20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 20 EYLÜL 2010 PAZARTESİ 10 SÖYLEŞİ DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ BM’ler Yoksulluğa Karşı Savaşta Kararlı Ama... Dünyanın çok sayıda devlet ve hükümet başkanları 20-22 Eylül’de New York’ta BM’ler merkezinde bir araya gelecekleri zirvede kalkınma için saptanan hedeflerin gerçekleştirilmesindeki kararlılıklarını bir kez daha açıklayacaklardır. Hedef 2015 yılına kadar dünyadaki yoksulluğun yarısı kadar azaltılmasıdır. Kalkınma için bin yıllık hedeflerin (OMD), en yoksul ülkelerde bile gerçekleştirilmesinin mümkün olacağı inancı ise yaygındır. Nitekim gezegenin önde gelen yöneticilerinin zirve bitiminde açıklanacak sonuç bildirgesinde bunu teyid etmeleri beklenmektedir. Zirvenin bu yöndeki kararlılığı genellikle cesur bir adım olarak yorumlanmaktadır. Le Monde gazetesinde manşetten yayımlanan 27 sayfalık sonuç bildirgesi taslağı da bunu doğrulamaktadır (Le Monde,12-13 Eylül 2010). Ancak son on yıldan bu yana bu konuda ilerleme çoklarınca yeterli görünmemektedir. Aşılması gereken devasa engeller hâlâ yerli yerinde durmaktadır. Le Monde’un özetlediği söz konusu metinde bunlardan her biri öncelikleri göz önüne alınarak oldukça detaylı bir biçimde sıralanmaktadır. Sözü edilen engellerden en önemlisi, kuşkusuz dünya ekonomisini sarsan finansal krizdir. 2008 yılında patlak veren gıda krizi tarımsal ürün fiyatlarını arttırarak açlığın sürmesine yol açmıştır. O zamana kadar pek etkili sayılmayan iklimsel değişiklikler ise sonuçta, OMD’ye göre, özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki kalkınma hamleleri için yıkıcı olmuştur. 1990 ve 2005 yılları arasındaki verilere göre aşırı yoksulluk sınırında günde 1.25 dolarla yaşayanların sayıları 1.4’e gerilemiştir. Asya’nın bazı bölgeleri dışında kıtaların tamamında sefaletin yüzdesinde gerilemeler gerçekleşmiştir. Ne ki 500 milyon kişinin daha yoksulluktan kurtulması için beş yıl daha gerekmektedir. Bininci yıl kalkınma hedefleri (ODM) ayrıca başka bölümler de içermektedir. Yine BM’lerin 27 sayfalık sonuç bildirgesi taslağına göre ilk öğretim hakkı, çocuk ve anne ölümlerinin azaltılması, büyük salgınlardan korunma, çevrenin korunması sözü edilen bölümler arasında yer almaktadır. Yoksulluğun geriletilmesinde yıllar süren düşkırıklıklarının ardından kalkınma için kamu yardımları umut vermeye başlamıştır. Kalkınmaya yönelik kamu yardımları 2009’da 120 milyar dolar gibi rekor düzeylere ulaşmıştır. Bu 2004’de oranla yüzde 30 daha fazla bir artışı ifade etmektedir. En yoksul ülkelerin borçlarının önemli bölümleri silinmiştir. Ancak New York deklarasyonunun da vurguladığı gibi Kuzey ülkeleri yardım konusunda verdikleri sözleri yerine getirmekte zorlanmaktadırlar. Oysa gayrisafi ulusal gelirlerinin yüzde 0.7’sini 2015 yılına kadar kalkınma için kamu yardımı olarak sağlamaya angaje olmuşlardı. Bu açıdan bakıldığında New York deklarasyonu yardımda geciken ülkelere yönelik bir çağrı niteliğindedir. Ve onları kamu yardımının yerini almayan yeni finansal olanakların yaratılması yönünde uğraş vermeye davet etmektedir. 189 ülke tarafından kabul edilen kalkınma için kamu yardımı Güney ülkelerini yoksulluğun, eşitsizliğin geriletilmesini politikalarının merkezi haline getirmeleri için de teşvik etmektedir. BM’ler Gıda ve Tarım Örgütü FAO, dünyadaki açlığın 2010’da hissedilir bir gerileme içinde olduğunu doğrulamaktadır. 15 yıldan bu yana dünyadaki açların sayıları 925 milyona gerilemiştir. Örgüte göre bugün dünyadaki açımların sayıları ne denli aşağı çekilmiş de olsa, durum yine kabul edilemez boyutlarını muhafaza etmektedir. 2009’da bir milyar olarak gösterilen sembolik açlık çıtası FAO’ya göre 2009’da 1023 milyonla aşılmış ve bu sayı bu yıl yüzde 9.6 gerilemesine karşın 2010’daki kabul edilemez düzeyine ulaşmıştır. Bugün dünyadaki aç sayısı 925 milyon dolayındadır. Bu, gıda krizinin patlak verdiği 2008’deki 850 milyon aç sayısından daha fazladır. Yine FAO’ya göre az beslenen nüfusun % 98’i gelişmekte olan ülkelerdedir. Gerçek şu ki, azaldı azalmadı tartışmaları bir yana halen dünyada bir milyar insan açlığın pençesinde kıvranmaktadır. Bu insanlık ayabının ne zaman düzeleceği, dahası düzelip düzelmeyeceği bilinmemektedir. Bu temel nedenle de hükümetler tarıma daha fazla yatırım yapmalı, sosyal yardımları arttırmaya bakmalıdır. Bugün dünyada bir milyar aç insanın üçte ikisi, FAO’nun verilerine göre Bangladeş, Çin, Kongo Demokratik Cumhuriyeti; Etiyopya, Hindistan, Endonezya ve Pakistan’da yaşamaktadır. Dünya liderleri on yıldan bu yana 2015’e kadar açların sayılarını yarısı kadar azaltmak için savaş vermektedir. Ancak bu çabaların istenilen sonucu vermediği de ortadadır. FAO’nun önemle altını çizdiği gibi eksik olan siyasal iradedir. İki bin öğrenciyi bünyesinde barõndõran İstanbul Kültür Eğitim Kurumlarõ İcra Kurulu Başkanõ ve Yönetim Kurulu üyesi Ful Akõngüç Över, yakaladõklarõ başarõyõ ve karşõlaştõklarõ güçlükleri anlattõ ÖZLEM YÜZAK Yarõm asrõ devirmiş özel bir eği- tim kurumu düşünün. Yõllar için- de kendini geliştirmiş, büyümüş. Bugün 5 anaokulu, 2 ilköğretim okulu, 2 lise, 1 fen lisesi ve bir üni- versite ile hizmet veriyor. Bün- yesinde 2 bine yakõn öğrenci eği- tim alõyor. Bahsettiğimiz kurum Kültür Eğitim Kurumlarõ. Söyle- şiyi gerçekleştirdiğimiz kişi ise eği- tim dünyasõnõn duayenlerinden, Kültür Eğitim Kurumlarõ’nõn ku- rucusu Fahamettin Akıngüç’ün 3 kõzõnõn en büyüğü Ful Akıngüç Över. Aslõnda baba Fahamettin Akõngüç, son 26 yõldõr bu serü- vende yalnõz değil. Kõzlarõ Ful, Lale ve Bahar, babalarõyla birlikte okullardaki sorumluluklarõ payla- şõyor. Üçü de farklõ alanlarda eği- tim yaparak ve Kültür okullarõn- da her kademede çalõşarak yöne- time gelen başarõlõ kadõnlar. Ful Akõngüç, halen İstanbul Kültür Eğitim Kurumlarõ İcra Ku- rulu Başkanõ ve Yönetim Kurulu üyesi. Kültür Eğitim Kurumları 50 yılı geride bıraktı dedik ama ai- le olarak eğitim ile ilginiz dede- den geliyor. Öyküyü kısaca sizin ağzınızdan dinleyerek sohbete başlayalım isterseniz? Aslõnda eğitim serüveninin başlangõcõ 1933 yõ- lõna kadar iniyor. Mühendis olduğu halde Al- manca ve matematik öğretmenliği yapan, özel dersler veren dedem Halil Akıngüç, Eskişehir’de ilk mektupla eğitimi-bugünkü adõyla açõk öğ- retimi başlatmõş. Bir yandan da ilk özel ders- haneyi kurmuş. Oğlu yani babam Fahamettin Akõngüç, teknik üniversite sõnavõnõ kazanõnca, ailece İstanbul’a göç etmişler. Eğitimi sõrasõn- da babasõna yardõm ederek dershanede özel ders- ler vermiş. Çok kõsa bir süre de mühendislik yap- mõş. 1960 yõlõnda Kültür Koleji’ni kurdu babam. Özel okular sektöründe yeni bir nefes gibi.. Çok girişimci ruhu vardõr babamõn. Eğitim ile ilgili yeni fikirleri ve gelişmeleri sürekli takip etmiştir. Bunu bize de aşõladõ. Yani dedeniz özel dershaneciliğin babanız ise özel okulculuğun kurucularından biri… Bu sizi nasıl etkiledi? Eğitimci bir ailede ye- tişmek nasıl bir şey? Eğitimci bir ailede büyümenin en büyük far- kõ günün her saatinde eğitimin öncelikli konu ol- masõ. Bizim buluşma yerimiz hep akşam sofrasõ olurdu. Uzun sürerdi yemeklerimiz. Gün için- de kimin ne yaptõğõ paylaşõlõrdõ. Babam daima okuldan ve eğitimden bahsederdi. Anlayacağõ- nõz yemek masasõ okul gibiydi. Sonra herkes odasõna çekilirdi biz ödevlerimizi yaparken babam da çalõşmalarõna gömülürdü. Emeğe saygõ, küçük yaşta bize sofradan gelen bir şey. Etik, çok çok önemli. Biz bunu almõşõz, yan- sõtmamak mümkün değil. Biz babamõzdan üç te- mel değer öğrendik: Yaptõğõmõz iş ne olursa ol- sun onu en kaliteli şekilde yapmak, sürekli de- ğerlendirerek eksikleri iyileştirmek için çaba- lamak ve bilimsel yöntemlerden hiçbir zaman vazgeçmemek. Benim çocukluğum gençliğim hep eğitim dünyasõnda oldu. Yurtdõşõna ailece gittiğimizde yaşõtõm genç kõzlarõn dolaştõğõ yerlerde dolaşmadõm. Mağaza da gezmedim. Ço- ğu zaman gittiğimiz ülkelerdeki okullarõ ziya- ret eder, oradaki yöneticilerle görüşürdü babam, biz de birlikte giderdik. Siz okuldan mezun olduktan sonra baba- nızın yanında çalışmak istememişsiniz. Peki, sonra neden fikir değiştirdiniz? İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, o yõllarõn popüler alanlarõndan “bilişim” sektörüne yöneldim ve bu konuda eğitim almak üzere Londra’ya git- tim. O günlerde babama, “Ben çokuluslu bir şirkette kendimi yetiştirip deneyimlerim ile Kültür Koleji’ne gelmek istiyorum” de- miştim. Gerçekten de böyle oldu. 5-6 yõllõk bir deneyimden sonra tüm çalõşmalarõm Kültür Okullarõ’nda gerçekleşti. Kültür Eğitim Kurumları aslında bir aile şirketi olarak yaşama geçti ama bir süre son- ra kurumsallaştı. Genelde aile işletmelerinin ömürleri birinci kuşaktan sonra fazla sürmez. İkinci kuşakta sorunlar başlar, üçüncü ku- şağa geçebilen işletme sayısı hayli azdır. Siz bu konuda ciddi çalışmalar yaptınız ve ya- pıyorsunuz da. Biraz anlatır mısınız? Kurumsallaşma çalõşmalarõmõz 1990’lõ yõlla- rõn başõnda başladõ. Akademisyen arkadaşlarõ- mõz ile çalõşma komiteleri kurduk. Hiçbir şeyi birinin ya da birilerinin iki dudağõnõn arasõndan çõkacak cevaplara bõrakmadõk. Bilimsel işletme ilkeleriyle, çağdaş bir yönetim sistemi oluştur- duk. Genel müdürlük yapõsõnõ oluşturduk. Fahamettin Bey ilk genel müdürümüzdü. Daha sonra sõrasõyla ben ve kardeşlerim Lale ve Bahar. Dönüşümlü yaptõk her şeyi. 2 yõldõr ge- nel müdürlük görevini de profesyonellere bõ- raktõk. Bir de icra kurulumuz var. Biz 3 kardeş icra kurulundayõz. Ben başkanlõğõnõ yapõyorum. Müdür ve yönetici arkadaşlarõmõzla düzenli ola- rak toplanõyoruz. Çocuklarınızın da eğitimci olmasını ister misiniz? İki oğlum var. İkisinin de yaşamlarõ boyun- ca kendilerini mutlu edecek meslekleri seçme- lerini ve işlerini severek yapmalarõnõ isterim. Öğretmen yetiştirme sistemi Türkiye’nin en sıkıntılı alanlarından biri eğitim. Üç kuşak eğitimci bir ailenin temsil- cileri olarak, sizce Türkiye eğitim alanında- ki sıkıntılarını nasıl aşabilir? Türkiye’de eğitimin önemli problemlerin- den biri öğretmen yetiştirme sistemi ile ilgili. Üzerinde titizlikle durulmasõ gereken bir konu olduğunu düşünüyorum. Bir başka sorun da ilk- öğretimden ortaöğretime, ortaöğretimden yük- seköğretime geçişteki sõnav odaklõ sistem. Biz sõnava odaklõ bir okul olmamak için elimizden geleni yapõyoruz, yeteneklerin ortaya çõkarõlmasõ, çocuğun doğru gelişiminin sağlanmasõ için yöntemler geliştiriyoruz. Ama ülke gerçekleri var maalesef ve o sõnavda da başarõ gösterme- niz gerekiyor. Farklõ hedeflere karşõ ters gitmeniz gerekiyor. Türkiye’de eğitimci olmak diğer ül- kelere kõyasla çok daha zor. Bizim her öğretim yõlõ başõnda õsrarla eğitimcilerimize söylediği- miz bir şey var: İster matematik öğetmeni ol, is- tersen fen bilgisi öğretmeni, istersen edebiyat; ne olursan ol fõrsat eğitimi diye bir olgu vardõr ve bunu unutmamak gerekir.. Fõrsat eğitimi de- diğimiz şu: 45 dakikalõk dersin içinde öyle bir 5 dakika-10 dakika vardõr ki siz orada verme- niz gereken mesajlarõ verebilirsiniz. O küçük za- man dilimi içinde 2 tane daha üniversite soru- su çözdüreceğim diye o fõrsatõ kaçõrmamanõz la- zõm. Bir şiir bile kimi zaman orada o mesajõ ve- rebilir. Etik bir değerin iletilmesi, oradaki ma- tematik sorusundan çok daha önemlidir ve eği- timcilerimizin bu bilinçte olmalarõ gerekir. 1958 yõlõnda doğan Ful Akõngüç Över, ilk ve ortaöğrenimini Kültür Koleji’nde tamamladõ. Daha sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni bitirdi. 1979’da işletme-istatistik lisansõ aldõ. Londra’da Control Data Institute’de bilgisayar ve programlama konusunda lisans üstü eğitimi yaptõ. Kültür Koleji’nin eğitim ve yönetim bilgisayar sistemini kurdu. 1998 yõlõnda öğretime açõlan Kültür2000 İlköğretim ve Anaokulu’nun kuruluş çalõşmalarõnõ yürüttü. Halen İstanbul Kültür Eğitim Kurumlarõ İcra Kurulu Başkanõ ve Yönetim Kurulu üyesi. K urumsallaşma çalõşmalarõmõz 1990’lõ yõllarõn başõnda başladõ. Akademisyen arkadaşlarõmõz ile çalõşma komiteleri kurduk. Hiçbir şeyi birinin ya da birilerinin iki dudağõnõn arasõndan çõkacak cevaplara bõrakmadõk. Bilimsel işletme ilkeleriyle, çağdaş bir yönetim sistemi oluşturduk. PORTRE Bir de özel okulların kendi sorunları var tabii ki... Evet, önemli bir sõkõntõ da özel okullarõn, sistem içindeki oranõnõn çok düşük olmasõdõr. Bu oran hâlâ yüzde iki civarõndadõr. Bugün birçok ülkede bu oran yüzde 20 ci- varõndadõr. Bana göre, Türkiye’de de özel okulculuğun yüzde 20’lere çõkmasõ gereki- yor. Bunun olabilmesi için de devletin özel okullarõ desteklemesi, bu anlamda projeler üretmesi ve bir politikasõ olmasõ gerek- mektedir Anaokulundan üniversiteye kadar her kademede eğitim veriyorsunuz. Bundan sonraki plan ve projeleriniz nelerdir? Bundan sonraki projelerimiz 2007-2011 İstanbul Kültür Eğitim Kurumlarõ (İKEK) Stratejik Plan çalõşmalarõmõzda yer alõyor. Stratejik planlama çalõşmalarõ ile ilgili üç ana başlõktan söz edebiliriz: 1- Farklõlaşma odaklarõmõz: 48 yõl eğitimde hizmet vererek kazandõğõmõz deneyim ve birikimlerimizi odaklandõrma çalõşmasõ.2- Yeni yatõrõmla- rõmõz: Eğitim ve eğitime destek hizmetler- de yeni yatõrõmlar için fizibilite çalõşmala- rõmõz sürüyor.3- Eğitimcinin Eğitimi: Eği- timin kalitesi için, temel öğenin öğretmen eğitimi olduğuna inanmõş ancak bu konu- da kurum içi çalõşmalarõn ötesinde toplum için bir sosyal sorumluluk projesi kapsa- mõnda bir çalõşmanõn planlamasõ devam edi- yor. Biz İstanbul Kültür Eğitim Kurumlarõ olarak okulöncesi eğitime büyük önem ve- riyoruz. Özel Kültür Koleji ve Özel Kül- tür2000 Koleji olarak 5 anaokulumuz var, önümüzdeki 5 yõlda bunu 10’a çõkarmayõ he- defliyoruz. Kurumunuzun önemli bir özelliği de ai- le anayasası oluşturmanız. Bu kurum- sallaşma kadar 3. kuşaklar açısından da önem taşıyor. Neden böyle bir yapıyı seçtiniz? Bu anayasanõn amacõ, Akõngüç ailesinin farklõ kuşaklardaki bireyleriyle yani hisse- darlarla işletmelerin, okullarõn ve şirketle- rin yönetim biçimi arasõndaki ilişkileri dü- zenlemek. Kurucular tarafõndan ortaya kon- muş değerler ve ilkeler doğrultusun- da okullarõn ve şirketlerin yönetilme- si, olasõ çatõşmalarõ önleyici önlemler alarak sorunlar için çözüm alternatif- leri belirlemek ve bu anayasa’daki gö- rüşleri, değerleri ve anlayõşõ gelecek kuşaklara taşõmak. Okullarõmõzõn tümünde beklenen ilk öncelik her zaman Atatürk Tür- kiyesi’nin Atatürkçü insanlarõnõ yetiştir- mek, onlarõ, ülke çõkarlarõnõ kendi çõkarla- rõndan üstün tutan insan olarak yaşama ha- zõrlamak. Tüm personel sözleşmelerine bu ilke kayõtsõz şartsõz konuyor ve imzalatõlõ- yor. Ailenin kendi içinde öncelikle benim- sediği diğer ilkeler ise şöyle: Kendi ara- larõndaki ilişkile- rinde açõklõk ve şef- faf olmak. Hoşgö- rülü olmak ve bi- reylerin kendi, eşi- nin ve çocuklarõnõn çõkarlarõnõ ailenin ve kurumlarõn çõ- karlarõnõn üstünde görmemeye özen göstermek. Türkiye’deeğitimciolmakzor Değer ve ilkeleri içeren ‘aile anayasası’ İstanbul Kültür Eğitim Kurumlarõ olarak okulöncesi eğitime büyük önem veriyoruz. Özel Kültür Koleji ve Özel Kültür2000 Koleji olarak 5 anaokulumuz var, önümüzdeki 5 yõlda bunu 10’a çõkarmayõ hedefliyoruz. 16 MİLYON ÖĞRENCİ VE 600 BİN ÖĞRETMEN DERS BAŞI Üç aylık yaz tatili bitti ANKARA/İSTANBUL (Cumhuriyet) - Yaklaşõk üç aylõk yaz tatilin ardõndan 2010-2011 eğitim-öğretim yõlõ maratonu bugün başlõyor. Yaklaşõk 16 milyon öğrenci ile 600 bin öğretmen ders başõ yapacak. Bu yõl Ermeni okullarõndaki öğrencile- re ücretsiz Ermenice ders kitaplarõ dağõtõ- lacak. Taşõmalõ eğitim, bu yõldan itibaren ilköğretimin yanõ sõra liselerde de uygu- lanmaya başlayacak. Başta kõzlar olmak üzere bulunduğu yerde lise olmayan öğ- renciler, lise bulunan yerlere servislerle ta- şõnacak. Bugün İstanbul’da İETT, İDO, şe- hir hatlarõ, tramvay, metro ve hafif metro 06.00-13.00 saatleri arasõnda ücretsiz hiz- met verecek. Yeni eğitim öğretim yõlõnõn ilkyarõsõ, 28 Ocak 2011 Cuma günü sona erecek. İkinci yarõyõl ise 14 Şubat 2011’de başlayacak ve 17 Haziran 2011’de sona erecek. İlköğretime bu yõl 1 milyon 226 bin çocuk kaydolarak okulla tanõşacak. Bu yõl toplam 193 milyon 925 bin üc- retsiz ders kitabõ hazõrlandõ. Kitaplar için yaklaşõk 317 milyon lira harcama yapõldõ. 2010-2011 eğitim öğretim yõlõnda genel liselerde ders saati sayõsõ 30’a, Anadolu li- selerinde 35’e, fen ve sosyal bilimler li- selerinde 35 ve 37 saate indirildi. EĞİTİM-SEN SORUNLARA DİKKAT ÇEKİYOR Bir sınıfta 46 öğrenci İSTANBUL/ADANA (Cumhuriyet) - Eğitim-Sen’in hazõrladõğõ “2010-2011 Eğitim-Öğretim Yılı Başında Eğitimin Durumu” raporunda İstanbul’da ilköğ- retimde derslik başõna 46, ortaöğretimde derslik başõna 40 öğrenci düştüğüne dik- kat çekildi. İstanbul’da her öğretmene 21 öğrenci düşüyor. Raporda okullaşma ora- nõnõn en düşük olduğu il olan Hakkâri’yi Ağrõ, Şõrnak ve Batman izlediği kaydedildi. Rapora göre, okulöncesi eğitimde Türkiye genelinde okullaşma oranõ yüz- de 39 iken Hakkâri’de 14, Ağrõ’da 15, Şõrnak’ta yüzde 24 düzeyinde bulunuyor. Yurt genelinde ilköğretimde okullaşma oranõ yüzde 98 iken, Hakkâri’de yüzde 85, Bitlis ve Muş’ta yüzde 87, olarak be- lirlendi. Ortaöğretimde okullaşma ora- nõ Türkiye genelinde yüzde 65 iken, Ağ- rõ’da 22, Muş’ta 23, Van ve Bitlis’te yüzde 28, olarak saptandõ. Öğretmen başõna düşen öğrenci sayõsõ 28 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi oldu. Velilerin bir yõlda ortalama 3 bin 131 TL eğitim harcamasõ yapacağõnõ söyleyen Eğitim-Sen Adana Şube Başkanõ Güven Boğa, “Eğitim harcamaları son 8 yıl için- de yaklaşık 4.5 kat arttı” dedi. İstanbul Üniversitesi (İÜ) İletişim Fakültesi 2010-2011 eği- tim yılı açılışı dün yapılan törenle gerçekleştirildi. İÜ Be- yazıt’taki Rektörlüğü bahçesinde gerçekleştirilen açılış kokteyline, fakülteden mezun olan öğrenciler ile, ailele- ri ve yeni kayıt yaptıran öğrenciler katıldı. Törende ko- nuşan Dekan Vekili Prof. Dr. Suat Gezgin, “Çok iyi bir gazeteci olabilirsiniz. Çok iyi bir sinemacı da televizyon- cu, radyocu ya da halkla ilişkilerci... Yeterki gönülden is- teyin ve çaba gösterin ve bizlerle birlikte olun” dedi. Gez- gin, öğrencilerle halay çekti. (Fotoğraf: MEHMET CEBECİ) İÜ İletişim’de halaylı açılış
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle