Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr
SAYFA CUMHURİYET 25 TEMMUZ 2010 PAZAR
14 PAZAR KONUĞU
CMYB
C M Y B
Siyaset bilimci Prof. Yavuz Mavi Marmara gemisi olayõnõn AKP hükümetinin gerçek yüzünü gösterdiğini söyledi
Panislamist politikalarõ açõğa çõktõ
Bir zamanlar Fethullah Gülen cemaatine yakõn
duran Prof. Dr. Hakan Yavuz’la Türkiye’yi son
yõllarda saran toplumsal dönüşümü konuşuyoruz.
Cemaatlerin ülkeyi nasõl etkisi altõna aldõğõnõ,
AKP-Fethullah Gülen cemaati koalisyonunu,
cemaatin Washington ve Ankara eksenli olarak
ikiye ayrõşmasõnõ anlatõyor.
- Kimi demokrasilerde yurttaşın yerine
cemaati koymayı hedefleyen, insan haklarını bu
amaç için kullanan postmodern görüşler
bulunduğu savı var. Buna ne diyorsunuz?
H.Y.- Demokrasinin sağlõklõ çalõşmasõ için iki
görüş çatõşõyor. Birisi liberal, birey eksenli insan
haklarõnõ ön plana çõkaran görüş. İkincisi
“communitarian” dediğimiz, daha çok
cemaatlari ön plana çõkaran yapõ. Ama buradaki
cemaat dinsel cemaat değil. Dinsel cemaatlerin
aşiret bazlõ yapõlanmalarõnõn demokrasiyle fazla
uzlaşõ tarafõ yoktur.
Türkiye’deki “Cemaatler sivil toplum
örgütüdür” söylemi yanlõştõr. Yani, sivil
toplumun alternatifi, karşõtõ cemaatsel görüştür.
Sosyolog Edward Shills’e göre iki türlü
yapõlanma vardõr. Birisi “civic ties” denilen sivil
ilişkiler ve ağlarõn üzerine kurulu toplum, öbürü
de “primordial” dediğimiz, kana, dine dayalõ
yapõlanmalardõr. Toplum modernleştikçe sivil
ilişkiler yönünün öne çõkmasõ bekleniyor.
Bugünkü cemaat, aşiret ilişkilerine baktõğõnõz
zaman bunlar 19. yüzyõldaki ilişkilerden öz
itibarõyla çok farklõdõr.
Türkiye’de demokrasinin yaşayabilmesi için
bireyin insan haklarõnõn üzerine oturmasõ
lazõmdõr. Onun için de laiklik olmadan demokrasi
olmaz.
- İyi de hangi laiklik?
- Doğru. Laikliğin de farklõ yorumlarõ var.
Öteden beri laiklikle sekülarizm tartõşmasõ
sürüyor. Ama burada laikliğin karakterini ve
yapõsõnõ belirleyen o toplumdaki dinsel yapõlanma
ve dini öğretiyle ilgilidir.
Örneğin ABD’de laiklik daha yumuşaktõr.
Çünkü o ülkede birbirini dengeleyen pek çok
cemaat var ve orada dinin iktidar olma iddiasõ
yok. Ama Fransa ve Türkiye’ye bakalõm. Hem
Katolik Kilisesi’nin hem Hanefi Sünni İslamõn
iktidar hedefi olduğu için ve onlarõ dengeleyecek
güçte başka dinsel yapõlar bulunmadõğõ için devlet
hem Fransa’da hem Türkiye’de daha sert bir
laikliği benimsemiştir.
Türkiye konusunda benim algõlamam şu:
Türkiye gittikçe leblebileşiyor. Yani
Balkanlaşõyor. Türkiye’de artõk ortak değerler,
ortak amaç kalmadõ. Türkiye’de farklõ cemaatler,
mahalleler var. Bu cemaat ve mahallelerin
gazeteleri, dergileri, televizyonlarõ, aydõnlarõ
bulunuyor. Her cemaatin, her tarikatõn bir söylemi
ortaya çõkõyor. Bunlar arasõnda da ortak bir dil
yok. Toplumun bugünkü durumunda artõk ortak,
ahlaki değerleri kalmamõş. İyi yaşam konusunda
da bir uzlaşma zemini bulunmuyor. Leblebi gibi
oraya buraya yuvarlanmamõz tarihi algõlamamõzõ
da etkiliyor. Bir zamanlar devletin gücü, iktidarõ
farklõlõklarõ bir arada tutuyordu. Ama bugün
devlet de zayõfladõğõ için artõk taraf oldu.
Muhalefeti davalarla
susturma stratejisi
- Devletin meşruiyetinin tartışılması
Ergenekon davasıyla bağlantılı mı?
- Evet. Ergenekon bir sõfat. Yani muhalefeti
susturmak için insanlara yapõştõrõlan bir yafta
haline getirilmiştir. Bu hem AKP hem cemaat
tarafõndan yapõlmõştõr. Ortaklaşa bir iştir.
Ergenekon muhalefeti susturmak ve sindirmek,
devleti de taraf haline getirmek için ortaya
çõkarõlan bir dava. Bence bu dava sonuçlanmõş,
karar verilmiştir. Halk bu dava konusunda karpuz
gibi tamamõyla ikiye bölünmüştür. Bu tamamõyla
bir siyasi dava olmuştur. Bakõn, 2002’den beri
Türkiye’de birtakõm davalar açõldõ. Birisi Van
Üniversitesi Rektörü davasõydõ. Van Üniversitesi
Rektörü’nün dedesi Ermeniydi diye bazõ İslamcõ
gazetelerde yayõnlar yapõldõ. Ama yargõlama
sonucunda hiçbir şey ortaya çõkmadõ. Ardõndan
Sauna, Atalar çeteleri davalarõ açõldõ. Bunlardan
da bir şey çõkmadõ. Derken Ergenekon davasõ
yõldõrõm gibi geldi. Bu davadan yüzlerce insan
içerde yatõyor. Neyle suçlandõklarõnõ da
bilmiyorlar. En son da Balyoz darbe planõ
meselesi ortaya atõldõ. Aslõnda bu bir doktora
çalõşmasõ olmalõ. Yani 2002’den beri muhalefeti
susturmanõn stratejisi nedir, çalõşmasõ yapõlmalõ.
- Bir zamanlar toplumu bir arada tutacak
önemli bir unsurun piyasa ekonomisi olduğu
söylenirdi. Ona ne oldu?
- Piyasa ekonomisinin toplumu daha da
parçaladõğõnõ görüyoruz. Çünkü piyasanõn kâr
elde etme güdüsü toplumun parçalanmasõnõ
hõzlandõrdõ. Sorulmasõ gereken soru şu: Türk
toplumunu bir arada tutan çimento nedir?
- Başbakan Erdoğan bu çimentonun din
olduğunu söyledi...
- Bu mümkün değil. Çünkü İslam konusunda da
artõk uzlaşõ sağlayamõyoruz. Ne bugünkü İslamõn
rolü hakkõnda ne de İslamõn geçmişiyle ilgili bir
uzlaşõmõz olduğu için İslamõ çimento haline
getirmemiz çok güç. Hangi İslam? Araplarõn
yorumladõğõ İslam mõ? Alevi İslamõ mõ? Yoksa
İran İslamõ mõ? İslam denilen din ve kültür çok
farklõ okumalara, algõlamalara müsaittir.
Türkiye’nin Batõlõlaşma projesi, ulus devlet
mayasõ vardõ. Bunlar çimentosuydu. Ama bugün
biraz da 12 Eylül’ün mirasõ sonucu bu çimento
darmadağõnõk olmuş durumda. Türk toplumunu
bir arada tutan ihtiyaçlarõdõr. Evet, bu ihtiyaçlarõ
karşõlayacak bir siyasa var. Ama insanlarõn bu
ihtiyaçlarõnõn ötesine giden ortak değerleri
kalmadõ.
Ulus devletin son çivileri sökülüyor
- Yani Türkiye’de ulus devlet yıkılıyor mu?
- Büyük oranda tasfiye ediliyor. Son çivileri
sökülüyor. Özellikle orduya karşõ saldõrõlar,
Ergenekon davasõ Türkiye’deki ulus devleti
tamamõyla kemiksiz bõrakmaktõr. Yani Türkiye
farklõ cemaatlerin yaşadõğõ, ortak değerler
kümesinin olmadõğõ bir alõşveriş merkezine
dönüşüyor. Özetle, Türkiye otelleşiyor da
diyebiliriz. Yani bir vatan olmaktan çõkõyor, bir
otele dönüşüyor. Oteldeki ortak kullanõm alanõyla
ilgili kurallarõysa AB’nin ya da ABD’nin
belirlemesini bekler bir hale geldik. CHP İstanbul
İl Başkanõ Berhan Şimşek’in bir açõklamasõ var.
“İhtiyaçlar siyaset için gereklidir. Ama siyaset
üretmek için yeterli değildir” diyor. Bu saptama
bence çok önemli. Türkiye’nin ihtiyaçlarõnõn
ötesinde birtakõm değerler, amaçlar üzerinde
siyaset kurmasõ lazõm. Yani bir toplumsal
sözleşmeye ihtiyacõmõz var. Bugünkü iktidar
toplumun bütününün değil, biraz da hõnçlõ bir
parçasõnõn temsilcisi olduğu için toplumsal
sözleşme üretme konusunda başarõlõ olamadõ.
Olacaklarõnõ da sanmõyorum.
- Neden?
- Çünkü bugünkü iktidarõn temel amacõ
paylaşõm. AKP, yandaşlarõyla birlikte bir
paylaşõm şirketidir. Ne yazõk ki AKP Türkiye’yi
kucaklayamadõ; insanlarõn korkularõnõ
gideremedi. İnsanlarõn korkularõnõ daha da
arttõrdõ. Türkiye bir korku cumhuriyeti haline
geldi. Telefonda dahi insanlar rahat konuşamõyor.
İnsanlarõn konuşma özgürlüğünün alõndõğõ bir
toplumda, özel hayatlarõna, yatak odalarõna kadar
girildiği bir ortamda, bõrakõn düşünce üretmeyi,
rahatlõkla duygularõnõzõ yaşamanõz bile mümkün
değildir. Türkiye’de ortak dil, ortak değerler yok.
Türkiye’de ortaya çõkan bugünkü yapõ
postmodern feodalleşmedir. Bana göre AKP
dinde çok büyük bir reform yaparak İslamõn
şartõnõ ikiye indirdi. Birisi başörtüsü, öbürü de
alkollü içki yasağõ. Allah’a şükür bunlarõn
dõşõndaki bütün konularda serbestiz. Yoksulluk,
yolsuzluk diz boyu. Camilerimiz ne kadar
doluyorsa ülkedeki rüşvet, yolsuzluk o kadar
artõyor. Burada bir paradoks var. Bu da şunu
gösteriyor: Demek ki ahlaklõ olmak için din
yeterli değil. Ahlaklõ olmakla dindar olmak
arasõnda doğrudan bir ilişki olmadõğõnõ görmemiz
lazõm. Bugün Türkiye’de gördüğümüz şu:
Kadõnlar başlarõnõ örtecek, içki içilmeyecek ama
mümkün olduğu kadar lüks tüketim yapõlacak.
Lüks tüketmek için de büyük hõrsõzlõklar
yapõlacak. Özellikle emlak alanõnda, devlet
ihalelerinde böyle bir yapõ ortaya çõktõ. Bu arada
dinsel muhafazakârlõk hõzlõ biçimde artõyor.
Dinsel muhafazakârlõk rutubet gibidir. Her zaman
göremezsiniz ama her zaman hissedersiniz. O
sizin günlük yaşam şeklinizi değiştirir.
- Siz bir zamanlar Gülen cemaatine yakın
bilinirdiniz. Bir süre sonra cemaatten
uzaklaştınız. Neden?
- Ben hayatõmõn hiçbir döneminde cemaatçi
olmadõm. Ama 28 Şubat sürecinde aleyhte çok
yazõ yazdõm. Bu sürecin çok büyük bir hata
olduğunu, Türkiye’de özellikle ordunun
meşruiyetine çok büyük darbe vuracağõnõ yazdõm,
söyledim. Cemaate suçlu muamelesi yapõlmasõnõ
da doğru bulmadõm. Bugün Ergenekon
konusundaki tavrõmla o zaman cemaat
konusundaki tavrõm aynõdõr. Bu tavõrlarla yaralar
açõlõyor, toplumda hõnç duygularõ körükleniyor.
Bunun toplumun sağlõklõ düşünmesine yarayacağõ
kanõsõnda hiç değilim. Ben dini, özellikle İslamõ
çok ciddiye alõyorum. Bu toplumda İslamiyetsiz
demokratikleşmenin ve modernleşmenin başarõya
ulaşacağõnõ hiç sanmõyorum. İslama karşõ değil de
İslamla birlikte bir modernleşme olmalõ. Burada
İslam da dönüşüyor ve modernleşiyor. Bu
toplumun gelişmesi için dini düşman görmemesi,
insanlarõn da dini kendilerini içine hapsettikleri
bir cezaevi gibi algõlamamalarõ gerekiyor. Yani
din bir pencere olarak algõlanmalõ. Öte yandan
ben cemaat karşõtõ, cemaat düşmanõ bir insan
değilim. Yine de olumsuz yazõlar yazdõm.
Cemaatin özellikle AKP’yle koalisyonu sonucu
ciddi biçimde siyasallaştõğõna, artõk bir dini
hareket olmanõn ötesinde iktidarõ ele geçirme
hareketine dönüştüğüne inanõyorum. Cemaate
yakõn bürokratlar AKP iktidarõnda belli görevlere
gelince cemaatin Türkiye’deki yapõsõ ciddi
biçimde AKP’lileşti. Kendi iktidarlarõnõ AKP’nin
geleceğine eşitledi. Burada kaybeden cemaat,
kazanan AKP oldu.
Türkiye’de oynanan oyun dindarlaşma değil, dincilik
- Opus Dei de masonik bir örgüte benzetildiğine
göre Cemaat’te de bir masonik yapı var diyebilir
miyiz?
- Çõkarlarõ ön plana çõkaran bir hareket haline geldi,
denebilir. Benim, Fethullah Gülen hareketini
anlayabilmek için dört odak noktam var. Birisi,
Protestan İslamõ, ikincisi İslamsõz İslam, üçüncüsü
Opus Dei ve nihayet Tanrõ’nõn mezarõnõn kazõlmasõ.
Bir de Fethullah Gülen hareketiyle Said Nursi
arasõndaki ilişki üzerinde durmamõz lazõm. Kendi
okumam açõsõndan Said Nursi bir düşünürdü.
Yaşamõna bakõnca bir sivil direnişçiyi görüyoruz. Belli
oranda moderniteye, ulus devlete, laikleşme sürecine
direnişi var. Çok girintili çõkõntõlõ düşünen bir
muhakeme gücüne sahip. Duruşuyla bir direniş
teolojisi ortaya koydu. Mala mülke önem vermiyor.
İslamõn temel hedefinin ahlak olduğunu söylüyor. Said
Nursi İttihat ve Terakki’yle birlikte Abdülhamit’e
karşõ mücadele etmiştir. Said Nursi bugün hayatta
olsaydõ bence AKP’ye karşõ muhalefet öncülüğü
yapardõ.
Bugün AKP iktidarõnda tõpkõ Abdülhamit
döneminde olduğu gibi hafiyecilik var. Telefonlarõmõz
dinleniyor. Özel yaşamlarõmõz mercek altõna alõnõyor.
Özetle Said Nursi hareketiyle Gülen hareketi arasõnda
bugün önemli bir bağ kalmadõ. Gülen Hareketi’nde
hedef güç ve iktidar, Bediüzzaman’da ise hedef
bireydi. Said Nursi’de paylaşma vardõ. Gülen
hareketinde ise “Rabbena hep bana” anlayõşõ hâkim.
Yani her şey bize ait olsun, bizim kontrolümüz altõnda
olsun istiyorlar.
- AKP’yle koalisyonla birlikte Gülen cemaati artık
herkese eşit mesafede değil mi?
- Değil. Bugün artõk taraf. Gülen hareketi Said
Nursi’den geriye doğru gidiştir. Fethullah Hoca
öldükten sonra bu modernitenin ağlarõ içine giren, o
ağlarõ kontrol ettiğini sanan bugünkü cemaat, o ağlar
tarafõndan nasõl esir alõndõğõnõ bir kuşak sonra
görecektir. Türkiye’de aslõnda dindarlaşma değil,
dincilik oyunu var. Bu oyun başörtüsü baskõsõ yapmak
ve alkolü yasaklatmaya çalõşmakla oynanõyor. Keşke
Türkiye’de bugün Anadolu İslamõ etkili olabilseydi.
Bunun en önemli unsurlarõ Yunus Emre’nin sevgisi,
Mevlana’nõn hoşgörüsü, Hacı Bektaş Veli’nin
akõlcõlõğõdõr. Keşke biz bugün bu Anadolu İslamõ
õşõğõnda bir sözleşme üretebilsek. Ama bunlarõn bu
değerleri anlayacak birikimleri de yok. Bakõn, bu
insanlara kõzarak İslama kõzmamak lazõm.
Fethullahçõlar
ikiye bölündü
- Cemaat sanki ikiye bölünmüş durumda. Türkiye’deki
cemaatle ABD’deki cemaat arasında bir ayrışma olduğu
söyleniyor. Hatta Mavi Marmara baskınından sonra
Fethullah Gülen’in yaptığı açıklamanın bunun bir
göstergesi olduğu görüşleri var. Siz buna ne diyeceksiniz?
- Cemaat çok geniş bir kitle. Küreselleşirken yerelleşiyor
da... Fethullah Hoca’yla onun dõşõndaki mekanizmalar
arasõnda gittikçe ayrõşma artõyor. Fethullah Hoca’nõn Wall
Street Journal’da Mavi Marmara’yla ilgili açõklamasõ, aynõ
gün Zaman gazetesinin konuşmanõn metnini yayõmlamayõp
“öyle demedi de böyle dedi” gibi yayõn yapmasõ, Fethullah
Hoca’ya rağmen bir Fethullahçõlõğõn üretildiğini de ortaya
koyuyor. Ama Türkiye’de Fethullah Hoca adõna hareket
ettiğini söyleyen birtakõm yapõlar var. Bir de Fethullah
Hoca’ya rağmen üretilen bir Fethullahçõlõğõn varlõğõnõ
biliyoruz. Fethullah Hoca’nõn bu durumdan ne derece
haberdar olup olmadõğõnõ bilmiyorum ama onun etrafõnda
çok ciddi mekanizmalarõn çalõştõğõ ve duvarlarõn
örüldüğünü görüyoruz. Fethullah Hoca bütün olaylarõ takip
edemiyor. Türkiye’de özellikle AKP’yle işbirliği içinde
olan cemaat yapõlarõ ve ağlarõ Fethullah Hoca adõna hareket
ediyor. Ben Fethullah Hoca’nõn Türk Silahlõ Kuvvetleri’ni
direkt olarak hedef alacağõnõ hiç sanmõyorum. Ama
Türkiye’deki cemaatte bazõ yapõlarõn Türk Silahlõ
Kuvvetleri’ni direkt olarak hedef aldõklarõnõ görüyoruz.
Ayrõca bu yapõlar örneğin Türkan Saylan’õn toplum içinde
gayri meşru hale gelmesi için annesinin Hõristiyanlõğõna
kadar müdahale ettiler. Cemaat büyüdükçe, mesafeler
arttõkça farklõ okumalarõn ortaya çõktõğõnõ görüyoruz. Onun
için cemaat adõna yapõlan her hareketi Hoca yaptõrdõ demek
mümkün değil. Mavi Marmara bence cemaat için bir dönüm
noktasõdõr. Ayrõca Mavi Marmara, AKP’nin ABD’de
niyetlerinin anlaşõlmasõ bakõmõndan çok önemli bir rol
oynamõştõr. Türk dõş politikasõnõn panislamist bir yöne
yöneldiği konusundaki endişeleri haklõ çõkarmõştõr.
Fethullah Hoca Mavi Marmara olayõnõ görünce, AKP,
Hamas, Hizbullah, İran’la aynõ karede görünmemek için
Wall Street Journal’a o açõklamayõ yapmõştõr.
- Peki, onlarla aynı karede neden görünmek istemiyor?
- Çünkü küreselleşen bir cemaatin bu karenin içinde yer
almasõnõn ağõr bir faturasõ olacağõnõ düşünüyor. Fethullah
Hoca’nõn düşünce ekseninde Washington var. Türkiye’deki
cemaatin düşünce ekseninde ise Ankara bulunuyor. Bundan
dolayõ da arada ciddi farklõlõklar ortaya çõkõyor.
P
O
R
T
R
E
PROF. DR. HAKAN YAVUZ
Bayburt, 1964 doğumlu. Yükseköğrenimini AÜ
Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararasõ İlişkiler
Bölümü’nde yaptõ. İsrail’de İbrani
Üniversitesi’nde (Hebrew University) master
derecesini aldõ. University Of Wisconsin’de
Türkiye’deki İslam Hareketleri konulu teziyle
doktorasõnõ yaptõ. 1998’de University of Utah’nõn
Siyaset Bilimi Bölümü’ne asistan profesör olarak
girdi. Doktora tezi 2003’te Oxford University
Press tarafõndan yayõmlandõ. Cambridge
University Press tarafõndan “Secularism and
Democracy” (Laiklik ve Demokrasi) isimli kitabõ
çõktõ. Çalõşma konularõ, dini hareketler, ulus
devletin inşasõ, küreselleşme, din ve milliyetçilik.
SÖYLEŞİ
LEYLA TAVŞANOĞLU
- Siz böyle söylüyorsunuz
ama daha 1990’lı yıllarda
Fethullah Gülen, cemaatine,
fark ettirmeden devletin
bütün organlarına sızma ve
zamanı geldiğinde de iktidarı
ele geçirme talimatı vermedi
mi?
- Evet, söyledi diyebiliriz.
Geçmişe dönüp baktõğõmda o
zamanlar da bu yönde arzularõ
olduğunu görebiliyorum.
Ama artõk 2010’da bu arzular
ciddi olarak hayata geçti.
Geçmişte tüm siyasal
hareketlere eşit mesafede
duran bir cemaat vardõ. Bugün
ise tamamõyla AKP’yle
koalisyon içinde, iktidarõ
hedeflemiş, öç isteyen bir
cemaat karşõmõzda duruyor.
Cemaati uzun vadede
tehlike olarak görmüyorum.
Çünkü bugün Türkiye’de bir
Protestan İslamõ ortaya
çõkõyor. Cemaat, modern
ağlara, ticarete, medyaya,
finans sektörüne, turizme
girdikçe o modern ağlar da
cemaatin içine giriyor. Yani
cemaat moderniteyi ele
geçirdiğini düşünürken
aslõnda ele geçirilen cemaat
oldu. Yani cemaat kõsa
dönemde olmasa bile uzun
dönemde Tanrõ’nõn mezarõnõ
kazõyor.
- Siz bir de Cemaat’le Opus
Dei arasında bağlantı
kuruyorsunuz. Bunu anlatır
mısınız?
- Cemaat’i anlamak için
biraz da Opus Dei hareketini
bilmek lazõm. Katolik
Kilisesi’nde bugün en önemli
tarikat Opus Dei’dir. Opus
Dei birçok Katoliği rahatsõz
eder, çünkü elitisttir.
Kontrolü ön plana çõkarõr.
İktidara endekslenmiştir.
İktidara endekslendiği ölçüde
de Tanrõ’dan, dinsel
kaygõlardan ve adalet
duygularõndan uzaklaşmõştõr.
Böylece burada da Opus Dei
benzeri bir hareket ortaya
çõkõyor.
Ergenekon, muhalefeti
susturmak için insanlara
yapõştõrõlan bir
yafta. Bu da AKP ve Fethullah
cemaatinin ortak işidir.
Cemaat Opus Dei benzeri bir hareket.
Cemaat de Opus Dei gibi iktidara
endekslendiği ölçüde Tanrõ’dan, dinsel
kaygõlardan ve adalet duygularõndan
uzaklaşmõştõr.
C E M A A T Ö Ç A L M A P E Ş İ N D E