Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK
Baştarafı 1. Sayfada
AKP dışındaki bütün partileri, CHP’yi, MHP’yi
ve BDP’yi terörü kışkırtmakla suçlayan Başbakan
değil sanki.
O Başbakan gitmiş, bu Başbakan gelmiş;
kampanyanın temel konusu referandumu bir yana
atıyor RTE, anayasa değişiklik paketi dışında
kalan konuları tartışmaya açıyor.
Oysa bir zamanlar bu ülkede toplumsal olaylara
toplu bakış içeren bir slogan vardı.
Camiye, kışlaya, okula siyaset girmesin
diyordu.
Bu sloganın penceresinden bugünlere
bakalım:
Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, partileri
referandum sürecinde “camiye girmeyin” diye
uyarıyor. Demek ki böyle bir olasılık var!
Balyoz’un “kaçak sanıkları” arasındaki terfi
bekleyen 11 generalin durumu hukuksal açıdan
saptanmaya çalışılırken... AKP’ye daha çok
askerle ilgili siyasi bir havanın egemen olduğu
izlenimi veren demeçler izleniyor.
Bay Bülent Arınç, tutuklanan Ankara Emniyet
Müdürü’nün yerine derhal bir yenisini nasıl atadık
ise askerler de 11 generalin yerine derhal
atamalar yapmalıdır diyen bir görüş açıklıyor.
Bay Arınç sade bir milletvekili olsa bu sözleri
elbette kişisel bir görüş diye değerlendirilip
geçilecek ama bu zat-ı şerif her konuda, hatta
aşırı uçarı konuşmalar yapmayı âdet haline
getiren bir siyaset adamı ve ne yazık ki
hükümette başbakan yardımcısı!
AKP’deki bu sesler iktidarın askerin kışladan
çıkmasını engelleyeceği ya da kışladan çıkan
askeri kışlasına sokacağı yerde siyasetin kışlaya
yerleşmesine hizmet ettiği kanısını güçlendiriyor.
Okullara siyaset girmesin elbette. Ama AKP,
YÖK’ü ele geçirdikten sonra kendi hesabına
üniversitelere siyasetin girmesine çalıştı, çalışıyor.
AKP; üniversite öncesi eğitimin dayandığı
Cumhuriyetin temel ilkelerini giderek zayıflattı.
2002’den beri din amaçlı siyaset okullarda.
Sonuç olarak: Slogan çöp sepetine!
1970’lerde sık sık kullanılan slogan unutuldu;
2002’de tek başına iktidarı yakalayan AKP
sayesinde:
Camiye de…Kışlaya da…Okula da siyaset
girdi.
Askeri Şûra öncesi asker üzerine yoğunlaşan
tartışmalarda hemen herkes konuşuyor.
Fakat örneğin 11 generalin terfileri konusunda
yaptırdığı inceleme ve araştırmalara dayanarak
tartışmalara yön verecek veya yatıştıracak bir
söylemi kamuoyundan esirgeyen Başbakan
başka havalarda.
“Terör bizim iktidardan çekilmemizle bitiyorsa
biz çekiliriz” diyor. Bu söz meydan okuyan veya
başka iktidarların terörle baş edemeyeceğini öne
süren bir söz!
Oysa parlamento içi ve dışındaki muhalefetin
sen gidersen terör biter diye bir iddiası yok.
Terörü önlemek için aldığın önlemler sonuç
vermiyor, örneğin Kürt açılımı terörü önleyeceği
yerde azdırdı diyorlar.
Bu önlemleri yeni baştan gözden geçirmek
gerekli, hatta zorunlu diyorlar.
Sen ne yapıyorsun? Aksini savunuyor, boşa
çıkan önlemlerin yerine daha etkili olabilecek
önlemlere arkanı dönüyorsun.
Birlikte çözüm arayalım, ulusal bir platform
oluşturalım diyen muhalefetle üstünkörü,
kamuoyuna hoş görünmek amacıyla sonuçsuz
görüşmeler yapıyorsun.
Bir de demagojik çıkış; iktidarı bırakmaya
hazırmış!
Sanki terörle ancak ben mücadele edebilirim
diyen kendisi değilmiş gibi.
Baştan sona laf ebeliği...
SAYFA 1 AĞUSTOS 2010 PAZARCUMHURİYET
8 HABERLERİN DEVAMI
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 1 Ağustos
Oslo Y 20
Helsinki Y 28
Stockholm Y 22
Londra Y 20
AmsterdamY 19
Brüksel Y 21
Paris PB 24
Bonn Y 27
Münih Y 29
Berlin B 29
Budapeşte Y 28
Madrid B 34
Viyana PB 27
Belgrad Y 27
Sofya Y 23
Roma B 25
Atina B 30
Zürih Y 27
Moskova Y 28
Aşkabat A 34
Taşkent A 33
Bakû A 35
Bişkek A 33
Tiflis A 36
Kahire B 36
Şam A 42
İstanbul B 32
Edirne B 35
Kocaeli B 33
Çanakkale PB 34
İzmir A 35
Manisa A 38
Denizli A 41
Zonguldak B 29
Sinop B 30
Samsun B 32
Trabzon Y 31
Giresun Y 31
Ankara A 41
Eskişehir A 37
Konya A 38
Sıvas A 36
Antalya A 34
Adana A 37
Mersin A 35
Diyarbakır A 41
Şanlıurfa A 44
Mardin A 38
Siirt A 40
Hakkâri A 33
Van A 28
Kars PB 27
Ülkemizin
kuzey kesimleri
parçalı ve çok
bulutlu, Doğu
Karadeniz kıyı
kesimleri
sağanak ve
gökgürültülü
sağanak
yağışlı, diğer
yerler az
bulutlu ve açık
geçecek.
Mevsim
sıcaklığı 4 ila 7
yükselecek.
Hep düşünmüşümdür
Simone de Beauvoir’in (1908-
1986) en çok kimi sevdiğini?
Jean Paul Sartre’ı mı yoksa
günün birinde Amerika’ya gidip
orada tanıyarak âşık olduğu
yazar Nelson Algren’i mi...
Sözcüklerin beyaz bir kâğıda
dökülmesini ben hep “sözsüz
oyuna” benzetirim. Edebiyatçı
değil gazeteciyim. O nedenle
bilirim, sözcüklerin en iyi
anlatım yolu olduğunu.
Düşlerin ağırlaşmış
dünyasında, sevgi
sözcüğünün anlamını ararken
“aşk”ın ne olduğunu düşünmek
insanı zorlar... Tıpkı şafağın
rüzgârı gibidir aşk ve sevgi.
Tutku işin içine girince
sanırım bir çıkmaz sokakta
bulur insan kendini.
Şimdilerde aşk mektubu
yazan edebiyatçı var mı
bilmiyorum...
Bana kalırsa yok!
Simone, Nelson Algren’e o
gezi sırasında sırılsıklam âşık
oluyor ve şöyle yazıyor:
“Nelson’um.... Artık
Paris’teyim. Bugün şiir tadında
mutlu bir gündü. Hani hiç
ummadığın anlarda gün birden
güzelleşiverir ya.... Her şey
bana karşıydı sanki. Yağmurla
karışık kar yağıyordu. Karlı,
hüzünlü bir hava vardı. Tüm
herkes grevde. Dükkkânlar,
lokantalar, her yer kapalı. Senin
anlayacağın her şey çok kötü
gidiyordu ama bir şey değişti.
Önce senin tatlı mektubun
geldi. Nasıl mutlu oldum bir
bilsen. Bütün gün boyunca
seninle konuştum.”
Simone de Beauvoir, benim,
sizin yakından tanıdığımız ünlü
bir Fransız gazetecisi, yazarı
ve düşünürü.
Simone, üniversite yıllarında
başlayan Sartre’a olan ve
ölene dek sürecek bağlılığını,
Paris’teki yaşam biçimini,
tanıdığı yazarlar, düşünürler
hakkında bildiklerini tüm
ayrıntılarıyla yazıyor...
Toplam 304 mektup...
Nelson, Amerika’da oturan
yoksul bir yazar... Oturduğu ev
barakadan yapılma...
İki farklı insan ve iki farklı
dünya...
Simone’un yaşamı neyi
anlatır bir erkeğe?..
Simone, Sartre’da
bulamadıklarını o yoksul
Amerikalı yazarda mı buluyor
yoksa bir kaçamak mı
yapıyor?
Bana göre kaçamak değil
bu!
Okyanus ötesi bir aşk...
Simone’un Nelson’a yazdığı
mektuplardan kimi bölümler
aktarıyorum bu yüzden:
“....Yazarken neler
saçmaladığım hiç önemli değil.
Beni ilgilendiren sana yazdığım
gerçekler. Seni öpebilmek gibi
bir şey bu. Yani fiziksel bir şey.
Sana mektup yazarken
parmaklarımda sana olan
aşkımı hissedebiliyorum.
Kişinin birine olan sevgisini
sadece kafasında değil
bedeninin herhangi bir
parçasında hissetmesi müthiş
bir şey. Yazmak, öpüşmek
kadar güzel değil. Hatta biraz
yavan... Yalnız ve hüzünlü...
Ama hiçbir şey yapmamaktan
iyidir.
İnsan aşka gereksinim
duyarken sadece sevgi
yetmiyor. Beni sadece
sevmeye başladığın zaman
üzüleceğim.”
Paris’te yaşayan bir ünlü
kadın ve Şikago’da yoksulluk
içinde mücadele eden bir
adam...
Beauvoir, Doğan Hızlan’ın
deyişiyle edebiyatçı dostlarını
sevecenlikte hasis, yermekte
cömert davranan bir kadın...
Okyanus ötesinde yaşayan
Algren’in yaşadığı ortamı şöyle
anlatıyor Simone:
“....Pis kokan teneke
yığınlarıyla, sağa sola savrulan
gazetelerle dolu dar bir
sokakta; ne banyosu ne de
buzdolabı olan kümes gibi bir
evde yaşıyordu.
Büyük otellerdeki içime
çekmekte zorlandığım o ağır
dolar kokusundan sonra bu
yoksulluk, ferahlatıcı gelmişti
bana...”
Mektuplarında şair Jean
Genet’yi ve John Steinbeck’i
yerden yere vuruyor...
Benim kanım, Paris’teki
aydınlanmanın getirdiği
yaşamdan pek hoşlanmıyor
Simone... O yoksul yazar
Algren’deki sıcaklığı, aşkı
Sartre’da bulamıyor, okyanus
ötesindeki kaçamak ilişki
aşka dönüşüyor.
Algren’e zaman zaman
“sevgilim”, zaman zaman
“kocacığım” diye başlayan
mektuplar yazması, Simone’un
içindeki karmaşık duyguları
yansıtıyor.
Simone şöyle yazıyor bir
mektubunda:
“Sevgili kocacığım, ben
seninle Şikago hayatını
yaşamaya çalışıyorum... Sen de
benim Fransız hayatımdan bir
şeyler kapmayı denemelisin...
Mutlaka ama mutlaka...”
Bir başka mektubunda ise
şöyle diyor Simone:
“Aşk mektubu yazmak büyük
bir aptallık. Aşk kâğıda
dökülemeyecek bir şey. Ama
sevdiğin adamla arada şu
korkunç Atlas Okyanusu varsa
başka ne yapabilirsin?”
Bir dengesizlik var mıdır
Simone’un yaşamında?
Mektuplarından bu çıkıyor
zaten...
Sartre’dan kopamayışının
nedeni bu aslında... Sartre’ın
günlükleri, Simone’un aşkı...
Aslında uzun bir öyküdür
bu...
Anlatılması oldukça zor...
Simone’un şu tümcesi tüm
âşıklar için yeter de artar bile:
“Nelson, artık seni o kadar
çok seviyorum ki, lütfen beni
daha az sevmeye başlama...”
Aşk, kültür ve kişilik
farklılıkları engelini aşıyor kimi
zaman...
Simone ve Sartre, yılın aynı
gününde, 14 Nisan’da ölürler.
Başı çeken Sartre 1980’de,
Simone 1986’da.
1929’da başlayan, Sartre’nin
ölümüne değin 51 yıl süren
“fırtınalı aşk” Simone’u
derinden etkiler.
Perde iner!..
POLİTİKA GÜNLÜĞÜ
HİKMET ÇETİNKAYA
İnatçı Bir Aşk Öyküsü...
hikmet.cetinkaya@
cumhuriyet.com.tr
Faks numaramız: 0212 343 72 69
Hohenstein
Enstitüsü açıldı
Kalite kontrol, denetim ve sertifikalandırma alanında
faaliyet yürüten Alman Hohenstein Enstitüsü Ka-
dıköy’de şube açtı. Şubenin açılışında konuşan
Almanya Başkonsolonsu Brita Wagener, Türkiye
ile Almanya arasındaki ikili ilişkilere değinerek
“4 bin Alman sermayeli şirket Türkiye’de faali-
yet yürütüyor. Almanya’da 3 milyon Türk ya-
şarken, her yıl Almanya’dan 4 milyon turist bu-
raya geliyor. Türkiye ile Almanya birbirinden ko-
pamayacak kadar yakın iki dost ülke ve öyle kal-
maya devam edecek” dedi. Hohenstein Enstitü-
sü Türkiye Genel Müdürü Monica Tuğutlu ise
Türkiye’de 15 yıldır bulunduklarını ancak son bir
yıldır hijyen alanında da faaliyet yürüttüklerini
vurgulayarak, “Türkiye’deki bazı otellerin ça-
maşırhanelerine Ra 922 standart sertifakalarını
verdik” dedi. Hohenstein Enstitüleri Genel Baş-
kanı Prof. Dr. Stefan Mecheels de enstitünün Al-
manya dışında ilk Türkiye’de açıldığını ve ilk şu-
be için satın aldıkları yerin Kadıköy olduğunu
söyledi. (Fotoğraf: ALİ AÇAR)
‘Sosyal iletişim
bozukluğu
yaşıyorlar’
İstanbul Haber Ser-
visi - Çağdaş Hukukçu-
lar Derneği (ÇHD) Ce-
zaevi İzleme Komisyo-
nu’nun F tipi cezaevle-
rine ilişkin hazõrladõğõ
Temmuz 2010 Rapo-
ru’na göre, F tiplerinde
bulunan tutuklu ve hü-
kümlülerde en sõk görü-
len rahatsõzlõklar sõra-
sõyla sosyal iletişim bo-
zukluğu, görme bozuk-
luğu, sese aşõrõ duyarlõ-
lõk, cinsel işlev bozuk-
luklarõ, kulak çõnlamasõ
ile kanser. Komisyon
üyeleri, F tiplerinde tec-
rit koşullarõnõn giderek
kötüye gittiğine dikkat
çekerek, “19 Aralık
2000 tarihinde yaşa-
nanların tekrar edebi-
leceği” uyarõsõnda bu-
lundular.
Çağdaş Hukukçular
Derneği (ÇHD) Cezae-
vi İzleme Komisyonu,
İstanbul ve çevresinde
9 cezaevinde 200’ün
üzerinde tutuklu ve hü-
kümlüyle yaptõklarõ gö-
rüşmeler sonucunda
Temmuz 2010 raporunu
hazõrladõ. Komisyon
üyeleri, İstanbul Baro-
su’nda dün düzenledik-
leri basõn toplantõsõnda
rapora ilişkin bilgi ver-
diler. Komisyon üyesi
avukat Oya Aslan, F ti-
pi cezaevlerinde tecrit
koşullarõnõn giderek kö-
tüleştiğini belirterek, “Bu
nedenle hasta mah-
kûmların durumu da
kötüye gidiyor. Hasta-
neye sevklerde prose-
dürel engeller çıkıyor.
Ağır müebbet cezasına
çarptırılmış kişiler 23
saat kapalı kalıyor, yal-
nızca 1 saat hava al-
maya çıkabiliyor” dedi.
F tipi cezaevlerinin ulu-
sal ve uluslararasõ insan
haklarõ örgütleri tarafõn-
dan yoğun bir şekilde
eleştirildiğini anõmsatan
avukat Güray Dağ ise
“Ciddi ve hukuki bir
denetime tabi tutul-
maksızın verilen keyfi
disiplin cezaları, mek-
tup yasakları, açık ve
kapalı görüş yasakları,
yayın ve kitap yasak-
ları, fiili görüşme en-
gelleri ile yaşatılan en
temel hakların gasp
edilmesi tecriti ağırlaş-
tırıcı bir rol üstlen-
mektedir” diye konuştu.
Komisyon üyelerinden
avukat Ebru Timtik de
F tiplerinin, hem fiziksel
hem de psikolojik açõdan
hastalõk üreten yerler ol-
duğuna dikkat çekerek,
özetle şunlarõ söyledi:
“İzolasyon hücreleri-
nin, kanseri çok ciddi
bir şekilde tetikleyen
bir yanı da var. Artık
aileler dahi çocuklarını
görmeye gitmeyi azal-
tıyor. Eğer F tipleri ve
buradaki mahkûmlar
görmezden gelinirse,
19 Aralık 2000 tari-
hinde yaşananlar tek-
rarlanabilir.”
F TİPİ RAPORU AÇIKLANDIBDP’den CHP’ye destek
BDP’li D.Bakõr Büyükşehir Belediye Başkanõ Baydemir, ikinci bayrak istedi
Tartõşma yaratacak sözlerTUNCELİ (Cumhuriyet) -
BDP’li Diyarbakõr Büyükşehir
Belediye Başkanõ Osman Bay-
demir, “Belediye binamızın
önünde ay yıldızlı Türk bay-
rağımızla sarı-kırmızı-yeşil
bayrağımız dalgalansa ne
olur?” dedi.
Baydemir, geçen günlerde
BDP’li belediye tarafõndan açõlõşõ
yapõlan ve valiliğin suç duyuru-
sunda bulunduğu Dersim İsya-
nõ’nõn lideri Seyit Rõza Parkõ ve
heykelini ziyaret etti. Baydemir,
“Ben heykelin artık kaldırıla-
cağını düşünmüyorum. Bence
başarıldı. Kritik bir eşik ka-
nımca aşıldı” dedi.
10. Munzur Kültür ve Doğa
Festivali etkinlikleri kapsamõnda
düzenlenen “Kürt Sorunu Mu-
hataplık Konusu ve Demokra-
tik Özerklik” konulu panelde ko-
nuşan Baydemir, Türkiye’nin
“güneydoğusundan” Kürdistan
olarak söz etti. Baydemir, “De-
mokratik Türkiye bütün et-
nik kimliklerin, emekçilerin,
inançların hiçbir tanesinin ken-
disini dışarıda görmediği, bas-
kılanmadığı, kendini özgürce
ifade ettiği ve aynı zamanda ge-
lir dağılımında da adaletin sağ-
landığı demokratik, müreffeh
bir Türkiye yaratma projesidir.
Peki demokratik müreffeh bir
Türkiye nasıl olacak? Özerk
Doğu Karadeniz olacak, özerk
Orta Karadeniz olacak, aynı
zamanda demokratik Türkiye
özerk Kürdistan olacak. Biri çı-
kıp sen yanlış anlamışsın diye-
bilir ama ben böyle anladım-
böyle yorumluyorum” dedi.
Demokratik özerklik proje-
sinde TBMM’nin var olmaya
devam edeceğini ifade eden Bay-
demir, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İstiklal Marşı Türkiye’de
okunmaya devam edecektir.
Türk bayrağı Türkiye’de dal-
galanmaya devam edecektir.
Buna da hiçbir itirazımız yok
ama bununla birlikte her böl-
gede bölgesel parlamento ola-
caktır. Bunlardan bir tanesi de
Kürdistan Bölgesel Parlamen-
tosu olacaktır. Türk bayrağı-
nın yanında elbette ki Kürt hal-
kının da yerel renkleri, bayrağı
da gökyüzünde olacaktır. Be-
lediye binamızın önünde ay
yıldızlı Türk bayrağımızla sa-
rı-kırmızı-yeşil bayrağımız dal-
galansa ne olur?”
“Bizim artık 21. yüzyılda
Kürt sorununun geldiği aşa-
mada elleri tetikten çekmeyi
başarmamız lazım. Bunu ba-
şarmadığımız müddetçe top-
rağa canlar düşmeye devam
edecektir” diyen Baydemir,
“Kürtlerin muhatabı yoktur.
İster çömelin, ister ayakta
poz verin olan size olmuyor,
olan bu ülkenin yoksul, emek-
çi Kürt ve Türk kardeşlerime
oluyor” diye konuştu.
Muhatap sorununun aşõlma-
sõnõn ardõndan, müzakere, tek-
nik konu planlama ve zaman-
lamayla sorunun çözülemeye-
ceğini ifade eden Baydemir,
“Kürtlerin işaret ettiği bir
gücü, aktörü devlet muha-
tap kabul ederse sorun yüzde
yetmiş oranında zaten çö-
zülmüştür” diye konuştu.
Gültan Kõşanak: “TBMM olağanüstü toplansõn, CHP’nin hem
barajõn düşürülmesi hem de 35. madde teklifleri görüşülsün”
ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu) - CHP’nin TSK İç
Hizmet Yasasõ’nõn 35.
maddesinin değiştirilmesini
içeren önerisine BDP destek
verdi.
BDP Eşbaşkanõ Gültan
Kışanak, TBMM’nin olağanüstü
toplanmasõ için çağrõda bulundu.
BDP olarak 35. maddenin
tamamen kaldõrõlmasõ için daha
önce verdikleri önergenin
beklemede olduğunu belirten
Kõşanak, “35. maddenin
kaldırılması için ilk biz teklif
verdik. Meclis gündeminde
bekliyor. Meclis olağanüstü
toplanarak 35. maddeyi
kaldırmalıdır. Böyle bir durum
olursa destekleriz” dedi.
TBMM’nin olağanüstü
toplanarak 35. maddenin yanõ
sõra yüzde 10’luk seçim barajõnõn
düşürülmesi önerisini de ele
almasõnõ isteyen Kõşanak, bu
yönde hem kendi partisinin hem
de CHP’nin verilmiş önerileri
bulunduğunu anõmsattõ. Kõşanak,
CHP’nin önerisinin seçim
barajõnõn yüzde 7’ye, kendi
önerilerinin ise yüzde 3’e
indirilmesini öngördüğünü
belirterek, “Ama tartışmaya
açığız” diye konuştu. Kõşanak,
olağanüstü toplanacak Meclis’in
bir haftalõk süre içinde hem
barajõn düşürülmesi hem de 35.
maddeye yönelik teklifi
görüşebileceğini ifade etti.
SELAHATTİN
GÖKATALAY
MALATYA - 12
Eylül 1980 askeri dar-
besinin mağdurlarõn-
dan Şeyho Karakoç,
30 yõldõr siyah giyerek
12 Eyülcüleri
protesto edi-
yor. Karakoç,
daha önce
medyada çõ-
kan bazõ ha-
berlerde de-
meçlerinin
çarpõtõldõğõnõ
b e l i r t e r e k
“Anayasa değişikliği
darbecileri yargıla-
yamayacağı için ‘ha-
yõr’ oyu vereceğim”
dedi.
Referandumda “ha-
yır” oyu kullanacağõ-
nõ açõklayan Karakoç,
“12 Eylül’ü protesto
için başlattığım si-
yah giyme kararına
bağlı olarak 12 Ey-
lül’de yapılacak olan
referandum da dar-
becilerin yargılana-
mayacağına
inandığım
için siyah
giymeye de-
vam edece-
ğim” dedi.
Karakoç, re-
ferandumda
halkõn so-
runlarõnõn
çözümüne yönelik da-
ha özgür, daha demo-
kratik bir anayasa de-
ğişikliği öngörmediği
için referanduma “ha-
yır” oyu vereceğini
belirtti.
30 yıldır protesto
için siyah giyiyor
ŞEYHO KARAKOÇ
Gültan Kışanak
Osman Baydemir