20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 20 EYLÜL 2010 PAZARTESİ 14 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Demokrasi ve Ortaoyunu “Bugünkü manzarayı 1950’den bu yana biliyoruz. Ana- yasanın bir parti önerisi, bir güreş olmadığını bir ‘uzlaşma’ (concensus) belgesi olduğunu ve bunun toplumdaki deği- şik hakları açıkça kollayan bir temel yasa olduğunu öğ- renmeden, halk, ‘evet-hayõr’a indirgenmiş bir horoz dö- vüşüne davet ediliyor.” (Doğan KUBAN: Cumhuriyet 14 Ey- lül 2010, sayfa 2) Masallar, düşünceyi dile getirmenin yasaklandõğõ toplumlarda, gerçekleri anlatmanõn bir başka yolu olmuştur. İnsanõ ve toplumlarõ anlatan en güzel masallardan biri de Swift’in “Güliver’in Gezileri” adlõ dört bölümden oluşan ma- salõdõr. Swift’in “Güliver Cüceler Ülkesinde” adlõ masalõnda, toplumlarda yaşanan insan ilişkileri anlatõlõr. İngiliz edebiyatõnda bir hiciv ustasõ olarak yer alan Swift, ya- şadõğõ dönemde ülkesinde “dönen dolapları”, ülke egemen- lerinin çapõnõn küçüklüğünü, bu masallar aracõlõğõyla aktar- mõştõr... 1945’te ABD, Japonya’nõn Hiroşima ve Nagazaki kentleri- ne attõğõ atom bombalarõyla 2. Dünya Savaşõ’nõn sonunu ge- tirmiştir. Savaş bitmesine bitmiş, sõra ABD’nin, savaşõn ikinci kaza- nanõ olan SSCB (Sovyetler Birliği) ile dünyanõn paylaşõlma- sõna gelmiştir. Sovyetler Birliği’ne bu paylaşõmda, Almanya’nõn elinden kur- tardõğõ ülkeler düşer. ABD ise “demokrasi ihraç ederek” tarafsõz ülkeleri yanõ- na çekmeye çalõşõr. Türkiye de bu ülkelerin başõnda gelmek- tedir. 1946 yõlõnda Türkiye’ye gelen “ABD patentli demokrasi”, 14 Mayõs 1950’de yeni kadrolarõ iktidara taşõmõştõr. 1950 yõlõnda “ABD patentli demokrasiyi” kullanõp “iş- başına” geçen kadrolar elinde, demokrasi “kara mizah” ben- zeri bir ortaoyununa dönüşür. İktidara gelen, yeni egemenlerin ilk işi, Atatürk düşmanõ, tarikat şeyhlerine toprak ağalarõnõn “elini eteğini öpüp” on- lara “devlet kesesinin” ağzõnõ açmak olmuştur. Sonra, dönemin iktidarõ ABD’ye olan borcunu ödemek için, TBMM’ye sorma gereği bile duymadan 5500 askeri Kore Sa- vaşõ’na göndermiştir. “ (…) Bugün eğer NATO’daysak bu iki ülkenin zama- nında bize olan ihtiyacı yüzünden NATO’dayız. Yoksa DP iktidarının Meclis’e sormak gereksinimi dahi duymadan 18 Temmuz 1950’de aldığı 4500 askeri Kore’ye gönderme ka- rarı yüzünden değil. Zaten Bayar bile bunun böyle olma- dığını açıklamıştır. (…) ” (Mensur AKGÜN, Hürriyet, 17 Ey- lül 2010) TBMM kararõ olmaksõzõn 1. Türk Tugayõ Kore’ye savaşa gön- derilir. “(…) 259 subay, 18 askeri memur, 4 sivil memur, 395 ast- subay Sovyet baskısına karşı müttefikler arayan ve bu se- beple NATO’ya girmek isteyen Türkiye, bu isteklerini da- ha kolay elde etmek ve Amerika’ya yakınlaşmak amacıy- la Kore Savaşı’na bir tugay yollamıştır, 4414 erbaş ve er olmak üzere 5090 kişilik 1. Türk tugayı, 17 Eylül 1950’de İskenderun limanından hareket ederek 12 Ekim 1950’de öncü takım Pusan limanına ulaştı (…) Türk tugayı da savaş cephesine sürüldü. Geri çekilmek- te olan Amerikan askerlerinin güvenliğini sağlamak üze- re Kunuri’de görevlendirildiler. 27 Kasım’da başlayan kan- lı çarpışmalar tam beş gün sürdü. Kuzey Kore ve Çin bir- liklerinin çembere aldığı Türk tugayı, yüzlerce kayıp ve- rerek yarabildi çemberi. (…) Türk birliğinin ‘ağõr ama büyük değil’ denilen kayıpları 700’ü buluyordu! Nitekim 1953’te sona eren savaş boyunca, Türkiye, ABD ve Güney Kore’den sonra en fazla kayıp ve- ren üçüncü ülke oldu.(…)” (…) Faruk Bildirici - 25–31 Ekim 2001/Tempo Ben, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerini, ABD’nin Demokrat Parti ve ardõllarõnõn (halef) “demokrasiyi”, bir ortaoyununa dönüştürmelerine karşõlõk olarak verdiği “ bir ödül” olarak gö- rürüm. Mavi Okyanus Açılımı Deneyimli gazeteci Yılmaz Polat, referandum sonuçlarının ABD’deki yansımalarını köşemiz için değerlendirdi: “Amerikalılar sonuçtan memnun. Seçim öncesi ‘Biz ülkelerin içişlerine karışmayız’ derler, ama sonrasında kendilerini tutamaz mesajlarını açıkça verirler. Referandumdan sonra da bu kural değişmedi. Washington, Ankara’ya demokratik süreç ve insan hakları konusunda ileri adım atılacağı yolundaki temennilerini bildirdi. ABD yönetiminin açıklamasında, ‘Hükümetin bu yetkiyi demokratik süreçlerinin ve insan haklarının garanti altına alınmasını derinleştirmek için kullanacağını umuyoruz’ ifadesi dikkat çekiyor. Amerikalıların Erdoğan hükümetinden Güneydoğu ile ilgili beklentileri sır değil. Bunlar; ‘Güneydoğu’da atılacak siyasi adımlar, yani Kürt açılımı ile Barzani ve Irak’ın kuzeyindeki sözde Kürdistan’a verilecek destek’ olarak sıralanabilir. Washington, Başbakan Erdoğan’ın bundan sonra atacağı somut açılım adımlarını görmek istiyor.” Washington’ın elinde Başbakan Erdoğan’ın referandumdaki desteğinden ötürü teşekkür ettiği “Okyanus Ötesi” gibi önemli bir joker olduğuna da değindi Yılmaz Polat: “Açılımın bir ayağı artık Pensilvanya’da. Başbakan Erdoğan, Okyanus Ötesi’nden karşı çıkamayacağı Mavi Marmara benzeri bir açıklama gelirse şaşırmasın. Referandum, ABD yönetiminin elini güçlendirdi. Hem de çok fazla.” Polat, sözlerini bir küçük dipnot ile bitirdi: “BDP, Washington’dan sonra Pensilvanya’ya da ofis açmalı.” Sessiz Ölüm Emekli Büyükelçi Osman Olcay, geçen hafta sessiz sedasız toprağa verildi. Osman Olcay, değerli bilim insanı Prof. Dr. Seha Meray ile birlikte 1977’de Mondros Silah Bırakışması ve Sevr Antlaşması’nın hükümlerini içeren, o güne değin üzerinde hiç çalışılmamış (bugün de tektir) çok önemli bir yapıtı, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Çöküş Belgeleri”ni yayımlamıştı. Osman Olcay, içten içe, hem de demokrasi adı altında yürütülen bir harekâtla ikinci Sevr’e doğru koşan bir Türkiye’ye gözlerini kapadı. Ülkemizi ışıklı bir gelecek beklemiyor. Osman Olcay ışıklar içinde yatsın. Seçmen Kemal Kılıçdaroğlu’na oy kullandırmayan seçmen sistemi, 1919 doğumlu Salih İbrahim Açıktan’a, referandumda Bursa, Osmangazi’de İstiklal İlköğretim Okulu’nda oy kullanabileceğine ilişkin bilgi kâğıdı göndermiş. Salih İbrahim Açıktan’ın çocukları, babalarının seçmen kâğıdını görünce şaşırmışlar. Çünkü seçmen Salih İbrahim Açıktan, bundan 24 yıl önce, 1986’da vefat etmiş. Çocuklarına “Okyanus ötesindeki vaiz, ‘Mezardakileri bile kaldırarak referandumda evet oyu kullandırmak lazım’ demişti. Sakın ola, babanızın adına birileri oy kullanmış olmasın” diyecek olduk. Donup kaldılar... Emekli Danıştay Başkanı Nuri Alan, referandum kampanyası boyunca AKP’lilerin “PKK ile işbirliği içinde olmak”, “Darbecileri ve darbe hukukunu savunmak”, “Aptal olmak”, “Ya aklından zoru ya da vatan sevgisi ile ilgili bir sıkıntısı olmak” gibi söylemler ile karşı karşıya kalan 16 milyona yakın vatandaşın “Hayır” kullandığını anımsattı: “Sonucun açıklanmasından sonra rahatlayan Başbakan bu söylemler nedeniyle partisi ve şahsı adına özür diledi. Özür dilemek insan için olumlu bir nitelik, bir olgunluk göstergesidir. Ancak özür ile özre neden olan eylem veya söylem arasında bir denge olmalıdır. Eğer eyleminiz veya söyleminiz belli bir sınırı aşmış ve ölçüyü kaçırmışsanız, artık özür dilemeniz kırılan kalpleri onaramaz, duyulan acıyı ve üzüntüyü gideremez, etkisiz kalır. Bir aydan fazla bir süre içinde, sürekli olarak toplumu gereceksiniz, ikiye böleceksiniz; gerçek kimliğiniz ile seçmenin yarıya yakın kısmına hakarete varan sözler söyleyeceksiniz, onları incitecek, küstüreceksiniz, sonra da referandum sonucuna göre özür dileyerek işin içinden sıyrılacaksınız. Özür dilemek bu kadar ucuz mu? Eğer Başbakan’ın özrü siyasi kimliği olanlar yanında hayır oyu veren sade vatandaşları da kapsıyorsa, şahsım adıma bu özürü kabul etmiyorum.” Nuri Alan’ın, Başbakan’a bir de sorusu var: “Acaba hayır oyları çoğunlukta olsaydı, yine özür dileyecek miydi?” Kabul Edilmeyen Özür PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Ben Ne Yaptım ki? Günlerden bir gün şeytanın yolu bir köye düşmüş. Keyfi yerinde olan şeytan, sırtını bir ağaca dayamış ve buzağısı kazığa bağlı olan ineği sağan genç bir kadını izlemeye başlamış. Şeytan, kadını epeyce izledikten sonra yerinden kalkıp kazığa bağlı buzağının ipini biraz gevşetmiş. Buzağı bu, az ötede annesinin sütünün kovaya sağılmasını aç karnına izlemeye daha fazla dayanamamış. Debelendikçe boynundaki ip biraz daha gevşemiş ve sonunda yular hepten çözülmüş. Koşarak annesini emmeye giden buzağı, süt kovasına çarpmış ve bütün sütler yere dökülmüş. Sağdığı süt ziyan olunca siniri tepesine çıkan genç kadının, eline geçirdiği bir odunu buzağının kafasına vurmasıyla yavru kan içinde yere yıkılmış. Yavrusuna saldırılmasına kayıtsız kalmayan inek bir tekmede kadını yere serip öldürmüş. Uzaktan geçmekte olan kadının kayınpederi, ineğin gelinini öldürdüğünü görüp, elindeki tüfekle ateş ederek ineği öldürmüş. Silah sesini duyan koca koşup gelmiş. Karısını yerde cansız yatar, babasını da elinde tüfekle görünce, belinden silahını çekip, tek atışta babasını vurmuş. Kısa bir süre sonra gerçeği öğrenen genç adam bu kadar acıya dayanamayacağını düşünüp bir kurşun da kendi kafasına sıkmış. Bütün bu olayları bir kenardan izleyen şeytan, “bu felaketi de bana yüklerler şimdi” demiş, “oysa buzağının ipini gevşetmekten başka ne yaptım ki ben?” Gazetemizin Milas muhabiri, arkadaşımız Olcay Akdeniz’in gönderdiği bu fıkradaki şeytanın sözleri düşündürdü beni. Bir an eskilere, 1982 Anayasası’nın ve darbe lideri Kenan Evren’in cumhurbaşkanlığının halkın yüzde 92’si tarafından onaylandığı günlere gittim. O günlerde “evet” oyu verenler, tercihlerinin haklılığını bin bir neden göstererek gerekçelendiriyorlardı. Aradan çok zaman geçmedi, 12 Eylül faşizminin uygulamaları, işkenceler, zindanlar, sürgünler, ölümler; yüzbinlerce insanın çektiği acılar ayyuka çıkmaya başlayınca verilen “evet” oyları verilmeyen “hayır” oylarına dönüştü. Hele yeni onaylanan yeni anayasadan kaynaklanan faşizan uygulamalarla ülke karanlığa sürüklendikçe ortada “Ben o anayasaya ‘evet’ dedim!” diyen hemen hiçbir babayiğit kalmadı. Bir hafta önce 26 maddelik anayasa değişikliği paketi halkoyuna sunuldu; seçmenlerin yüzde 58’si AKP iktidarı tarafından önerilen değişikliğe “evet” dedi. Madem “demokrasi” diyoruz, öyleyse çoğunluk tercihi karşısında boynumuz kıldan ince; fakat bu bizim eleştiri hakkımızı ortadan kaldırmıyor. Ben, yüzde 58’lik çoğunluk tercihini AKP iktidarı adına “büyük başarı” olarak görenlerden değilim. Türkiye gibi yetişkin nüfusunun okulluluk/eğitim süresi ortalamasının beş yılın altında olduğu bir toplumda yapılan bu tür oylamalar seçmenlerin özistencini yansıtmaz. Okulsuz/eğitimsiz kitleler her türlü yönlendirmeye açıktır. “Ben odunu aday göstersem milletvekili seçtiririm!” sözleri eski başbakanlardan Adnan Menderes’indir. Bu, bir durum saptamasıdır ve aradan geçen elli yıl içinde Türkiye’nin geniş bölgelerinde bu durum değişmemiştir. Burada sözüm eğitimsiz/okulsuz kitlelere değil, “Yetmez ama evet” diyen okumuş- yazmışlaradır. Dilerim, yarın bir gün, “Ben ne yaptım ki” diye sormak zorunda kalmazlar. [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Son derece yavaş iş gören. 2/ Karaya ça- lan buğday rengi... Nazi- lerin politika- sõnda Germen õrkõndan kim- selere yakõştõ- rõlan ad. 3/ Dolma yap- mak için ha- zõrlanan karõşõm... Asya’da bir göl. 4/ Ensiz... Bin metre- nin kõsa yazõlõşõ... İl- gi eki. 5/ Aldatma işi, hile... Artvin’in bir ilçesi. 6/ Türk müziğinde bir ma- kam. 7/ Yapõlma- sõnda sakõnca olma- yan... Gürcistan’õn para birimi. 8/ Bir tür balõk ağõ... “Cep delik cep- ken delik / --- delik mintan delik / Kevgir misin be kardeşlik” (Orhan Veli). 9/ Cambazlõk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Hapishane koğuşlarõnda ayak işlerini gören kimse. 2/ Sahip... İzmir’in bir ilçesi. 3/ İskandi- nav mitolojisine göre, evrenin yaratõlõşõnda mey- dana gelen ilk canlõ... Tanrõ’ya ortak tanõma. 4/ Saçõn küçük tutamlarõnõn değişik renklerde bo- yanmasõ... Bir işi yapmak için gereken her şeyi tamamlanmõş olan. 5/ Şarkõ, türkü... Afrika’da ya- şayan bir antilop... İtalya’nõn en uzun õrmağõ. 6/ İçinde sõvõ durumunda ilaç bulunan cam tüp. 7/ Telli bir çalgõ... İri taneli bezelye. 8/ Uzak... Yu- nan mitolojisinde aşk tanrõsõ. 9/ Bağlantõsõ olan. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Ç A L I B A S A N A T A Ş G A C O Y A Z I M F E K E Ğ İ R M U B A R A E H İ L A Ş N O V A L U T H A L E F A R A N N A P A D E V O N İ Y E N 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Seçime Doğru CHP Genel Sekreter Yardımcısı Gökhan Günaydın, yurdu dolaşıyor. “Işıl ışıl” diye tanımladığı Trakya gezisinde bulduk kendisini. Ufuktaki seçime değindi: “Seçim sürecinde CHP, tüm sektörler için kendi programını somutlaştırarak, iktidarda ne yapacağının altını kalın harflerle çizerek, Türkiye’nin yeniden kalkınmacı ve adil paylaşıma dayalı, ülkenin ve dünyanın gerçekleri ile uyumlu bir iktidar arayışına girmeli. Türkiye’nin bir karanlık tünele mahkûm olmayacağını ve özgürlükten yana, insan haklarından yana, cumhuriyetin temel değerlerini geliştirmelerinde yana politikalarında motor olacak bir CHP’ye gereksinim var. Yani yurttaşına yalnız değilsin, yanınızda biz varız dedirtecek bir CHP’ye...” Özetle kurultaydı, tüzüktü, kıldı, tüydü; vıdı vıdı zamanı değil artık. UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle