19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 18 AĞUSTOS 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ [email protected] EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN IMF’nin Program-Sonrası İzleme Raporu IMF ile 1998’de imzalanmış olunan Yakın İzleme Anlaşması’nın koşulları gereği IMF heyeti her sene Türkiye’ye düzenli ziyaretlerde bulunup, “gözlem” ve “önerilerini” bir rapor olarak sunmakta. IMF’ye olan taahhütlerin bir parçası olan “IV. Madde Program-Sonrası İzleme” raporu da bu kapsamda temmuzun son günlerinde yayımlandı. IMF’nin raporu Türkiye’nin gerçekleriyle bağdaşmayan çok sayıda hata ve önyargılı, bağnaz nitelikli tespitler içermektedir. Sırayla başlayalım: ? IMF raporu, Türkiye ekonomisinin küresel kriz öncesinde 6 yıl boyunca hızlı büyüme yaşadığını vurgulamakta; bunu da “kapsamlı reform uygulamalarına ve siyasi istikrara” bağlamaktadır. Aslında sermaye kesimi açısından “doğru” ve “gerekli” politikalar sayesinde Türkiye küresel sermayeyi çekmiş ve iç talebe dayalı genişleme yaşamıştır. Bunun sonucunda Türkiye’de yatırım talebi güçlenmiş, tasarruflar ise gerilemiştir. Yatırımların genişlemesi olgusunun sıcak para akımlarının yarattığı döviz bolluğu ve ithalattaki sıçramaya bağlı olduğu açık bir gerçek olarak biliniyor. Peki ulusal tasarrufların gerilemesi nereden kaynaklanmıştır? IMF bu konuda sessizdir. Türkiye’de tasarrufların milli gelire oranı 1980-2000 arasında yüzde 22-24 aralığında seyrederken, 2003 sonrasında hızla çökmüş ve yüzde 15 düzeyine gerilemiştir. IMF yetkilileri itiraf edemese de, ulusal tasarruf hacmindeki bu gerileme Türkiye’yi bir sıcak para ve ithalat cennetine çeviren spekülatif finansal saldırıların sonucudur. Türkiye, içine sürüklendiği yüksek faiz - ucuz kur cenderesi sonucunda dış borçlanmaya dayalı bir spekülatif genişlemeye itilmiştir. IMF raporunun satırları buradan sonra yanlış ve tahrifat dolu tespitlerle doludizgin sıralanmaktadır... ? IMF heyetinin tespitlerine göre Türkiye kriz öncesinde iç ve dış dengeleri Avrupa’nın diğer yükselen pazarlarına görece daha sağlam bir yapıdaydı; ve hatta bu yüzden küresel krizi hafif atlattıktan sonra hızlı bir toparlanmayla yükselişe geçmiş idi... Elbette gene “başarılı” reform uygulaması sayesinde... Türkiye’nin küresel krizden önce Avrupa’nın yükselen pazarlarına görece daha sağlam iç ve dış dengeye sahip olduğu savı inanılmaz bir hata, akıl almaz bir tahrifattır. Türkiye 2003 sonrasında bir alev topu gibi patlayan dış açığını (cari işlemler açığı) dış borç yaratan sermaye girişleri ile finanse etmiştir. 2003 sonunda 130 milyar dolar olan dış borç stoku, krizin hemen öncesinde 2008 Eylül’ünde 285 milyar dolara yükselmişti. Bu süreçte dış rekabet ile baş edemeyen küçük ve orta ölçekli şirketler iflas etmiş; sanayinin yatay ve dikey bağlantıları çökertilmiş ve Türkiye, ithalata bağımlı istihdamsız büyüme sergileyen, bir Lale Devri ekonomisi haline dönüştürülmüş durumdaydı. Uluslararası finans sermayesinin kapris ve stratejik çıkarlarına bağımlı olan bu yapı, dışarıdan kaynak girişi olduğunda genişleyebiliyor, dış finans durduğunda da durgunlaşıyordu. Türkiye’nin 2008 öncesindeki görünümü, kalkınmakta olan ülkeler arasında en kırılgan ve bir krize en yatkın ülke olarak değerlendirilmesine neden olmaktaydı. ? IMF, temmuz raporunda aslında belki de bu gözleme dayanarak ihtiyatı da elden bırakmayıp “Türkiye’nin döviz rezervi biriktirmeye devam etmesini” salık vermektedir. IMF’ye göre rezerv biriktirmek suretiyle Türkiye küresel pazarlarda güçlü ekonomi olduğunun sinyallerini verecektir. “Rezerv biriktirmeye devam” stratejisi IMF’nin Asya krizinden sonra geleneksel olarak önerdiği reçeteye dayanmaktadır. Ancak raporun satır aralarında söz konusu politikanın Türkiye’de döviz kurundaki aşırı ucuzlamayı (TL’nin aşırı değerlenmesini) engelleyeceği ve ithalatın artışını dizginleyeceği beklentisini de okumaktayız. Dolayısıyla, IMF’nin para ve döviz politikalarının dövizdeki ucuzlamaya ilişkin çaresizlik yüklü kaygıları satır aralarında dile getirilmektedir. ? IMF sınıfsal konumunu raporunun “politika önermeleri” bölümünde açıkça yansıtmaktadır. Bundan sonra büyümenin niteliği ile ilgili olarak en büyük tehlikenin “iç talebe dayalı büyüme” olduğunu belirten rapor, “iç talebin dış talep ile ikamesinin mümkün olmadığını” vurgulayarak, bir an önce genişleyici mali ve para politikalarından vazgeçilmesini önermektedir. İşgücü piyasalarının kuralsızlaştırılması, ücretli emeğin esnekleştirilmesi ve istihdamdaki katılıkların (işgüvencesinin) kaldırılmasının dış rekabet için gerekli olduğu savlanarak, Türkiye Asya ülkeleri ile “dibe doğru yarışa” itilmektedir. İşgücü piyasalarında ücretli emeğin gelirlerini daraltmak yoluyla IMF iki amaca birden ulaşmayı arzulamaktadır. Birincisi, işgücü maliyetleri düşürtülerek, dövizin ucuzlamasının (TL’nin pahalılaşmasının) yarattığı rekabet kaybı telafi edilmeye çalışılacaktır. İkinci olarak, ücretlerin geriletilmesiyle birlikte iç talep kısılmış olacak ve finans sermayesinin baş düşmanı olan enflasyon tehdidi giderilir iken, dış talebe dayalı Asya tarzı büyümenin de önü açılmış olacaktır. IMF’nin temmuz raporu 1998 sonrasında imzalanan Yakın İzleme Anlaşması’nın tüm izlerini aynen korumaktadır: Piyasayı serbestleştirin, kuralsızlaştırın; devletin “kamusal” amaçlı politikaları ile sermayenin çıkarlarını engellemeyin; iç talebin artmasına izin vermeyin ve Asya ekonomileriyle birlikte “dibe doğru yarışa” devam edin. Kamu-Sen, hükümetin toplugörüşmeyi referandum sonrasõna bõrakma teklifini kabul etmeyecek Memur tuzağa düşmedi ANKARA (Cumhuriyet Büro- su) - Türkiye Kamu-Sen Genel Baş- kanõ Bircan Akyıldız, hükümetin memurlarla yapõlacak toplugörüş- meleri, toplusözleşme hükmünün de yer aldõğõ referandum sonrasõna atma çabasõyla ilgili, “Memurlarımızın si- yasi rant malzemesi yapılmasını kabul etmemiz mümkün değil- dir” dedi. Bağõmsõz Kamu Gö- revlileri Sendikalarõ Konfe- derasyonu (BASK) Ge- nel Başkanõ Resul Akay, 12 Eylül’de ya- põlacak halkoyunun ola- sõ sonuçlarõna göre toplu- görüşmenin ertelenmesi- nin “yasal olmadığını” belirterek, “Grev hakkı olmadan toplusözleşme hakkının bir işe ya- ramayacağını her fırsatta dile ge- tiren KESK’teki U dönüşünü an- lamak mümkün değildir” açõkla- masõnda bulundu. Kamu-Sen Başkanõ Akyõldõz, top- lugörüşme sürecine ilişkin Türkiye Kamu-Sen Genel Merkezi’nde dü- zenlediği basõn toplantõsõnda, görüş- melerin şimdi yapõlmasõnõn kamu çalõşanlarõnõn lehine olduğunu, refe- randum sonrasõnda sürecin tersine döneceğini belirterek “Siyasi irade elini güçlendirmek, kamu görevli- lerinin taleplerini yerine getirme- mek, bundan da siyasi bir zarar görmemek adına, görüşmeleri re- ferandum sonrasına ertelemek is- temektedir” diye konuştu. ‘Hayır’ diyeceğiz Hükümetin, bugünkü görüşmeye “toplugörüşmelerin ertelenmesi” talebiyle gelmesi durumunda “ciddi bir suç işlenmiş” olacağõnõ belirten Akyõldõz, değişiklik paketinde kamu çalõşanlarõna ilişkin konularõn yeter- siz olmasõ, haklarõ gerileteceği, “evet” demeye yeterli gerekçe olmamasõ nedeniyle “hayır” diyeceklerini ka- muoyuna duyurduklarõnõ anõmsattõ. ‘ T O P L U S Ö Z L E Ş M E Y İ H E M E N İ S T İ Y O R U Z ’ Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanõ Akyõldõz, “Memurun umudunu Kaf Dağõ’nõn ardõnda bõrakõp referandum sonucuna göre belirlenecek bir sürecin içine sokulmasõnõ kabul etmiyoruz” dedi. Akyõldõz, toplusözleşme konusundaki görüşlerini “Referandum sonucu ‘evet’ çıksa bile, toplusöz- leşmeyle ilgili kanunlar bu kadar kısa sürede ha- yata geçirilemeyeceğine göre, 15 Ekim’de toplu- sözleşme hangi hukuki altyapıyla imzalanacak? Re- ferandum sonucunun ‘hayõr’ çıkması durumunda, 15 Ekim’de hangi yasaya göre, nasıl bir toplu pa- zarlık söz konusu olacak? Eğer ‘Referandum sonucu hayõr çõksa bile toplusözleşme yapacağõz’ diyorsanız, neden hemen şimdi toplusözleşme masasına oluş- turmuyorsunuz? Bu nedenle memurun, umudunu Kaf Dağı’nın ardında bırakıp referandum sonu- cuna göre belirlenecek bir sürecin içine sokulma- sını kabul etmiyoruz” sözleriyle özetledi. CHP’Lİ HAMZAÇEBİ: Mali kuralda desteğehazırız ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, “Mali kuralı destek- liyoruz. Bu konuda hükümetle ortak bir çalışma yapmaya da ha- zırız” dedi. Hamzaçebi yaptõğõ açõklamada, “mali kural” tasarõsõyla ilgili olarak şu görüşleri dile getirdi: “2010-2012 dönemine ilişkin Or- ta Vadeli Program’da mali kuralın 2010 yılının ilk çeyreğinde yasa- laştırılacağı ve 2011 yılından iti- baren uygulanacağı belirtilmişti. Ancak ilan edilen takvime uyul- madı. Konuya ilişkin kanun tasa- rısı TBMM tatile girmeden önce Plan ve Bütçe Komisyonu’nda gö- rüşülerek kabul edildi. Ancak genel kurulda görüşül- mediğinden yasalaşmadı. CHP ola- rak çerçevesi ile uygulamanın iz- lenmesi ve denetimi konularında- ki düzenlemelerini eksik bulmak- la birlikte, mali kuralı ilke olarak desteklediğimizi ifade etmiştik. Türkiye’nin ekonomi ve maliye politikalarında öngörülebilirlik ve güvenilirlik sağlamaya yönelik bir düzenlemeye ihtiyacı vardır. Bunun adı mali kuraldır. Aksi takdirde yeniden sıcak paraya ba- ğımlı bir ekonomik döneme geri dönmüş olu- ruz. Ekono- mide bu- nun işa- retlerini görüyo- ruz.” Makina Mühendisleri Odasõ şaibeli gördüğü Başkent Doğalgaz ihalesinin iptalini istiyor Başkentgaz Botaş’a devredilsin Ali Ekber Çakar, doğalgaz hizmetlerinin mahalli idarelerce yönetilmesi gerektiğini söyledi. Ekonomi Servisi - TMMOB Makina Mühendisleri Odasõ Baş- kanõ Ali Ekber Çakar, “Şaibeli Başkent Doğalgaz Dağıtım AŞ’nin özelleştirme ihalesi ip- tal edilip şirket Botaş’a devre- dilmelidir” dedi. Çakar, yaptõğõ açõklamada, do- ğalgaz dağõtõmõndan toplumdaki tüm bireylerin ihtiyaçlarõ doğ- rultusunda ve eşit bir şekilde ya- rarlandõrõlmalarõnõn sağlanmasõ- nõn sosyal devlet ilkesinin gere- ği olduğunu, bu yönüyle doğal- gaz dağõtõmõnõn kamu hizmeti ni- teliğinde olduğunu ve bu hiz- metlerin mahalli idarelerce yö- netilmesi gerektiğini kaydetti. Çakar, şunlarõ kaydetti: “Elektrik ve doğalgaz dağıtım kuruluşlarının ihale süreçle- rinde ise büyük bir titizlikle gizlilik uygulanarak söz ko- nusu aleniyet ilkesi ihlal edil- mekte. 19 Temmuz 2010’da yapılması öngörülen ihale, BOTAŞ’ın mülkiyetinde olan ve Ankara’nın yıllık toplam tüketiminin yarısı kadar do- ğalgaz tüketen Baymina Ener- ji Santralı’na gaz ileten yük- sek basınç hattının BO- TAŞ’tan alınarak Başkent Doğalgaz Dağıtımı’na devrini sağlayacak kararının alına- bilmesi için ertelenmiştir. Kamu zararına sonuçlar ve- recek olan şaibeli Başkent Do- ğalgaz Dağıtım AŞ özelleştirme ihalesi iptal edilmeli, şirket, alacaklarına karşı BOTAŞ’a devredilmelidir.” DÜNYADAN Barclays cezalı Londra merkezli Barc- lays Bank, Küba, İran, Libya, Sudan ve Myanmar’õn finansal ödemelerine olanak sağladõğõ suçlamasõnda ABD Adalet Bakanlõ- ğõ ve New York otori- teleri ile uzlaşarak, 298 milyon dolar ceza öde- meyi kabul etti. ABD umut verdi ABD’de sanayi üretimi temmuzda yüzde 1 ile beklentilerin üzerinde arttõ. Kapasite kulla- nõmõ ise yüzde 74.8 ile Eylül 2008’den be- ri en yüksek seviyeye ulaştõ. Japonya’da teşvik Japonya, yendeki yük- seliş toparlanmayõ teh- dit ettiği için ekono- miyi destekleyecek ye- ni adõmlar atmaya ha- zõrlanõyor. Teşviklerin Başbakan Naoto Kan ile Merkez Bankasõ Başkanõ’nõn haftaya yapacaklarõ toplantõ öncesinde duyurulma- sõ bekleniyor. Soros altını sevdi Ünlü Spekülatör George Soros’un potfoyünde borsalarda işlem gö- ren altõn fonlarõnõn top- lam ağõrlõğõ ilk çey- rekteki yüzde 7’den yüzde 13’e çõktõ. Avrupa umut vermiyor Ekonomi Servisi - Uluslararasõ denetim ve danõşmanlõk şirketi Ernst & Young, krizin Avro Bölgesi’ndeki etkilerinin yõllar süreceğini ve Avro/dolar paritesinin 2011 sonuna kadar 1.05’e gerileceğini öngördü. Ernst & Young’õn 3 ayda bir yayõnladõğõ EEF - Eurozone Forecast (Avro Bölgesi Tahminleri), bölgenin büyüme hõzõna yönelik tahminini bu yõl için yüzde 0.8’e, 2011 için de yüzde 1.3’e düşürdü. Çalõşmaya göre, Avro Bölgesi’ndeki sorunlarõ çözmek için gerekli olan yapõsal reformlar hayata geçirilmezse, özellikle Güney Avrupa ülkelerinde 1990’larda Japonya’da olduğu gibi ‘kayıp bir 10 yıl’ yaşanma riski bulunuyor. Geçen yõl keskin bir düşüşle yüzde 14 daralan yatõrõm hacmi EEF’nin tahminlerine göre 2010’da yüzde 2.8 daha daralacak. Çalõşmaya göre, 2011’den sonra yatõrõmlar bir ölçüde toparlansa da 2014’te bile kriz öncesi rakamlara ulaşõlamayacak. [email protected] Koca 11 yılı geride bıraktık. 45 saniye süren 7.4 büyüklüğündeki 17 Ağustos depreminde resmi olarak 20 bin gerçekte ise 50 bine yakın insanımızı kaybettik. Sulara gömülen binlercesine hiçbir zaman ulaşılamadı. Yüz binlerce insan evsiz, yurtsuz, öksüz ve yetim kaldı. Ders alabileceğimizi ummuştuk. Bu devasa acı, Türkiye için bir dönüm noktası olabilirdi. Olamadı. Olmadı. Aradan 11 yıl geçti, yeni konutların denetim eksikliğinden, eski konutların ise güçlendirilmesi yapılmadığından bir gün mutlaka olacağını bildiğimiz depreme karşı hazırlıksızız. Üstelik tehlikenin farkında olarak. Bile bile gelinen süreçte bir arpa yolu yol katedilmedi… Üstelik 17 Ağustos depreminin en büyük suçlusu olarak gösterilen kaçak yapılaşma, AKP hükümetinin referandum hediyesi olarak Meclis’in son oturumunda kabul edilen torba yasayla bir kez daha affedildi. AKP referandum öncesi Hazine arazilerinin satışını onaylayan yasayı çıkararak imar affını getirdi. Dr. Yankı Yazgan insan beyninde de depremlerin olduğunu söylüyor. “Hatalı birikimlerle yüklü beyinlerde sık deprem olur” diyor. Türkiye beyin depremlerinde dünya ölçeğinde sürekli rekor üzerine rekor kırıyor olmalı. Soner Yalçın hafta sonu Hürriyet gazetesindeki yazısında “Rüyasında eşini ve hamile kızını çıplak gördüğünü söyleyip ikisini de öldüren adamın dramının üzerine hiç gidilmedi. Benzer acı olayları sık yaşamaya başladık ve bunları hep ‘cinnet hali’ deyip halının altına süpürüyoruz. Son yıllarda putperest cahiliye dönemi karanlığına hızla bir geri dönüş olduğunun/dejenerasyonun kimse farkında değil mi” diye soruyordu. Manisa’nın Alaşehir ilçesinde, 17 yaşındaki Emine Çetin’i öldüren katilin “Eşim 7 aylık hamileydi. Cinsel ilişkiye giremiyorduk. Emine’yi gözüme kestirdim. Direnince öldürdüm” demesine ne demeli? Hadi bunlar suçlular, katil ruhlular; peki eşi tarafından sokak ortasında dövülen Bahriye Aydoğdu’nun “Beni dövüyordu. Karakolda hiç kimsenin umrunda değildi. Gülüyorlardı. Bana karakolda hakaret etti. Ama bir şey yapmadılar. Sorun insanlara, adam vurdu vurdu, güle güle gitti. Hiç kimsenin umrunda değil. Karakolun önünde beni dövdü. Hiç kimse bir şey yapmadı” sözleri de mi bir şeyleri anlatmıyor? Aslında deprem uzun bir süreden beri her yerde… Eğitimden sağlığa, yargıdan orduya her alan hallaç pamuğuna çevrilmiş durumda. Geçen haftadan beri peşpeşe liselere, üniversitelere yerleştirme ile kamu personeli seçme sınavlarının sonuçları açıklandı. On milyondan fazla öğrenciyi ve velilerini, atama bekleyen öğretmenleri, iş bulma gayreti içindeki gençleri yakından ilgilendiren bu sınavlarda eşi benzeri görülmeyen skandallar yaşandı. KPSS soruları çalındı, puanlamalar yanlış yapıldı, hatalı sorular doğru sayıldı, ÖSYM kılavuzlarında yanlışlar yapıldı. Bu yüzden yaşanan onlarca mağrudiyetin ne hesabını soran var ne de yetkililer tarafından doğru düzgün bir açıklama… Yargıda yaşananlar, orduya yönelik sürdürülen yıpratma harekâtı, demokrasi ve özgürlük havariliğine bürünen iktidarın referanduma götürdüğü “yeni anayasa değişikliği” paketi… Hepsi toplumda deprem etkisi yapıyor. Tüm değerler altüst ediliyor. Her gün farklı gündemler yaratılıyor ve medya kanalıyla toplum sürekli yönlendiriliyor. Son 10 yılda Türk toplumu üzerinde ciddi bir psikolojik harekât yapıldığını çok net görebiliyoruz. İşin kötüsü bir yandan da korku toplumu haline dönüşüyor olunması. Olup bitenin farkında olanlar bile seslerini ancak bir yere kadar çıkarabiliyorlar. İşsiz gençlerin umutlarını şans oyunlarına bağladığı, halkın çoğunluğunun zamanını televizyon başında dizi ya da ödül kazandıran yarışma programlarını izleyerek geçirdiği bir sürecin içindeyiz. Beyinlerdeki depremler sürdüğü ve sürdürüldüğü sürece ben farklı bir boyuta geçebileceğimizi pek öngöremiyorum… Deprem!.. Her Yerde ve Beyinlerde… BB‹ L G ‹ T O P L U M U N A D O / R U / Ö Z L E M Y Ü Z A K SEYYANEN 250 LİRA ZAM Ekonomi Servisi - DSP Genel Başkanõ Masum Türker, hükü- metin toplugörüşme sürecinde, maaşlara yapõlacak zammõ gecik- tirmemesini isteyerek “Maaşlara en az 250 lira seyyanen zam ya- pılması gerekiyor” dedi. Memur maaşlarõ konusunda değerlendir- mede bulunan Türker, her şeyden önce memur maaşlarõna yapõla- cak zammõn geciktirilmemesi ge- rektiğinin altõnõ çizdi. Değişiklik paketinde, sendikal haklarla ilgili yaklaşõma da dikkat çeken Tür- ker, hükümetin değişiklik ile bir- den fazla sendikaya üye olabilme hakkõ tanõdõğõnõ, ancak bunun “demokratik” bir yaklaşõm ama- cõ taşõmadõğõnõ, hükümetin, çalõ- şanlarõ kendisine yakõn “sarı sendikalar”a yönlendirmek istediğini dile getirdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle