Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
18 AĞUSTOS 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13ekonomi@cumhuriyet.com.tr
EKONOMİ POLİTİK
ERİNÇ YELDAN
IMF’nin Program-Sonrası
İzleme Raporu
IMF ile 1998’de imzalanmış olunan Yakın
İzleme Anlaşması’nın koşulları gereği IMF
heyeti her sene Türkiye’ye düzenli
ziyaretlerde bulunup, “gözlem” ve
“önerilerini” bir rapor olarak sunmakta.
IMF’ye olan taahhütlerin bir parçası olan
“IV. Madde Program-Sonrası İzleme” raporu
da bu kapsamda temmuzun son günlerinde
yayımlandı.
IMF’nin raporu Türkiye’nin gerçekleriyle
bağdaşmayan çok sayıda hata ve önyargılı,
bağnaz nitelikli tespitler içermektedir.
Sırayla başlayalım:
? IMF raporu, Türkiye ekonomisinin
küresel kriz öncesinde 6 yıl boyunca hızlı
büyüme yaşadığını vurgulamakta; bunu da
“kapsamlı reform uygulamalarına ve siyasi
istikrara” bağlamaktadır. Aslında sermaye
kesimi açısından “doğru” ve “gerekli”
politikalar sayesinde Türkiye küresel
sermayeyi çekmiş ve iç talebe dayalı
genişleme yaşamıştır. Bunun sonucunda
Türkiye’de yatırım talebi güçlenmiş,
tasarruflar ise gerilemiştir. Yatırımların
genişlemesi olgusunun sıcak para
akımlarının yarattığı döviz bolluğu ve
ithalattaki sıçramaya bağlı olduğu açık bir
gerçek olarak biliniyor. Peki ulusal
tasarrufların gerilemesi nereden
kaynaklanmıştır? IMF bu konuda sessizdir.
Türkiye’de tasarrufların milli gelire oranı
1980-2000 arasında yüzde 22-24 aralığında
seyrederken, 2003 sonrasında hızla çökmüş
ve yüzde 15 düzeyine gerilemiştir. IMF
yetkilileri itiraf edemese de, ulusal tasarruf
hacmindeki bu gerileme Türkiye’yi bir sıcak
para ve ithalat cennetine çeviren spekülatif
finansal saldırıların sonucudur. Türkiye,
içine sürüklendiği yüksek faiz - ucuz kur
cenderesi sonucunda dış borçlanmaya
dayalı bir spekülatif genişlemeye itilmiştir.
IMF raporunun satırları buradan sonra
yanlış ve tahrifat dolu tespitlerle doludizgin
sıralanmaktadır...
? IMF heyetinin tespitlerine göre Türkiye
kriz öncesinde iç ve dış dengeleri
Avrupa’nın diğer yükselen pazarlarına
görece daha sağlam bir yapıdaydı; ve hatta
bu yüzden küresel krizi hafif atlattıktan
sonra hızlı bir toparlanmayla yükselişe
geçmiş idi... Elbette gene “başarılı” reform
uygulaması sayesinde...
Türkiye’nin küresel krizden önce
Avrupa’nın yükselen pazarlarına görece
daha sağlam iç ve dış dengeye sahip
olduğu savı inanılmaz bir hata, akıl almaz bir
tahrifattır. Türkiye 2003 sonrasında bir alev
topu gibi patlayan dış açığını (cari işlemler
açığı) dış borç yaratan sermaye girişleri ile
finanse etmiştir. 2003 sonunda 130 milyar
dolar olan dış borç stoku, krizin hemen
öncesinde 2008 Eylül’ünde 285 milyar
dolara yükselmişti. Bu süreçte dış rekabet
ile baş edemeyen küçük ve orta ölçekli
şirketler iflas etmiş; sanayinin yatay ve
dikey bağlantıları çökertilmiş ve Türkiye,
ithalata bağımlı istihdamsız büyüme
sergileyen, bir Lale Devri ekonomisi haline
dönüştürülmüş durumdaydı. Uluslararası
finans sermayesinin kapris ve stratejik
çıkarlarına bağımlı olan bu yapı, dışarıdan
kaynak girişi olduğunda genişleyebiliyor, dış
finans durduğunda da durgunlaşıyordu.
Türkiye’nin 2008 öncesindeki görünümü,
kalkınmakta olan ülkeler arasında en kırılgan
ve bir krize en yatkın ülke olarak
değerlendirilmesine neden olmaktaydı.
? IMF, temmuz raporunda aslında belki
de bu gözleme dayanarak ihtiyatı da elden
bırakmayıp “Türkiye’nin döviz rezervi
biriktirmeye devam etmesini” salık
vermektedir. IMF’ye göre rezerv biriktirmek
suretiyle Türkiye küresel pazarlarda güçlü
ekonomi olduğunun sinyallerini verecektir.
“Rezerv biriktirmeye devam” stratejisi
IMF’nin Asya krizinden sonra geleneksel
olarak önerdiği reçeteye dayanmaktadır.
Ancak raporun satır aralarında söz konusu
politikanın Türkiye’de döviz kurundaki aşırı
ucuzlamayı (TL’nin aşırı değerlenmesini)
engelleyeceği ve ithalatın artışını
dizginleyeceği beklentisini de okumaktayız.
Dolayısıyla, IMF’nin para ve döviz
politikalarının dövizdeki ucuzlamaya ilişkin
çaresizlik yüklü kaygıları satır aralarında dile
getirilmektedir.
? IMF sınıfsal konumunu raporunun
“politika önermeleri” bölümünde açıkça
yansıtmaktadır. Bundan sonra büyümenin
niteliği ile ilgili olarak en büyük tehlikenin “iç
talebe dayalı büyüme” olduğunu belirten
rapor, “iç talebin dış talep ile ikamesinin
mümkün olmadığını” vurgulayarak, bir an
önce genişleyici mali ve para
politikalarından vazgeçilmesini
önermektedir. İşgücü piyasalarının
kuralsızlaştırılması, ücretli emeğin
esnekleştirilmesi ve istihdamdaki katılıkların
(işgüvencesinin) kaldırılmasının dış rekabet
için gerekli olduğu savlanarak, Türkiye Asya
ülkeleri ile “dibe doğru yarışa” itilmektedir.
İşgücü piyasalarında ücretli emeğin
gelirlerini daraltmak yoluyla IMF iki amaca
birden ulaşmayı arzulamaktadır. Birincisi,
işgücü maliyetleri düşürtülerek, dövizin
ucuzlamasının (TL’nin pahalılaşmasının)
yarattığı rekabet kaybı telafi edilmeye
çalışılacaktır. İkinci olarak, ücretlerin
geriletilmesiyle birlikte iç talep kısılmış
olacak ve finans sermayesinin baş düşmanı
olan enflasyon tehdidi giderilir iken, dış
talebe dayalı Asya tarzı büyümenin de önü
açılmış olacaktır.
IMF’nin temmuz raporu 1998 sonrasında
imzalanan Yakın İzleme Anlaşması’nın tüm
izlerini aynen korumaktadır: Piyasayı
serbestleştirin, kuralsızlaştırın; devletin
“kamusal” amaçlı politikaları ile sermayenin
çıkarlarını engellemeyin; iç talebin artmasına
izin vermeyin ve Asya ekonomileriyle birlikte
“dibe doğru yarışa” devam edin.
Kamu-Sen, hükümetin toplugörüşmeyi referandum sonrasõna bõrakma teklifini kabul etmeyecek
Memur tuzağa düşmedi
ANKARA (Cumhuriyet Büro-
su) - Türkiye Kamu-Sen Genel Baş-
kanõ Bircan Akyıldız, hükümetin
memurlarla yapõlacak toplugörüş-
meleri, toplusözleşme hükmünün de
yer aldõğõ referandum sonrasõna atma
çabasõyla ilgili, “Memurlarımızın si-
yasi rant malzemesi yapılmasını
kabul etmemiz mümkün değil-
dir” dedi. Bağõmsõz Kamu Gö-
revlileri Sendikalarõ Konfe-
derasyonu (BASK) Ge-
nel Başkanõ Resul
Akay, 12 Eylül’de ya-
põlacak halkoyunun ola-
sõ sonuçlarõna göre toplu-
görüşmenin ertelenmesi-
nin “yasal olmadığını”
belirterek, “Grev hakkı olmadan
toplusözleşme hakkının bir işe ya-
ramayacağını her fırsatta dile ge-
tiren KESK’teki U dönüşünü an-
lamak mümkün değildir” açõkla-
masõnda bulundu.
Kamu-Sen Başkanõ Akyõldõz, top-
lugörüşme sürecine ilişkin Türkiye
Kamu-Sen Genel Merkezi’nde dü-
zenlediği basõn toplantõsõnda, görüş-
melerin şimdi yapõlmasõnõn kamu
çalõşanlarõnõn lehine olduğunu, refe-
randum sonrasõnda sürecin tersine
döneceğini belirterek “Siyasi irade
elini güçlendirmek, kamu görevli-
lerinin taleplerini yerine getirme-
mek, bundan da siyasi bir zarar
görmemek adına, görüşmeleri re-
ferandum sonrasına ertelemek is-
temektedir” diye konuştu.
‘Hayır’ diyeceğiz
Hükümetin, bugünkü görüşmeye
“toplugörüşmelerin ertelenmesi”
talebiyle gelmesi durumunda “ciddi
bir suç işlenmiş” olacağõnõ belirten
Akyõldõz, değişiklik paketinde kamu
çalõşanlarõna ilişkin konularõn yeter-
siz olmasõ, haklarõ gerileteceği, “evet”
demeye yeterli gerekçe olmamasõ
nedeniyle “hayır” diyeceklerini ka-
muoyuna duyurduklarõnõ anõmsattõ.
‘ T O P L U S Ö Z L E Ş M E Y İ H E M E N İ S T İ Y O R U Z ’
Türkiye Kamu-Sen Genel
Başkanõ Akyõldõz, “Memurun
umudunu Kaf Dağõ’nõn
ardõnda bõrakõp referandum
sonucuna göre belirlenecek
bir sürecin içine sokulmasõnõ
kabul etmiyoruz” dedi.
Akyõldõz, toplusözleşme konusundaki görüşlerini
“Referandum sonucu ‘evet’ çıksa bile, toplusöz-
leşmeyle ilgili kanunlar bu kadar kısa sürede ha-
yata geçirilemeyeceğine göre, 15 Ekim’de toplu-
sözleşme hangi hukuki altyapıyla imzalanacak? Re-
ferandum sonucunun ‘hayõr’ çıkması durumunda,
15 Ekim’de hangi yasaya göre, nasıl bir toplu pa-
zarlık söz konusu olacak? Eğer ‘Referandum sonucu
hayõr çõksa bile toplusözleşme yapacağõz’ diyorsanız,
neden hemen şimdi toplusözleşme masasına oluş-
turmuyorsunuz? Bu nedenle memurun, umudunu
Kaf Dağı’nın ardında bırakıp referandum sonu-
cuna göre belirlenecek bir sürecin içine sokulma-
sını kabul etmiyoruz” sözleriyle özetledi.
CHP’Lİ HAMZAÇEBİ:
Mali kuralda
desteğehazırız
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu)
- CHP Grup Başkanvekili Akif
Hamzaçebi, “Mali kuralı destek-
liyoruz. Bu konuda hükümetle
ortak bir çalışma yapmaya da ha-
zırız” dedi.
Hamzaçebi yaptõğõ açõklamada,
“mali kural” tasarõsõyla ilgili olarak
şu görüşleri dile getirdi:
“2010-2012 dönemine ilişkin Or-
ta Vadeli Program’da mali kuralın
2010 yılının ilk çeyreğinde yasa-
laştırılacağı ve 2011 yılından iti-
baren uygulanacağı belirtilmişti.
Ancak ilan edilen takvime uyul-
madı. Konuya ilişkin kanun tasa-
rısı TBMM tatile girmeden önce
Plan ve Bütçe Komisyonu’nda gö-
rüşülerek kabul edildi.
Ancak genel kurulda görüşül-
mediğinden yasalaşmadı. CHP ola-
rak çerçevesi ile uygulamanın iz-
lenmesi ve denetimi konularında-
ki düzenlemelerini eksik bulmak-
la birlikte, mali kuralı ilke olarak
desteklediğimizi ifade etmiştik.
Türkiye’nin ekonomi ve maliye
politikalarında öngörülebilirlik ve
güvenilirlik sağlamaya yönelik bir
düzenlemeye ihtiyacı vardır.
Bunun adı mali kuraldır. Aksi
takdirde yeniden sıcak paraya ba-
ğımlı bir ekonomik döneme geri
dönmüş olu-
ruz. Ekono-
mide bu-
nun işa-
retlerini
görüyo-
ruz.”
Makina Mühendisleri Odasõ şaibeli gördüğü Başkent Doğalgaz ihalesinin iptalini istiyor
Başkentgaz Botaş’a devredilsin
Ali Ekber Çakar,
doğalgaz hizmetlerinin
mahalli idarelerce
yönetilmesi gerektiğini
söyledi.
Ekonomi Servisi - TMMOB
Makina Mühendisleri Odasõ Baş-
kanõ Ali Ekber Çakar, “Şaibeli
Başkent Doğalgaz Dağıtım
AŞ’nin özelleştirme ihalesi ip-
tal edilip şirket Botaş’a devre-
dilmelidir” dedi.
Çakar, yaptõğõ açõklamada, do-
ğalgaz dağõtõmõndan toplumdaki
tüm bireylerin ihtiyaçlarõ doğ-
rultusunda ve eşit bir şekilde ya-
rarlandõrõlmalarõnõn sağlanmasõ-
nõn sosyal devlet ilkesinin gere-
ği olduğunu, bu yönüyle doğal-
gaz dağõtõmõnõn kamu hizmeti ni-
teliğinde olduğunu ve bu hiz-
metlerin mahalli idarelerce yö-
netilmesi gerektiğini kaydetti.
Çakar, şunlarõ kaydetti:
“Elektrik ve doğalgaz dağıtım
kuruluşlarının ihale süreçle-
rinde ise büyük bir titizlikle
gizlilik uygulanarak söz ko-
nusu aleniyet ilkesi ihlal edil-
mekte. 19 Temmuz 2010’da
yapılması öngörülen ihale,
BOTAŞ’ın mülkiyetinde olan
ve Ankara’nın yıllık toplam
tüketiminin yarısı kadar do-
ğalgaz tüketen Baymina Ener-
ji Santralı’na gaz ileten yük-
sek basınç hattının BO-
TAŞ’tan alınarak Başkent
Doğalgaz Dağıtımı’na devrini
sağlayacak kararının alına-
bilmesi için ertelenmiştir.
Kamu zararına sonuçlar ve-
recek olan şaibeli Başkent Do-
ğalgaz Dağıtım AŞ özelleştirme
ihalesi iptal edilmeli, şirket,
alacaklarına karşı BOTAŞ’a
devredilmelidir.”
DÜNYADAN
Barclays cezalı
Londra merkezli Barc-
lays Bank, Küba, İran,
Libya, Sudan ve
Myanmar’õn finansal
ödemelerine olanak
sağladõğõ suçlamasõnda
ABD Adalet Bakanlõ-
ğõ ve New York otori-
teleri ile uzlaşarak, 298
milyon dolar ceza öde-
meyi kabul etti.
ABD umut verdi
ABD’de sanayi üretimi
temmuzda yüzde 1 ile
beklentilerin üzerinde
arttõ. Kapasite kulla-
nõmõ ise yüzde 74.8
ile Eylül 2008’den be-
ri en yüksek seviyeye
ulaştõ.
Japonya’da teşvik
Japonya, yendeki yük-
seliş toparlanmayõ teh-
dit ettiği için ekono-
miyi destekleyecek ye-
ni adõmlar atmaya ha-
zõrlanõyor. Teşviklerin
Başbakan Naoto Kan
ile Merkez Bankasõ
Başkanõ’nõn haftaya
yapacaklarõ toplantõ
öncesinde duyurulma-
sõ bekleniyor.
Soros altını sevdi
Ünlü Spekülatör George
Soros’un potfoyünde
borsalarda işlem gö-
ren altõn fonlarõnõn top-
lam ağõrlõğõ ilk çey-
rekteki yüzde 7’den
yüzde 13’e çõktõ.
Avrupa umut vermiyor
Ekonomi Servisi - Uluslararasõ
denetim ve danõşmanlõk şirketi
Ernst & Young, krizin Avro
Bölgesi’ndeki etkilerinin yõllar
süreceğini ve Avro/dolar
paritesinin 2011 sonuna kadar
1.05’e gerileceğini öngördü. Ernst
& Young’õn 3 ayda bir
yayõnladõğõ EEF - Eurozone
Forecast (Avro Bölgesi
Tahminleri), bölgenin büyüme
hõzõna yönelik tahminini bu yõl
için yüzde 0.8’e, 2011 için de
yüzde 1.3’e düşürdü. Çalõşmaya
göre, Avro Bölgesi’ndeki
sorunlarõ çözmek için gerekli olan
yapõsal reformlar hayata
geçirilmezse, özellikle Güney
Avrupa ülkelerinde 1990’larda
Japonya’da olduğu gibi ‘kayıp
bir 10 yıl’ yaşanma riski
bulunuyor. Geçen yõl keskin bir
düşüşle yüzde 14 daralan yatõrõm
hacmi EEF’nin tahminlerine göre
2010’da yüzde 2.8 daha
daralacak. Çalõşmaya göre,
2011’den sonra yatõrõmlar bir
ölçüde toparlansa da 2014’te bile
kriz öncesi rakamlara
ulaşõlamayacak.
ozlem.yuzak@cumhuriyet.com.tr
Koca 11 yılı geride bıraktık. 45 saniye
süren 7.4 büyüklüğündeki 17 Ağustos
depreminde resmi olarak 20 bin gerçekte
ise 50 bine yakın insanımızı kaybettik.
Sulara gömülen binlercesine hiçbir zaman
ulaşılamadı.
Yüz binlerce insan evsiz, yurtsuz, öksüz
ve yetim kaldı.
Ders alabileceğimizi ummuştuk. Bu
devasa acı, Türkiye için bir dönüm noktası
olabilirdi. Olamadı. Olmadı.
Aradan 11 yıl geçti, yeni konutların
denetim eksikliğinden, eski konutların ise
güçlendirilmesi yapılmadığından bir gün
mutlaka olacağını bildiğimiz depreme karşı
hazırlıksızız. Üstelik tehlikenin farkında
olarak. Bile bile gelinen süreçte bir arpa yolu
yol katedilmedi… Üstelik 17 Ağustos
depreminin en büyük suçlusu olarak
gösterilen kaçak yapılaşma, AKP
hükümetinin referandum hediyesi olarak
Meclis’in son oturumunda kabul edilen
torba yasayla bir kez daha affedildi. AKP
referandum öncesi Hazine arazilerinin
satışını onaylayan yasayı çıkararak imar
affını getirdi.
Dr. Yankı Yazgan insan beyninde de
depremlerin olduğunu söylüyor. “Hatalı
birikimlerle yüklü beyinlerde sık deprem
olur” diyor.
Türkiye beyin depremlerinde dünya
ölçeğinde sürekli rekor üzerine rekor kırıyor
olmalı.
Soner Yalçın hafta sonu Hürriyet
gazetesindeki yazısında “Rüyasında eşini ve
hamile kızını çıplak gördüğünü söyleyip
ikisini de öldüren adamın dramının üzerine
hiç gidilmedi. Benzer acı olayları sık
yaşamaya başladık ve bunları hep ‘cinnet
hali’ deyip halının altına süpürüyoruz. Son
yıllarda putperest cahiliye dönemi
karanlığına hızla bir geri dönüş
olduğunun/dejenerasyonun kimse farkında
değil mi” diye soruyordu. Manisa’nın
Alaşehir ilçesinde, 17 yaşındaki Emine
Çetin’i öldüren katilin “Eşim 7 aylık
hamileydi. Cinsel ilişkiye giremiyorduk.
Emine’yi gözüme kestirdim. Direnince
öldürdüm” demesine ne demeli?
Hadi bunlar suçlular, katil ruhlular; peki eşi
tarafından sokak ortasında dövülen Bahriye
Aydoğdu’nun “Beni dövüyordu. Karakolda
hiç kimsenin umrunda değildi. Gülüyorlardı.
Bana karakolda hakaret etti. Ama bir şey
yapmadılar. Sorun insanlara, adam vurdu
vurdu, güle güle gitti. Hiç kimsenin umrunda
değil. Karakolun önünde beni dövdü. Hiç
kimse bir şey yapmadı” sözleri de mi bir
şeyleri anlatmıyor?
Aslında deprem uzun bir süreden beri her
yerde… Eğitimden sağlığa, yargıdan orduya
her alan hallaç pamuğuna çevrilmiş
durumda.
Geçen haftadan beri peşpeşe liselere,
üniversitelere yerleştirme ile kamu personeli
seçme sınavlarının sonuçları açıklandı. On
milyondan fazla öğrenciyi ve velilerini,
atama bekleyen öğretmenleri, iş bulma
gayreti içindeki gençleri yakından
ilgilendiren bu sınavlarda eşi benzeri
görülmeyen skandallar yaşandı. KPSS
soruları çalındı, puanlamalar yanlış yapıldı,
hatalı sorular doğru sayıldı, ÖSYM
kılavuzlarında yanlışlar yapıldı. Bu yüzden
yaşanan onlarca mağrudiyetin ne hesabını
soran var ne de yetkililer tarafından doğru
düzgün bir açıklama…
Yargıda yaşananlar, orduya yönelik
sürdürülen yıpratma harekâtı, demokrasi ve
özgürlük havariliğine bürünen iktidarın
referanduma götürdüğü “yeni anayasa
değişikliği” paketi… Hepsi toplumda
deprem etkisi yapıyor. Tüm değerler altüst
ediliyor. Her gün farklı gündemler yaratılıyor
ve medya kanalıyla toplum sürekli
yönlendiriliyor. Son 10 yılda Türk toplumu
üzerinde ciddi bir psikolojik harekât
yapıldığını çok net görebiliyoruz. İşin kötüsü
bir yandan da korku toplumu haline
dönüşüyor olunması. Olup bitenin farkında
olanlar bile seslerini ancak bir yere kadar
çıkarabiliyorlar. İşsiz gençlerin umutlarını
şans oyunlarına bağladığı, halkın
çoğunluğunun zamanını televizyon başında
dizi ya da ödül kazandıran yarışma
programlarını izleyerek geçirdiği bir sürecin
içindeyiz.
Beyinlerdeki depremler sürdüğü ve
sürdürüldüğü sürece ben farklı bir boyuta
geçebileceğimizi pek öngöremiyorum…
Deprem!.. Her Yerde ve Beyinlerde…
BB‹ L G ‹ T O P L U M U N A D O / R U / Ö Z L E M Y Ü Z A K
SEYYANEN
250 LİRA ZAM
Ekonomi Servisi - DSP Genel
Başkanõ Masum Türker, hükü-
metin toplugörüşme sürecinde,
maaşlara yapõlacak zammõ gecik-
tirmemesini isteyerek “Maaşlara
en az 250 lira seyyanen zam ya-
pılması gerekiyor” dedi. Memur
maaşlarõ konusunda değerlendir-
mede bulunan Türker, her şeyden
önce memur maaşlarõna yapõla-
cak zammõn geciktirilmemesi ge-
rektiğinin altõnõ çizdi. Değişiklik
paketinde, sendikal haklarla ilgili
yaklaşõma da dikkat çeken Tür-
ker, hükümetin değişiklik ile bir-
den fazla sendikaya üye olabilme
hakkõ tanõdõğõnõ, ancak bunun
“demokratik” bir yaklaşõm ama-
cõ taşõmadõğõnõ, hükümetin, çalõ-
şanlarõ kendisine yakõn “sarı
sendikalar”a yönlendirmek
istediğini dile getirdi.