19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada AKP dışındaki bütün partileri, CHP’yi, MHP’yi ve BDP’yi terörü kışkırtmakla suçlayan Başbakan değil sanki. O Başbakan gitmiş, bu Başbakan gelmiş; kampanyanın temel konusu referandumu bir yana atıyor RTE, anayasa değişiklik paketi dışında kalan konuları tartışmaya açıyor. Oysa bir zamanlar bu ülkede toplumsal olaylara toplu bakış içeren bir slogan vardı. Camiye, kışlaya, okula siyaset girmesin diyordu. Bu sloganın penceresinden bugünlere bakalım: Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, partileri referandum sürecinde “camiye girmeyin” diye uyarıyor. Demek ki böyle bir olasılık var! Balyoz’un “kaçak sanıkları” arasındaki terfi bekleyen 11 generalin durumu hukuksal açıdan saptanmaya çalışılırken... AKP’ye daha çok askerle ilgili siyasi bir havanın egemen olduğu izlenimi veren demeçler izleniyor. Bay Bülent Arınç, tutuklanan Ankara Emniyet Müdürü’nün yerine derhal bir yenisini nasıl atadık ise askerler de 11 generalin yerine derhal atamalar yapmalıdır diyen bir görüş açıklıyor. Bay Arınç sade bir milletvekili olsa bu sözleri elbette kişisel bir görüş diye değerlendirilip geçilecek ama bu zat-ı şerif her konuda, hatta aşırı uçarı konuşmalar yapmayı âdet haline getiren bir siyaset adamı ve ne yazık ki hükümette başbakan yardımcısı! AKP’deki bu sesler iktidarın askerin kışladan çıkmasını engelleyeceği ya da kışladan çıkan askeri kışlasına sokacağı yerde siyasetin kışlaya yerleşmesine hizmet ettiği kanısını güçlendiriyor. Okullara siyaset girmesin elbette. Ama AKP, YÖK’ü ele geçirdikten sonra kendi hesabına üniversitelere siyasetin girmesine çalıştı, çalışıyor. AKP; üniversite öncesi eğitimin dayandığı Cumhuriyetin temel ilkelerini giderek zayıflattı. 2002’den beri din amaçlı siyaset okullarda. Sonuç olarak: Slogan çöp sepetine! 1970’lerde sık sık kullanılan slogan unutuldu; 2002’de tek başına iktidarı yakalayan AKP sayesinde: Camiye de…Kışlaya da…Okula da siyaset girdi. Askeri Şûra öncesi asker üzerine yoğunlaşan tartışmalarda hemen herkes konuşuyor. Fakat örneğin 11 generalin terfileri konusunda yaptırdığı inceleme ve araştırmalara dayanarak tartışmalara yön verecek veya yatıştıracak bir söylemi kamuoyundan esirgeyen Başbakan başka havalarda. “Terör bizim iktidardan çekilmemizle bitiyorsa biz çekiliriz” diyor. Bu söz meydan okuyan veya başka iktidarların terörle baş edemeyeceğini öne süren bir söz! Oysa parlamento içi ve dışındaki muhalefetin sen gidersen terör biter diye bir iddiası yok. Terörü önlemek için aldığın önlemler sonuç vermiyor, örneğin Kürt açılımı terörü önleyeceği yerde azdırdı diyorlar. Bu önlemleri yeni baştan gözden geçirmek gerekli, hatta zorunlu diyorlar. Sen ne yapıyorsun? Aksini savunuyor, boşa çıkan önlemlerin yerine daha etkili olabilecek önlemlere arkanı dönüyorsun. Birlikte çözüm arayalım, ulusal bir platform oluşturalım diyen muhalefetle üstünkörü, kamuoyuna hoş görünmek amacıyla sonuçsuz görüşmeler yapıyorsun. Bir de demagojik çıkış; iktidarı bırakmaya hazırmış! Sanki terörle ancak ben mücadele edebilirim diyen kendisi değilmiş gibi. Baştan sona laf ebeliği... SAYFA 1 AĞUSTOS 2010 PAZARCUMHURİYET 8 HABERLERİN DEVAMI TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 1 Ağustos Oslo Y 20 Helsinki Y 28 Stockholm Y 22 Londra Y 20 AmsterdamY 19 Brüksel Y 21 Paris PB 24 Bonn Y 27 Münih Y 29 Berlin B 29 Budapeşte Y 28 Madrid B 34 Viyana PB 27 Belgrad Y 27 Sofya Y 23 Roma B 25 Atina B 30 Zürih Y 27 Moskova Y 28 Aşkabat A 34 Taşkent A 33 Bakû A 35 Bişkek A 33 Tiflis A 36 Kahire B 36 Şam A 42 İstanbul B 32 Edirne B 35 Kocaeli B 33 Çanakkale PB 34 İzmir A 35 Manisa A 38 Denizli A 41 Zonguldak B 29 Sinop B 30 Samsun B 32 Trabzon Y 31 Giresun Y 31 Ankara A 41 Eskişehir A 37 Konya A 38 Sıvas A 36 Antalya A 34 Adana A 37 Mersin A 35 Diyarbakır A 41 Şanlıurfa A 44 Mardin A 38 Siirt A 40 Hakkâri A 33 Van A 28 Kars PB 27 Ülkemizin kuzey kesimleri parçalı ve çok bulutlu, Doğu Karadeniz kıyı kesimleri sağanak ve gökgürültülü sağanak yağışlı, diğer yerler az bulutlu ve açık geçecek. Mevsim sıcaklığı 4 ila 7 yükselecek. Hep düşünmüşümdür Simone de Beauvoir’in (1908- 1986) en çok kimi sevdiğini? Jean Paul Sartre’ı mı yoksa günün birinde Amerika’ya gidip orada tanıyarak âşık olduğu yazar Nelson Algren’i mi... Sözcüklerin beyaz bir kâğıda dökülmesini ben hep “sözsüz oyuna” benzetirim. Edebiyatçı değil gazeteciyim. O nedenle bilirim, sözcüklerin en iyi anlatım yolu olduğunu. Düşlerin ağırlaşmış dünyasında, sevgi sözcüğünün anlamını ararken “aşk”ın ne olduğunu düşünmek insanı zorlar... Tıpkı şafağın rüzgârı gibidir aşk ve sevgi. Tutku işin içine girince sanırım bir çıkmaz sokakta bulur insan kendini. Şimdilerde aşk mektubu yazan edebiyatçı var mı bilmiyorum... Bana kalırsa yok! Simone, Nelson Algren’e o gezi sırasında sırılsıklam âşık oluyor ve şöyle yazıyor: “Nelson’um.... Artık Paris’teyim. Bugün şiir tadında mutlu bir gündü. Hani hiç ummadığın anlarda gün birden güzelleşiverir ya.... Her şey bana karşıydı sanki. Yağmurla karışık kar yağıyordu. Karlı, hüzünlü bir hava vardı. Tüm herkes grevde. Dükkkânlar, lokantalar, her yer kapalı. Senin anlayacağın her şey çok kötü gidiyordu ama bir şey değişti. Önce senin tatlı mektubun geldi. Nasıl mutlu oldum bir bilsen. Bütün gün boyunca seninle konuştum.” Simone de Beauvoir, benim, sizin yakından tanıdığımız ünlü bir Fransız gazetecisi, yazarı ve düşünürü. Simone, üniversite yıllarında başlayan Sartre’a olan ve ölene dek sürecek bağlılığını, Paris’teki yaşam biçimini, tanıdığı yazarlar, düşünürler hakkında bildiklerini tüm ayrıntılarıyla yazıyor... Toplam 304 mektup... Nelson, Amerika’da oturan yoksul bir yazar... Oturduğu ev barakadan yapılma... İki farklı insan ve iki farklı dünya... Simone’un yaşamı neyi anlatır bir erkeğe?.. Simone, Sartre’da bulamadıklarını o yoksul Amerikalı yazarda mı buluyor yoksa bir kaçamak mı yapıyor? Bana göre kaçamak değil bu! Okyanus ötesi bir aşk... Simone’un Nelson’a yazdığı mektuplardan kimi bölümler aktarıyorum bu yüzden: “....Yazarken neler saçmaladığım hiç önemli değil. Beni ilgilendiren sana yazdığım gerçekler. Seni öpebilmek gibi bir şey bu. Yani fiziksel bir şey. Sana mektup yazarken parmaklarımda sana olan aşkımı hissedebiliyorum. Kişinin birine olan sevgisini sadece kafasında değil bedeninin herhangi bir parçasında hissetmesi müthiş bir şey. Yazmak, öpüşmek kadar güzel değil. Hatta biraz yavan... Yalnız ve hüzünlü... Ama hiçbir şey yapmamaktan iyidir. İnsan aşka gereksinim duyarken sadece sevgi yetmiyor. Beni sadece sevmeye başladığın zaman üzüleceğim.” Paris’te yaşayan bir ünlü kadın ve Şikago’da yoksulluk içinde mücadele eden bir adam... Beauvoir, Doğan Hızlan’ın deyişiyle edebiyatçı dostlarını sevecenlikte hasis, yermekte cömert davranan bir kadın... Okyanus ötesinde yaşayan Algren’in yaşadığı ortamı şöyle anlatıyor Simone: “....Pis kokan teneke yığınlarıyla, sağa sola savrulan gazetelerle dolu dar bir sokakta; ne banyosu ne de buzdolabı olan kümes gibi bir evde yaşıyordu. Büyük otellerdeki içime çekmekte zorlandığım o ağır dolar kokusundan sonra bu yoksulluk, ferahlatıcı gelmişti bana...” Mektuplarında şair Jean Genet’yi ve John Steinbeck’i yerden yere vuruyor... Benim kanım, Paris’teki aydınlanmanın getirdiği yaşamdan pek hoşlanmıyor Simone... O yoksul yazar Algren’deki sıcaklığı, aşkı Sartre’da bulamıyor, okyanus ötesindeki kaçamak ilişki aşka dönüşüyor. Algren’e zaman zaman “sevgilim”, zaman zaman “kocacığım” diye başlayan mektuplar yazması, Simone’un içindeki karmaşık duyguları yansıtıyor. Simone şöyle yazıyor bir mektubunda: “Sevgili kocacığım, ben seninle Şikago hayatını yaşamaya çalışıyorum... Sen de benim Fransız hayatımdan bir şeyler kapmayı denemelisin... Mutlaka ama mutlaka...” Bir başka mektubunda ise şöyle diyor Simone: “Aşk mektubu yazmak büyük bir aptallık. Aşk kâğıda dökülemeyecek bir şey. Ama sevdiğin adamla arada şu korkunç Atlas Okyanusu varsa başka ne yapabilirsin?” Bir dengesizlik var mıdır Simone’un yaşamında? Mektuplarından bu çıkıyor zaten... Sartre’dan kopamayışının nedeni bu aslında... Sartre’ın günlükleri, Simone’un aşkı... Aslında uzun bir öyküdür bu... Anlatılması oldukça zor... Simone’un şu tümcesi tüm âşıklar için yeter de artar bile: “Nelson, artık seni o kadar çok seviyorum ki, lütfen beni daha az sevmeye başlama...” Aşk, kültür ve kişilik farklılıkları engelini aşıyor kimi zaman... Simone ve Sartre, yılın aynı gününde, 14 Nisan’da ölürler. Başı çeken Sartre 1980’de, Simone 1986’da. 1929’da başlayan, Sartre’nin ölümüne değin 51 yıl süren “fırtınalı aşk” Simone’u derinden etkiler. Perde iner!.. POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA İnatçı Bir Aşk Öyküsü... hikmet.cetinkaya@ cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: 0212 343 72 69 Hohenstein Enstitüsü açıldı Kalite kontrol, denetim ve sertifikalandırma alanında faaliyet yürüten Alman Hohenstein Enstitüsü Ka- dıköy’de şube açtı. Şubenin açılışında konuşan Almanya Başkonsolonsu Brita Wagener, Türkiye ile Almanya arasındaki ikili ilişkilere değinerek “4 bin Alman sermayeli şirket Türkiye’de faali- yet yürütüyor. Almanya’da 3 milyon Türk ya- şarken, her yıl Almanya’dan 4 milyon turist bu- raya geliyor. Türkiye ile Almanya birbirinden ko- pamayacak kadar yakın iki dost ülke ve öyle kal- maya devam edecek” dedi. Hohenstein Enstitü- sü Türkiye Genel Müdürü Monica Tuğutlu ise Türkiye’de 15 yıldır bulunduklarını ancak son bir yıldır hijyen alanında da faaliyet yürüttüklerini vurgulayarak, “Türkiye’deki bazı otellerin ça- maşırhanelerine Ra 922 standart sertifakalarını verdik” dedi. Hohenstein Enstitüleri Genel Baş- kanı Prof. Dr. Stefan Mecheels de enstitünün Al- manya dışında ilk Türkiye’de açıldığını ve ilk şu- be için satın aldıkları yerin Kadıköy olduğunu söyledi. (Fotoğraf: ALİ AÇAR) ‘Sosyal iletişim bozukluğu yaşıyorlar’ İstanbul Haber Ser- visi - Çağdaş Hukukçu- lar Derneği (ÇHD) Ce- zaevi İzleme Komisyo- nu’nun F tipi cezaevle- rine ilişkin hazõrladõğõ Temmuz 2010 Rapo- ru’na göre, F tiplerinde bulunan tutuklu ve hü- kümlülerde en sõk görü- len rahatsõzlõklar sõra- sõyla sosyal iletişim bo- zukluğu, görme bozuk- luğu, sese aşõrõ duyarlõ- lõk, cinsel işlev bozuk- luklarõ, kulak çõnlamasõ ile kanser. Komisyon üyeleri, F tiplerinde tec- rit koşullarõnõn giderek kötüye gittiğine dikkat çekerek, “19 Aralık 2000 tarihinde yaşa- nanların tekrar edebi- leceği” uyarõsõnda bu- lundular. Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Cezae- vi İzleme Komisyonu, İstanbul ve çevresinde 9 cezaevinde 200’ün üzerinde tutuklu ve hü- kümlüyle yaptõklarõ gö- rüşmeler sonucunda Temmuz 2010 raporunu hazõrladõ. Komisyon üyeleri, İstanbul Baro- su’nda dün düzenledik- leri basõn toplantõsõnda rapora ilişkin bilgi ver- diler. Komisyon üyesi avukat Oya Aslan, F ti- pi cezaevlerinde tecrit koşullarõnõn giderek kö- tüleştiğini belirterek, “Bu nedenle hasta mah- kûmların durumu da kötüye gidiyor. Hasta- neye sevklerde prose- dürel engeller çıkıyor. Ağır müebbet cezasına çarptırılmış kişiler 23 saat kapalı kalıyor, yal- nızca 1 saat hava al- maya çıkabiliyor” dedi. F tipi cezaevlerinin ulu- sal ve uluslararasõ insan haklarõ örgütleri tarafõn- dan yoğun bir şekilde eleştirildiğini anõmsatan avukat Güray Dağ ise “Ciddi ve hukuki bir denetime tabi tutul- maksızın verilen keyfi disiplin cezaları, mek- tup yasakları, açık ve kapalı görüş yasakları, yayın ve kitap yasak- ları, fiili görüşme en- gelleri ile yaşatılan en temel hakların gasp edilmesi tecriti ağırlaş- tırıcı bir rol üstlen- mektedir” diye konuştu. Komisyon üyelerinden avukat Ebru Timtik de F tiplerinin, hem fiziksel hem de psikolojik açõdan hastalõk üreten yerler ol- duğuna dikkat çekerek, özetle şunlarõ söyledi: “İzolasyon hücreleri- nin, kanseri çok ciddi bir şekilde tetikleyen bir yanı da var. Artık aileler dahi çocuklarını görmeye gitmeyi azal- tıyor. Eğer F tipleri ve buradaki mahkûmlar görmezden gelinirse, 19 Aralık 2000 tari- hinde yaşananlar tek- rarlanabilir.” F TİPİ RAPORU AÇIKLANDIBDP’den CHP’ye destek BDP’li D.Bakõr Büyükşehir Belediye Başkanõ Baydemir, ikinci bayrak istedi Tartõşma yaratacak sözlerTUNCELİ (Cumhuriyet) - BDP’li Diyarbakõr Büyükşehir Belediye Başkanõ Osman Bay- demir, “Belediye binamızın önünde ay yıldızlı Türk bay- rağımızla sarı-kırmızı-yeşil bayrağımız dalgalansa ne olur?” dedi. Baydemir, geçen günlerde BDP’li belediye tarafõndan açõlõşõ yapõlan ve valiliğin suç duyuru- sunda bulunduğu Dersim İsya- nõ’nõn lideri Seyit Rõza Parkõ ve heykelini ziyaret etti. Baydemir, “Ben heykelin artık kaldırıla- cağını düşünmüyorum. Bence başarıldı. Kritik bir eşik ka- nımca aşıldı” dedi. 10. Munzur Kültür ve Doğa Festivali etkinlikleri kapsamõnda düzenlenen “Kürt Sorunu Mu- hataplık Konusu ve Demokra- tik Özerklik” konulu panelde ko- nuşan Baydemir, Türkiye’nin “güneydoğusundan” Kürdistan olarak söz etti. Baydemir, “De- mokratik Türkiye bütün et- nik kimliklerin, emekçilerin, inançların hiçbir tanesinin ken- disini dışarıda görmediği, bas- kılanmadığı, kendini özgürce ifade ettiği ve aynı zamanda ge- lir dağılımında da adaletin sağ- landığı demokratik, müreffeh bir Türkiye yaratma projesidir. Peki demokratik müreffeh bir Türkiye nasıl olacak? Özerk Doğu Karadeniz olacak, özerk Orta Karadeniz olacak, aynı zamanda demokratik Türkiye özerk Kürdistan olacak. Biri çı- kıp sen yanlış anlamışsın diye- bilir ama ben böyle anladım- böyle yorumluyorum” dedi. Demokratik özerklik proje- sinde TBMM’nin var olmaya devam edeceğini ifade eden Bay- demir, sözlerini şöyle sürdürdü: “İstiklal Marşı Türkiye’de okunmaya devam edecektir. Türk bayrağı Türkiye’de dal- galanmaya devam edecektir. Buna da hiçbir itirazımız yok ama bununla birlikte her böl- gede bölgesel parlamento ola- caktır. Bunlardan bir tanesi de Kürdistan Bölgesel Parlamen- tosu olacaktır. Türk bayrağı- nın yanında elbette ki Kürt hal- kının da yerel renkleri, bayrağı da gökyüzünde olacaktır. Be- lediye binamızın önünde ay yıldızlı Türk bayrağımızla sa- rı-kırmızı-yeşil bayrağımız dal- galansa ne olur?” “Bizim artık 21. yüzyılda Kürt sorununun geldiği aşa- mada elleri tetikten çekmeyi başarmamız lazım. Bunu ba- şarmadığımız müddetçe top- rağa canlar düşmeye devam edecektir” diyen Baydemir, “Kürtlerin muhatabı yoktur. İster çömelin, ister ayakta poz verin olan size olmuyor, olan bu ülkenin yoksul, emek- çi Kürt ve Türk kardeşlerime oluyor” diye konuştu. Muhatap sorununun aşõlma- sõnõn ardõndan, müzakere, tek- nik konu planlama ve zaman- lamayla sorunun çözülemeye- ceğini ifade eden Baydemir, “Kürtlerin işaret ettiği bir gücü, aktörü devlet muha- tap kabul ederse sorun yüzde yetmiş oranında zaten çö- zülmüştür” diye konuştu. Gültan Kõşanak: “TBMM olağanüstü toplansõn, CHP’nin hem barajõn düşürülmesi hem de 35. madde teklifleri görüşülsün” ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - CHP’nin TSK İç Hizmet Yasasõ’nõn 35. maddesinin değiştirilmesini içeren önerisine BDP destek verdi. BDP Eşbaşkanõ Gültan Kışanak, TBMM’nin olağanüstü toplanmasõ için çağrõda bulundu. BDP olarak 35. maddenin tamamen kaldõrõlmasõ için daha önce verdikleri önergenin beklemede olduğunu belirten Kõşanak, “35. maddenin kaldırılması için ilk biz teklif verdik. Meclis gündeminde bekliyor. Meclis olağanüstü toplanarak 35. maddeyi kaldırmalıdır. Böyle bir durum olursa destekleriz” dedi. TBMM’nin olağanüstü toplanarak 35. maddenin yanõ sõra yüzde 10’luk seçim barajõnõn düşürülmesi önerisini de ele almasõnõ isteyen Kõşanak, bu yönde hem kendi partisinin hem de CHP’nin verilmiş önerileri bulunduğunu anõmsattõ. Kõşanak, CHP’nin önerisinin seçim barajõnõn yüzde 7’ye, kendi önerilerinin ise yüzde 3’e indirilmesini öngördüğünü belirterek, “Ama tartışmaya açığız” diye konuştu. Kõşanak, olağanüstü toplanacak Meclis’in bir haftalõk süre içinde hem barajõn düşürülmesi hem de 35. maddeye yönelik teklifi görüşebileceğini ifade etti. SELAHATTİN GÖKATALAY MALATYA - 12 Eylül 1980 askeri dar- besinin mağdurlarõn- dan Şeyho Karakoç, 30 yõldõr siyah giyerek 12 Eyülcüleri protesto edi- yor. Karakoç, daha önce medyada çõ- kan bazõ ha- berlerde de- meçlerinin çarpõtõldõğõnõ b e l i r t e r e k “Anayasa değişikliği darbecileri yargıla- yamayacağı için ‘ha- yõr’ oyu vereceğim” dedi. Referandumda “ha- yır” oyu kullanacağõ- nõ açõklayan Karakoç, “12 Eylül’ü protesto için başlattığım si- yah giyme kararına bağlı olarak 12 Ey- lül’de yapılacak olan referandum da dar- becilerin yargılana- mayacağına inandığım için siyah giymeye de- vam edece- ğim” dedi. Karakoç, re- ferandumda halkõn so- runlarõnõn çözümüne yönelik da- ha özgür, daha demo- kratik bir anayasa de- ğişikliği öngörmediği için referanduma “ha- yır” oyu vereceğini belirtti. 30 yıldır protesto için siyah giyiyor ŞEYHO KARAKOÇ Gültan Kışanak Osman Baydemir
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle