23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 1 AĞUSTOS 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER 3 Toplumların demokratikleşmesi tarihte çok kan ve gözyaşı dökülerek sağlanmış bir ilerlemedir. Batı Avrupa eksenli olan demokratikleşmenin altında, temelleri Amerika’nın keşfine kadar uzanan Endüstrileşme ve esas olarak on sekizinci yüzyıldan itibaren etkisini hissettirmeye başlayan Aydınlanma süreçleri yatar. Asıl kan ve gözyaşı, toplumsal ve siyasal düzenin kilisenin otoritesinden kurtarılması ve yeni ortaya çıkan sermaye ve işçi sınıflarının hem kilise ve toprak ağaları ile hem de birbirleri ile olan mücadelesi sırasında dökülmüştür. Avrupa’nın Yeni Çağ ve Yakın Çağ tarihleri bu mücadelelerin yol açtığı yerel ve evrensel savaşların tarihidir. İnsanlık tarihi açısından bu süreçlerin harika bir özeti ve çözümlemesi değerli biliminsanı Server Tanilli’nin Uygarlık Tarihi adlı çalışmasında görülebilir. Sonuç olarak insanlık, önce kilisenin ve toprak ağalarının egemenliğinden kurtulmuş, daha sonra da evrensel insan hakları ve demokrasi gelişmiştir. Tarihsel olarak insan hakları ve demokrasi, işçi sınıfının mücadeleleri sonunda sistemin bir parçası haline gelebilmiştir. Bir başka deyişle, sermaye sınıfı yani burjuvazi, tek başına insan haklarının ve demokrasinin gelişmesi için yeterli değildir. Ancak, sermaye sınıfının büyümesi için, gelişmesi zorunlu olan işçi sınıfının güçlenmesi ile insan hakları ve demokrasi, insanlığın ortak bir ideali haline gelebilmiştir. Sermaye ve işçi sınıflarının mücadelesinde kazanılan haklar, tek tek, zaman içinde birikerek, “Demokrasiyi olağanlaştırmıştır”. Tabii, “bir insan bir oy” ilkesine dayalı çağdaş demokrasinin yerleşmesi ve “olağanlaşması” da çok kolay ve çok sancısız olmamıştır. Demokrasiyi, çoğunluğun diktatörlüğüne karşı koruyacak olan kurumlar ve kurallar ancak zaman içinde geliştirilebilmiş, “olağan demokrasi” faşizan saldırılara karşı yavaş yavaş zırhlandırılmıştır. Demokrasinin zırhını oluşturan kurum ve kuralların başında da demokratik düzeni yani temel hak ve özgürlükleri koruyacak olan yargı mekanizmasının bağımsızlığı ve tarafsızlığı gelmektedir. İkinci Dünya Savaşı’na yol açan Faşizm çılgınlığından sonra, iktidarların demokrasinin kurumlarına ve kurallarına saygılı davranmasını denetlemek üzere kurulan Anayasa Mahkemeleri, evrensel kabul gören bir mekanizma olmuştur. Demokrasilerin en büyük düşmanı radikal dinci veya şoven milliyetçi çoğunluklardır. Çünkü demokrasi esas olarak çoğunluk yönetimine dayanır. Ama bir demokrasiyi öteki rejimlerden ayıran en önemli özellik, çoğunlukların gücünü sınırlayan temel hak ve özgürlükler, özellikle de ifade özgürlüğü, muhalefet ve azınlık haklarıdır. İkinci Dünya Savaşı’na yol açan Faşizm çılgınlığı, bize demokratik rejimlerin mutlaka ama mutlaka radikal dinci ve şoven milliyetçi çoğunluklara karşı korunması gerektiğini öğretmiştir. Çünkü demokratik rejimin temel hak ve özgürlüklerinden yararlanarak otoriter ya da totaliter yönetimini güçlendirmeye çalışan hiçbir iktidar bunu “Demokrasiyi rafa kaldıracağım” diyerek yapmaz: Tam tersine demokrasi içerisindeki her faşizan adım, radikal dinci ya da şoven milliyetçi duyguları sömürerek, “sözde demokratikleşme” adına atılır! Atılan adımların gerçekten “Demokratikleşme” mi yoksa “Faşistleşme” mi olduğunu saptamak çok kolaydır: “Demokratikleşme” ile “Faşistleşme” arasındaki ayrımın mihenk taşı, muhalefet hakkı, azınlık görüşlerinin özgürlüğü, medya özgürlüğü, bireysel yaşamın dokunulmazlığı ve bütün bunları koruyacak olan yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığıdır. Tam bu noktada faşizme kayan siyasal iktidarların demokratik rejim içinde “Faşizmi olağanlaştırması” sürecine geliyoruz: Faşizme kayan bir siyasal iktidar, birtakım “rutin” gözüken eylemlerle, ifade özgürlüğü, medya özgürlüğü, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, özel yaşamın dokunulmazlığı gibi kavramların altını oymaya başlar. Örneğin, medya mülkiyetiyle oynar, kendine yandaş medya yaratır. Örneğin radyo ve televizyonların üst kurulundaki siyasal etkisi yoluyla tüm medyayı denetim altına alır. Örneğin yasalara eklediği özel mahkemeler, gizli tanık, itirafçılık ve benzeri düzenlemelerle, adil yargılanma hakkını zedeler. Örneğin özel yaşamın teşhir edilmesine yol açan “haber sızdırmalarıyla” ve bu sızdırmaları cezasız bırakmakla özel yaşamın dokunulmazlığını yok eder. Tek tek kamuoyunun dikkatini çekmeyen bu eylemler, aslında demokratik rejimin normal işleyişine yapılan sessiz müdahalelerle “Faşizmi olağanlaştırır”. Kamuoyu bir süre sonra, kitlesel tevkiflerle, artık görünür hale gelen hak ve özgürlük kısıtlama ve sınırlamalarıyla karşılaştığında ise yapılacak hiçbir şey kalmamıştır... Çünkü artık “Faşizm olağanlaşmıştır”! Çünkü artık haksızlık ve adaletsizlikler sineye çekilmiştir... Çünkü artık içeri atılanlar orada unutulmuştur... Çünkü artık tek tek insanların sesi duyulmaz olmuştur... “Olağan demokrasinin” “olağan faşizme” dönüşmesine yol açan bu gidiş ise ancak sandıktaki “ortak demokratik ses” yoluyla durdurulabilir! ekongar@cumhuriyet.com.tr www.kongar.org AYDINLANMA EMRE KONGAR Faşizmin Olağanlaşması İlişkilerdeemeğeinanmayangençleraşkõparavegüvenolaraktanõmlõyor Aşk eski bir masal SEVİL ARINAN ANKARA - Aşk konusun- da umutsuzluk yaşayan gençlerin yüzde 18.6’sõ bu duyguyu, para ve güven ola- rak tanõmlõyor. İlişkilerde emeğe inanmayan gençlerin yüzde 43.1’i âşõk olmakla yaşamlarõnda herhangi bir değişiklik olmadõğõnõ belir- tirken yüzde 11.9’u beklenti- lerinin arttõğõnõ ifade ediyor. Kõzlarõn “aşk idolü” oyuncu Kıvanç Tatlıtuğ iken, er- keklerinki şarkõcõ Hadise. ‘Platonik aşk güzel’ Gençleri anlamak, onlarla iletişim kurmak için Diva Sağlõk Merkezi tarafõndan yapõlan “Gençlerimizin iç dünyası araştırması”na 15- 23 yaş aralõğõndaki, kadõn ve erkekler katõldõ. Araştõrmaya göre gençler aşkõ monoton- luğun, saygõsõzlõğõn, evlili- ğin, parasõzlõğõn ve mantõk- sõzlõğõn yõprattõğõnõ düşünü- yor. Yine katõlõmcõlarõn yüz- de 20.2’si aşkla birlikte yaşa- mõnõn her alanõnda başarõlõ olduğunu düşünürken, yüzde 43.1’i yaşamõnda değişiklik olmadõğõnõ, yüzde 15.1’i ise mutlu ve yaratõcõ olduğunu ifade ediyor. Katõlõmcõ genç- lerin ayrõca yüzde 20.8’i pla- tonik aşkõ güzel bulurken, yüzde 23.8’i ilk aşkõnõn unu- tulmaz olduğunu belirtiyor. ‘Önce aile’ diyorlar Erkeklerin yüzde 69.8’i kendinden daha iyi bir mes- leği olan kadõnla ilişki yaşa- yacağõnõ söylüyor. Kadõnla- rõn yüzde 19.4’ü aşk itirafõnõ küçük düşürücü bulurken 56.4’ü ailesinin karşõ çõkma- sõ halinde âşõk olduğu kişi ile evlenmeyeceğini belirtiyor. Yurt Haberleri Servisi - Yurtta dün meydana gelen trafik kazalarında 19 kişi yaşamını yitirdi, 61 kişi de yaralandı. Balıkesir’in Burhaniye ilçesinde Hüseyin Avni Kahyaoğlu otomobille düğünden evine döner- ken yolun karşısına geçmeye çalı- şan Saliha Özçelik (28) ile çocukları Mehmet (9), Hatice (7) ve çocuk ara- basındaki Alperen’e (1) çarptı. Kaza- da, anne ve 3 çocuğu öldü. Uşak’tan Kütahya’ya giden otomobil, arka lastiğinin patlaması sonucu devrildi. Kazada, sürücü yaşamını yitirirken 4 kişi de yaralandı. Yaralılardan Nurcan Yavuz (33), yar- dım isterken başka aracın çarpmasıyla öldü. Diğer kaza- larda da 13 kişi yaşamını yitirdi, 58 kişi de yaralandı. DOĞA KATLİAMININ TANIKLARI: Ağaçlar kesilmiş, köyler terk edilmiş İstanbul Haber Servisi - Karadeniz İsyan- dadõr Platformu’nun 15 üyesi Hopa’dan başla- yõp Amasra’da sonlandõrdõğõ “Karadeniz Ya- şam Yolculuğu”nda tanõklõk ettikleri doğa katliamõnõ kamuoyu ile paylaştõ. Platform üye- leri, yol boyunca binlerce kesilmiş ağaç, ya- taklarõ değiştirilmiş õrmak, moloz yõğõnlarõ ile doldurulmuş dere yataklarõ, kurumuş sular, terk edilmiş köyler ve arsõz şirketler gördükle- rini dile getirdiler. Platform üyeleri, 10-25 Temmuz tarihleri arasõnda Karadeniz’e yaptõklarõ yolculukla il- gili dün İnsan Haklarõ Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nde basõn toplantõsõ düzenlediler. ‘Kandırmaca’ Avukat Davut Erkan, Karadeniz halkõnõn “Enerji sıkıntısı çekeceğiz, elektriğimizi dı- şardan mı alalım” sözleriyle kandõrõlmaya çalõşõldõğõnõ belirterek “Yerel halk artık ger- çekleri görüyor. Fındıklı’da vadileri başın- da nöbet tutan köylüler, Senoz’da şantiyeye taş atan yaşlı kadınlar, Amasra’da santral istemeyen muhtarlarımız, yeni bir Çernobil olmasın diyen Sinoplular örnektir” dedi. Anne ve çocukları el ele öldü (Fotoğraf:AA)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle