Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 14 EYLÜL 2010 SALI
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Türklüğü Savunmak
Suç mu?
Talat Paşa Komitesi’ni ya da Talat Paşa adı
altında toplanan yurttaşların, ülke içinde ve
dışında giriştikleri mücadeleyi anımsıyor
musunuz?
Kolay unutulur gibi değil!.. Yoksa unuttunuz
mu?
Hükümettekiler çoktan unuttu. Görmek,
bilmek, anlamak istemedi.
Oysa Talat Paşa olayı günlerce gazetelerde
yazıldı, resimleri yayımlandı, yurtdışında bile
yankılar yarattı.
Neydi savunulan: Biz Türkler hiçbir zaman
Ermeni soykırımı yapmadık, ortaya atılanlar
yalandır, iftiradır...
Ellerinde Türk bayrakları ve pankartlarla
sayısız Türk aydını katıldı bu olaya...
Ama AKP hükümetine, Başbakan’a vız geldi!
Bütün dünya yasalar çıkarıyor, Türkler soykırım
yaptı, diyor. Türkiye’de bir grup aydın tek
başına desteksiz, yardımsız sokak sokak, kent,
kent yürüyor, bağırıyor, konuşuyor.
Yalnız Türkiye’de değil, birçok Avrupa
kentinde!.. Hatta İsviçre’de bile öyle büyük bir
etki yarattı ki, Talat Paşa Komitesi’nin öncüsü,
mahkemeye çağrıldı, nerdeyse hapse bile
girecekti.
Kimdi o?
Şimdi nerde? Bir teşekkür aldı mı
işbaşındakilerden “yaşayın” Türklüğü
savundunuz, diye!..
Evet Talat Paşa Komitesi’nin önderi şimdi
nerde?
Silivri zindanında!..
Evet, anladınız kim olduğunu!.. Neden iki yılı
da aşan bir süredir zindanda olduğunu,
aleyhinde idamlık iddianamelerle
yargılandığını!..
Evet o kişi, Dr. Doğu Perinçek...
Ne büyük suç işlemiş, onu bilen yok.
Yargı sürüp gidiyor. Balbay’ın, Özkan’ın,
Haberal’ın da, daha başka suçsuzların da
Silivri’lerde yattıkları gibi. Perinçek’in bir başka
suçu var, o da “Tayyip Erdoğan’ın Yüce Divan
Dosyası” adlı bir kitap yazması, yayımlaması.
AKP liderinin tüm yaşantısını ele alan ayrıntılı
bir çalışma yapması. Dergisinde de sürekli
hükümetin yanlış işlerini sergilemesi...
Ermenilerin ve onlara uyan tüm Batılıların
iddialarına karşı en güçlü yanıtı verenler,
heyetler halinde yurtiçinde ve dışında, hatta
Avrupa kentlerinde “Türkler soykırım yapmaz,
yapmadı” diye bağıran insanlar, suç mu
işlediler? Dünya parlamentoları Türkleri kınayan
yasalar çıkarırken bir avuç insanımız bütün bu
iftiralara karşı çıkmış, yanlış mı yapmış?
Türklüğü can başla savunan Doğu Perinçek
nerdeyse iki yıldır Silivri zindanında yatıyor! İşte
yaşam bu, yönetim bu, adalet bu! Alkışlanacak
bir kişi hapislerde...
Ben Dr. Doğu Perinçek’i ülkemizin az
yetiştirdiği gerçek bir yurtsever, gerçek bir
Atatürk devrimcisi, gerçek bir aydın olarak
seviyorum, sayıyorum. Türklüğü savunmayı
kendine görev bilmiş bir insanın yıllarca
zindanlarda acı çekmesinin bağışlanmaz bir
yanlışlık olduğuna inanıyorum. Aylar, yıllar
geçtikçe içimdeki acı daha da büyüyor. Ya
sizler, ey yurttaşlar, sizler de bu Ergenekon
saçmalığının acısını duymuyor musunuz?
PENCERE
İnsanlardan Sonra
Sözcükler mi?
İnsan kimi zaman bunalıma düşebilir.
Yaşamın çeşitli aşamalarında olur böyle şeyler.
Kişinin sinirleri davul gibi gerildiğinde sağlıklı
düşünme olanakları azalır. Bakarsınız adam
durup dururken çevresindekilere saldırıyor;
neden yokken çocuğunu dövüyor; karısını
azarlıyor; arkadaşlarıyla kavga ediyor. Böyle
dönemlerde düşünmek gerekir:
- Ne oluyor?
Yatıştırıcı (müsekkin) ilaç almak akla ilk gelen
önlemdir; ama, bunalım hastalığa dönüşüyorsa
en iyisi bir hekime başvurmaktır. Bunalımın
nedenlerini aramak, köktenci bir çözüm yolu
bulmak doğru yöntemdir.
Toplum da insan gibi bunalıma düşebilir ve
toplumu oluşturan bireylere yansır bunalım...
Türkiye’nin bir bunalım dönemi yaşadığı
kesindir.
Böyle zamanlarda yatıştırıcı önlemlerle
serinkanlı davranmanın yolu yordamı aranır.
Ama görüyorum ki akıl ve sağduyunun sesini
çok az kişi dinliyor; ve iş öylesine çığrından
çıkıyor ki insanların suçlanması da artık
kimilerine yetmiyor; sözcüklerin suçlanması
aşamasına girdik. Bu tutum bir salgına
dönüşüyor; Danışma Meclisi’nde bir üye
“çağdaş” sözcüğünü şöyle suçluyor:
“Son zamanlarda memleketimiz basın
yayınında bazı tabirler, bazı fikirlerin işareti
olarak, bazı doktrinlerin alameti olarak
kullanılagelmiştir.”
Peki, ne yapalım?
‘Çağdaş’ı anayasadan çıkarıp atalım.
İstanbul’da yapılan 18’inci Ulusal Nöroloji
Kongresi’nde de “ulusal” sözcüğüne karşı
çıkmış bir profesör; kimi üyelerce de
alkışlanmış.
“Devrim” sözcüğü zaten düşman ilan
edilmişti; “sosyal” sözcüğü sosyalizmi
anımsatıyordu; “özgürIük” anayasadan
atılmıştı.
Acaba bu gidişi sağlıklı sayabilir miyiz?
Ortaçağda böyle sayrılıkların koyusu
yaşanmıştır. İnsanı bedenindeki cinlerden
kurtarmak, kişiyi kötü ruhlardan soyutlamak
için ne acılar çekilmiştir? Kimi sözcüklerin
cehennem zebanilerinin simgesi ve günahların
ürünü olduğu ileri sürülmüştür. Toplumların
kocaman bir cadı kazanı gibi fokur fokur
kaynadığı dönemleri tarihte okuyoruz.
Şimdi Türkiye’de bir tanıdığa rastladın mı ne
diyeceksin?
- Selamünaleyküm..
- Günaydın..
- Merhaba..
- Bonjur...
Her bir sözcüğün insanın art niyetini
vurgulayan bir yanı mı var? Ne yapalım?
İnsanları selamlaşmalarına göre kovuşturalım
mı? Zaten mahpushanelerimiz kişilerle ağzına
kadar dolu; bu kez sözcükleri suçlayıp
yargılayarak toplumu bir ortaçağ hastalığının
batağına mı gömelim?
Hayır...
Ne olur, biraz serinkanlılık, biraz temiz hava,
biraz sağduyu, biraz mantık...
Anayasa tasarısından “çağdaş” sözcüğünün
çıkarılması bir bakıma yerinde olmuştur..
Çünkü tasarı çağdaş değildir.
Ama “çağdaş” sözcüğünü ceza yargıcının
karşısına sanık diye çıkarmak isteyen eğilimin
Danışma Meclisi’nde çevre bulması kaygı
verici değil mi? Bu durumda kimilerine hemen
biraz “yatıştırıcı” verilmesi gerekir. Eğer bu
önlem sinirleri yumuşatıp dengeyi
sağlamıyorsa, ağır bir hastalığın başlangıcında
olduğumuzu söyleyebiliriz.
(14 Eylül 1982 tarihli yazısı)
K
imse referandumun konusunu
anlayacak kadar bilgili olma-
dõğõ, genelde hukuksal öneri-
lerin yaşamlarõna nasõl etkili
olacağõnõ anlamakta zorluk
çektiği ya da tümden karanlõkta olduğu için,
nüfusun büyük bir yüzdesinin, içeriğini an-
lamasõ söz konusu olmayan referandum
amacõ dõşõnda çarpõk bir oylamadõr.
Sonuçta AKP’li ya da AKP karşõtõ olmaya
indirgenen oylama, sorularõn yanõtõ olma-
yan, bir evet-hayõr sorgulamasõna dönüştü.
Halkõn Türkiye anayasasõnõ ya da anayasal
haklarõnõ bildiği yok. Pratikte politikada ‘o’
ve ‘ben’e indirgenmiş bir bölünme aracõ ola-
rak kullanõlõyor.
Bu ikilik Cumhuriyetten sonra da Halk
Partisi ve karşõtlarõ olarak vardõ. Sonunda
Demokrat Parti ile aptal bir particilik kav-
gasõ sağlõklõ ve gerçekten demokratik bir
parlamento yaşamõna ulaşmayõ engelledi.
Seçimlerde sonuçlar değişebildiğine göre
halk ikiye ayrõlmõyor. Fakat politikacõ
olanlar bütün politik görüşlerini iktidar ve
muhalefet karşõtlõğõ üzerine kuruyorlar.
Nedense halkõn sağduyusu parlamentoya
yansõmõyor, cehaleti yansõyor. İkilik heve-
si, iktidarõn cehaleti ile ilgili olarak güçle-
niyor. Seçim döneminde toplumun kuşku-
lu uygulamalardan biraz haberi oluyor.
Sen ve benin kavgalarõ cemaziyülevvel’li
karanlõk olaylarõn peçesini kaldõrabiliyor. Bu
bağlamda Türkiye’de politikacõ kimliği
ağõrlõklõ bir sorun.
Horoz dövüşü
Ne var ki toplumun asõl sorunlarõ bunlar
değil. Devlet kimin elinde olursa olsun, top-
lumun geleceğine ilişkin yanõtlanmasõ ge-
reken sorunlar değişmiyor. Bugünkü man-
zarayõ 1950’den bu yana biliyoruz. Ana-
yasanõn bir parti önerisi, bir güreş olmadõ-
ğõnõ bir ‘uzlaşma’ (concensus) belgesi ol-
duğunu ve bunun toplumdaki değişik hak-
larõ açõkça kollayan bir temel yasa olduğunu
öğrenmeden, halk, ‘evet-hayır’a indir-
genmiş bir horoz dövüşüne davet ediliyor.
Halkõn bir şey anlamamasõ bir yana, ip-
siz sapsõz laflarla taraf tutanlar da bir şey
bilmiyor. Hukukçularõn büyük bir özveriyle
çalõşõp halka doğru olanõ duyurmasõ süre-
ci çalõşmõyor. Çünkü demokratik bir bilgi
kirliliği var. Demokratik(?) yalanlar var. Ca-
hil bir toplumda demokrasi olmayacağõnõ
Jefferson 18. yüzyõlda söylüyordu. Biz han-
gi bilgilenme aşamasõna geldik de cahil-
likten kurtulduğumuzu savlayacağõz? Top-
lumu cahil görmekten üzücü ne olabilir?
Halkın sağduyusu
Bu süreçte AB ve ABD kendi tarihlerin-
den bildikleri gerçeğe boş vermeleri Tür-
kiye’yi hangi statüde gördükleri ve eski de-
yimiyle ‘zımnen’ bizi demokrasiye layõk
görmediklerini kanõtlõyorlar. Kimi açõkgöz
görevlilerin liberalizm ve demokrasi çõ-
ğõrtkanlõğõ yapmalarõ tozu dumanõ büsbü-
tün arttõrõyor. Dümeni kõrõlmõş, pusulasõz ge-
minin bir kayalõğa kendinden çarpacağõnõ
bir yana bõrakõp, mademki anayasa soru-
nunu bilmiyoruz ve sorunu partiler karşõt-
lõğõna indirgiyoruz, öyleyse halkõn anlaya-
cağõ gerçek sorunlara partilerin yanõt ver-
mesi istenmeli. Toplumun tek kozu yine hal-
kõn sağduyusudur. Yoksa bu olan biten ha-
vanda su dövmektir. Havanda su döverken
doğru yoldan sapõlabilir. Kanõmca halk
aşağõdaki sorunlara bir tarafõndan bulaş-
mõştõr. Ve yanõtlarõnõ da anlayabilir.
1. Türkiye neden yeteri kadar buğday üre-
temiyor? Fiziksel olanak mõ yok, yoksa it-
halat kimilerine para mõ kazandõrõyor?
Rusya, Ukrayna, Türki Cumhuriyetler hat-
ta İsrail, şu veya bu nedenle buğday vermez
ya da veremezse, halk ekmeğe kaç para öde-
yecek, buna yanõt arayan, ve halka anlatan
biri var mõ?
2. Türkiye teknolojide neden İsrail’den
geri? Biz de Amerikan dostu değil miyiz?
İsrail 5.5 milyon, altmõş yõllõk bir devlet ve
sürekli savaşta ve geliri adam başõna yõlda
23 bin 500 dolar. Bu utanç verici bir durum
değil mi? Bizimkini kimse doğru dürüst bil-
miyor.
3. Türkiye neden enerji açõğõ bir ülke? Su
var, güneş var, rüzgâr var. Neden bütün ge-
lişmiş ülkeler gibi alternatif enerjiyi vakit
varken geliştirmiyoruz?
4. Türkiye’de benzin neden bütün ülke-
lerden daha pahalõ?
5. Hükümet neden ordu ile, hukukçular-
la, işçilerle, çiftçilerle, emeklilerle ve üni-
versitelerle kavgalõ?
6. Türkiye neden dünyanõn en borçlu ül-
kelerinden biri?
7. Halkõn anlayacağõ en önemli gösterge
yõllar içinde gelirle soğan fiyatõ arasõndaki
ilişkinin doğasõ. Ekmek, soğan, patates, zey-
tin, pirinç fiyatõ her şeyden daha açõk ola-
rak toplumun ekonomik durumunu açõklõ-
yorsa neden soran ya da sormayanlarõn söy-
lemine yansõmõyor?
8. Eğer teknolojide, bilimde, öğretimde,
üretimde geri kalõndõğõ zaman buna önce ge-
lişmemişlik, sonra fakirlik deniyorsa ve bu-
nun gelecekte köleliğe dönüşmesinden
başka bir alternatif yoksa bizim gibi bütün
Müslümanlar her şeyden önce bunu dü-
şünmek zorunda değiller mi?
9. Kuran dünyanõn en seçilmiş halkõna kö-
leliği mi uygun gördü? Yoksa gelişmiş ül-
kelerin istedikleri kõvamdaki ülkelerde ya-
şayanlar mõ insanlarõn en seçilmişi? Kuran’õ
bazõlarõ yanlõş yorumluyor kuşkusuz. Hiç
olmazsa AB ve ABD gibi yorumlamasõn-
lar. Hiç olmazsa bu fakir halka 15 yõl son-
ra, çocuğu okula gitmeye başladõğõ zaman
emperyalizmin kölesi olmayacağõmõzõn
kanõtlarõnõ versinler.
Çağdaş bir İslam devleti, olayõnõ ha-
tõrlatayõm: İran, köpek besleyenleri suç-
lu sayan bir yasa (ya da başka bir şey) çõ-
karmõş. Kimileri İran’a benzemeye çalõ-
şõrken köpeklerin mekruh mu, tahir mi ol-
duğunu incelemeli. Ashab-õ Kiram ne dü-
şünüyor acaba?
Sorunlar Alanlarda Konuşulanlar Değil
Doğan KUBAN
Bugünkü manzarayõ 1950’den bu yana biliyoruz. Anayasanõn bir parti önerisi,
bir güreş olmadõğõnõ bir ‘uzlaşma’ (concensus) belgesi olduğunu ve bunun
toplumdaki değişik haklarõ açõkça kollayan bir temel yasa olduğunu
öğrenmeden, halk, ‘evet-hayõr’a indirgenmiş bir horoz dövüşüne davet ediliyor.
Açõk Toplum İstiyoruz
B
atõ kültürünü Do-
ğu toplumlarõn-
dan ayõran en
önemli özelliklerden bi-
ri ilişkilerdeki açõklõktõr.
Açõklõk, görüş ve dav-
ranõşlarda kesin ve net
olmayõ içerir. Bu, öne
sürülen düşüncenin tek
doğru olduğu anlamõna
gelmez, o anki koşul-
larda akla en yatkõn gö-
rüş olduğunu ifade eder.
Doğrunun mutlak ol-
madõğõ toplumca içsel-
leştirildiğinden kişinin
kendini açõkça ifade et-
mesi kolay ve arzulanan
bir durumdur.
Doğu kültüründe
açõklõğõn gelişmemiş ol-
masõnõn ekonomik ve
coğrafi birçok nedeni
olabilir. Bu ayrõ bir araş-
tõrma konusudur. An-
cak şunu rahatlõkla söy-
leyebiliriz ki açõklõk ve
şeffaflõğõn gelişimini
önleyen en önemli kay-
nak, otoriter toplum ya-
põsõ ile katõ töre ve ge-
leneklerdir. Günümüzde
mahalle baskõsõ olarak
dillendirilen gerçek de
bundan başka bir şey
değildir. Böyle bir kül-
türde, yaşamõn her ala-
nõnda mutlak gerçekler
ve doğrular vardõr. Bun-
larõn değiştirilmesi
mümkün olmaz.
Ancak hayatõn akõşõ-
nõn önüne geçilemez.
Bilgi ve inançlardaki
değişim mutlaklõkla çe-
lişir, görüşlerin rahatça
dile getirilmesi zorla-
şõr. O zaman da yan
yollara sapmak, tevil
oyunlarõna girişmek,
gizli kapaklõ işler çe-
virmek, kişisel kültü-
rün parçasõ halini alõr.
Şark kurnazlõğõ olarak
adlandõrõlan davranõş
kalõbõ da baskõ altõnda-
ki kişinin kendine bir
yaşam alanõ açmasõ mü-
cadelesinden başka bir
şey değildir.
Şeffaflık
Otokratik yapõdan
kaynaklanan korku ve
tabular yüzyõllardan be-
ri töre ve gelenekler
aracõlõğõyla sürdürül-
mekte. Gerçeklerin ra-
hatça ifade edilememe-
si; gizemli, bulanõk, ne
olduğu tam anlaşõla-
mayan, kaçamak, kimi
zaman da maksadõnõ
aştõğõnõ söyleyerek ge-
ri adõm atan kültür ya-
põsõnõ öne çõkarmakta.
Buna yaşamõn farklõ
alanlarõndan örnekler
verilebilir. Tõbbi alan-
dan bir örnek: Bir kan-
ser hastasõna gelişmiş
toplumlarda olduğu gi-
bi gerçeklerin açõklõkla
söylenememesi, şeffaf
bir kültüre sahip olma-
dõğõmõzõn ifadesidir.
Din hayatõndan bir ör-
nek verelim: Ku-
ran’daki birçok hüküm
bugün açõkça dile geti-
rilmemekte, anlamõ de-
ğiştirilerek açõklanma-
ya çalõşõlmaktadõr. As-
lõnda lafzõna göre böy-
ledir, ama ruhu öyle
değildir gibi zorlama
yorumlara gidilmekte-
dir. Hatta daha uç ör-
neklere gidip tarihi-
mizde düello geleneği-
nin olmamasõnda bile
kültürün açõkça kendi-
ni ortaya koyamayan
unsurlarõnõn etkili ol-
duğunu söyleyebiliriz.
Toplumsal açıklık
Ülkeyi yönetmesini
istediğimiz kişiler için
bulduğumuz sözcüğe
bakõn: Hükümet. Hük-
metmekten geliyor. Ya
adalet dağõtmasõnõ iste-
diğimiz kişi: Hâkim.
Hep egemen olmasõnõ
istiyoruz. Yürütme ve
yargõ için bulduğumuz
bu sözcükler bile yö-
netimde gücün varlõğõna
inanan, otokrasiye bağ-
lõ bir toplumun ipuçla-
rõnõ vermektedir.
Askeri ve sivil vesa-
yet tartõşmalarõnõn ya-
põldõğõ şu günler, top-
lumsal açõklõğõn en çok
tartõşõlmasõ gereken za-
mandõr. Ne yazõk ki gü-
cün tek elde toplanma-
sõ, insanoğlunun geldi-
ği bugünkü bilinç dü-
zeyinde kolaylõkla bas-
kõ ve şiddete dönüşe-
bilmekte. Bu nedenle
otoritenin ister asker,
isterse sivil bir güçte
toplanmasõ, toplumsal
yaşam için çok da fark-
lõlõk göstermez. Yapõl-
masõ gereken, toplumda
hiçbir kurumun tek ba-
şõna güç odağõ olmasõna
izin vermemektir. Buna
ordu da dahildir, hükü-
metler de.
Klasik olarak bilinen
yasama, yürütme ve
yargõnõn birbirinden ay-
rõlmasõnõn dõşõnda ka-
muoyunun oluşumunda
etkili tüm güçlerin tek
elde toplanmamasõ esas
olmalõdõr. Buna med-
ya, sivil toplum örgüt-
leri ve diğer tüm toplum
kuruluşlarõ da dahildir.
Yaşamõn her alanõnda
farklõ görüşlerin, ço-
ğulculuk içinde kaosa
yol açmadan ifadesi
mümkün kõlõnmalõdõr.
Bugün insanoğlunun
ulaştõğõ genetik şifre ne
yazõk ki kurumlarõ kişi-
sel iyi niyetlere bõraka-
cak noktada değil. İle-
ride insanoğlunun ev-
rimleşmesinin buna ola-
nak sağlayacağõ da kuş-
kulu. O nedenle öyle
bir sistem oluşturulma-
lõdõr ki tüm toplumsal
güçler birbirini denet-
leyebilsin. Bu şekilde
toplumun kendisi oto-
kontrol sistemine dö-
nüşmüş olur. Bunun
sağlanabilmesinin ko-
şulu, kurum ve kuru-
luşlarõn topluma açõk
olmasõ ve hesap vere-
bilmesidir. Sistemin un-
surlarõnõn birbirini de-
netlemesi, onlarõn her an
gözaltõnda olmasõ anla-
mõna gelmez. Baskõya
dönüşebilecek güçleri-
nin başka odaklarca diz-
ginlenmesi olarak an-
laşõlmalõdõr.
Kuvvetler ayrõlõğõ il-
kesi o kadar önemlidir
ki, ABD’de bir başkan,
bazõ konularda kendi
partisindeki parlamen-
to üyelerinden farklõ
düşünebilmekte, tüm
ikna girişimlerine rağ-
men istediği yasalarõ
geçirememektedir. Tür-
kiye’de ise yasama ve
yürütme arasõnda kuv-
vetler ayrõlõğõ ilkesi
sözde vardõr. Kimse de
bundan rahatsõz olma-
maktadõr. Bõrakõn ra-
hatsõz olmayõ, yürüt-
meye ayak bağõ olma-
masõ için zaten böyle
olmasõ doğal görül-
mektedir. Şimdi buna
bir de yargõyõ, yürüt-
menin güdümüne sok-
ma çabalarõ eklenmiştir.
Siyasal partiler içinde
de durum farklõ değil-
dir. Değişik görüşlerin
filizlenmesine izin ve-
rilmemektedir. Grup
kararlarõ kimi zaman
farklõ seslerin kõsõlma-
sõ için gerekçe oluştur-
maktadõr.
Adõ demokrasi olan
sistemde bu türden an-
tidemokratik uygula-
malara sayõsõz örnek ve-
rilebilir. Üstelik bunlar
demokrasi adõna savu-
nulmaktadõr. Açõklõğa
izin vermeyen bu tür
otokratik yaklaşõmlar
iktidarda kim olursa ol-
sun toplumsal gelişimin
unsurlarõ olmadõklarõ gi-
bi korku kültürünün sü-
rüp gitmesine neden
olurlar.
Coşkun TECİMER
196Sayfa,‹nceleme,12TL