23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 TEMMUZ 2010/ SAYI 1270 İPÂZARl ALİ DENİZ USLU SİNEM DÖNMEZ B ülent Ortaçgil, kırkıncı sanat yılında Avea Açık Hava Konserleri'nde hayranlarıyla buluştu. 40 yıl... Dile kolay. Onu şevkle takip edenleri bırakın sevmeyenler bile mutlaka bir tane Ortaçgil şarkısını alır, dinler durur. İlk dinlediğinizde hiç duymadığınız bir söz öbeğini üç yıl sonra dinlediğinizde fark edersiniz. Belki de sırrı budur, hepimizin bir şarkısını bilmemizin, sevmemizin. Benim için de geçerli, Bülent Ortaçgil'i keşfedeli çok olmadı, mesafeli durduğum bir isimdi eskiden. Her şey günün birinde "Çığlık Çıglıga" şarkısını dinleyince değişti. Şimdi, Degirmenler'i, Eylül Akşamı'nı, Yüzünü Dökme Küçük Kız'ı, Günaydın'ı, üst üste onlarca kez dinliyorum. insan olgunlaştıkça dinliyor Ortaçgil'i, benim kanım bu. Kendisine sorarsanız, o da katılıyor buna... - 40 yılınızı doldurdunuz. Bu 40 yılın bize ve size kazandırdığı herkesin kendisine ayırdıgı bir Ortaçgil şarkısı olması olabilir mi sizce de? - Öyle ya da böyle hâlâ bu piyasalarda sürttüğüme göre, evet. 40 yıl çok uzun bir süre. O yüzden beni sevmeyenler bile en azından bir tane şarkıma ilgi duymuşlardır. Bu anlaşılabilir bir şey 40 yıla bakınca. Beni müzisyenler de, sözlerimi dinleyenler de çok sever. Çünkü müzisyenler müzik tarafından anlıyor, sözlerimi dinleyen insanlar da başka taraftan etkileniyor. Herkes sevecek bir yan buluyor demek ki, bundan da ben kârlı çıkıyorum. (Gülüyor) - Peki kendinizi şarkı sözü yazan olarak mı tanımlardınız yoksa müzisyen mi? - Ben yıllar içinde baştan tamamen cahil olduğum müzik teknigini öğrendim. Artık kendime rahatlıkla eşlik edebilecek miktarda çalıyorum. Ama yine de kendimi şarkı sözü yazarı olarak görüyorum. - Şiir olarak görmüyorsunuz yani şarkı sözlerini? - Şiir, edebiyatın bence en zor, en seçkin dalı. Herkes ben şairim diyemez. Ama şarkı sözlerim de boş bir balon değil. Şiirsel öğeler kullanıyorum ama Avea Harblye Açık Hava Konserieri 2010'da Bülerrt Ortaçgil 40. yilında, kendi deyimiyle arkadaşlanyla sahnodeydi. Şarkı sözü tartışmalannda kötüye ragbet göstarenlerden şikâyetçf. Sorunun kötö şarkı yapılmasında değll, onun dinlenrnesinde olduğunu vurgulayan Ortaçgil, yenl albümüyte hayranlannın karşısırta çıkmaya da hazırianıyor. Bu kez 15 kişllik bir yaylı grubuyla daha klasik tınılı şarkılar gellyor. şiir değiller. Zaten şiirin müziğe de ihtiyacı yok. -Son şarkı sözü tartışmalan konusunda ne dlyeceksiniz? - Mehmet Tez'in yazısını okudum. Elif Şafak ne dedi bilmiyorum. Kim bilir niye söyledi o lafı? Çünkü "kötü iş yapılmasın" diye bir şey yok. Kötü iş yapılır ama kimse dinlemez. İşin garip tarafı bizim ülkede kötü işler ragbet görüyor. Reklamla kafalarına çakılan şeyleri dinliyor insanlar. Birilerinin milletin diline takılsın da hep beraber söyleyelim diye atasözlerini bir araya getirip yazdığı bir sürü şey var. Ben bunları eleştirmiyorum, bunlan dinleyenlere kızıyorum. Çünkü heryaş grubunun, her müzikal zevkin, her sosyal statünün bir beğenisi vardır. 12 yaşındaki genç kızla 60 yaşındaki adamın zevki aynı olamaz. Eller havaya müzikleri 15 yaşında güzel ama 16 yaşına bastığın zaman başka bir şey dinlemen lazım. Türkiye'de 45 yaşındaki adam ceket sallıyor o müzikte. Bu onun sorunu bana sorarsanız. - Eh dinleyen var ki yapılıyor... - Bunun üzerine laf bile etmem. Müzikten herkes kendi dağarcığı, begenisi kadar anlıyor. Bunun ölçütü yok. "Benim yaptıgım değerlidir, sen Serdar Ortaç'ı dinleme beni dinle" mi diyeyim insanlara? Onları da dinleyen var ki, kimse sus demiyor. Hatta müzik sektörü canlılığını ve sürmesini onlara borçlu. Kimsenin seviyesini yargılayacak hakka sahip değilim. O da söz mü kardeşim demem ben, hareketimle onu dinlemediğimi belli ederim. -Siznedinlersiniz? - Ben sözsüz müzik dinlemeyi tercih ederim. Çeşitli dönemlerde çeşitli şeyler dinledim, Türkiye'den az insanı takip ettim. Müziği ögrendikten sonra caza ilgim arttı. Enstrümanı iyi çalan insanlardan aldığım zevk arttı. Müzik dinlemeyi iş olarak kabul ediyorum. Arabada müzik dinlemekten, konuşurken fonda müzikten hoşlanmam. Eskiden Erkan Ogur'la barlarda, bir fon yerine konuyor olmaktan rahatsız olurdum, agresif davrandığım da olmuştur insanlara. - "insan şarkı sözü yazarken dünyayı değiştirmek istemesi lazım" demlşsiniz. - Tüm sanat dalları öyle. Bir şey yapıp yayınlama güdüsü hayatta eksik olan yanlarınızı dengelemekten çıkar. Yaşayamadığınız zaman yazıyorsunuz. Yaşayanlar yaşıyor zaten. -Mutlulukyazdırmaz diyorsunuz. - Aynen öyle. Zengin olduktan sonra yazamayan insanlar vardır mesela... - Sizi yazmak için ne dürter? - Genelde bir formülüm yok, aslında eskiden 10 dakikada yazardım. Değirmenler mesela, 12 dakikada yazılmıştır. Eylül Akşamı'yla iki buçuk yıl ugraştım. Tamam oldu diyene kadar uğraşıyorum. Zamanla daha zor şarkı yazmaya başlıyorsun, beğenmiyorsun. Ama Bozburun'da kalsam yazar olurdum bak. - Neden Bozburun'a yerieşmeyi düşünmüyorsunuz? - Yok, o da çok inziva olurdu. Son 20 yıldır altı ay istanbul, altı ay Bozburun'dayız. Çok beğenip ben burada yaşarım diye düşündüğüm bir yerdi. İmkânlarımızı zorladık, yavaş yavaş, paramız oldukça yaptık. istanbul yaşamına artık ayak uyduramıyorum. Bu şehir bana fazla geliyor, temposu, kalabalıgı, aptalca harcanmış zamanları... Zaten Kanlıca'da oturuyorum, o da Bozburun'dan çok farklı degil. Sakinlikten hoşlanıyorum, bu hıza dayanamıyorum, naturam bozuluyor. İstanbul, ne yazık ki canlılığın, ekonominin, sanatın, her şeyin merkezi. - Peki gerçekten sakin misiniz? Bir eşimle konuşun bakalım neler diyecek. (Gülüyor) Bazen çok anlaşılmaz tepkiler veriyorumdur ama genelde mantıklıyımdır, yumuşağımdır, ölçüp biçerim, herkese karşı açıgımdır. Kavga etmekten nefret ederim, hayatımda da hiç etmedim. En azından son 40 yıldır etmedim. - Duvarlannız var mıdır? Hayatınızdaki insanlar o duvarlan kolay aşabiliyor mu? - Evet var ve ben o duvarları her zaman desteklerim. Bir dönemden sonra insan yeni insan istemiyor hayatında. Çünkü her yeni insan yeni problem demek bence. Bana yakın olanlar yakınımdadır. ilk tanıdığım insanlara kesin bir sansürüm vardır, kimse yaklaşamaz yanıma. Suratsızımdır da. - Oüneyt özdemir'in "Ben Bülent Ortaçgil'i neden severim" yazısını okudunuz mu? - Yok okumadım. idolleştirilme fikri bana göre değil. Kendimi yücelterek hiçbir yere varmadım ben, tam tersine, tepeme basarak bir sürü yere varmış olabilirim. O egomu hep frenlemeye çalıştım. -Yeni albüm projesi var mı? Ortaçgil'den yeni şarkıları isteyenler için 10 tane hazır. Ama değişiklikler var, projenin ana ögelerinden biri, 15 kişilik bir yaylı grubu. Daha klasik tınılı şarkılar dinlenecek. Yoksa Ortaçgil şarkıları aynı. - Sizden sonra gelen biri var mı Türk Müziği'nde? - Benim veliahtım falan yok. Zaten bunun kararını dinleyici verir. Aslına bakarsan herkesten bir tane var. Bundan sonra da başka insanlar başka şarkılar yazacaklar. Türk alışkanlıgının kötü yanı "Benimle oynar mısın"ı beğendiyse diğer şarkıların da onun gibi olsun istiyorlar. Müzisyene degişik birşey yapma, deneme şansı tanınmıyor. Ben her bir albümde değişen zevkimin şarkılarıma yansıması gerektiğini düşündüm. - Ama herkes arabesk söylüyor mesela şu an? Bu da değişiklik. Dinleniyor da... - A bilmiyordum. Onların amacını bilmiyorum tabii. Samimi, kendileri gibi olan insanların gerçek olduğuna inanıyorum. Hayatımda hiçbir zaman bir arabeskçiye iyi ya da kötü demedim. İkinci bir Ibrahim Tatlıses yok mesela. Müslüm Gürses'i entelleştirmeye çalışınca adam kendisi olmaktan çıkıp başka bir şeye dönüşüyor. Işın Karaca'nın arabesk söylemesi de öyle bir şey. Kimse inandırıcı bulmayabilir bu tavrı. Ama Işın Karaca öyle biri değil, anlatabiliyor muyum? Benim türkü söylememe benzer bu. Dinleyici samimiyetini, o hayatın içinden gelip gelmediğini anlıyor. Ben arabeski sevmiyorum, bana hiçbir şey ifade etmiyor. O duygu bana alçaltıcı geliyor. Müzik olarak yargılamıyorum, sadece o düşünce biçimi bana tuhaf geliyor. O çilekeş bir şey. Ben de acı çekiyorum ama o acıdan zevk almıyorum. • • - ylie Ann Minogue, dansçı, oyuncu, 1 ^ söz yazarı. Avustralya'nın dünya pop I \ . müzik mirasına armağan ettiği önemli isimlerden. Çeyrek yüzyıllık müzik macerasında 60 milyonun üzerinde satışı yakalaması başarısının kanıtı. Şimdi yeni albümü "Aphrodite"i yayımlandı. Hiç beklemeden ingiltere'de listelerde ilk sıraya yerleşti. Avustralya, İspanya ve Belçika'da da iTunes listelerinde birinci sırada. "Aphrodite"in CD+DVD versiyonunda 2009 Kuzey Amerika turnesinden yayımlanmamış görüntüler, fotoğraf ve video çekimlerinini de bulmak mümkün. Minogue yeni albümü "Aphrodite"de Calvin Harris, Jake Shears, Sebastian Ingrosso, Cutfather, Nervo & Tim Rice-Oxley ile çalışmış. Kadın güzel, kadro zengin, müzik deseniz o da hiç fena değil. Ortada haysiyetli bir pop müzik var. Yine dans pistleri için şarkılarla dolu bu albüm. Minogue, pop müzik tarihinde önemli bir yere sahip. Bir Madonna değil belki ama onun en yakın takipçisi sayılabilir. Hatta bir MTV ödül gecesinde Madonna'nın Kylie yazılı bir tişörtle ödül vermeye çıkması da gözden kaçmaması gereken bir incelik. Müzisyenin ekranla tanışması 1979 yılında, henüz 11 yaşındayken, "Skyways" isimli bir televizyon dizisi sayesinde gerçekleşmiş. Sonra da çocuk programı "The Henderson Kids" ve oradan da onu dünyaya tanıtan dizi "Neighbours" gelmiş. Bu popülerlikle müzik dünyasına giren Minogue'un Mushroom Records'dan çıkan toplama albümde şarkı söylerken, Londra'lı popüler müzik kralları Stock, Aitken ve Waterman ile tanışması elbette büyük şans. "I Should Be So Lucky" de işte o günlerden aklımızda kalan bir klasik. Kylie Minogue, 9O'lı yıllara kadar şirin, masum kız olarak popüler müzikte ortalama bir hızla yükseldi. Esas kırılmayı ise dişiliği müziğinde belirgin bir şekilde kullanmasıyla yaşadı. Sahnelerde fırtına estirip, izleyenlerin ağzını açık bıraktığı dönem, Rock grubu INXSten Michael Hutchence birlikteliği, yine Avusturalyalı Nick Cave ile yaptığı düetlerle başladı. Minogue, Spiegel dergisinde yayımlanan bir söyleşisinde "çıplaklığı sunuş şeklim çok masum" diyordu. Zaten o bir müzisyenden öte bir şov kadını. Son dönem müzik videolarına bakınca da haklı olduğunu söylemek mümkün. Ne de olsa estetik erotizmi kullandıgı kesin. Buna erotik pop ya da popüler erotizm mi dersiniz bilemem. Ama dinlenir kadar izlenir olduğu da su götürmez. Aynı söyleşiden bir alınlı daha yaparsak "Git gide hiddetleşen pop dünyasında sevimli mırıltılar yayan bir kedi gibiyim" demesi ise gerçekten ironik. Yorum sizinl Türkiye'de en bilinen olduğu zaman ise 2000'li yillardı. "Light Years" albümü ve "Spinning Around" tabiri caizse patladı. Müzik, seksapalite, çekicilik, cüretkârlık... Yani iyi bir pop müziğin tüm bileşenleri artık tecrübeyle birleşmişti. 2002 yılında yayımladığı "Fever" ve albümden çıkan ilk single "Can't Get You Out of My Head" de müzik dünyasını epey sarstı. Minogue, "Body Language", "Ultimate Kylie", "Showgirl Homecoming: Live", "X", "BoomBox" albümlerini yayımladı. Sinema ise hayatından eksik olmadı. "The Magic Rounda", "Moulin Rouge", "Sample People", "Cut", "Bio-Dome", "Misfit", "Hayride to Hell", "Street Fighter", "The Delinquents"de beyazperdede göründü. Sözün kısası Minogue yaşına, atlattığı göğüs kanserine inat hala güçlü, çekici ve popüler müziğin dinamiklerine sadık. "Aphrodite"de kusursuz değil ama iyi bir pop albümü. •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle