23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 TEMMUZ 2010 PAZAR 10 DİZİ Kıbrıs Barış Harekâtı’nda bir gazetecinin serüvenleri Genelkurmay’õnuygungöreceğizamandaelbettegazetecilerKõbrõs’agötürülecekti.Amazamanõgeldiğinde... Mersin’denKõbrõs’adoğru G azetelerin Ankara bürolarõ yoğun bir çalõşma içinde. Hürriyet’in Milli Müdafaa Cad- desi’ndeki bürosundaki köşemde birliklerle çõkarmaya nasõl katõlabileceğimi düşünü- yordum. Oysa her şey planlanmõştõ. Genelkur- may’õn uygun göreceği zamanda elbette ga- zeteciler Kõbrõs’a götürülecekti. Ama zamanõ geldiğinde. Genelkurmay’daki tanõdõk isimlere baş- vurduğumda olumlu yanõt alamõyordum. Son başvurumda Hasan Sağlam Paşa dilersem Adana’ya giderek çõkarmayõ yö- neten Kara Kuvvetleri Komutanõ Eşref Pa- şa ile görüşebileceğimi, ondan izin alabilir- sem çõkarma birlikleriyle Ada’ya çõkabile- ceğimi söyledi. Rahmetli foto muhabiri Hüseyin Ezer’in masasõnda duran fotoğraf makinesini al- dõm. Evden kendi fotoğraf makinemi de... Birkaç kaset renkli film ile bol siyah beyaz filmi ceplerime yerleştirdim. Ankara’dan yola çıkış Hürriyet’in abone olduğu taksi durağõn- dan bir araba çağõrdõm. Yolda karartma aklõma geldi. Bir nokta- dan sonra kamuflajsõz arabayõ Mersin ve dolaylarõna sokmayabilirlerdi. Yola çõkmadan (o sõrada satõştaydõ) mavi kâğõtlar aldõm, arabanõn farlarõnõ kapattõm. Gece başlarken yola çõktõk. Adana’ya gitmedim. Mersin Limanõ do- laylarõnda bir yerde arabayõ park ettirdim ve uyur uyanõk araba içinde sabahõ bekle- dim. Yapabileceğim, daha doğrusu yapmam gerekli olan Adana’daki karargâhta çalõşan Kara Kuvvetleri Komutanõ Eşref Akõncõ ile telefonla görüşmek ve izin koparmaktõ. Sabahõn bir saatinde Eşref Paşa’yõ ara- dõm. Ne yazõk ki sonralarõ kanserden ölen can dost yaveri çõktõ telefona. Akõncõ Paşa ile “silah arkadaşı” idik. Oğlu Aclan bizimle çalõşõyordu ve paşayla birkaç kez hafta sonlarõnda tabanca atõşõna gitmiştik. Akõncõ Paşa’yla konuşacaktõm, bağlandõ paşaya.. Kõbrõs birliğiyle Ada’ya gitmek istediğimi söyledim. Dinledi. “Git limana. Çıkarmayı yöne- tecek Bedrettin Demirel Paşa’ya benim gönderdiğimi söyle. Seni de alırlar” dedi. Oysa ben Eşref Paşa’nõn Bedrettin Pa- şa’ya emir vermesini yeğliyordum. Söyle- yecek oldum. Paşa kestirdi attõ, telefon ka- pandõ. Beni getiren taksiyi askeri liman yakõnõn- da gönderdim. İçeri yürüdüm. Daha çok deniz subaylarõ ortalõktaydõ. Kantin gibi bir binaya girdim. Subaylara, askerlerle Kõbrõs’a gideceğimi anlattõm. “Bakalım Bedrettin Paşa izin verecek mi?” diye içimdeki kuşkuyu söyleyecek oldum. Güldüler. “Boş ver. Biz seni gönderi- riz” dediler. Rahatladõm ama bir terslik çõkmasõ kaygõsõ ile huzursuzdum. Sigaranõn birini söndürüyor, hemen bir başkasõnõ ya- kõyordum. Çõkarma tekneleri yan yana sõra- lanmõş, yük alõyorlardõ. Bedrettin Demirel’le görüşme Bir ara bahçedeki kamelyaya Bedrettin Demirel’in geldiğini ve kimi subaylarla konuştuğunu görünce... cesaret dedim ken- di kendime. Orgeneral Demirel’in yanõna gidip Eşref Paşa’nõn gönderdiğini söylemek geldi içim- den. İş olacağõna varõrdõ. Gittim. Demirel Paşa şöyle kimim, ne istiyorum gibi baktõ: “Beni...” dedim, “Kara Kuvvetleri Ko- mutanı Eşref Akıncı gönderdi.” “Eeee?” dedi. “Kıbrıs’a çıkarma birlikleriyle gitmem için...” dedim ve Bedrettin Paşa, “Hadi, hadi...” dedi. Bõrak rahat bizi, işimiz var der gibi... Tam ayrõlacaktõm ki yanõndan, masadaki telefon çaldõ. Durdum. Bedrettin Paşa, komutanõm diye hitap ettiği biriyle konuşuyordu. Bu, Eşref Paşa olabilirdi. Sonra gözü bana takõldõ Bedrettin Pa- şa’nõn: “Burada bir çocuk var” dedi: “Birlik ile gitmek için sizin gönderdiğinizi söylü- yor.” Durdu, dinledi ve “Başüstüne” dedi, ba- na döndü: “Götüreceğiz seni. Bir yerlerde bekle” dedi. 19 Temmuz 1974 Cuma. Gün hareketli geçeceğe benzi- yordu. Ecevit’i getiren uçak gece yarõsõ 02.00’de Esenboğa Havaalanõ’na indi. Başbakan’õ karşõlayanlar ara- sõnda Pekin’den alelacele dönen Dõşişleri Bakanõ Turan Güneş de vardõ. Doğru Genelkurmay’a gitti. As- kerlere İngiltere’deki görüşmele- ri, ABD adõna Sisco’nun söyle- diklerini anlattõ. Her iki devlet Türkiye’nin antlaşmalardan doğan müdahale hakkõnõ kullanmasõna şu ve bu ne- den öne sürerek karşõ çõkõyorlardõ. Hazırlıklar Hazõrlõklar gözden geçirildi. Kara Kuvvetleri Komutanõ Or- general Eşref Akıncı, harekâta ka- tõlacak birliklerle beraber olmak ve komuta etmek için Adana’ya git- ti... Karar: Harekât 20 Temmuz gü- nü yapõlacaktõ. Kimi kaynaklarõn yazdõğõna gö- re Başbakan askerlerden bir istekte bulunmuştu: Barış harekâtı “Ben buna Barış Harekâtı di- yorum. Masum insanların öl- mesine karşıyım. Karşıdan ateş edilmedikçe ateş etmeyelim.” Nitekim halkõmõza sabah mü- dahalenin başladõğõnõ ve başarõy- la sürdüğünü açõklarken; “Bu bir barış harekâtıdır” diye seslene- cekti. Deniz Kuvvetleri Komutanõ Oramiral Kayacan, Başbakan’a bir açõklama yaptõ: “Saatte 6 mil yapan çıkarma gereçlerimizin plana göre Ada’ya saptanan saatte kapak atması için 20 saate ihtiyacım- var. Benim hareket emrini bu sabah 08.30’da vermem gere- kir.” Bakanlar Kurulu toplantõ ha- lindeydi. Başbakan’õn Genelkur- may’dan dönmesini bekliyordu. Yerli yabancı basın Başbakanlıkta Genelkurmay Başkanõ Semih Sancar’a “Bakanlar Kurulu ka- rar alır almaz size bildirece- ğim” dedikten sonra, Başbakan- lõğa hareket etti. Yerli yabancõ yüzlerce gazete- ci Başbakanlõk binasõ önünde hü- kümetin alacağõ kararõ bekliyordu Turan Güneş bir şeyler yiyerek Dõşişleri makam odasõ pencere- sinden gazetecilere bakõyor. Bakanlar Kurulu toplantõsõ uzun sürmedi. Karar verilmişti: Türkiye Kõb- rõs’a müdahale edecekti! 40 derece sıcakta teknede E şref Paşa emir vermiş- ti. Bir rahatladõm, bir rahatladõm. Temmuz sõcağõnda içimde serin rüzgârlar... Gazeteciliğin bir parçasõ şans- tõr. Olaylardaki kimi olanaklarõ zamanõnda kullanmaktõr. 36 yõl öncesine ait anlattõklarõm adeta bir film senaryosu gibi... Tekrar kantine döndüm. Deniz subaylarõna durumu anlattõm. Ama yine de tereddüt ediyordum. Son dakika gelen bir emirle Kõb- rõs düşüm, kentte Kõbrõs’a götü- rülmeyi bekleyen herkesi atlat- mak elimin altõnda iken gazete- cilik düşüm suya düşebilirdi. Subaylara: “Beni çıkarma gemilerinden birine bindirseniz?” Ya’vu dediler, “Tekneler sac- dan. Şimdi güneş altında ya- nıyordur teknenin içi. Perişan olursun.” Varsõn öyle olsun. Kötü rüya görmektense uyanõk olmak ev- ladõr! Her yer karanlık Güldüler ve beni galiba 112 miydi 114 mü numarasõnõ şimdi anõmsamadõğõm bir çõkarma tek- nesine bindirdiler. Yarõ karanlõkta her yanõmdan terler dökerek sa- atlerce oturdum ve sonra.. hare- ket ettiğimizi anladõm. Bulunduğum yerden çõkma- dõm. Teknede az sayõda deniz eri, galiba bir teğmen vardõ. Limandan çõktõk.. Geminin güvertesine çõktõm. Artõk tehlike kalmamõştõ. Sonra öğrendim. Hareketten önce Demirel Paşa beni sormuş. Şu numaralõ, de- mişler. Sağda Mersin.. Binalar... Biri otel... Gazeteciler otelde Kõb- rõs’a götürülmeyi bekliyorlar. Oteldeki arkadaşlara selam gönderdim içimden. Küçük güvertede askerlerle sohbet ediyorum. Karadan uzak- laşõyoruz yavaş yavaş. Bir er patates soydu. Kõymalõ yağlõ yemek. “Buyur gazeteci abi” dedi. En lezzetli patates yemeği Gece iniyor. Hayatõmda yedi- ğim en lezzetli patates yeme- ğiydi. Karanlõk bastõ. Gazeteci abile- rine basit bir yatak hazõrladõlar, bir de gece soğuğunda korunsun di- ye battaniye verdiler... Aşağõda kara erleri aralarõnda konuşuyor. Kõbrõs’a gitmenin onurunu du- yumsayarak... Savaşacaklar! Uyudum ve.. sabahõn ilk õşõk- larõyla uyandõm. Karşõda, ama çok çok ileride kara. Ada. Hava sõcak. Deniz kõpõrtõsõz, sakin. Çõkarma gemileri bir sõra ha- linde birbiri peşi sõra yavaş yavaş ilerliyorlar. Sağ tarafta hayli uzakta bir sa- vaş gemisi. Dönüp duruyor. Ya da bana öyle geldi. Bizimkiler miydi? Hayõr! Sov- yet gemisiydi. “İstihbarat ge- misi” dediler. Ada’ya sokuldukça dağlarõnda alevler yükseldiğini gördüm. Sa- vaş uçaklarõmõz Ada’yõ sõk sõk zi- yaret ediyordu. YARIN: ASKER KIBRIS’A D enktaş’õn 19 Tem- muz 1974’te yaşadõğõ o saatleri, dõşilişkilerinden sorumlu Nail Atalay, şöyle anlatõr: O gece saat 22.30 sularõnda ofise gelen Türkiye Bü- yükelçisi ve eşi, Denktaş’la kahve içtiler ve sonra ay- rõldõlar. Daha sonra, evime giderken, Denktaş’õn BM Genel Sekreteri’ne gönderilmek üzere hazõrladõğõ bir mektubu teleksle iletmesi ricasõyla büyükelçinin evine götürdüm. Büyükelçi ropdöşambrõnõ giymiş, elinde purosu kapõda belirdi. “Bu nedir?” diye sordu. BM’ye yeni atanan Kõbrõs Rum temsilcisinin Türkleri temsil etmediğini bildiren bir belge ve sonra hemen yanõndaki kapõdan bürosuna geçti. Kõsa bir süre sonra mektup olduğunu söyledim. ‘Oku bana’ dedi. Okuduğumda titrediğini fark et- tim. Mektubu elimden aldõ. Buruşturdu. ‘Şimdi buna gerek yok’ dedi. Türk ordusunu kastederek ‘Niçin ge- liyorlar?’ diye sordum. Cevap vermedi. Bunun yerine bana bir soru sordu: ‘Denktaş nerede?’ ‘Uyuyor’ dedim. ‘Ona kendisini görmeye gelebi- leceğimi söyle.’ Denktaş’õn ikametgâhõna döndüm ve hizmetçiye onu uyandõrmasõnõ söyledim. Aşağõya mayo giymiş ola- rak geldi. Büyükelçinin söyledikleri- ni kendisine aktardõm. Sõrrõn bana da açõklana- cağõnõ umarak ‘Şifreli bir mesaj olabilir’ dedim. Ama Denktaş, yanõmdan ayrõldõ ve yandaki kapõdan bürosuna geçti. Büyükelçi ile görüşme Kõsa bir süre sonra, büyükelçi telefonla aradõ ve gö- rüşme gerçekleşti. Konuşulanlara kulak misafiri olmak için ölüp bitiyordum, fakat dinleyebilmem imkânsõzdõ, Sonra Denktaş, yüzünde büyük bir gülümseme ile parmaklarõnõ şaklatarak ve dans ederek bürosundan çõktõ. Çok neşeliydi. ‘Neler oluyor’ diye patladõm. “Lütfen yolumdan çekil. Çok sıkıştım!” Bu, on- dan alabildiğim tek şeydi. Sonra, bana “Türk Büyük- elçiliği’ne gidiyorum. Ben dönene kadar burada kal” dedi. 15 dakika sonra elinde bir viski şişesi ile döndü. Bekleme odasõnda, benimle beraber, yürütme kurulundan üç üye vardõ. Bizleri, bürosuna davet etti. Şişeyi masasõna koydu, o zamanlarda yanõnda taşõdõğõ tabancasõnõ çõkardõ ve viskinin yanõna sürdü. Saat gece yarõsõnõ geçmişti ve tarih 20 Temmuz’du. “Türk ordusu bu sabah saat 05.00’te çıkarma ya- pacak. Şu andan itibaren, kimse bu odadan ayrıla- maz” dedi. (“Harry Scott Gibbons’un Kıbrıs’ta Soykırım” adlõ kitabõndan) Geceyi benimle birlikte Basõn Yayõn Genel Müdür- lüğü’ndeki odamda geçiren Türk Haberler Ajansõ Ge- nel Müdürü Kadri Kayabal kõvranõp duruyordu. Bana unutulmaz heyecanlõ bir gece yaşama fõrsatõ verdin. Ama haberi ne zaman geçeceğiz? Adada indir- me başlayacak diyordu. Ben, Kayabal, Bedi Güray ve Ercan Çitlioğlu en üst kattaki dinleme merkezinde Lefkoşa’daki mücahitlerin Bayrak radyosunun fre- kanslarõna ayarlanmõş bir alõcõnõn başõnda Rauf Bey’in konuşmasõnõ bekliyorduk. Kayabal’a odadaki teleksi işaret ettim. ‘Cağaloğlu’ndaki ajansa müjdeyi ver’ dedim. Dünyaya duyuruldu Öylelikle THA’nõn temsilciliğini üstlenmiş olduğu Amerika’nõn UPI ajansõ da dõş dünyaya bu tarihi olayõ bildirecekti. Birkaç dakika sonra UPI’nin bizdeki te- leksi sõradaki haberi durdurarak İstanbul mahreci ile Türk askerlerinin çõkarmasõnõ bildirmeye başladõ. Aynõ dakikalarda Denktaş’õn mukavemetçilerin bir bodrum katõndan yayõn yaptõğõ radyodan gelen sesi müjdeyi veriyordu. Denktaş da, çõkarma bölgesini bil- miyordu ve adanõn her tarafõna Türk askerlerinin çõk- makta olduğunu bir müjde olarak yõllardan beri o günü bekleyen soydaşlarõna veriyordu. Ankara radyosu Akdeniz ve Ege Deni- zi’nde notham ilan edildiğini denizcilere du- yuran açõklamasõnõ saat 03.00 dolaylarõnda yapmõş, İsmail Cem telefon ederek Haber Merkezi’ndeki görevlilerin tam kadro halinde toplandõklarõnõ bildirmişti. Kendisine olan bi- teni kõsaca açõkladõm. “Sayın bakan o kadarını anlamıştım za- ten. Sizin zarfı bizzat getirmiş ve hemen dönmüş olmanızdan” diye yanõt verdi. Ge- nelkurmay Başkanõ’nõn yanõ sõra Deniz Kuv- vetleri Komutanõ Orgeneral Kemal Kayacan da Başbakan’a çõkarmanõn başladõğõnõ ve ba- şarõ ile sürdüğünü bildirmişlerdi. Barışı götürmek için gidiyoruz İlerleyen saatlerde Ecevit çõkarma haberini vermek için Başbakanlõk kapõsõna çõkacak, “Biz adaya barışı götürmek için gidiyoruz” diyecek, gazetecilere daha ayrõntõlõ bilgileri benim vereceğimi söyleyecekti. Gün õşõyordu. Erken saatlerde radyolarõnõ açanlar birbirlerine telefon ederek uyarõ yap- mõş olmalõydõlar. Apartmanlarda yanan õşõkla- rõn artmasõ. Bayraklarõn asõlmasõ bunu göste- riyordu. Başbakanõ aradõm ve Genelkurmay Başkanlõğõ’na gitmek istediğimi söyledim, “İyi olur” dedi. Ercan, emir subayõna telefon etti ve ikinci başkandan randevu istediğimi iletti. On dakika sonra karargâhõn kapõsõnday- dõm ve Orgeneral Adnan Ersöz beni bekli- yordu. Kendisine ayaküstü geliş amacõmõ söyle- dim. Kamuoyunu aydõnlatmak için yardõm et- meleri gerekiyordu. Ersöz Paşa, “Tamam, bunları komutanımla konuşacaksınız. Ge- lişinizi öğrendi, sizi bekliyor” dedi ve beni küçük bir odaya aldõ. Denktaş’la o gün HÜKÜMET SÖZCÜSÜ ORHAN BİRGİT ANLATIYOR CMYB C M Y B Kimi kaynaklarõn yazdõğõna göre Başbakan askerlerden bir istekte bulunmuştu: Ben buna Barõş Harekâtõ diyorum. Masum insanlarõn ölmesine karşõyõm. Karşõdan ateş edilmedikçe ateş etmeyelim YARIN:HÜKÜMETBAŞIMIZINDİMDİKDURMASINISAĞLADI Denktaş
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle