25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 25 TEMMUZ 2010 PAZAR 18 KÜLTÜR ‘Ben bir mülteciyim!’ Kültür Servisi - İFSAK (İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği), 20 Ağustos’a dek “Umutsuz Yarõnlar (Filistin Mülteci Kamplarõnda Hayat)” konulu fotoğraf sergisine ev sahipliği yapacak. İFSAK Lokal ve İbrahim Zaman Salonu’nda izlenebilecek olan sergi aralarõnda Abdurrahman Koçak, Çağõl Günalp ve Elif Yõlmaz’õn da olduğu bir grup fotoğraf sanatçõsõnõn çalõşmalarõndan oluşuyor. (0 212 292 42 01) www.ifsak.org.tr Buika yeniden İstanbul’da Kültür Servisi - Çağdaş İspanyol ve Latin müziğini caz ve flamenkonun melankolisiyle harmanlayan İspanyol şarkõcõ Buika, 17. Uluslararasõ İstanbul Caz Festivali’nden sonra şimdi de Radyo Voyage’in düzenlediği “7 Kõta 7 Konser” etkinliği için İstanbul’a geliyor. İspanyol aşk şarkõlarõnõn tutkulu sesi Buika, Hitt Prodüksiyon organizasyonuyla gerçekleştirilen “7 Kõta 7 Konser” serisinin ilki için 6 Ağustos’ta Suada Club’ta sahne alacak. Gabor’un kızı iddiaları reddetti Kültür Servisi - Zsa Zsa Gabor’un kõzõ annesinin ciddi derecede hasta olduğu ve uyaranlara tepki göstermediği iddialarõnõ önceki gün reddetti. Reuters’a yaptõğõ açõklamada Constance Francesca Hilton “Komada değil ve ölmek üzere olduğuna dair hiçbir işaret yok. Hem konuşuyor hem de hayati işlevleri gittikçe güçleniyor.” dedi. Oysa aynõ gün daha erken saatlerde 90’lõ yaşlarõndaki Gabor’un dokuzuncu eşi Prens Frederic von Anhalt Reuters’a tam tersi doğrultuda ifade vermişti. Adana DT’ye Demirağ atandı ADANA (Cumhuriyet Bürosu) - Adana Devlet Tiyatrosu Müdürü Ahenk Demir’in, İstanbul Devlet Tiyatrosu’na tayin edilmesinin ardõndan müdürlük görevine Fõrat Demirağ atandõ. Uzun yõllar Devlet Tiyatrosu’nda görev yapan Demirağ, çeşitli filmler ve dizilerde de rol aldõ. Demirağ, yeni görevine yarõn (pazartesi) başlayacak. Amy Adams, Janis Joplin rolünde Kültür Servisi - “City of God” filminin yönetmeni Fernando Meirelles tarafõndan çekilecek ve Janis Joplin’in hikâyesinin anlatõlacağõ “Janis Joplin: Get It While You Can” filminde sanatçõyõ Amy Adams’õn canlandõracağõ belirtildi. Dünyaca ünlü Amerikalõ rock şarkõcõsõ Janis Joplin 1970 yõlõnda, aşõrõ doz uyuşturucu kullanmaktan dolayõ 27 yaşõnda hayatõnõ kaybetmişti. Joplin’in yaşamõnõn son 20 yõlõna odaklanacak filmin yapõmõna 2011 yõlõnda başlanacak. Amy Adams 2008 tarihli “Şüphe” filmindeki rolüyle “en iyi yardõmcõ kadõn oyuncu” dalõnda Oscar, Bafta ve Altõn Küre ödüllerine aday gösterilmişti. ‘Oyun Bitti’ Kültür Servisi - Viyana Sanat Orkestrasõ sanat dünyasõna veda etti. Karar, orkestra şefi Mathias Rüegg tarafõndan kaleme alõnan ve orkestranõn ağ sayfasõnda da okunabilen “Game Over” (Oyun Bitti) başlõklõ mektupla duyuruldu. Kararda, yetersiz ekonomik durumun, Avusturya ve Almanya gibi ülkelerin gittikçe azalan taleplerinin ve İtalya, İspanya, Fransa gibi ülkelerdeki ekonomik krizlerin rol oynadõğõnõ belirten Rüegg, sponsorlara, gazetecilere ve müzisyenlere 33 yõllõk geçmişleri boyunca kendilerine verdikleri destek için teşekkür etti ve bu kararõ formlarõnõn zirvesindeyken aldõklarõndan dolayõ üzüntü duyduklarõnõ belirtti. kultur@cumhuriyet.com.tr Grizu “Gri” (Ateş Müzik) 17 yõl önce İstanbul’da kurulan, Türkçe söz- lü hard-rock topluluğu Grizu, ilk ve tek albümü 1997 tarihli “tuzlabuz” ile kuşağõnõn hafõzasõnda yer etmiş, ancak elemanlarõnõn kişisel tercihle- ri yüzünden varlõğõnõ karabatak gibi bir görünüp bir kaybolarak sürdürmüştü. Özellikle “Bira ve Kahve” adlõ şarkõ- larõyla dikkat çeken Grizu; Whisky, Kramp, Bulutsuzluk Özlemi, Acil Ser- vis, Mavi Sakal, Kesmeşeker, Yaşar Kurt ile doksanlõ yõllara adõnõ yazdõrmõş, o günlerden bugüne taşõnmõş birkaç sağlam isimden biri. Aradan geçen çok uzun zamana kar- şõn yeni bir albümle dönmeleri son derece se- vindirici. Topluluğun orijinal kadrosundan tek isim var şimdi; söz ve müziklere imza atan şar- kõcõ Emre Akdeniz. Diğer üyeler basçõ Kutay Yurdaer, gitarcõ Emre Şen ve davulcu Meriç Memikoğlu. Grizu’nun ikinci stüdyo albümü “Gri”, mo- dern toplumla birlikte yakamõza yapõşan sosyal hastalõklarõ, kirlenen dünyayõ eleştiren, kaybo- lan dünyalarõ, hayalleri özleyen şarkõlardan olu- şuyor. Albümün adõ o yüzden “Gri”. Grizu, hayõflanmakla kalmõyor; yolunda gitmeyen akõşa ayak diriyor, özlemini duy- duğu günlerden yankõlanan bir haykõrõş- la hitap ediyor bize. Metafor ya da çağ- rõşõm yok Grizu şarkõlarõnda, hepsi doğ- rudan kalpten bir ifade taşõyor. Örnek ola- rak televizyonu akõl uyuşturan eşya olarak ta- rif eden “Kocacam”, kalabalõklaştõkça birbiri- ne yabancõlaşan aynõ sõnõfõn insanlarõnõ anlatan “Yabancı” adlõ parçalar gösterilebilir. Ayrõca “Bira ve Kahve”nin akustik bir ver- siyonunun albümün kapanõşõna konmasõ yerin- de bir karar olmuş. muratbeser@muratbeser.com CocoRosie-Grey Oceans (Sub Pop Records) “Freak folk” akõmõnõn belki de en ga- rip grubu CocoRosie. Kurucularõ, genç yaş- ta hayatlarõ farklõ yönlere gittiği için temasõ kaybeden ama yõllar sonra birbirlerini tekrar bu- lan Amerikalõ iki kõz kardeş. 2003 yõlõnda Pa- ris’te grubu kurup beraber müzik yapmaya başladõlar. İlk albümlerini çõkardõklarõ 2004’ten bu ya- na pop, folk, opera, elektronika, hip-hop, blu- es gibi birçok farklõ türü karõştõrõp tanõmlana- mayacak bir müzik yapõyorlar. Genel beğeni açõsõndan fazla uçlarda yer al- dõklarõ bir gerçek. Bu yõla kadar yayõmladõkla- rõ üç albüm de, deneysel çalõşmalara ilgi du- yanlara hitap etti. 4. albüm “Grey Oceans” da yine uçlarda geziniyor ama belki de en melodik olanõ. Yine de, albüm kapağõnda takma bõyõk ve sakallarla görünen Bianca ve Sierra Casady kardeşlerin türlü gariplikleri- ne hazõrlõklõ olmak gerek... “Grey Oceans”, elektronika, drum and bass, opera, mistik Doğu soundu ve çeşitli ses örneklerini, melankolik pi- yano ile birleştiren ilginç bir albüm. Bugüne ka- dar duyduğunuz hiçbir şeye benzemeyen şarkõlar, çocukluk anõlarõ, hayaletler, pişmanlõk ve ölüm gibi temalarõ işliyor. Buna karşõn vokaldeki ses ürpertici değil; ak- sine Bianca’nõn Björk’ü andõran çocuksu sesiyle, masalsõ ve enerjik bir dünya kurulmuş. Opera eğitimi alan Sierra’nõn geri vokaldeki falsetto- larõ da, o yeni dünyanõn bir başka boyutu. Masalõn içine girip bu Casady’lerin rüyasõnõ paylaşmak isterseniz, önce albümü birkaç kere dinlemeniz şart. Yazõk ki o sabrõ gösteremeyenler çok olacaktõr... www.zulalkalkandelen.com FERİT EDGÜ “[Çizdiğim desenlerdeki] insanlarõmõn, hayvanlarõmõn, böceklerimin fõrlayõp kâğõdõn yüzeyinden kaçõp kurtulacak- larõnõ görür gibi olmuştum. Gerçekten olağanüstü değil mi bu? Bunu duyan bir ya- yõncõ, bu desenleri [bir albüm yapmak için] öylesine istedi ki, hayõr diyemedim. Neyse ki, oymacõ Ko-İdzumi (kendisi çok iyi tahta kalõp oyar) kõl gibi bõçağõyla, benim yara- tõklarõn damarlarõnõ ve si- nirlerini öylesine ustalõkla kesti ki, kaçõp kurtulmalarõ suya düştü.” Hokusai (1760-1849) Resmin ana öğelerinden biri değil resmin kendisidir desen. Gerçek bir desen kendi kendisine yeter. Tu- vale aktarõlõp, allanõp pul- lanmaya gereksinimi yok- tur. Eskilerin deyi- şiyle “deseni güç- lü” bir ressam, re- sim yoluyla dile getirmek istediği gerçeği yalnõzca çizgilerle gerçek- leştirebilir. Röne- sans’tan beri böy- ledir bu. Belki her ressam için değil. Örneğin, Mo- net’nin güçlü bir deseni yoktur; ama Manet’nin De- gas’nõn desenleri şa- şõrtõcõdõr. Braque’õn desenleri oldukça sõ- radandõr. Picas- so’nunki ise, sanat- çõnõn tüm eğilimleri- ni, sorunlarõnõ, dra- mõnõ yansõtan görsel bir dünya yaratmaya yetmiştir. Goya’nõn kara dö- nemi GOYA’NIN KARA DÖNEMİ Goya’nõn Kara Dönemi’nin de- senleri, gravürleri (gravür desenin bir uzantõsõdõr) kuşkusuz tuvalleriyle ya- rõşamaz, ama onlarla aynõ dilden ko- nuşur. Bu avuçiçi büyüklüğündeki de- senlerde, o büyük yağlõboya tablola- rõndaki dehşeti, terörü, işkenceyi, savaşõn çõlgõnlõklarõnõ aynen okuruz. Van Gogh’un, o kõsa yaşamõ bo- yunca gerçekleştirdiği acõlõ dünyasõ içinde desenin yeri yağlõboyalarõndan daha mõ az önemlidir? Köylü yaşa- mõnõn tüm yoksulluğu, tüm dramõ res- samõn çektiği acõlarla örtüşür, bu çizgilerde. Bir saptama: Desen, zamana karşõ sanki daha dayanõklõ. Savaş sonrasõ Batõ sanatõ, soyut, non-figüratif, taşist, informel resim, dõş dünyaya, doğaya, figüre gereksi- nimi olmadõğõnõ ileri sürerken, dese- ni de, resim sanatõndan kapõ dõşarõ et- ti. Desen tümüyle unutuldu. Müze- lerin, en zengin hazinelerini oluştu- ran, on binlerce, yüz binlerce deseni barõndõran, gün õşõğõnõn girmediği o bölümlere (cabinet de dessin) yeni ya- põtlar eklenmez oldu. Böylesi bir ortamda, Mehmet Gü- leryüz’ün desen tutkusunun bam- başka bir anlamõ olduğunu düşünü- yorum. Güleryüz, daha öğrencilik yõllarõndan itibaren büyük bir aşkla sarõldõğõ desene, Goya, Van Gogh, Pi- casso gibi eğildi. Deseni, resminin yan, hatta temel öğesi olarak görme- di. Ona özerkliğini verdi. Bu neden- ledir ki, onun tüm desenleri resimle- riyle aynõ değerde yer alõr yapõtõnõn toplamõnda. Güleryüz’ün desenleri de, Goya’nõnkiler gibi, acõmasõz, saç- ma, irkiltici bir dünyaya aittir. Güleryüz’e göre resim, insanoğlu- na erinç vermek için değildir. İrkilt- mek, tedirgin etmek, düşündürtmek, hatta korkutmak içindir. KORKUNÇ BİR DÜNYA Bu nedenledir ki desen, Mehmet Güleryüz’de en dolaysõz, en drama- tik biçimde ortaya koyar varlõğõnõ. Boyayla, füzenle “karartma” yok- tur. Her şey son derece nettir: Bu dünya korkunç bir dünyadõr ve biz- ler de korkunç yaratõklarõz. Mehmet Güleryüz’ün resminden söz eden sanat yazarlarõ sõk sõk dõ- şavurumculuk sözcüğünü kulla- nõrlar. Haklõdõrlar. Onun resimle- ri toplumsal eleştiri açõsõndan Al- man ekspresyonizmine yakõnlõk gösterir. Ama bu eleştirinin sõ- nõrlarõ Güleryüz’de çok geniştir. Toplumsal olduğu kadar dünya ile insanoğlu ile ilgili bir eleşti- ridir. ÇİZGİNİN İÇERDİĞİ DEHŞET Bir de, dilimize dõşavurum- culuk diye çevrilen ekpresyo- nizm sözcüğünün kökünde “ifa- de” anlamõnõ unutmamak gerek ki, Güleryüz’ün resmi söz ko- nusu olduğunda, ben, bu anla- mõn daha bir ortaya çõktõğõnõ düşünüyorum. Bu ifade, çizdi- ği bir figürde, bir yüzde, bir çõplakta, insan-insan, insan- hayvan ikilisindeki, belli be- lirsiz bir mekâna sõkõşmõşlõğõn kaçõp kurtulma isteminin ifa- desi değildir yalnõzca, aynõ zamanda çizginin kendi ifa- desidir. Daha açõk olabilirsem, çiz- ginin içerdiği dehşetin, kor- kunun, yalnõzlõğõn ifadesidir. Bu nedenledir ki, onlarõ hiç- bir zaman ilerde gerçekleşti- rilecek yağlõboya tuvallerin birer taslağõ olarak görme- dim. Ne ifade etmek isti- yorlarsa etmişler. Ne renge, ne õşõğa ne de daha büyük bir yüzeye gereksinimleri var. Yüce Hokusai’nin de- senlerindeki yaratõklarõn damar ve si- nirlerini keserek onlarõ iğdiş edip denetim altõna alan Ko-İdzumi ustaya iş vermeyeceği çok açõk Mehmet Güleryüz’ün. Elinden gelse, onlara bir de “adrenalin” verecek. Resmin dünyasõndan bizlerin dünyasõna hak ettiğimiz sözcükleri yüzümüze hay- kõrsõnlar diye. (Bu yazõ, Mehmet Güleryüz’ün “desen de…” sergisinin, Arte İstan- bul Sanat Galerisi’nce yayõmlanan ka- taloğundan alõnmõştõr.) Mehmet Güleryüz, deseni, resmin yan, hatta temel öğesi olarak görmedi. Ona özerkliğini verdi. Onun tüm desenleri resimleriyle aynõ değerde yer alõr yapõtõnõn toplamõnda. Güleryüz’ün desenleri de, Goya’nõnkiler gibi, acõmasõz, saçma, irkiltici bir dünyaya aittir. Mehmet Güleryüz’ün “desen de…” sergisi ay sonuna kadar Arte İstanbul Sanat Galerisi’nde Güleryüz’ündesenleriniokumak
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle