõldõ. Filmin altõnõ çizmek istediği önemli bir baş- ka nokta da, İstanbul’un devingen kalõcõlõğõ... İn- sanlar devamlõ bir yerlere gidip geliyorlar ama, sonuçta, tüm değişimine karşõn İstanbul hep ora- da. Film boyunca izlediğimiz üç karakterin ye- rini hemen yenileri alõveriyor. İstanbul’un arabesk çelişkileri Emre Şahin’in ilk filmi “40” önümüzdeki haftalarda Türkiye’de de gösterime girecek. Şahin, turistik İstanbul’u değil, son yıllarda hızla değişen İstanbulu çektiğini vurguluyor. Kültür Servisi - Suna ve İnan Kõraç Vakfõ Pera Müzesi’sindeki 6 Ağustos - 3 Ekim 2010 tarihli “Japonya Med- ya Sanatları Festivali İstanbul’da – 2010” sergisi kapsamõnda 17-18 Eylül tarihlerinde 2010 Japon Medya Sanat- larõ Festivali’nde Mükemmellik Ödü- lü’nü alan genç medya sanatçõsõ Wa- da Ei “Braun Tüpü Caz Grubu” Performansõ’nõ beş kez sundu ve soru- larõ yanõtladõ. Ayrõca 18 Eylül’de, sergide yer alan Anime Gundam filmlerinin efsanevi yaratõcõsõ ve yönetmeni Tomino Yos- hiyuki saat 15.00’te ile küratör Kusa- hara Machiko da saat 17.00’de bi- rer söyleşi yaptõ- lar. Anime ustasõ Yoshiyuki, eşza- manlõ çeviriyle Japonca yaptõğõ söyleşide Japon manga ve anime sanatlarõnõn geç- mişten bugüne iz- lediği süreci eleşti- rel bir dille kendi özeleştirisini de katarak aktardõ. İyi bir animenin on yõllar boyu milyonlarca beğenileceğinin altõnõ çizdi. Günümüz animelerinin süratle gelişen yüksek teknolojiyle birlikte sayõsõnõn hõzla art- tõğõnõ ve çok gösterildiğini ancak içe- riklerinin kötüleştiğini belirtti. “Ben bugüne kadar animeyle yaşadım. Bu durumdan çok rahatsızım. Eser değil ürün oluşturuluyor. Animele- rin akıl kullanılarak, geleceği düşü- nerek bir hikâye, karakter yarat- ması gerekir” dedi. “Japonya Med- ya Sanatları’nda Sanat ve Eğlence” başlõklõ eşzamanlõ çeviriyle izlenen İn- gilizce söyleşisinde Kusahara Machi- ko, Batõ’dan farklõ olarak sanat eserinin duvara asõlmadõ- ğõnõ, sanatla tasarõm arasõnda sõnõr ol- madõğõnõ, sanat ve eğlencenin yaşamla bütünleştiğini, bu yüzden teknolojinin ve üretiminde sanat ve eğlenceyi, oyu- nu birlikte içeren tasarõmlara çok im- kân tanõdõğõnõ vurguladõ. Güler yüzlü, didaktik olmayõp hayal gücüne imkân veren bu tasarõmlarõn insanõ diğer canlõ, cansõz varlõklara karşõ daha dikkatli, özenli davranmaya yönlendirdiğini de ekrana yansõttõğõ pek çok örnekle açõkladõ. Bunlardan en ilginci, çöp tenekesine takõlõ iki ha- reketli göz tasarõmõnõn insanda ruhu varmõş duygusu yarattõ- ğõnõ göstermesiydi. Machiko; “Japon- ya’da sanatçı, eseri- nin tasarımcı ve ser- maye tarafından de- ğerlendirileceğini bildiği için rahat ça- lışır” dedi. Machiko ve Yoshiyuki’nin anlattõklarõnda ortak olan, sanatsal tasarõmla- rõn Japonya’da hõzla teknoloji ve üre- tim imkânõ bulmasõydõ. Yoshiyuki bu- rada bir sõnõrlama olduğunun altõnõ çi- zerek “Dünya limitlerinin sınırlılığı, korumak gerektiği konusunu işle- mek isteyen sanatçıların yapıtları- na yatırım yok. Ben de, tam da bu konuda animeler yapmak istiyo- rum ama sponsorlar buna yanaş- mıyor. Teknoloji ne kadar tek başı- na yapma imkânı yaratsa da anime film büyük bir ekip işi.” Yoshiyuki, söyleşinin ardõndan Pera Cafe’de bir atölye yaparcasõna genç anime me- raklõlarõnõn sorularõnõ yanõtladõ, çi- zimlerini değerlendirirken anime us- tasõ olmanõn ne demek olduğunu da göstermiş oldu. Gundam’õn efsanevi yaratõcõsõ Yoshiyuki İstanbul’daydõ Kültür Servisi - “En İyi Sanatçı” (IATBA=I am the Best Artist) ya da “Doğa’nın El- çisi” (NA =Nature’s Ambassador) olarak da tanõnan New York’lu sa- natçõ Rene Moncada, çalõşma- larõnõ, sanatla ilgili teorilerini ve yaşam felsefesini paylaşmak ve ‘sanata diplomatik dokunul- mazlık hakkı’ tanõmanõn önemini vurgulamak üze- re, bugün Piramid Sa- nat’ta İstanbullu sanat- severlerle buluşuyor. Bedri Baykam’õn 1980’lerde, Amerika’da- ki en yakõn sanatçõ dostlarõndan olan Moncada, kariye- rini sanata uygulanan sansürcülük ve bir eserin yok edilmesine yö- nelik hareketlerin altõnda yatan kö- tü niyeti vurgulamaya adamõş militan bir sanatçõ olarak tanõnõ- yor. “Hiçbir insan, kurduğu hayaller üzerinde kontrol sahi- bi değildir, ancak bu hayalleri paylaşma dürtüsü bazen o ka- dar güçlenir ki bazı in- sanlar onları dinle- mek isteyenlerle bunu paylaşma- maktansa ölmeyi tercih eder” diyen Moncada’nõn söy- leşisi saat 17.30’da başlõyor. (www.piramid- sanat.com) Kültür Servisi - İstanbullu müzikse- verlerin yakõndan ta- kip ettiği eğlence mekânlarõndan biri olan Babylon, yeni sezo- nunu 20 Eylül Pazartesi akşamõ Tindersticks konseriyle açõ- yor. İngiltere’nin Notthingam şehrinde kurulan ve rock altyapõ- larõnõ soul ve caz öğelerle birleştirdikleri farklõ tarzlarõyla tanõ- nan Tindersticks’i 2 gece üst üste ağõrlayacak Babylon sahnesi- ne yeni sezonda konuk olacak gruplar arasõnda Sophie Ellis- Bextor, Hercules and Love Affair, US3, Seu Jorge & Almaz, Roberto Fonseca, Michael Mayer & Robag Wrüh- me & Jatoma Live, Efterklang, Lou Rhodes, Basti (Tiefsch- warz), Niyaz, Senor Coconut ve Tortured Soul gibi birçok isim yer alacak. Elektronik dans müziğinin öncü plak şirketleri- ni “Label Nights” başlõğõyla ağõrlayacak Babylon’da yeni se- zonun diğer yeniliklerinden birisi de yerli ve yabancõ sanatçõla- rõn ayda bir kez, akustik formatta sahne alacaklarõ “Unplugged” serisi olacak. Sezonun sonundaysa bu konserler- den seçilen parçalardan oluşan bir “Babylon Unplugged” al- bümü müzikseverlerin beğenisine sunulacak. Babylon sahnesinin gelecek haftaki programõnda ise Akbank Caz Festivali kapsamõnda gerçekleşecek İmer Demirer Quartet, Okay Temiz 3+1 ve Aka Moon & Mısırlı Ahmet konserleri de var. (www.babylon.com.tr) Babylon bu mevsim ‘kalabalık’ Babylon bu mevsim ‘kalabalık’ Yasaklı belgesele Hindistan’dan İzin Kültür Servisi - Hindistan, efsanevi film yapõmcõsõ Satyajit Ray’in “Sikkim” belgeseline getirilen 40 yõllõk yasağõ kaldõrdõ. Adõnõ 1975’te ihtilaflõ şekilde Hindistan topraklarõna dahil edilen Himalayalar’daki Sikkim bölgesinden alan 1971 yapõmõ belgesel, fakirlerin başkent Gangtok’ta kraliyet sarayõndaki yemek artõklarõ için süründükleri sahneyle kraliyetin tepkisini çekmişti. ‘Yabancı’ Oscar aday adayı BERLİN (AA) - Yönetmenliğini Feo Aladağ’õn yaptõğõ, Sibel Kekilli’nin başrol oynadõğõ “Yabancõ” (Die Fremde) filmi, Almanya’nõn “yabancõ dilde en iyi film” dalõnda Oscar aday adayõ oldu. Sinema Sanatlarõ ve Bilimleri Akademisi, 25 Ocak 2011’de, değişik ülkelerden gönderilen filmler arasõnda bu dalda Oscar için yarõşacak 5 filmi belirleyecek. Pinter Edebiyat Ödülü Hanif Kureishi’nin Kültür Servisi - Ünlü Pakistan asõllõ İngiliz senarist, yönetmen, oyun, öykü ve roman yazarõ Hanif Kureishi, 20. yüzyõlõn önde gelen oyun yazarlarõndan olan Harold Pinter anõsõna verilen Pen Pinter Ödülü’ne layõk görüldü. “Varoşlarõn Buda’sõ” ve “Kara Plak” gibi eserlerin yaratõcõsõ Kureishi’nin, Pen Pinter Ödülü’ne “çokkültürlü dünyamõzda yaşanan hayatõn gerçeklerinden cüretkârca bahsedebildiği” için layõk görüldüğü belirtildi. İnançlarõ adõna eziyet çeken yazarlara verilen Uluslararasõ Yazarlar Cesaret Ödülü ise Meksikalõ gazeteci, yazar Lydia Cacho’ya verilecek. İtalyan bakandan Tarantino’ya suçlama Kültür Servisi - Quentin Tarantino, Venedik Film Festivali’ndeki jüri başkanlõğõnõn ardõndan eleştiri yağmuruna tutulmaya devam ediyor. Tarantino’yu kõyasõya eleştirenlere en son İtalya Kültür Bakanõ katõldõ. İtalyan Panorama dergisine konuşan Sandro Bondi, Venedik Festivali’nin son halini yerden yere vururken ünlü yönetmene de “elitist, züppe ve taraflõ” yakõştõrmalarõnda bulundu. Bondi, festivalin devlet desteğiyle yapõldõğõnõ, bu sebeple haklõ olarak gelecek seneki jüri seçimlerinde faal rol oynayabileceğini de sözlerine ekledi. SophieEllis-Bextor 40
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle