25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Demokrasinin koşullarını düzeltmeyen, tam tersine daha da ağırlaştıran 12 Eylül referandumunun ardından, Türkiye’nin anayasa ve diğer yasal düzenlemeler sorunu artmış olarak önümüzde duruyor. Bu arada, başkanlık sistemi tartışmaları da önümüzdeki günlerde daha da yoğunlaşacak gibi görünmekte. Kısacası, önümüzdeki dönemde, iktidara talip olacak olanlar, AKP’ninki gibi kendi namına ama başkalarının hesabına değil, gerçekten Türkiye’nin ve demokrasinin yararına geniş bir reform paketini hazır edip kamuoyuna açıklamak zorundadırlar. Eski CHP genel başkanından miras kalan, neyi istemediğini net şekilde açıklayıp, neyi istediğini belirtmeyen tavrını bırakıp, şimdiden her alanda zorunlu olan kendi reform paketini hazırlayıp topluma sunmalıdır. Bütün bu gerçekleri yadsımak mümkün değil. Ancak bir başka gerçeği de görmez isek, sorunların çözümünde yol alamayız. Evet Türkiye’nin anayasadan yargıya, eğitimden Kürt sorununa, engellilerin topluma kazandırılmasından emeklilerin durumuna kadar birçok alanda yeni yasal düzenlemeler yapması zorunludur. Ama Türkiye’nin asıl noksanı, yasal düzenlemeler değil, topluma bir türlü yerleştirilememiş olan, demokrasi kültürünün yokluğu, hadi o kadar kötümser konuşmayalım, eksikliğidir. Burada daha önce de çokça yazılıp söylendi. Bugün Türkiye’de yürürlükte olan anayasa ve yasaları olduğu gibi alıp demokrasisi gelişmiş bir ülkeye götürseniz, uygulamada çok farklı sonuçlarla karşılaşırsınız. İşte aradaki bu farkı yaratan, iki ülkedeki demokrasi kültürünün düzeyleridir. Aynı yasaların gelişmiş demokrasi ülkesinin bürokratları veya polisleri tarafından uygulanması ile onların gelişmiş ülkelerin savcı ve yargıçları tarafından yorumlanmalarındaki farkın arkasındaki etkenler olarak, iki toplumun gelişmişlik düzeyleri arasındaki uçurum, demokrasi algılamalarındaki farklılık, nihayet memurun ve hukukçunun eğitim düzeylerinin kaliteleri arasındaki uçurum olacaktır. Farklar toplumların insanlarının yapılarından, kafa çaplarından değil, ülkelerde egemen olan üretim ilişkilerinden kaynaklanmaktadır. Sanayileşmiş toplumun demokrasi algısı ve eğitim düzeyi tabii ki, tarım ilişkileri ve kültürü içinde kalmış toplumunkinden daha ileri olacaktır. Somut örnekler vermek mümkündür. Örneğin, İngiltere’deki bir yargıç önüne gelen cinayet davasına bakarken töre etkenini Türkiye’deki yargıç düzeyinde dikkate almayacaktır. Türkiye’de “töre” ile ilgili hafifletici nedenleri yasadan çıkarsanız bile, yargıç “takdiri hafifletici sebepler” arasına bunu katacak, kendi yorumunu böyle kullanacaktır; kullanmak zorundadır da toplumsal baskıyı göz önünde bulundurursanız. Siz gelişmiş bir ülkenin başbakanının bir tarım toplumunun başbakanı gibi, siyasal iktidara sahip olanın istediğini asıp, istediğini keseceğini düşünmesini tahayyül edebilir misiniz? Gelişmiş sanayi toplumu böyle bir davranışı onaylamadığı için bu kafa yapısında bir adamı seçmez, seçmeyeceği için de onun istediğini asıp keserken, yargı denetiminden kurtulmasını sağlamaya yönelik bir referandumun yapılması da tabii ki düşünülemez. Cumhuriyet, daha başlangıçtan itibaren bu olgunun farkına varmıştı. Eksikliği aydınlanmanın ışığını, eğitim yoluyla yurt yüzeyine yayarak kapatmaya çalıştı. Aydınlığın ışığını bir tarım toplumunda bütün yurt yüzeyine yaymak mümkün olabilir miydi, sorusunun teorik tartışmasını bir yana bırakarak uygulamaya bakalım. Cumhuriyet’in kurucuları istenen sonuçları elde edemediler. Aydınlığın ışığından zarar göreceklerini hesaplayanlar, eğitim seferberliğini baltalayarak, kendilerine uygun bir ortamın oluşturulmasında başarı kazandılar. Böylelikle demokrasi kültürü yurt düzeyine yayılmadı. Oysa demokrasi kültürü tüm yurt düzeyine yayılmadan da hangi yasal değişikliği yaparsanız yapın, amaçlanan demokratik sonucu tam olarak elde etmek mümkün olmayacaktır. asirmen@cumhuriyet.com.tr CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 18 EYLÜL 2010 CUMARTESİ 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Asıl Eksik Olan... Çetin Doğan’õn kõzõ ve damadõ CD’lerdeki tutarsõz bilgileri ortaya çõkarmayõ sürdürüyor Balyoz kehanetleriİstanbul Haber Servisi - Balyoz davasõ sanõğõ eski 1. Ordu Komutanõ Çetin Doğan’õn ABD’deki kõzõ Pınar Doğan ve damadõ Dani Rodrik ta- rafõndan kurulan “Çetin Doğan ve Gerçekler” adlõ sitede, “Balyoz Gü- venlik Harekât Planı”nõn yer aldõğõ belirtilen CD’lerdeki belgelerde yer alan birçok kuruluşun, 2003 yõlõndan sonra değiştirilen isimleriyle yer al- dõğõna dikkat çekildi. Balyoz davasõyla ilgili çelişkilerin ortaya konulduğu sitede, Balyoz da- vasõ sanõklarõnõn “geleceği görmüş” olduklarõ ifade edilerek, planõn ha- zõrlandõğõ söylenen 2003 yõlõndan sonra isimlerini değiştiren kurumlar sõ- ralandõ. Bu kurumlarõn darbe pla- nõnda yeni isimleriyle yer aldõklarõ be- lirtilerek, Balyoz belgesinin çõktõğõ 11 No’lu CD’deki “gizli” ibareli belge- de “Desteklenecek ve Çalışılacak Dernekler” listesine dikkat çekildi. Bu listede “Taksim Rotaract Kulü- bü Derneği” olarak bir kuruluşun yer aldõğõ belirtilerek “Bu dernek bu bel- ge yazıldıktan altı ay sonra 15 Ha- ziran 2003’te kurulmuştur. Yani darbe planının yapıldığı tarihte yoktur” denildi. Aynõ CD’deki “Ka- patılacak ve El Konulacak Der- nekler.doc” adlõ belgenin 46. sõra- sõnda “Türk-İran Sanayicileri ve İşadamları Derneği” ibaresine dik- kat çekilerek, derneğin, 2002’de “Türk-İran İşadamları Derneği” olarak kurulduğu, adõnõn 2005 yõlõn- da “Türk-İran Sanayicileri ve İşa- damları Derneği” olarak değiştiği an- latõlarak, “Böylece Balyozcuların, darbe planı yaparken derneği iki yıl sonra değişecek adıyla fişlediği or- taya çıkıyor” denildi. İstanbul’daki hastane, ilaç deposu gibi sağlõk kuruluşlarõnõn sõralandõğõ Balyoz planõ ekinde bir hastanenin, planõn hazõrlanmasõndan tam beş yõl sonra, 2008 yõlõnda bir hastaneler grubu tarafõndan satõn alõndõktan son- ra değişen ismiyle geçtiği vurgulan- dõ. Adõ 2003’te “Sultan Hastanesi” olan hastanenin listede “Medical Park Sultangazi” biçiminde yer al- dõğõ kaydedilerek, bu adõn hastaneye beş yõl sonra 2008 yõlõnda Medical Park Grup tarafõndan satõn alõndõktan sonra konulduğu belirtildi. Bir başka hastanenin de iki yõl sonra değişen adõyla listelendiği ifa- de edilerek, şu çelişkilere dikkat çe- kildi: “Bu hastane Aralık 1998’de Şafak Hastanesi adıyla kuruluyor ve Aralık 2004’te devredilmesiyle birlikte, yani Balyoz belgesi yazıl- dıktan tam 23 ay sonra Avrupa Şa- fak Hastanesi adını alıyor. Belgede Yenibosna ilçesinde ‘Nisa Hasta- nesi (Hayrunnisa Hastanesi)’ ifadesi yer alıyor. Tesis 1994 yılında ‘Hay- runnisa Hastanesi’ olarak kuruluyor ve 2003 yılındaki tek adı bu. Has- tane yenilendikten sonra, Aralık 2004’te ‘Nisa Hastanesi’ adını alıyor. İsim değişikliğinden sonra, yani 2005 başından itibaren bu hastane ‘Nisa Hastanesi’ olarak geçiyor ve ki- mi zaman önceki adı olan Hay- runnisa da parantez içinde belirti- liyor. Aynı Balyoz belgesinde oldu- ğu gibi.” Davanõn dayanağõ olan 11. DVD’de “Yeni Recordati İlaç ve Hammad- deleri Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi”nin olduğu, bu şirketin 2008 yõlõnõn sonuna kadarki adõnõn ise “Ye- ni İlaç ve Hammaddeleri Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi” olduğu be- lirtildi. Şirketin 2008 yõlõ sonunda İtal- yan firmasõ Recordati S.p.A. tarafõn- dan satõn alõndõğõ ve Balyoz belgesinde de yer alan adõ aldõğõ kaydedildi. Sitede, Balyoz davasõna dayanak olan belgenin iddia edildiği gibi 5 Mart 2003’te oluşturulmuş olmasõnõn im- kânsõz olduğu, eldeki verilere göre CD’nin en erken Temmuz 2008’de oluşturulduğunun görüldüğü kayde- dildi. YARSAV’DAN ADALET BAKANLIĞI’NA ŞEFFAFLIK ÇAĞRISI: ANKARA (Cumhuriyet Bü- rosu) - YARSAV Yönetim Ku- rulu, Adalet Bakanlõğõ’nca hazõr- lanan HSYK ile ilgili uyum yasa- larõnõn, bakanlõk tarafõndan bir an önce kamuoyu ile paylaşõl- masõ çağrõsõnda bulundu. YARSAV Genel Merke- zi’nde yapõlan basõn toplan- tõsõnda YARSAV Genel Sek- reteri Önder Tekin, Yönetim Ku- rulu tarafõndan HSYK’de yapõla- cak olan değişiklikle ilgili hazõr- lanan metni okudu. Tekin, Adalet Bakanlõğõ tarafõndan HSYK yapõsõ ile ilgili uyum yasalarõnõn ta- mamlandõğõnõ ve bunlarõn biran önce kamuoyu ile paylaşõlmasõ ge- rektiğini dile getirdi. Tekin,“De- mokratik hukuk devleti kural- ları ve bu bağlamda şeffaf dev- let ilkesi bu davranışı zorunlu kılmaktadır. Hukukun üs- tünlüğü, yargı bağım- sızlığı ve yargıç gü- vencesini gözeterek, Adalet Bakanlığı’na il- gili yasa değişikliği taslak- larını ivedilikle açıklaması için yargıç ve savcıların sivil meslek örgütü olarak, açık çağrı yapı- yoruz” diye konuştu. “Anayasa değişikliği ile HSYK’nin Adalet Bakanlığı’nın ve siyasi iradenin beklentilerine uygun oluşmaması durumunda, sözü edilen yasa değişikliklerinin gerçekleştirilmesi için, acele edil- meyeceğini” kaydeden Tekin, bu konuda çõkarõlacak yasalarõn Ana- yasa’da öngörülmediğini be- lirtti. Yenioluşacak HSYK’nin “siyasi iradenin istek ve beklentilerine uygun ola- rak çalışmasını” sağlaya- cağõnõ öne süren Tekin, “Adalet Bakanlığı ve siyasi irade, huku- ku dolanmanın bir fırsatı olarak, anılan yasa değişiklikleri yoluy- la mevcut yapıya, beklentileri doğrultusunda istedikleri gibi biçim verme iradesini sergileye- bileceklerdir” dedi. Balyoz davasõyla ilgili çelişkilerin ortaya konulduğu sitede, Balyoz davasõ sanõklarõnõn “geleceği görmüş” olduklarõ ifade edilerek, planõn hazõrlandõğõ söylenen 2003 yõlõndan sonra isimlerini değiştiren kurumlar sõralandõ. Davaya konu olan CD’de ismi geçen derneklerin bir kõsmõ o tarihte henüz kurulmamõş, bazõ kurumlarõn ise 2003’ten sonra yaptõklarõ isim değişiklikleri ‘öngörülerek’ yeni isimleriyle yazõlmõş. Uyum yasalarõnõ açõklayõn
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle